Ermenek’teki madenin ‘asıl patronu’ madencilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine karşıymış

karaman-maden61

Karaman’ın Ermenek ilçesinde su baskını nedeniyle 18 işçinin mahsur kaldığı maden ocağını işleten Has Şekerler Madencilik’in taşeron firma olduğu ve asıl patronun ‘madencilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine karşı çıkan’ eski Refah Partisi milletvekili Abdullah Özbey olduğu ortaya çıktı.

BirGün’den Elçin Yıldıral’ın haberine göre Saffet Uyar’ın sahibi olduğu Has Şekerler Madencilik, Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmesi LTD. ŞTİ bünyesinde çalışan dört taşeron firmadan biri. Facianın yaşandığı ocağın da bulunduğu sahayı rödovans usulüyle  TKİ’den kiralayarak işleten ve 1967 yılında kurulan Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmesi ise Özbey Grup bünyesinde faaliyet gösteriyor.

Özbey Grup’un yönetim kurulu başkanı Abdullah Özbey, eylül ayında‘madencilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesine’ yönelik torba yasaya ilişkin eleştirilerde bulunmuştu. Bu şartlar altında üretim yapmanın mümkün olmadığını belirten Özbey, madenlerin yükümlülüklerinin artırıldığını savunarak yasaya tepki göstermişti.

‘Çalışma koşulları iyileşmiştir’

Facianın yaşandığı Ermenek’teki istihdam sayılarıyla da övünden Özbey,“Ermenek’te ilk yıllarda çok ilkel şartlarda çalışılmasına rağmen, son yıllarda gelişen teknoloji ile birlikte çalışma koşulları iyileşmiştir”demişti.

Refah Partisi’nden milletvekili

Özbey, Saadet Partisi’nin kurucuları arasında yer alırken, Refah Partisi’nden 20. Dönem Karaman Milletvekilliği yaptı. Milletvekili olduğu dönemde Özbey hakkında, ‘Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu yaralamaya sebebiyet verme’ suçundan dokunulmazlığının kaldırılması için Meclis’e fezleke verildi. Ancak Özbey’in dokunulmazlığı kaldırılmadı.

Cezaevine girdi

Aynı zamanda KİMPAŞ Holding’in 14 yöneticisi arasında yer alan Özbey, 2003 yılında Sermaye Piyasası Kanunu’na (SPK) muhalefet etmek suçlamasıyla yargılandı. 2006’da sonuçlanan dava sonucunda aralarında Özbey’in de olduğu 14 yönetici hakkında ‘SPK kararlarına uymamak, kur farkından haksız kazanç elde etmek, holdinge ait fabrikayı kişisel çıkarları doğrultusunda kullanmak‘ suçundan üçer yıl hapis ve 23 bin 727’şer TL para cezası verildi.

Ancak mahkeme, sanıkların duruşmalarındaki ‘olumlu hal ve davranışları’nedeniyle hapis cezalarının ikişer yıl altışar aya, para cezalarının ise 19 bin 772’şer TL’ye indirilmesine hükmetti.

DİKEN

Sahayı iki aile ‘parsellemiş’

26548881

KAZANIN yaşandığı Karaman Ermenek’te üç maden sahası bulunuyor. Bunlar Boyalık, Güzve ve Cenne sahaları. Boyalık sahasında Saim Akpınar’a ait Ak Pınar; Güzve Sahası’nda da Yüksel Tartıcı’ya ait Tarkom sahasında kömür çıkarılırken Cenne Maden Sahası’nda bulunan 9 işletme Uyar ve Özbey aileleri tarafından yıllardır adeta parsellenmiş gibi çalıştırılıyor. Ailenin nakliye, taşımacılık ve akaryakıt şirketleri de var.

Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmesi Limited Şirketi’nde,  Uyar ve Özbey ailelerinin Has Şekerler, Birsa Madencilik, Fetih Madencilik, Özmerkez Madencilik, Turab Madencilik, Özkar 1-Özkar 2 ve Seba 1-2 Madencilik adı altındaki ocakları; kardeş, amca çocuğu gibi aile fertlerince paylaştırılıp işletilirken internet sitelerinde ise ilginç detaylar göze çarpıyor.

O MADENİN YAKINLARI DEVLETE 120 MİLYON TL BORÇLU ÇIKTI

 
ERMENEZ KÖMÜRÜNÜN BULUNMA HİKAYESİ

Sitenin en çarpıcı bölümü ise çoğu hayatta olmayan kurucuların hikayelerinin tek tek anlatıldığı bölüm. Kuruculardan şu an Birsa Madencilik’in ortakları Soner, Şahin ve Vahit Uyar’ın babaları olan Mehmet Uyar’ın hikayesinin anlatıldığı bölümdeki ifadeler bugünle tezatlık taşıyor. 

124 şikayet var bir duyan yok

 

Mehmet UYAR: “İş hayatında kendi çapında sülale olarak başarılı işler yapmış olan Mehmet UYAR kardeşleriyle babadan kalma sürüleriyle çobanlık yapmış olup, 1969’da Özbeyler’le ortak olup CENNE sahasını Şekerciler’den alıp kömür aramaya başlamıştır. 1971’de kömürü buldu. Bir yaz günü yağan yağmur ocağı çamurla doldurdu. Kazma kürek el arabalarını ve çıkardığı 70 ton civarında kömürü alıp götürdü. Elde avuçta hiçbir şey kalmadı. Kardeşi Şeker Tahsin’in bir sakar öküzle kara kısrağa sıra gelmişti ki; bir çoban emmi “Şurada derenin içinde kara bir şey var” dedi. Gidip Şerafettin’le (12) baktılar. Allah bir yeri kapatıp şu anda Merkez’in üstündeki ana Merkez’in orada ocağa başlandı. Zor günler geçiren Mehmet UYAR’ın 24 saat içeriden çıkmadığı zaman çok olmuştur. Hasta oldu, hastalandı dert sahibi oldu. Şu an Türkiye’nin büyük madencilik şirketi olan

CENNE KÖMÜR’ün temelinde O’nun olduğunu hiç kimse; ortakları, ortaklarının çocukları ve sülalesi unutmamalıdır. Ayrıca binlerce emekli olan kişiler, nakliyeciler, kömürü yakıp kaloriferinin başında sıcacık oturanlar unutmasınlar, yad etsinler ve Fatiha-i Şerif okusunlar. O’nun için en büyük mükafattır. Kendisi sağ olsaydı her halde O’da bunu isterdi.”

UYAR MADENCİLİK YÜZLERCE İŞÇİNİN PARASINI ÖDEMEDİ; 2 YIL SONRAYA SENET VERDİ

Umutların tükendiği bir anda yağmurla birlikte gelen selle kömür mosturası görünür…

Bir diğer ilginç hikaye ise kuruculardan İbrahim Dabak’a ait :

“Merhum Mehmet UYAR (Şeker Mehmet) ve Hüsnü ÖZBEY’le Karaman’lı Recep ŞEKERCİ’nin sahibi olduğu kömür madeni sahasını ortak satın almaya karar vererek sahayı alıp ortak ticarete başlarlar. Bu ortaklıkta ilk iş olarak Boyalık köyünün okul ihalesini alırlar. Maddi sıkıntı içinde olduklarından eski okuldan sökülen kalas ve direkleri de madende kullanarak kömür çıkarma işine başlarlar. Maden ilk yıllarda sürekli zarar ettiğinden zor günler, zor yıllar yaşarlar. Lüks ışığında bile geceleri yol yapıp maden kazarken artık umutların tükendiği bir anda yağmurla birlikte gelen selle kömür mosturası görünür. Hemen buradan baca açılarak galeri sürmeye başlarlar. Tam umutlar yeşermişken, o günün hükümeti ocakları devletleştirir. Maden ocağının yaklaşık beş yıl devlette kaldığı süre içerisinde kendisi oto lastik tamirciliğine başlar. Aynı zamanda nakliyecilik işini de devam ettirir. Ocak tekrar geri verildiğinde neredeyse içine girilemez haldedir. Bundan sonraki dönemde çıkan kömür ortakların yüzünü güldürür. Her türlü güçlük ve sıkıntıya rağmen 15 yıl geceli gündüzlü işçiyle işçi, ustayla usta, çırakla çırak olup, yılmadan yorulmadan çalışır.  Emeği, çalışkanlığı ve dürüstlüğü her zaman takdir edilmiş, çevresine en büyük erdemin sabır olduğunu göstermiştir.”

Ermenek’in madenci bakanı da derin acı içerisinde

ermenek-in-madenci-bakani-da-derin-aci-icerisinde

Karaman Ermenek’te yaşanan maden kazasındaki acıyı en derinden hissedenlerden biri Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan oldu.

Karaman’ın Ermenek ilçesinde meydana gelen maden kazası, tüm Türkiye’yi üzüntüye boğdu. Bölgede yaşayanlar ise bu üzüntüyü en derinden yaşayanlar oldu. O isimlerden biri de Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan. Ermenek doğumlu olan ve ilkokulu da orada okuyan Elvan, aynı zamanda eğitimini “madencilik” alanında alarak “maden yüksek mühendisi” olan bir isim. Kazayı haber aldığı gün, tarihi Avrasya Tüneli’nde incelemelerde bulunan Elvan, apar topar memleketine giderek, hem madeni inceledi hem de hemşehrilerinin acısını paylaştı. Bazı hemşehrileri, Bakan’ın boynuna sarılarak gözyaşı döktü. 
ERMENEK’İN MADENCİ BAKANI
Bakan Elvan, 12 Mart 1962’de Karaman-Ermenek’te doğdu. İlkokula da Ermenek’te başladı. Daha sonra eğitimine Konya’da devam eden Elvan, İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Maden Mühendisliği Fakültesi’ni bitirdi. 1983 yılında üniversiteyi bitirir bitirmez Milli Eğitim Bakanlığı bursunu “birincilik”le kazanarak Etibank Genel Müdürlüğü adına İngiltere’ye giden Elvan, Leeds Üniversitesi’nde “maden ve yöneylem” araştırması alanında, “Kısa Dönem Maden Üretim Planlamasında Optimal Üretim Sisteminin Belirlenmesi” teziyle M.Phill derecesi alarak Türkiye’ye döndü. Türkiye’de Etibank’ta yüksek mühendis olarak göreve başlayan, ABD’deki yüksek lisansı sonrası bu kez Devlet Planlama Teşkilatı’nda (DPT) önemli görevler üstlenen Elvan, madencilik ve üretim planlaması alanlarındaki çalışmalarıyla öne çıktı. İktisadi Sektörler Başkanlığında “Madencilik Sektöründen Sorumlu Uzman Yardımcısı ve Uzman” görev üstlenen Elvan, DPT Müsteşarlığı da yapmış bir isim. 
“DERİN” ACI
İki dönemdir AK Parti’den Karaman Milletvekili olarak Mecliste görev alan Elvan, Binali Yıldırım’ın, İzmir’den Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak görevinden ayrılmasıyla Ulaştırma Bakanı olmuştu. 
Önceki gün, Türkiye’nin tarihi projelerinden Avrasya Tüneli’ne inerek incelemelerde bulunan Elvan, aynı gün memleketindeki maden kazasının haberini alarak apar topar Ermenek’e gitti. Enerji Bakanı Taner Yıldız ve Çalışma Bakanı Faruk Çelik’le birlikte madende inceleme yapan Elvan, olayın üzüntüsünün yanında, hemşehrilerinin acısını yaşadı. 

Madenci ailelerine yardım

141030maden.hlargeAile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, gündeme ilişkin soruları yanıtladı ve bakanlığının faaliyetlerine dair konularda değerlendirmelerde bulundu.

Ermenek’te kömür ocağında işçilerin mahsur kalmasının hemen ardından devletin bütün kurumlarının olay yerine gittiğini belirten İslam, “Tabii hiç istemediğimiz bir şey. Allah tekrarından sakınsın inşallah, korusun bizi” dedi.

Ermenek’teki facianın daha önce çok fazla tecrübe edilmeyen türde bir felaket olduğunu ifade eden İslam, şöyle devam etti:

Bir maden ocağının su baskınına uğraması şeklinde bir felaket. Şimdi buradaki tedbirlerinizin çok farklı olması gerekiyor. Çok donanımlı su pompalarına ihtiyacınız var, suyu hemen tahliye etmeniz gerekiyor. İşçilerin su baskını anından itibaren kaçabileceği yollar ve nefes boşlukları var ama şu anda oraya kaçıp kaçmadıkları bilgisine sahip değiliz ve oraya kadar da gitme imkanımız yok. Su yolları kapatmış durumda. Suyun önce tahliye edilmesi gerekiyor.

Normal pompalar ile yapılan çalışmalar başlamıştı hemen ilk etapta ama facianın haber alınması anından itibaren çok gelişmiş, profesyonel, ahtapot denilen pompaların İstanbul’odan İzmir’den getirilmesi işlemine başlandı ancak tonlarca ağırlığında yaklaşık 9 tırdan oluşan ekipman olduğu için bu nakliyesi biraz uzun sürdü. Nakliyesinden sonra da getirip oraya monte etmeniz lazım bunu. Maden ocağının ağzı çok dik, standartlara uygun bir ocak ağzı fakat çok dik, fazla eğimli. Bu kadar ağırlıkta tonajı olan bir ekipmanı oradan aşağıya sarkıtmanız, kurmanız ve çalıştırmaya başlamanız da saatler alıyor. Onun için bu kadar uzun bir süre geçti, ahtapotların çalıştırılması için. Dün saat akşam 5-6civarında gelişmiş pompaların çalışması başlamıştı.”

Çalışmalar sırasında madenden tahliye edilen suyun bulanık ve çamurlu olması nedeniyle zaman zaman arızalar yaşandığını aktaran İslam, “Tabii 45-46’ncısaatteyiz, uzun bir süre. Umutla hala daha bekliyoruz ama bu, kritik sürenin aşıldığı anlamına da madencilik dilinde bir nevi geliyor, bu kadar zaman geçmiş olması. Ben tüm milletime geçmiş olsun diyorum. Sabırla ve metanetle yakınlarının ocaktan çıkarılmasını bekleyen madenci kardeşlerimize, madenci ailelerine sabırlar diliyorum. Allah yardımcımız olsun” diye konuştu.

’16 İŞÇİMİZ EVLİ, HEPSİ ÇOCUKLU’
İslam, kömür ocağında işçilerin mahsur kalmasının hemen ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak hemen sahaya intikal ettiklerini anlattı.

Yaklaşık 20 psikolojik destek uzmanının sahada olduğunu dile getiren İslam, bunların maden ocağında, hastanede, rehabilitasyon merkezinde ve ailelerin yanında çalışmaları yürüttüğünü bildirdi. İslam, şunları söyledi:

“Genellikle madende mahsur kalan işçilerimiz, ailenin tek gelir kaynağı olan, ailedeki tek çalışanlar. Bunu da göze alarak ‘ilk etapta maddi bir sıkıntı yaşanmasın’ diye olay olur olmaz ailelere, işçilerin aylık maaşına yaklaşan bir miktarda bir yardım ödemesi hemen yapıyoruz. Onu gerçekleştirmeye çalışıyoruz şu anda. Yarın ‘elektrik parasını ödemekle, çocuklara süt almakla ilgili bir sorun yaşanmasın’ diye. Bugünden itibaren de bire bir görüşmeler başlayacak ve ailelerin ihtiyaçları, muhtaçlık durumları, psikolojik durumları, nasıl rehabilite edilecekleri konusunda biraz daha derin çalışmalar yapacağız.”

Madende mahsur kalan işçilerin 2’sinin bekar olduğu bilgisini veren İslam, “Geri kalan 16 işçimiz evli, hepsi çocuklu. Birçoğunun yanında anne baba, üst ebeveynler de var” dedi.

‘AFAD, BİR ÇATI ÖRGÜT’
İslam, afet ve acil müdahale konusunda eskiye göre daha iyi durumda olunduğunu vurgulayarak, AFAD’ın yapılanmasının çok iyi olduğunu söyledi. AFAD’ın bir çatı örgüt gibi kurulduğunu anlatan İslam, şöyle konuştu:

“Eski aklımız şöyle işliyordu, ‘Bu tür kurumları kuralım, altına küçük başka kurumlar kuralım. İşte bu acil müdahale merkezi, tek başına büyük bir yapı olsun. Bu tür işlerde hemen sahaya girsin, kendi imkanlarıyla müdahalede bulunsun.’ Bu sefer bunu yapmadık, bu sefer AFAD şöyle örgütlendi: Sosyal, maddi ve teknik çözüm ortakları var. Çok güçlü çözüm ortakları var. AFAD, bir çatı örgüt. Derhal, acil müdahale edilmesi gereken yere gidiyor, durum tespiti yapıyor ve çözüm ortaklarını haberdar ederek sahaya sürüyor.”

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Kızılay’ın AFAD’ın çözüm ortaklarından olduğuna işaret eden İslam, şunları kaydetti:

“Dolayısıyla işler son derece pratik yürüyor. Konunun uzmanlaşmış birimleri anında, ayrı ayrı birimlerden, ayrı ayrı kuruluşlardan kendi inisiyatifleriyle bölgeye geliyorlar, bir komuta altında birleşiyorlar ve herkes kendi uzmanlık alanındaki çalışmayı anında başlatabiliyor. Çok pratik, çok geniş ve çok güçlü. Bu yapılanma, Türkiye için yeni sayılır. Kötü hadiselerden iyi tecrübeler çıkarmak da bir devletin geleneğinin içinde olması gereken bir durum. Biz, bunu da yapıyoruz. Keşke hiç başımıza gelmese ama geldiği takdirde bir afet, aynı zamanda bütün bu sistem için laboratuvar görevi görüyor. Oradaki eksikliklerimizi görüyoruz, derhal düzeltiyoruz, Allah muhafaza bir daha tekerrür ederse düzeltilmiş halimizle tekrar müdahaleye hazır hale geliyoruz. Onun için şu anda anında müdahale edebilecek durumdayız. Bakanların orada olmaları da kendi sorumluluklarıyla alakalı sevk ve idareleri yerinde görmek, yerinde talimatlar vermek, zorun varsa onu anında giderebilmek üzere yapılmış işler ama orada daima bir koordinatör bakanımız bulunuyor, felaket bölgesinde ve hepimiz o bakana olarak çalışıyoruz.”

Artık yeter! Tüm madenleri kamu işletmeli! Taşeron düzenine son!

timthumb

28 Ekim 2014 Salı günü öğle saatlerinde Karaman İli Ermenek İlçesinin Pamuklu köyü mevkiinde bulunan Has Şekerler Madenciliğe ait maden ocağında nedeni yaşanan su baskını sonucu 18 maden işçisi ocaktan çıkamamıştır.

Taşeronlaşma, güvencesiz, sendikasız çalışmanın simgesi haline gelmiş madencilik sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının geldiği nokta işverenin ağzından şu sözlerle ifade edilmiştir: “Kaçarsan kurtulursun.”

Kurdukları taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerine tek kelime etmeyen, bütün suçu ve sorumluluğu işçilere yıkan, ahlak ve normlardan yoksun bu sermaye düzeni daha kaç can alacaktır?

Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Bu çökmüş sistemin hiç bir işe yaramayan mevzuatında göstermelik düzenlemeler yaparak işi geçiştirmeye çalışan, taşeron ve güvencesiz çalışma ilişkilerine tek laf etmeyen bütün kesimler bu cinayetlerin baş sorumlularıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini, kanlı birikimlerinin önünde engel teşkil etmeyecek biçimde göstermelik olarak düzenleyenler, bugün “güvenlik kültürü eksik” diye söylevler vermektedir.

Soma katliamının ardından, madenin sahibi olan TKİ’nin tek bir yetkilisinin bile soruşturulmasına izin vermeyenler bugün işçilere suç atmayı bir marifet bilmektedir.

Aslında madencilik sektöründeki gerçekler, denetim raporlarına yansımıştır. 2011 yılında yayınlananDevlet Denetleme Kurumu raporunda sektöre dair şu çarpıcı tespitler yer almaktadır:

– Risk değerlendirmesi yapılmaması

– Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması

– Üretim zorlaması

– Geçmiş kazalardan ders alınmaması

– Grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması

– Kontrol ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması

– Delme-patlatma işlemindeki düzensizlikler

– Çalışanlarda CO maskesi bulunmaması

– Gaz izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği

– Havalandırma yetersizliği

– Grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar

– Nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler

– Tahkimat ile ilgili eksiklikler

– Tahlisiye hizmetleri ile ilgili sorunlar

– Maden işletmelerinde gözetim (iç denetim) hizmetlerinin yetersizliği

– Teknik nezaretçilik vb. işletme içi denetim uygulamaları ile ilgili sorunlar

– Kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği

– Mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanlıkları

Bu tespitlerin yapılmış olmasına rağmen ölümler devam etmektedir. Çünkü ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Başta madencilik ve inşaat sektörü olmak üzere son yıllarda yaşanan iş cinayetleri bu çökmüşlüğün en trajik ve kabul edilemez yüzünü bize göstermektedir.

Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden firması ya taşeron ya da rödovans ilişkileri içinde üretim yapmaktadır. Bu tür işletmeler açısından iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maden firmaları maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye işbirliğiyle temel birikim politikası olmuştur. İşverenlerin küresel kapitalist sistemde rekabet edebilmeleri ve birikim sağlayabilmeleri açısından ucuz işgücü ve düşük işletme maliyetleri temel önemdedir.

Taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını ortadan kaldırdığını görmezden gelmeye devam edenler,  yaşanan ve yaşanacak cinayetlerin sorumluluğunun hesabını mutlaka verecektir.

DİSK olarak diyoruz ki;  çökmüş bir sistemle bu iş cinayetleri önlenemez.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanını temel bir örgütlenme ve mücadele alanı haline getirme kararlılığında olan konfederasyonumuz, son dönemde hükümet ile görüşmelerde ve ILO’nun madencilik sektörüne dair toplantısında sürekli olarak işçi ölümlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ifade etmiştir:

  1. Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalışma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir.
  2. 6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.
  3. Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek “ölümüne çalışma” dayatmasına karşı durabilir.

Türkiye’de hızla artan iş cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenler bellidir ve DİSK bunları yıllardır ifade etmektedir. Ülkeyi yönetirken işçi sınıfının taleplerini duymayanlar, duymazdan gelenler, gereğini yapmayanlar, bu işçi katliamlarındaki sorumlulukları nedeniyle hesap vermelidir!

Artık yeter! Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Acilen tüm madenleri kamunun işleteceği ilan edilmeli, taşeron düzenine son verilmelidir!

Geleceğimizi karartan, işçileri yok eden bu ölüm düzenine karşı tüm gücümüzle direneceğiz!

DİSK

Madenci ölümlerinin yüzde 99’u özel madenlerde meydana geliyor

page_madenci-olumlerinin-yuzde-99u-ozel-madenlerde-meydana-geliyor_153833466

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı rapora göre madencilik kazalarının yüzde 99’u özel sektör madenlerinde meydana geliyor. Rapora göre, son 10 ayda maden kazasında ölen işçilerin sayısının ise en az 354. 354 işçiden 351’i, yani yüzde 99.15’i özel madende, üçü kamu madeninde çalışıyordu.

Dağ Medya’da yer alan habere göre, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Ermenek’de meydana gelen su baskını üzerine Türkiye’de Ocak ayından bugüne kadar meydana gelen kazalarına yer vererek, sorumlulara  aşağıdaki soruları yöneltti:

1- Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı Enerji Bakanlığı’na yapılmıştı. Hal böyleyken bu uyarı neden dinlenmiyor…

2- Çalışma Bakanlığı geçen 19-20 Haziran tarihlerinde madeni denetlemişti. “Kapatılma gerektirmeyen eksiklikler”den dolayı şirkete 9 bin lira idari para cezası kesilmişti. Bu mudur kapatılma gerektirmeyen eksiklikler? Yine denetimler ve yeni torba yasa sonrası bölgede bulunan 12 madenin 9’u üretimi durdurmuştu. Has Şekerler’in farkı nedir? 

3- Has Şekerler Şirketi de rödovans sistemi ile çalışıyordu. 2012 Mayıs ayında devlet maden patronlarına “ne üretirseniz alacağız” uygulamasına geçti. Bu durum üretimin hızlanmasına ve buna paralel olarak işçi sayısının artmasına yol açtı. Aynı durumu Soma’da da belirtmiştik. Enerji Bakanlığı neden rödovans sisteminden vazgeçmiyor?

4- Has Şekerler Şirketi’nin sahibi Saffet Uyar daha evvel Soma’da madenci katliamlarına sahne olan Soma Uyar Madencilik’in sahibi Azmi Uyar’ın amcaoğlu. Devlet neden bu ailenin madenlerinde gerekli tedbirleri almıyor?

5- Has Şekerler maden ocağında üretim koşulları ilkel ve işçiler örgütsüz. Çalışma Bakanlığı neden sendikal örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alacak uygulamaları hayata geçirmiyor?

Ölüm nedenleri ise şöyle: 

*Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 304 işçi
*Göçük, Ezilme nedeniyle 29 işçi
*Trafik, Servis Kazası nedeniyle 7 işçi
*Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, yıldırım düşmesi) 7 işçi
*Nesne Çarpması, Düşmesi Nedeniyle 4 işçi
*Elektrik Çarpması nedeniyle 2 işçi
*Düşme nedeniyle 1 işçi öldü.

Ölenlerin yaş aralığı:

*18-27 yaş grubunda 68 işçi
*28-50 yaş grubunda 182 işçi
*51 ve üstü yaş grubunda 11 işçi
*Yaşının öğrenilemediği 93 işçi can öldü

Ölenlerin üçü kamu madeni işçisi, 351 özel maden işçisiydi. 

Ocaklara göre ise 318 linyit işçisi, 9 taşkömürü işçisi, 9 mermer ocağı işçisi, 6 taşocağı işçisi, 2 feldspat işçisi, 2 kum ocağı işçisi, 2 antimuan işçisi, 2 bor işçisi, 1 altın işçisi, 1 barit işçisi, 1 kireç ocağı ve 1 krom ocağı işçisi can verdi.

Şehirler 

302 ölüm Manisa’da, 7’şer ölüm Şırnak ve Zonguldak’ta; 6 ölüm Isparta’da; 4 ölüm Balıkesir’de, 3’er ölüm Aydın, Bartın ve İstanbul’da; 2’şer ölüm Karaman, Muğla ve Nevşehir’de; 1’er ölüm ise Burdur, Çorum, Elazığ, Gaziantep, İzmir, Kahramanmaraş, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Ordu, Samsun ve Tekirdağ’dayaşandı.

Bakan Çelik:”Bu madenlerin hepsi kapatılmalı”

66035Çelik; “Türkiye’de Karaman’daki gibi çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. İşveren, daha fazla kar için yatırım yapmıyor. İşte bu tür madenler kapatılmalı.” dedi.

Vatan’dan Murat Çelik’in Bakan Çelik ile yaptığı özel röportaj şu şekilde:

Gergin bekleyişin sürdüğü Ermenek’te bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile 12 dakikalık telefon görüşmesi yaptık. Bir telefon röportajı…

Bakan Faruk Çelik, hiç eğip bükmeden, açık açık, tabiri caiz ise dobra dobra yanıtladı sorularımızı.

– Sayın Bakan, öncelikle geçmiş olsun. Pek umut yok ama umarım iyi haberler alırız oradan…

Teşekkür ederim, sağolun. İnşallah, inşallah…

– Sizin Ermenek’teki ilk temaslarınızın ardından, CHP milletvekillerinin de bulunduğu ortamda bu madenin kapatılması gerektiğini söylediğinize dair haberler var internette. Bu mu düşünceniz?

Bakın benim söylediğim şudur. Açıkça söylüyorum. Kim alınıyorsa, sözlerim kime gidiyorsa gitsin. İçim yanıyor benim. Gerçekleri konuşmayacak mıyız? Şunu söylüyorum… Soma’da 301 kişi öldü. Daha birkaç gün sonra ‘İlla ki maden tekrar açılsın’ dendi. Bunu oradaki işçi de istedi, işveren de istedi, esnaf, yöre halkı, herkes istedi.

Bölge halkından gelen bu talep doğrultusunda, yaşanan sosyal sorunlar üzerine, yetkililer, mülki amirler, bölge milletvekillerine kadar herkes açılması için talepte bulundu, baskılar yaptı.

– Bakan arkadaşlarınızdan da geldi mi ‘açılsın’ talebi?

Yok canım, bakanlar biziz zaten. Ama dediğim gibi herkesten geldi. Hatta bizlere, eş, dost, tanıdıklarımızı araya sokup ulaşmaya çalışanlar bile oldu. Biz bu duruma rağmen önce açmadık. Ne zaman ki bir galeri sağlıklı hale getirildi, yalnız o galeriyi açtık. Işıklar Ocağı… Onu da her gün başına müfettiş koyarak açtık. 2 gün sonra o galeride yangın çıktı. 50 olması gereken gaz seviyesi 150’ye çıktı. Hemen tahliye edildi, duvar örüldü ve oksijensiz bırakılıp yangın söndürüldü. Allah’tan böyle tedbirli davranmışız ve hemen yine kapatmışız.

Bu kaza değil aslında

– Ermenek’teki durum nedir peki? Yine ihmal mi var?

Bakın buradaki kazada… Gerçi bilemiyorum kaza demek ne kadar doğru. Bu kaza değil aslında. Yer altından buraya bir su patlaması var. Altını çizerek söylüyorum, kesin değil ama ilk incelemelere ve tespitlere göre, daha önce kullanılan ama şu anda metruk halde duran galeriler var, oralarda su birikintileri var. Belli ki çok su birikti o terk edilmiş olan, kullanılmayan galerilerde. Tekrar ediyorum kesin değil, ilk tahminler bu yönde, buralarda biriken suyun aşağıya deşarj olması gibi bir durum var. Böyle görünüyor.

– Siz de indiniz madene. Nedir izlenimleriniz?

Murat bey bakın, çok açık söylüyorum. Benim gördüğüm, bu madene ruhsat verilmemeliydi. Madene Sayın Başbakan ile indik. Ondan önce, 3 bakan indik. Çıkarken hepimizin ceketleri sırılsıklam oldu. Düşünün içerideki durumu. Yüzde 35 eğimli, 350 – 400 metre aşağı iniyor işçi. Raylı sistem yok, asansör yok. Yaya olarak… ‘Geri çıkmamız 45 dakika alıyor’ diyor işçiler. Biz 200 metre indik, çıkıncaya kadar hiç birimizde takat kalmadı. Bu işçi nasıl çalışacak?

Herkesle konuşmaya varım

– Siz böyle söyleyince, insanlar da haklı olarak, “İyi ama icra makamında olan sizlersiniz, neden gereği yapılmıyor” diyor.

Tamam, tabii ki biz yapacağız. Sorunların bir çoğunu çözüyoruz ama çözülemeyenleri de konuşmamız gerekiyor. Bakın bu madencilik işinde, biliyorsunuz, önce yer projelendiriliyor ve arama ruhsatı veriliyor. Ara kardeşim burada. Ne kadar bir rezerv var bak. Bölgenin 3 boyutlu görüntülerine kadar çekiliyor. Sonra da, 3 yıllık dönem içinde işletme ruhsatı veriliyor. Bizim görevimiz bu aşamadan sonra başlıyor. Yani aslında tali görev bizimki. Denetimleri yapmak bizim görevimiz. Ama bakın açıkça söylüyorum, Türk madenciliğinin yapısal sorunları var. Hodri meydan, bunları her yerde, herkesle konuşmaya varım ben.

Bakın mesela Zonguldak’taki düzen… Orada basıyorsunuz asansörün düğmesine, iniyorsunuz yüzlerce metre aşağıya. Keza raylı sistem… Yatırım ortada. Burada ise yatırım yok. Burası ve burası gibi küçük işletmelerde, adam para harcamıyor, yatırım yapmıyor. Bu küçük işletmeler, güvenlik açısından yatırıma engel işletmeler.

– Ve bu yüzden, bu tür küçük madenlerin kapatılmasından yanasınız öyle mi?

Aynen öyle. Türkiye’de yüksek rezervli büyük madenlerin yanı sıra çok sayıda küçük maden var. Bunlar efektif değil. Buradaki, Karaman’daki maden gibi… İş sağlığı güvenliği hükümlerine uygun olmayan… İşveren, böyle küçük madenler olunca, az sayıda işçinin çalıştığı, rezervi tükenmek üzere olan bu tip ocaklara gereken yatırımı yapmıyor. Daha fazla kar elde etmek için maliyeti minimumda tutmaya çalışıyor ve bu sebeple mevzuatın gereği olan tedbirlerin yarattığı masraftan kaçınıyor. Ben işte bu tür madenlerin kapatılması gerekir diyorum. Bunların kapatılması ve bunların yerine, daha büyük ve iş sağlığı güvenliği koşullarının sağlanabileceği madenlere ağırlık verilmesi gerekir. Söylediğim budur.

Bakan’dan acı itiraf

– Sayın Bakan, tüm bu anlattıklarınız, en yetkili ağızdan gelen bir ‘acı itiraf’ değil mi?

İtiraf tabii ki. Bakın ben geçenlerde İstanbul’daki asansör olayında da söyledim bunu. Acı gerçekler var. İmar rantı yok mu bu memlekette? Ben bunları söyleyince bazıları tepki gösteriyor ama kimse kusura bakmasın. Sözlerim nereye gidiyorsa gitsin. Belediyeye ise belediyeye, bakanlığa ise bakanlığa, kendi bakanlığıma ise kendi bakanlığıma. Bu kadar da açık konuşuyorum. İnsanlar ölüyor, içimiz yanıyor. Bazı şeylerin açık açık konuşulması gerekmiyor mu?

VATAN

Günün Madencilik Makalesi

02TEMA uyarmış: Konya’da kömür çıkartmak için tüm yeraltı sularını çekmek gerek

Soma’da 301 işçinin katledildiği facianın ardından geçen dört ayda sadece madenlerde 31 işçiyi kaybettik. Son olarak Ermenek’te su basması sebebiyle meydana gelen maden göçüğü, Soma’dan bu yana bir arpa boyu ilerlemediğimizin net göstergesi. Ne iş güvenliği, ne denetim, ne de sorumluların cezalandırılması yönünde herhangi bir adım atılmadı. Soma’da ölen işçiler için çıkarılan torba yasanın ilk mağdurları da yine madenciler oldu. Yasanın yürürlüğe girmesinin ardından işverene çok yük getirdiği gerekçesiyle, bazı madenlerde üretim durdu, işçiler bir anda sokağa atıldı.

Bu facialar, AKP iktidarının bilinçli fosil yakıt ekonomisinin ve “gelişen ülke tarım yapmaz” politikasının sonucudur. Türkiye, İran ve Rusya başta olmak üzere bazı ülkelerle yapılan pahalı doğalgaz anlaşmalarını azaltmak ve güya ithalat bağımlılığını yerli enerjiyle dengelemek için kömüre yöneldi. Bu anlaşmaların bazıları, süresi bittiğinde yenilenmedi. Cari açığa karşı yeni bir silah gibi sunulan yerli kömür teşvikleri genişletildi, öncelikle yatırım alanlarından biri hâline getirildi. 50 yeni kömürlü termik santral hedefiyle 2012 “Kömür Yılı” ilan edilirken, bedelsiz dağıtımın etkisiyle konutlarda daha uygun fiyatlı olduğu gerekçesiyle kömür kullanımı arttı. Ağırlıklı sanayide olmak üzere son 10 yılda kömür kullanımı yüzde 200 yükseldi.

Tam bir Zihni Sinir Projesi

Kömür en başta cana kast ediyor, süreç içinde üretim zinciri boyunca yaşanan zorunlu göçler, kültürel ve doğal zenginliklerin kaybı, tarım arazilerinin kullanılamaz hale gelmesi ve insan hakları ihlalleri bunlardan sadece birkaçı…
Bunların hepsini göz ardı eden hükümet, Türkiye’nin Afşin Elbistan’dan sonraki en büyük linyit kömürü sahası olarak nitelenen Konya Karapınar’daki linyit rezervini çıkararak, bölgede bir termik santral yapmayı planlıyor. Tam bir yıl önce TEMA Vakfı, farklı alanlardan uzman bilim insanlarının görüşleriyle hazırlanan rapor, bu rezervin çıkarılarak termik santralde işlenmesi halinde ortaya çıkacak zincirleme felaketleri tüm açıklığıyla ortaya koymuştu. Bölgede planlanan linyit yatırımları ve termik santral projesiyle ilgili TEMA Vakfı’nın Enerji BakanıTaner Yıldız’ı, “Konya Kapalı Havzadır, linyit madenciliği yapılırsa yeraltı suyu basar” dediğini, Bakan’ın da uyarıyı kulak arkası ettiğini biliyoruz.

TEMA’nın raporu aslında bu bölgenin yeraltı su kaynaklarının bol bir yer olduğunu ve burada maden işletmenin cinayet demek olduğunu söylüyor. Buradaki proje iktidarın bayıldığı tam bir çılgın proje aslında, gerçek bir Zihni Sinir projesi…
Peki buradaki linyit madeni çıkarılır ve termik santral hayata geçerse neler olur, 10 maddede özetleyelim:

1-   MTA tarafından bölgede tespit edilmiş 1,832 milyar tonluk linyit rezervi mevcut. EÜAŞ, kurulacak termik santralle 30 yıl boyunca 5870 MW’lık elektrik enerjisi üretmeyi planlıyor. Bu miktarda enerjiyi üretecek tek bir termik santral tipi yok. Bu durumda altı adet 1000 MW’lık veya 10 adet 600 MW’lık termik santral kurulması gerekiyor. Yeraltı suyunu kullanarak soğutma sağlamak için 8800 adet yeraltı su kuyusunun sürekli çalışması öngörülüyor.

2-   Konya Kapalı Havzası, WWF’e göre, dünyada ekolojik açıdan en önemli 200 alandan biri. Havzada, iki adet milli park ve bir dizi SİT alanı var. Tahıl üretimi açısından “Türkiye’nin Buğday Ambarı” olarak nitelendiriliyor. Bölgedeki ekosistemin kırılganlığı nedeniyle burada açılacak bir kömür madeni ve termik santral, bölgedeki tarımın ve ekosistemin çöküşü demek. Bölgenin kalkınması için termik santrale değil kapsamlı tarım uygulamalarına ihtiyaç var.

3-  Bölgede 1 metreküp kömür çıkartmak için yaklaşık 9,4 metreküplük kazı yapılması, kömür çıkarıldıktan sonra kalan 8,4 metreküplük toprağın ise başka yere nakledilmesi gerekiyor. Havzada tespit edilen 1,832 milyar tonluk linyit rezervinin hepsinin çıkartılması için kazılacak toprağın hafriyatı 11,5 milyar metreküp gibi hacme ve 22 milyar ton ağırlığa denk gelecek. 

4-  Tarıma elverişli araziler kazılıp kömürlü, kükürtlü, asidik, ağır metalli bir hâlde kazı alanlarına ve dekapaj yığma sahalarına yeniden doldurulduğunda bölgenin tarım arazileri büyük zarar görecek. Açığa çıkacak hafriyatın binde birinin bile tozlaşıp havaya kalkması, 30 yılda 22 milyon ton, yılda 700 bin ton tozun yaşam alanlarına ve tarım arazilerine uçması demek.

5-   Çıkarılacak kömür ortalama 138 metre derinlikte. Kömürlü sahanın verimli olduğu bölgede ise yeraltı su düzeyi en çok 20 metre derinde. Bu da şu demek: Kömürün verimli şekilde çıkartılması için 300 metre derinlikte kazı yapılması, yani kazının yeraltı suyu düzeyinin altında gerçekleşmesi gerekli. Bunun için yeraltı suyunun pompalarla boşaltılması gerekiyor ki, bu da tüm Konya Havzası’nın suyunu çekmek demek.

6-  İşletmenin sürdürülebilmesi için ya ocak tabanında birikecek suyun pompalarla ocak çukuru dışına atılması ya da ocağın ilerleyeceği yönde önceden yeterli sayıda su kuyusu açılması ve bunlardan sürekli su çekilerek ocağa su girişinin önlenmesi gerekli. Ancak, doğanın kendi içindeki dengeyi sağlama ilkesi gereği buraya yakın yerlerden de yeraltı suyu akışı başlayacağı için öngörülenden çok daha fazla su çekmek zorunda kalınacak.

7-   Üstelik bunca zahmet son derece kalitesiz, nem oranı yüzde 47’yi bulan bir kömürden elektrik üretmek için çekilecek.Yapılacak termik santrallerin su ihtiyacı 2 milyar tondan fazla. Buna karşılık Konya Havzası’nda 1,5 milyar tondan fazla su yok. Santralde kullanılacak soğutma suyu için yeraltı sularının kullanılması da başka sorunları beraberinde getirecek. 350 kilometrelik bir alandan 30 yıl boyunca yeraltı su çekmek, Karaman-Ereğli-Karapınar arasındaki tüm yeraltı suyunu çekmek demek.

8-   Kömürün çıkartılması esnasında çıkan hafriyatın verimli tarım arazilerine yığılması, kül uçması sonucu verimin düşmesiyle, yeraltı sularının çekilmesi yüzünden tarımda istihdam edilen 60 bin kişinin tarımsal geliri risk altına girecek. Su varlığı hızla azalan bölge önemli ölçüde göç verecek, yeni sosyo-ekonomik sorunlar baş gösterecek.

9-   Proje hayata geçtiği takdirde, termik santralden çıkan küller 10 metre yüksekliğinde yığılsa bile, 5220 futbol sahası kadar yer kaplayacak. 30 yılda 50 milyon ton kükürt ortaya çıkacak, 156 milyon ton kireç taşı kullanmak gerekecek, 30 yılın sonunda atmosfere de 68 milyon 750 bin ton karbon salınacak.

10-  Raporda, bu kısımla ilgili bir değerlendirme yok ancak yıllarca sürecek ve ekosistemde geri dönülmez zararlara yol açacak, tarımı yok edecek, maliyeti hiçbir zaman öngörülen miktarla sınırlı kalmayacak bu proje esnasında meydana gelecek iş cinayetlerinin öldüreceği yüzlerce işçiyi düşünmek bile istemiyorum.

Ölümlerden ölüm beğen

102484

Ağır çalışma şartlarında gecesini gündüzüne katarak çalışan madenciler alınmayan önlemler yüzünden her koşulda ölüyor

Madencİ Soma’daki gibi yanıyor, Ermenek’teki gibi boğuluyor, Karadon’daki gibi göçükte kalıyor. 70 yılda 4 bin kişinin öldüğü maden kazalarının en büyüğü ise 301 kişinin hayatını kaybettiği Soma faciası.

Dualarımız onlar için

Kömür ocağında ölüm kapanına düşen işçiler için Türkiye seferber oldu. Ocaktaki su seviyesi düşmeye başlarken 18 madenci için ümitler de gittikçe azalıyor. Şirketin belge ve haritalarına savcılık el koydu.

Kurtarma çalışmalarında ümitler giderek tükenirken, facianın altından işverenin kâr hırsı çıktı. Yeni yasanın getirdiği yükümlülükleri ağır bularak işçileri işletmeyi kapatmakla tehdit eden şirket, çalışanları da yemeklerini madende yemeye zorlamış.

En çok ölüm Zonguldak’ta oldu

Türkiye’de madencilik sektöründeki çalışanlar adeta ölümlerden ölüm beğenmek zorunda. Nedenleri grizu patlaması, gaz zehirlenmesi, göçük, yangın… 1941’den bu yana yaklaşık 4 bin kişi maden kazalarında öldü. En çok ölüm Zonguldak’ta oldu. Cumhuriyet’ten beri yaşanan en büyük maden kazası, 13 Mayıs 2014’te Manisa, Soma’da meydana geldi ve 301 kişi yandı.

Türkiye’deki en büyük kazalar

Soma’da 13 Mayıs’ta 301 kişinin öldüğü maden faciası dünyada iş kazalarında ilk sıralarda yer alıyor. 1992 Kozlu grizu faciası da, Türk madencilik tarihinin en büyük felaketlerinden. 3 Mart’ta Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü ocağında meydana gelen zincirleme patlamalarda 263 madenci yaşamını yitirdi. 8 Eylül 2004’te Kastamonu’nun Küre ilçesinde 19 kişi öldü.

Dünyada birinciliği kaptırmadık

Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden Çin’de, 2008 yılında 100 milyon ton başına düşen ölüm sayısı 127 olurken, Türkiye’de bu rakam 722 olarak kaydedildi. Çin’de, 2008 yılında 100 milyon ton başına 127 kişi hayatını kaybederken, bu sayı 2013 yılında 37’ye düştü. Dünyanın en büyük kömür üreticilerinden ABD’de 100 milyon ton üretim başına 1 ile 6 kişi yaşamını yitirdi.

Sevinç ve endişe bir arada

Madende mahsur kalan Hüseyin Gültekin’in, kazadan saatler sonra bir oğlu dünyaya geldi. Ayşe Gültekin’in, 3 kilo 200 gram ağırlığında bebeğinin sağlığı iyi. Oğlu Hüseyin Gültekin (28) ile damadı Tezcan Gökce madende mahsur kalan Hasan Gültekin (60), ne yapacağını bilemediğini söyledi. Gültekin, “Hüseyin, bebeği olacağını öğrendiğinde havalara uçmuştu” dedi.

Önce rüzgarı geldi

ermenek6a46d7d85609cb89

Ermenek’in Güneyyurt Beldesi Pamuklu Köyü’ndeki Has Şekerler Madencilik şirketine ait suyla dolan kömür ocağında 375 metrede mahsur kalan 18 kişiyi kurtarma çalışmaları sürüyor. Devletin tüm imkanlarını seferber ettiği faciaya ilişkin ayrıntılar da ortaya çıkmaya başladı.

Öğle yemeğini yemek için yerin 375 metre altında çalıştıkları ocağın cebine çekilen maden işçileri evlerinden getirdikleri yiyeceklerini yemeye başladıklarında çok şiddetli bir rüzgar hissettiler. Rüzgarın etkisiyle yiyecekleri çevreye saçılan işçiler ne olduğunu anlayamadan büyük bir su kütlesinin önüne geleni yutarak kendilerine yaklaştığını gördü ve kaçmaya başladı.

ZAMANLA YARIŞ

34 kişiden 16’sı ilk panik anını atlatarak hızlı davranıp kendi imkanlarıyla madenden çıkmayı başardı. Ancak geriye kalan 18 kişi rüzgarın hemen ardından gelen sudan kaçamadı. Maden kısa sürede sular altında kaldı. Maden işçilerini öğle yemeğinde yakalayan su baskını felaketinin hemen ardından olay yerine gönderilen AFAD, sivil savunma ve diğer birimler suyu tahliye etmek için harekete geçti. AFAD koordinasyonunda kurtarma çalışmalarına başlandı. Zamana karşı yarışan ekiplerin su tahliye işlemlerine İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin gönderdiği Türkiye’nin en büyük su çekme işlevi gören ahtapotu da katıldı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin gönderdiği dakikada 3 ton suyu tahliye edebilen 2 su tahliye aracı da çalışmalara dahil edildi. Dün öğle saatlerinden itibaren madenin 50 metresini kaplayan su seviyesi düşmeye başladı. Çalışmalar gece boyu da devam etti, ancak su seviyesi istenilen seviyeye düşmediği için işçilere ulaşılamadı.

DIŞARIDA YESELER KURTULACAKLARDI

Maden işçilerinin çok zor koşullardaki çalışma hayatlarınının işverenlerinin torba yasa çıktıktan sonraki uygulamaları ile kabusa döndüğü ortaya çıktı. Ermenek’teki facianın yaşandığı maden işletmesinin de yasayı istismar ettiği, bir süre kapalı kalan madeni açan şirketin işçilerin yemek ve servis uygulamasını kaldırdığı ortaya çıktı. İşçiler, daha önce olduğu gibi yemeklerini dışarıda yemiş olsalardı bu facia yaşanmayacaktı. Maden çalışanları, tuvalet ihtiyaçlarını gidermek için dahi yukarı çıkmalarına izin verilmediğini söyledi.

ARALARINDA ANLAŞTILAR

Ermenek bölgesinde faaliyet gösteren 5 firmanın aralarında anlaştığı ve bölgede ‘çete’ gibi hareket ettiği belirtildi. Madende mahsur kalan işçilerin ailelerinin anlattıkları bölgedeki işletmelerin işçilere yönelik sindirme politikalarını da gözler önüne serdi. Herhangi bir işçi bu bölgedeki bir maden firmasından ayrıldığı zaman bölgedeki diğer işletmelere hemen haber gidiyor. Artık bu işçi hiçbir maden firmasında iş bulamıyor. Üstelik tüm firmalar aynı şartlarda ve imkanlarda çalışma koşulları sunuyor. Böylece bölgedeki tüm maden işçileri firmaların inisiyatifine kalmış durumda.

BELEDİYE HOPARLÖRÜNDEN TEHDİT

Madeni kapatırken işçilere herhangi bir açıklamada bulunmayan maden sahibi işçilerin tazminatlarını da vermedi. Maden sahibi ocağı kapatırken haber vermediği işçilerine bu kez belediye hoparlöründen çağrıda bulunarak madene gelmelerini istedi. Ancak yapılan anonsta işçilerin hemen işlerinin başına geçmeleri aksi takdirde haklarında yasal işlemlerin başlatılacağı tehdidinin yapıldığı kaydedildi.

MAAŞLARA SERVİS AYARI

Maden işçilerinin mali ve sosyal haklarını düzenleyen kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte Ermenek’teki maden işletmeleri işçiye daha düşük ücret vermek için daha önceden işletme tarafından karşılanan servis (yol) ve yemek ücretlerini vermemeye başladı. Böylece 1950 lira maaş alması gereken işçiler bu kez de ceplerinden yemek ve servis maaliyetiyle çalışmaya başladı. Maden işletmelerinin işçilerin örgütlenmesine de izin vermediği ortaya çıktı.

6 BİN LİRALIK ALACAK

Eşi madende mahsur kalan Ayşe İlhan, eşinin 3 aydır maaş alamadığını kaydetti. Ayşe İlhan, ‘Buradan ayrılsaydı başka bir madende iş bulamazdı. Doğru dürüst bir kaskı bile yoktu’ diyerek, baskıyı anlattı.

Baba oldu

Ermenek İlçesi’ndeki maden ocağında mahsur kalan 18 işçiden Hüseyin Gültekin’in, kazadan saatler sonra bir oğlu dünyaya geldi.

Hüseyin Gültekin (28) madende mahsur kaldıktan saatler sonra hamile eşi Ayşe Gültekin, Ermenek Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. Ayşe Gültekin, 3 kilo 200 gram ağırlığında bir erkek bebek dünyaya getirdi. Anne ve bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

OĞLU VE DAMADI OCAKTA

Oğlu Hüseyin Gültekin ile damadı Tezcan Gökce madende mahsur kalan Hasan Gültekin (60), ‘Hüseyin bir yıl önce evlenmişti. Bebeği olacağını öğrendiğinde adeta havalara uçmuştu. İlk bebeklerini kucaklarına almanın mutluluğunu yaşamak için gün sayıyorlardı. Oğlumun hevesi yarım kaldı. Gelinim torunumu dünyaya getirdi. Hüseyin’in acısından torunuma bile sevinemedik’ dedi.

Krokilere ve evraka el konuldu

Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmayı yapmak üzere 3 savcı görevlendirdi. Facianın meydana geldiği salı günü saat saat 12.15’ten 45 dakika sonra Güneyyurt Beldesi’ndeki Pamuklu Köyü’ndeki ocağa yerine ulaşan savcılar, Has Şekerler Madencilik Limited Şirketi’nin işlettiği maden ocağındaki evrakın yanı sıra harita ve krokilere el koydu. Savcılık yetkilileri ilgili kuruluşlardan ve üniversitelerden olayla ilgili bilirkişi isteminde bulundu. Görevlendirilen 3 savcı, üniversite ve adli tıp kurumunun hazırlayacağı ön rapordaki görüşler doğrultusunda soruşturmaya yön verecek. Savcılık yetkililerinin, yıllar önce kapatılan yandaki bir galeride biriken suyun patlama yapıp galeriye gelmiş olabileceği üzerinde durduğu kaydedildi.

Kapanması yetersiz havadan

Has Şekerler Madencilik tarafından 2009 yılından bu yana rodövans sözleşmesi ile işletilen kömür ocağının yetersiz havalandırma nedeniyle 50 gün kapatıldığı ortaya çıktı. Ocakla ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Başkanlığı’nın bu yılın ortasında yaptığı incelemelerde 9 bin lira idari para cezası kesilmesini içeren eksiklikler tespit edilirken, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün tespitleri ise daha vahim eksiklikleri ortaya çıkardı. 25 Haziran’daki denetimde maden ocağındaki havalandırmanın eksik olduğu tespit edildi ve faaliyetler durduruldu. 13 Ağustos’ta belirlenen eksiklikleri tamamlayan işletmenin 29 Ağustos’ta yeniden üretim faaliyetine başladığı öğrenildi.

Hepimizin ortak acısı

18 işçinin mahsur kaldığı maden ocağında incelemelerde bulunan Başbakan Ahmet Davutoğlu, bölgede arama kurtarma ekiplerinin son derece titiz çalıştıklarını belirterek, ‘Açıkça söylüyorum, adli soruşturma başladı, kurumun bir ihmali söz konusu ise hesabı sorulacak’ dedi.

Davutoğlu, ‘Bir taraftan zamanla yarışılıyor. Ama su yoğunluğu dolayısıyla ilerlemekte de zorluklarla karşılaşılıyor. Her halükarda elimizden gelen bütün çabayla bütün kurumlarımızla gece gündüz çalışmaktayız. İşçi yakınlarıyla da görüştüm. Her birinin acısını, üzüntüsünü, hüznünü paylaşıyoruz’ diye konuştu.

SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Maden kazasıyla ilgili adli soruşturmanın başladığını belirten Davutoğlu, ‘Su boşaltıldığı zaman kazanın gerekçeleri ortaya çıkacak. Herhangi bir şekilde işletmenin ya da herhangi bir kurumun bir ihmali varsa kesinlikle bunun hesabı sorulur. Kimsenin, şu veya bu gerekçeyle bir soruşturmadan azade olacağı, bigane kalacağı gibi bir kanaat sahibi olmaması icap eder. En temel hedefimiz 18 kardeşimize ulaşmak. Önceliğimiz suyu süratle tahliye etmek. Pompalarla suyun seviyesi 10 metre indirildi. Her bir ailenin durumu bizim acımızdır. Adli ve idari soruşturma başladı. Soruşturmaların bizzat takipçisi olacağım. Nerede bir ihmal varsa hesabı sorulacak’ dedi.

Devlet o yemeğin hesabını soracak

Karaman’da 18 işçinin mahsur kaldığı maden ocağında yaptığı incelemelerin ardından açıklamada bulunan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, çalışma saatini 6 saate düşürmelerine karşın işverenin tavrını eleştirdi.

BU HAKKI ALAMAZSINIZ

Erdoğan, ‘Mahsur kalan işçilerimizin çıkartılması için devletin tüm imkanları seferber edildi. Son derece dikkatli ve kararlı bir çalışma yürütülüyor. 18 işçimiz hala mahsur durumda. Soma olayından sonra yapılan düzenlemeleri hazmedemeyen işverenler var’ dedi. Erdoğan, ‘Bu olayın olduğu anda yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar, böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur. Bu 8 saatten, 6 saate inmesi bu tür işveren anlayışını farklı ele almamız gerektiğini ortaya koyuyor. Bu 6 saat kendisinin orada çalışma olayıdır. Siz kalkıp buradaki yemekle ilgili olayını bu 6 saate yedirmeye kalkarsanız bunun hesabını devletin sorması gerekir. Çünkü siz bu hakkı ondan alamazsınız’ diye konuştu.

DAHA SIKI TEDBİR ALINMALI

Çalışma güvenliği konusunda daha sıkı tedbirler alınmasını beklediklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi:

‘İşverenlerimizin daha sıkı tedbirler almalarını bekliyoruz. Hükümetimiz de hassas biçimde takip edecek. Elimizden gelen son gayreti vermek suretiyle devam ediyoruz. Bakan arkadaşlarım, bu işi burada sonuna kadar takip edecekler. Kurumlarımız tüm ekipleriyle süreci takip edecekler.’

Türkiye seferber

Facianın duyulmasının hemen ardından devlet tüm imkanlarını seferber etti. Zaman kaybetmeden kurtarma ekipleri bölgeye sevkedildi. AFAD koordinasyonunda çalışmalar hemen başlatıldı. İlk etapta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ile Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan olay yerine giderek kurtarma çalışmalarına eşlik etti. Dün de önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu Ermenek’e gitti.

Bana mama getirecek

Maden ocağında mahsur kalanlardan İsmail Gürses’in evinde de hüzün hakim. İki çocuğu olan Gürses’ten gelecek iyi birhaber umutla beklenirken 3 yaşındaki oğlu Mustafa ‘babam bana mama getirecek’ diyerek ağlayanları susturmaya çalıştı.

Dalgıçlara izin yok

İşçilerin kurtarılması için zamanla yarış sürerken, 2 ahtopot, 4 motopomp, 8 dalgıç pompa su çekme işlemlerini sürdürüyor. İki ahtopotun da çalışmaya başlamasıyla su çekme kapasitesi günlük 3 bin tona çıktı. Arama-kurtarma çalışmalarına katılan 4 dalgıcın ise madene inemediği belirtildi. Enerji Bakanı Taner Yıldız, ‘Görüş mesafesi 1 metre . Bu yüzden dalgıçlar tehlikeye atılmadı’ dedi.

Ölüm madenine ‘güvensiz’ ihtarı

Has Şekerler Madencilik’e ait ocakta 2011’de de su baskını yaşandığını anlatan maden işçisi İsmail Sevil, ‘Suyun patladığı noktanın 200 metre altından kömür çıkarılmaya başlandı. Bu şartlar altında çalışamayacağımı belirterek noterden ihtarname çektim. Ayın 3’ünden bu yana madene gitmedim. İhtarnameye şirketten yanıt gelmedi’ dedi.

Zonguldaklı Madenciler Karaman’ı Unutmadı

zonguldakli_madenciler_karamani_unutmadi

Karaman’da özel bir maden ocağında meydana gelen su baskını nedeniyle yerin metrelerce altında mahsur kalan 18 madenci için Zonguldak’taki meslektaşları dua etti.

Kilimli ilçesine bağlı Gelik beldesinde faaliyet gösteren Arılar Madencilik Şirketi’nde çalışan maden işçileri, Ermenek’teki maden ocağında mahsur kalan meslektaşları için dua ettiler. Yerin metrelerce altından kömür çıkarmak için sabahın erken saatlerinde madene gelen işçiler, Karaman’daki olayın üzüntüsünü yaşıyor.

Madencilik sektörünün yer üstündeki mesleklerden farklı olduğunu ifade eden işçiler, mahsur kalan 18 işçiden sevindirici haber bekliyor. İşçiler yerin metrelerce altında şu duayı yaptı:

“Allah’ım Ermenek’te yaşanan olayda mahsur kalan arkadaşlarımızın yar ve yardımcısı ol. Onların sağlıklı ve selametle çıkmalarına yardımcı ol. Geriye kalan ailelerine sabır ver. Bizleri de bu tür kazalardan muhafaza eyle.”

20 yıllık maden işçisi Veli Demirci, “Karaman’da arkadaşlarımızın başına böyle bir olayın gelmesinden dolayı son derece üzgünüz. Bu sabah evimizden, ailemizden ayrılarak iş yerine geldik. Yer altının her zaman riski var. Sel baskınını şu ana kadar duymadık. Çok nadiren yaşanan bir olay, ya grizu yaşanıyor yada başka bir olay yaşanıyor. Bu yaşanan kaza daha da değişik. Orada kalan arkadaşlarımıza müdahale etme şansları daha da zayıf. Çünkü yerin altında tonlarca su var. Su olduğu için müdahale etme durumları yok.

Arkadaşlarımıza inşallah Cenab-ı Allah yardımcı olur” dedi.

25 yıllık maden işçisi Soner Tarhan ise “Allah önce yardımcıları olsun. Gerçekten zor. İnşallah sağ salim kurtulurlar. Daha önce ufak tefek su baskını duyduk ama bu boyutta ilk defa duyduk. Madencilik zor, yer altındaki hayat yer üstündeki hayattan çok farklı. Arkadaşlarımıza dua da ettik. Allah kabul etsin. Üzüntülüyüz. Allah’tan ümit kesilmez. İnşallah sağ salim kurtulurlar. Böyle bir şeyi Allah göstermesin. Madende kaza kaçınılmazdır. Ama en azından bizim kaçamaklarımız, baş yukarılarımız var. Böyle bir durumda yüksek yerlere çıkabiliriz. Böyle bir olay yaşamadık. Kazayı en aza indirebiliriz. Oraların da en azından böyle şey olması gerekebilirdi. Kaçamak bölgelerinin olması gerekirdi. Bizim şu ocağımızda Allah korusun öyle bir durum olsa arkadaşlarımız çıkabilirler. Kaçabilirler. Çoğu çalışan arkadaşlar bilirler. Bizim burada kurtulma şansımız daha yüksek. Onların da öyle bir zemin hazırlamaları gerekirdi” diye konuştu. İşçiler duaların ardından kömür kazmaya devam ettiler.

(İHA)

Köle düzeni gibi

1414621672018

Karaman’daki ocakta çalışan madenciler: Torba yasayla maaşımız artınca şirket servisi kesti. Kantinde öğle yemeğini yasakladı. Arkadaşlarımız da faciaya ocakta yemek yerken yakalandı

Karaman’daki faciada 18 işçinin kurtarılması için çalışmalar devam ederken, madencilerin ve madenci yakınlarının anlattıkları sistemin nasıl köle düzenine döndüğünü ortaya koydu.

MAAŞLARINI ALAMADILAR

Hükümetin torba yasa ile maden işçilerinin çalışma şartlarını ve maaşlarını düzenlemesinin ardından maden ocağını işleten şirket yetkililerinin, işçileri ücretsiz izine ayırdığı ve biraz daha fazla para kazanmak için işçilerin servis ve yemek ücretlerini kestiği ortaya çıktı. Şirket, daha fazla üretim olması için daha önce 1 saat olan yemek molasını yarım saate düşürdü, bununla da yetinmeyip işçilerin kantinde yemek yemelerini yasakladı. Maden işçileri yanlarında getirdikleri yemekleri ocakta toz içinde yemeye mecbur bırakıldı. Facia da işçiler 12.15 sıralarında işçiler ocak içinde yemek yerken yaşandı. İsmini vermek istemeyen bir işçi, torba yasadan sonra sistemin köle düzenine döndüğünü belirterek, “Daha önce bin 50 lira maaş alıyorduk, bunun yanında yemeklerimizi şirket karşılıyor ve ücretsiz servis imkanı sağlıyordu. Hükümetin maden işçilerine yönelik yaptığı düzenlemenin ardından şirket adeta bize kan kusturdu. Önce hakkımızı istediğimiz için bizleri ücretsiz izne ayırdılar. Maaşımız bin 900 lira civarına yükselince şirket servis imkanımızı ve yemeği kesti” dedi. Şirketin yasadan önce 4 kişilik işçi ekibinden 20 ton civarında linyit kömürü çıkarmasını istediğini ancak yasadan sonra aynı ekipten 30 ton üretim yapmasını istediğini anlatan maden işçisi şöyle devam etti: “Bunun için 3 vardiya halinde 8’er saat boyunca köle gibi çalıyorduk. Yemeklerimizi evimizden getirmeye başladık. Servisi de kendimiz tutarak 175 liraya taşıma şirketi ile anlaşma yaptık. Ocakta tuvalet bile yok. Molamız 1 saat olsa ve yemeğimizi kantinde yeseydik o facianın yaşandığı saatte orada kimse olmayacaktı.” Ayrıca şirketin her işçinin bir aylık maaşını içeride bıraktığını anlatan maden emekçisi “Burada yeniden işe başlayan ve içeride mahsur kalanlar daha maaşlarını bile almadılar” dedi. Madende mahsur kalan işçilerin isimleri ise şöyle; Osman Çoksöyler, Hüsnü Çolak, Ali Haznedar, Kerim Haznedar, Mehmet Tokat, Hüseyin Çolak, İsa Gözbaşı, Bahri Üzer, Kamil Yaman, Ömer Cansu, Tezcan Gökçe, Uğur İlhan, Hüseyin Gültekin, İsmail Gürses, Mehmet Baha, Mehmet Özcan, Hasan Tuncer ve Recep Çiloğlu.

AHTAPOT KAZA YAPTI
İstanbul’dan Karaman’ın Ermenek ilçesindeki maden ocağında su baskını nedeniyle mahsur kalan işçilerin kurtarılması çalışmalarına destek vermek üzere bölgeye giden kurtarma ekipleri, ilçe yakınlarında kaza geçirdi. İlçeye 10 kilometre kala virajı alamayarak devrilen, “Ahtapot” olarak tabir edilen su tahliye aracında yaralanan 2 görevli hastaneye kaldırıldı. Başkanlık’tan yapılan yazılı açıklamada da AFAD koordinasyonunda 420 kişilik bir ekip ve 90 araç ile arama kurtarma çalışmalarının aralıksız yürütüldüğü belirtildi.

‘KANTİNDE YESEK, MAHSUR KALMAZLARDI’
Madendeki faciadan son anda kurtulan işçiler yaşadıkları dehşeti anlattı. Facia sırasında yemek yediklerini belirten ve son anda kaçarak kurtulan Şahin Uyar, “Ben 10 yıldır maden işçiliği yapıyorum. Şirket bizi daha fazla üretim için zorluyordu. Facia sırasında yemek yiyorduk. O sırada bir ses duyuldu ve her yeri su basmaya başladı. Ben koşarak oradan dışarı çıkmayı başardım ancak arkadaşlarımın çoğu orada kaldı. Yemeğimizi daha önce olduğu gibi kantinde yeseydik arkadaşlarım orada olmayacaktı” dedi. Bölgede bulunan başka bir maden ocağında çalışan Hamdi ve Hüseyin Baha ise faciada içeride kalan diğer kardeşleri Mehmet Baha için çalışmalara katılıyor. Hüseyin Baha, “Mehmet 6 yıllık madenciydi. Durum hiç iç açıcı görünmüyor. Benim tahminim bu su en az 10 günde tahliye edilir” dedi.

DÜZENE İSYAN ETTİ İHTARNAME ÇEKTİ
Karaman’da 18 işçinin mahsur kaldığı madende çalışırken, şirketin uyguladığı köle düzenine karşı çıkıp, yaklaşık bir ay önce ihtarname gönderen maden işçisi İsmail Sevil, o tarihten sonra işe gitmeyince hayatı kurtuldu. Has Şekerler Madencilik adıyla faaliyet gösteren şirketin, torba yasadan sonra işçilerin servis ve yemek parasını iptal ettiğini söyleyen Sevil, “Bu şartlar altında çalışamayacağımı söyleyip, şirkete noter aracılığıyla 3 Ekim’de ihtarname gönderdim. O tarihten bu yana madene gitmedim. İhtarnameye karşılık şirketten hiçbir yanıt gelmedi. Zaten maden çok güvensizdi” dedi. Sevil, 2011’de madende su baskını yaşandığını da söyledi. Mahsur kalan işçi arkadaşlarına çok üzülen Sevil, “Benim hayatım bu sayede kurtuldu. Ama mahsur kalanların hepsi arkadaşımdı. Bir umut bekliyoruz” dedi.

2 TONLUK POMPA KURULUYOR
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, maden kazası yaşanan işletmede yürütülen çalışmalara ilişkin bilgi verdi: “Suda görüş mesafesi 1 metre bile değil. Dalgıçlar girmelerinin anlam ifade etmeyeceğini, 3-4 metre bile dalamayacaklarını belirtti. Onların can güvenlikleriyle ilgili de sıkıntı doğacağı anlaşıldı.” Bakan Yıldız, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ocakta 10-12 bin ton civarında su bulunduğunu ve borularda patlamalar yaşanabildiğini ifade ederek şöyle konuştu: “İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden istediğimiz Türkiye’nin en büyüğü olan, yaklaşık 2 tonluk bir pompa var. Onun montajına başlandı. Suyu daha hızlı deşarj edebilmemiz lazım. Zaman bu anlamda aleyhimize çalışıyor. Şu anda su seviyesi, işçilerimizin bulunduğu seviyenin üzerinde. Ne yazık ki böyle bir gerçek var.” Bakan Lütfi Elvan da madende şlam denilen, toprakla karışık oldukça ağır sıvının söz konusu olduğunu söyleyerek, “Suda aşağı yukarı 10 metrelik bir düşüş söz konusu. Tüm kurumlarımız olanca gücüyle çalışıyor. Çok sayıda pompayı aynı anda, aynı yere yerleştiremiyorsunuz. Alan oldukça dar” dedi.

YOLLARINI BÖYLE BEKLİYOR
Zeynep Tokal… Gece boyu maden ocağının girişinden bir an olsun ayrılmadı… Gözünden yaş hiç eksik olmadı. Biliyor artık ümitler hepten azaldı. Ancak yine de bir umut gelecek müjdeli haberi bekliyor. Zira hem eşi Mehmet Tokal hem de kardeşi Uğur İlhan Karaman’daki o göçükte mahsur kalan 18 işçi arasında. Gece boyunca maden girişinden hiç ayrılmadı. Yollarını gözlüyor genç kadın. Bir yandan da “Gitme Mehmedim, ben şimdi çocuklarıma ne diyeceğim. Çıkarın onları içeriden benim dayanacak gücüm kalmadı” diyerek ağıt yakıyor. Onun gözyaşları, ağıtları aslında 18 ailenin hislerine tercüman oluyor.

TBMM raporunda madenciliğin sorunları

tbmm_1_ekime_kadar_tatil_karari_aldi_1407965558_4151

TBMM’de 2010 yılında kurulan Madenciliğin Sorunlarının Araştırılması Komisyonu raporunda, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve sektörün ihtiyacını karşılayacak nitelik ve nicelikte iş güvenliği uzmanı yetiştirilmesi gerektiği belirtilmişti.

Ermenek’te yaşanan maden faciası, madencilik sektöründe güvenlik konusunu yeniden gündeme getirdi. TBMM’de 2010 yılında kurulan ve ayrıntılı bir rapor hazırlayan TBMM Madenciliğin Sorunlarının Araştırılması Komisyonu, sektördeki güvenlik konusuna yönelik bilgilere yer vermişti.

MADENCİLİK İÇİN AYRI BİR TEŞKİLAT

Raporda, madencilik sektörünün sorunlarının çözümü ve sağlıklı bir gelişme ortamı sağlayabilmesi için kurumsal yapılanmaya ihtiyaç olduğu, bu kapsamda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ikiye ayrılarak madencilik için ayrı bir teşkilat oluşturulması gerektiği belirtilmişti.

Söz konusu raporda, sektörde yönetimsel sorunlara da işaret edilerek, şu ifadelere yer verilmişti:

“Sektörde ortaya çıkan sorunlarda yönetimsel problemler, koordinasyon eksikliği ve siyasi irade eksikliği önemli bir rol oynamaktadır. Yapılmak istenen birçok uygulama ve düzenlemede gecikmeler yaşanmakta, yasalar ve ortaya konulan düzenlemeler etkin bir şekilde uygulanamamaktadır.

BÜTÜN İZİNLER TEK BİR OTORİTE TARAFINDAN OLSUN

Madencilikle ilgili bütün izinlerin tek bir otorite tarafından verilmesi ülke yararına olacaktır. Madencilik alanında gelişmiş ülkelerde uygulanan raporlama standartları, ülkemiz madenciliğine uyarlanmalıdır.

Mevcut iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanmasındaki yetersizlikler, yapılan iş sağlığı ve güvenliği araştırmalarının yetersizliği, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve sosyal diyalog eksikliği de üzerinde durulması gereken önemli konulardır.

Sektördeki iş sağlığı ve güvenliğini artırmak ve kazaları azaltmak için, iş güvenliği kültürünü oluşturmak üzere faaliyetlere öncelik verilmeli; maden iş yerlerinde, rödovans ve taşeron uygulamaları olan iş yerleri de dahil olmak üzere, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri yaygınlaştırılmalı, sektörün ihtiyacını karşılayacak nitelik ve nicelikte iş güvenliği uzmanı yetiştirilmelidir.

Bu gibi iş yerlerinde yapılan teftişlerin, işçi ve işvereni yönlendirici, bilgilendirici, koruyucu ve önleyici yaklaşım esas alınarak kalıcı tedbirleri oluşturma amaçlı yapılmasına önem verecek şekilde etkinliği sağlanmalıdır.

EĞİTİM DÜZEYİ İŞSİZLİK SORUNLARIYLA DOĞRUDAN İLGİLİ

Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliği sorunları, ülkenin genel sosyoekonomik gelişmişlik ve eğitim düzeyi, işsizlik sorunları ile doğrudan ilgilidir. Mevcut iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanmasındaki yetersizlikler, yapılan iş sağlığı ve güvenliği araştırmalarının yetersizliği, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve sosyal diyalog eksikliği de üzerinde durulması gereken önemli konulardır.

Politikaların uygulamaya geçirilmesinde ortaya çıkan sorunların yanında, mevzuatın karmaşıklığı ve uygulamada tek tip sağlanamaması, yetişmiş personel eksikliği, etkin bir denetimin yapılamaması, ülkemizdeki risk sermayesinin ve finansman imkanlarının, ayrıca iş kültürü ile işletmecilerimizin risk algısının sektörün gerekleriyle tam olarak uyuşmaması gibi sorunların da bir an önce giderilmesi gerekmektedir.”

İLKEL YÖNTEMLERLE YAPILIYOR

Komisyon Başkanı Altan Karapaşaoğlu, rapora ilişkin açıklamasında, dünya standartları ile karşılaştırıldığında, Türkiye’deki madenciliğin çok ilkel yöntemlerle yapıldığı sonucuna ulaştıklarını söylemişti.

Yurt içi ve yurt dışında maden ocaklarında incelemeler yaptıklarını belirten Karapaşaoğlu, maden ocaklarındaki kazalara ilişkin şu tespitlerde bulunmuştu:

“Kanada’da bir ocakta, güvenlik için muhteşem bir yer altı şehri yapılmış. Ocakta kurulan odalarda, olası kazalara ve mahsur kalma durumlarına karşı bir insanın 10 gün yaşamını sürdüreceği kadar gıda, su ve oksijen tüpleri mevcut. Yani oradaki işçi yer altında mahsur kalsa ve bu odalara ulaşsa, 10 gün boyunca kurtarılmayı bekleyebilecek. Bizde durum, karşılaştırılamayacak kadar ilkel.”

DİLEKÇE KOMİSYONA DA SUNULMUŞTU

Komisyon, raporlarındaki önerilerin değerlendirilmesi ve ilgili kurumlarca hayata geçirilmesi amacıyla, raporunu TBMM Dilekçe Komisyonu’na da sunmuştu.

Dilekçe komisyonuna sunulan raporda, sektörle ilgili davalarda genellikle bilirkişilere başvurulduğu ancak bunun her zaman sağlıklı sonuç vermediği belirtilmiş ve bilirkişi bağımlılığının engellenmesi ve daha geniş perspektiften bakış açısı sağlanması amacıyla, hakim ve Cumhuriyet Savcısı adaylarının Adalet Akademisindeki eğitim programlarına madencilik dersinin de konulması önerilmişti.

Giresun’da taş ocağı çöktü!

bir-kotu-haber-de-giresundan-geldi-h1414591311

 

Karayolları’na taş çıkartan özel bir firmaya ait taş ocağında çalışma yapılırken bu sabah heyelan meydana geldi.

Meydana gelen heyelanda kepçeyle birlikte kepçe operatörü Kamil Peker ve kepçenin yağcısı Umut Özdemir, tonlarca kaya ve toprağın altında kaldı. Kepçenin devrilmesiyle yaşam alanı oluşan aralıkta sıkışan Kamil Peker ve Umut Özdemir ‘i kurtarmak için AKUT, AFAT, UMKE, İtfaiye ve Jandarma adeta zamanla yarıştı.

HASTANEYE KALDIRILDILAR

Kepçe operatörü Kamil Peker, kısa sürede sıkıştığı kayalıklardan kurtarılırken, Umut Peker’i kurtarmak için bir süre mücadele edildi. Yapılan yaklaşık yarım saatlik çalışmanın ardından Umut Özdemir’da sağ olarak kayalıklardan çıkartıldı. Sağlık durumu yerinde olan Umut Özdemir’in hafif şekilde sıyrıkları olduğu görüldü. Heyelandan çıkartılan yaralılar Giresun Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

‘GEREKLİ İNCELEMELER YAPILACAK’

Olay yerinde incelemelerde bulunan Vali Hasan Karhan ise olayda bir ihmalin olup olmadığı konusunda incelemelerde bulunulacağını söyledi.

Vali Karahan “Karayolları’nın taş ihtiyacının karşılayan taş çıkarma esnasında yapılan çalışmada kaza meydana gelmiştir. Heyelan altında kalan arkadaşlarımız sağlıklı bir şekilde çıkartılmıştır. Olayda bir ihmal olup olmadığı konusunda gerekli incelemeler yapılacaktır” dedi.

Vali Karahan daha sonra arama kurtarmada göre yapan ekipleri kutlayarak birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi

100 madenin 90’ında jeofizik görüntüleme yok

26541308

Jeofizik Yüksek Mühendisi, İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan “”Türkiye’de 100 madenden 90’ı jeofizik görüntülemesi yapılmadan işletmeye açılıyor. Bu yapılmadığı için de madenin neresinde deprem kırıkları, boşluklar, sıkışmış gaz ya da yüksek basınçta su var mı yok mu bilinmiyor. Çözüm tek cümlede saklı, Maden Yasası’na tek bir cümle konulması yeterli” diye konuştu.

“Türkiye’de 100 madenden 90’ı jeofizik görüntülemesi yapılmadan işletmeye açılıyor. Bu yapılmadığı için de madenin neresinde deprem kırıkları, boşluklar, sıkışmış gaz ya da yüksek basınçta su var mı yok mu bilinmiyor. Bu görüntüleme yapılsa yeraltı sularının beslenme, üretim ilişkileri, derinlik, oran ile dağılımları önceden belirlenebilir. Bir jeofizik mühendisi, yaptığı inceleme sonucu o madenin yakınından bir yeraltı ırmağının geçip geçmediğini veya bir yer altı mağarasında su toplanıp toplanmadığını eliyle koymuş gibi bulabilir. Ermenek’te de gördük ki bu yapılmıyor. Ama medya, siyasiler yemek saatini tartışıyor. Oysa çözüm tek bir cümlede saklı, Maden Yasası’na tek bir cümlenin konulması yeterlidir.”

Bu sözler Türkiye’nin en önemli deprem uzmanlarından olan, ülkenin ilçe ilçe 4 bin yıllık deprem haritasını hazırlayan Jeofizik Yüksek Mühendisi, İTÜ Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’a ait. Ercan, Ermenek kazasından sonra medya ve siyasilerin bu kazanın gerçek nedenini ortaya koymak yerine, ‘yemek saatinde dışarda olsalardı kurtulacaklardı, torba yasadan sonra bunlar oldu’ tartışmalarına isyan etti. Saat 12’de değil de 8’de olsaydı ne olacaktı, diye soran Ercan ile 18 işçinin iki gündür çıkarılamadığı Ermenek Maden Ocağı’ndaki kazayı konuştuk.


 
– Sayın Ercan, maden yetkilisinin bahsettiği gibi bu bir trafik kazasına benzetilebilir mi,  aniden olan bir kaza mıdır ya da Enerji Bakanı ilk açıklamalarında ‘suyun kaynağını bilemiyoruz’ dediği gibi bu suyun varlığı bilinemez miydi?
 
AHMET ERCAN: Bu ne trafik kazasıdır ne de bilinmeyen bir su. Biz jeofizik mühendisleri için o kadar alışılmış, sıradan tespitlerdir ki inceleme yaptığımızda elimizle koymuş gibi buluruz suları, gaz sıkışmalarını, deprem kırıklarını, boşlukları… Ama 21. yüzyılda halen Türkiye’de bilim ve teknoloji gerçek anlamda uygulanmadığı için başımıza geliyor Somalar Ermenekler. Değişmezsek bundan sonra da gelmeye devam edecek.  
 
Ermenek’te yapılmayan, eksik bırakılan nedir?
 
ERCAN: Türkiye’de eksik olan hem maden işletmeye açılmadan önce hem de işletme sırasında jeofizik görüntüleme yapılmasının zorunlu olmayışıdır. Türkiye’de halen işletme halinde olan 100 madenden 90’ında jeofizik görüntüleme yapılmamıştır. Yapılan 10 işletmenin büyük bölümü de zaten kamunun, Türkiye Taş Kömürü ve Türkiye Kömür İşletmeleri’nin, bizzat işlettiği madenlerdir. Oysa çözümü çok basittir, Maden Kanunu’na bir cümle ekleyerek, maden işletme sahalarında jeofizik mühendisinin kılavuzluğunda yeraltı görüntüleme zorunlu hale getirilmelidir. Enerji Bakanlığı’nın ilk adımı bu olmalıdır.
 
Karaman Ermenek’te de su jeofiziği ile su jeolojisi yapılmamıştır. Maden, kazmanın ucunda, denilen günler çoktan geride kaldı. Güncel bilime uyamayan işletmeci ile denetçiler ölümlere neden olmayı sürdürüyorlar. Soma, Ermenek ne ilk ne de son olacaktır. Bu kazalar olmaya devam edecektir.
 
Jeofizik görüntüleme yapılması ile yapılmaması arasındaki fark nedir?
 
ERCAN: Jeofizik görüntüleme üç yöntemle yapılır özdirenç, elektromanyetik, yeraltı radarı. Bu sayede bir maden oyuntusu kazılırken işçilerin kazacakları yönde sıkışmış gaz, yer kırığı ya da yüksek basınçta suyun olup olmadığı önceden tespit edilir. Boşluklar var mıdır, içi suyla mı doludur, hacmi ne kadardır, suları işletme alanına oyuntular içine sokacak deprem kırıkları var mıdır, bu kırıklar diri midir ölü müdür, aralıkları, derinlikleri ne kadardır? Bunların hepsini ölçebiliriz biz. Ayrıca işletme sırasında yapılacak tespitlerle de delgilerle o suların uzaklaştırılması olasıdır. Ama ne yazık ki bu tür jeofizik ile jeolojik çalışmalar ve delmeli denetim hemen hemen maden işletmelerinin %90’ında göz ardı edilmektedir. “Ona da mı para vereceğiz yahu” denilirken sonuç ölüm olmaktadır.
 
Tüm bunları maden mühendisi bilmez mi?

ERCAN: Tabii ki bilir. İTÜ başta olmak üzere tüm üniversitelerde maden mühendislerine de bu dersler verilir. Eminim mühendisler de patronu uyarır ama uygulayıp uygulamamak patronun keyfine kalmıştır. Çünkü yasal zorunluluk yok. Adam, kendisine ek maliyet getirecek bir şeyi neden yapsın? Yapmıyor da zaten.
 
Ne kadar bir ek maliyetten söz ediyorsunuz?
ERCAN:
İşletme maliyetinin onda biri bile değildir. Türkiye, jeofizik görüntüleme zorunluluğunu tartışmak yerine öğle yemeğini aşağıda yukarıda yediler, iki maaş verildi verilmedi, torba yasa tartışması yapıyor. Bırakın bunu da sorunun gerçek nedenini tartışın! Ama her şey kazaları önlemek için bilimin kılavuzluğunu kabul etmekle başlar.

 
100 madenden 90’ında jeofizik görüntüleme yapılmıyor, dediniz. Bu yeni kazalar gelebilir, demek midir?

ERCAN: Yeni kazalar kesinlikle gelecektir. Her yerde olabilir.  Ermenek’in özel durumu vardır. Erime boşlukları; Ermenek, Konya, Isparta, Burdur, Antalya, Karaman, Aksaray, Afyon’da bu tür sorunlarla karşılaşabiliriz. Bunlar aynı zamannda yer altı ırmaklarının, obrukların, düdenlerin beslediği yerlerdir. Ama biz jeofizik mühendisleri oradan bir yeraltı ırmağının geçip geçmediğini veya bir yer altı mağarasında su toplanıp toplanmadğını elimizle koymuş gibi bulabiliriz.
Ayrıca Ermenek’te olduğu söylendiği gibi eski işletme sahalarına sonradan su dolabilir. Bunun suyla dolup dolmadığı, içinin boş olup olmadığı mikrogravite ve elektriközdirenç yöntemleriyle görüntülenebilir.
 
İki gün oldu, su hala niye boşaltılamadı?

ERCAN: Su seviyesinin 2.5 metre düştüğü söyleniyor. Eğer bu doğruysa, su çektikçe azalıyorsa arkadan beslenme yok, bu ‘tünek su’ demektir. Dolayısıyla boşaltılabilir. Ama su seviyesi düşmüyorsa o zaman bir yeraltı ırmağı, demektir. Bu durumda hiçbir zaman boşaltamazsınız. 
 
Ben suların tünek su bileşeninin büyük olduğu inancındayım. Eğer, bu sular boyutu sınırlı tünek sularsa kurtarılma umudu çok az da olsa vardır.

Türkiye Maden Kazalarının Önüne Geçemiyor

6F19C806-0333-4878-966B-3F5B7751C628_w640_r1_s_cx0_cy10_cw0

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki bir kömür madeninde salı günü saat 12:45’te meydana gelen kazanın ardından madende kalan 18 işçiden umut kesilmek üzere. Olayın ardından yapılan ilk müdahalede madende mahsur kalan 20 işçi kurtarılırken dünden bu yana devam eden arama kurtarma çalışmalarından şu ana kadar sonuç çıkmış değil

İşçilerin madende mahsur kalmasının nedeni olarak ani su baskını gösteriliyor. Olayın ardından Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Karaman milletvekili ve Ulaştırma Bakanı Lütfi Elvan’la birlikte Ermenek’e giden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, 350 metre derin olan madende 11-12 bin ton su bulunduğunu söyledi. Madenin tabanında bulunan 18 işçinin su seviyesinin altında bir noktada olduğu tahmin ediliyor.

Cumhuriyet Resepsiyonu’nu iptal eden Erdoğan’a göre, suçlu işveren

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ermenek’teki maden kazası sonrasında yeni cumhurbaşkanlığındaki Cumhuriyet Resepsiyonu’nu iptal etti ve Çarşamba günü akşam üstü Ermenek’e gitti.

AFAD Koordinasyon Merkezi’nde kısa bir açıklama yapan Cumhurbaşkanı işvereni suçladı. Erdoğan, “Ülkemizde madencilikle ilgili yapılan çalışmaların Soma olayından sonra çok daha farklı şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenlemeyle birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkanlar getirdik. Bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunları hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi. Bu olayın olduğu anda yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar, böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur” diye konuştu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu da öğle saatlerinde Ermenek’e vardı. Önce AFAD merkezinde arama kurtarma çalışmalarını takip eden yetkililerden bilgi alan ve acılı ailelerle bir araya gelen Davutoğlu daha sonra gazetecilere değerlendirmelerde bulundu. İki uçak, üç helikopter ve 90 araç malzemeyle 30 kurumun koordineli bir şekilde kriz yönetimi gerçekleştirdiğini belirten Başbakan, su baskını nedeniyle çamurlaşan ve balçıklaşan ortamda çalışmaların istenen hızla ilerlemediğini söyledi.

Davutoğlu: ‘Bir ihmal varsa hesabı sorulacak’

Mecidiyeköy’de Torunlar Rezidans’ta meydana gelen asansör faciası sonrası iyeni kurulan hükümetin ayağının tozuyla iş güvenliği sorunlarına eğildiğini vurgulayan Davutoğlu, “Son çıkan yasayla işçilerimizin hakları geniş ölçüde ele alındı, altı saat şartı ve diğer bir çok hususlar da. Yeraltında çalışan madencilerimizin haklarını gözeten düzenlemeler yaptık. Enerji bakanımıza, çalışma ve sosyal güvenlik bakanımıza gerekli talimatları da verdim. En detayına kadar incelenecek, nerede bir ihmal varsa bunun hesabı sorulacak. Yok ama herhangi bir ihmal ya da yanlış uygulama yoksa bu kazanın oluş sebebiyle ilgili süreç ortaya konacak ve ek alınması gereken tedbirler alınacak” dedi.

Maden ocağının sahibi 2009’da AKP’den belediye başkan adayıydı

Adli soruşturmaların başlatıldığının altını çizen Başbakan, kimsenin bu soruşturmadan azade olmayacağının güvencesini verdi. Has Şekerler Enerji Nakliyat Şirketi’nin sahibi Saffet Uyar, Ermenek Güzelyurt Beldesi’nin eski belediye başkanı. 1994-2004 yılları arasında ANAP’tan belediye başkanlığı yapan Uyar, 2009’da AKP’den katıldığı seçimi ise kaybetti.

Kılıçdaroğlu: ‘İş kazalarında Avrupa birincisiyiz, bir ülke böyle yönetilmez’

Muhalefet ise hükümeti gerekli önlemleri almamakla suçluyor. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu, iş kazalarında Türkiye’nin Avrupa birincisi olduğunu hatırlattı. CHP lideri,

“Ermenek’e şimdi başbakan gidiyor, cumhurbaşkanı gidiyor, kurtarıcılar gidiyor. Oysa bütün bu olaylardan önce, sadece bir mühendis, aklı başında namuslu bir mühendis gönderselerdi, bu ölümlerin hiç birisi olmayacaktı. Sormadan edemiyorum Bu ülkede gerçekten hükümet var mı? İnsanın hayatı bu kadar ucuz mu ? Neden bizde insanlar ölüyor da Fransa’da ölmüyor Amerika’da ölmüyor. Rusya’da ölmüyor. Bu ülke böyle yönetilemez” dedi.

HDP: ‘Maden kazalarının sorumlusu AKP hükümeti’

Halkların Demokratik Partisi ise son dönemde arka arkaya yaşanan iş kazalarını “iş cinayeti” olarak tanımladı. Partinin eş genel başkan yardımcısı Günay Kubilay, yayınladığı açıklamada hükümeti hedef aldı. Kubilay, “Devlet eliyle iş cinayetlerine karşı cezasızlık politikası izlenmesi sonucunda, iş cinayetlerinin failleri ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor, yaşamını yitiren işçiler neredeyse suçlu ilan ediliyor. Bu anlayışla iş cinayetleri önlenemez. İş cinayetlerinin birinci dereceden politik sorumlusu, gerekli önlemleri almayan patronların sırtını sıvazlayan, gerekli yasal düzenlemeleri ve denetimleri yapmayan AKP hükümetidir”dedi.

Bir yılda maden kazaları en az 354 can aldı

Türkiye’deki iş kazalarını en iyi takip eden sivil toplum kuruluşu olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin hazırladığı rapora göre, son bir yılda en az 354 maden işçisi meydana gelene maden kazalarında hayatını kaybetti.

Kâr hırsı boğdu

1

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki madende umutlar yavaş yavaş tükenmeye başlarken, facianın altından yine “kâr hırsı” ve yeterli denetim yapılamamasının yarattığı ihmaller zinciri çıktı. Torba yasanın ardından işçilere en az 2 asgari ücret tutarında ücret ödemesi gereken işveren, artan maliyetlerini çıkarmak için işçilerin yemek ücretlerini kesti, servislerini de kaldırdı.

MADENDE MAHSUR KALAN MADENCİ BABA OLDU

Dün maden ocağında Cumhurbaşkanı, Başbakan gelecek diye geniş güvenlik önlemleri alındı. Çok sayıda çevik kuvvet ve jandarma ocağın çevresinde barikat oluşturdu. Ocağa giden araçlar da yaklaşık 2 kilometre kala durduruldu. Araçların geçişine izin verilmedi.

ERMENEKTE UMUTLAR TÜKENİYOR

Çalışma Bakanı Faruk Çelik ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, zaman zaman ocağın başına gelerek bilgi aldı. Bu sırada geceyi Kızılay’ın kurduğu çadırda geçiren madenci yakınları ve madenciler bakanlara tepki gösterdi. Bunun üzerine çevik kuvvet, ocağın hemen dibinde barikat oluşturdu.

BAKAN ÇELİK’TEN SKANDAL İTİRAF: KİM BU 50 KİŞİ?

Dalgıçlar indi ama

Hükümet yetkilileri, bütün olanakların seferber edildiğini belirtse de 14-15 saattir su tahliyesi yapılamadı. Maden kazası sonrası Bakan Taner Yıldız, madene dalgıçların arama-kurtarma çalışması için dalış yapmayı denediğini fakat sonuç alınamadığını belirtti. Yıldız, “Şu anda madendeki su seviyesi maalesef işçilerimizin bulunduğu seviyenin üzerinde bulunuyor. Suda görüş mesafesi 1 metre bile değil. Dalgıçlar, 3-4 metre dalmalarının dahi tehlikeli olduğunu ifade ettiler. Madende 10-12 bin ton su var. Görüş mesafesi 1 metre bile değil. Girin talimatı veremeyiz” diye konuştu.

Ahtapot kullanılamaz hale geldi

İstanbul’dan işçilerin kurtarılması çalışmalarına destek vermek üzere bölgeye gelen kurtarma ekipleri, ilçe yakınlarında kaza geçirdi. Devrilen, “Ahtapot” olarak tabir edilen su tahliye aracında yaralanan 2 görevli, hastaneye kaldırıldı.

Ahtapot denilen aracın kaza nedeniyle kullanılamaz hale geldiği belirtilirken, ekipler onarım çalışmasına başladı. Kazanın, işçilerin bulunduğu ocağın yanındaki daha önce kullanılıp terk edilen ocakta biriken suyun patlamasıyla meydana gelmiş olabileceğini belirten maden mühendisi Emel Tunçdemir, “Takan Deresi yatağında olan galeride suyun patladığını tahmin ediyoruz. Ermenek bölgesinde metandan dolayı 10 kişi ölmüştü. Böyle bir kaza ilk defa oluyor” dedi.

İki oğlu madende bulunan Şükrü Haznedar, hükümete tepki gösterdi. İşçinin ücretlerini artıran torba yasanın çıkarılmasının ardından hükümetin düzenlemenin arkasında durmadığına dikkat çeken Haznedar, “Gelip burada boy gösteriyorlar. Boy göstermekle olmaz. Yasanın arkasında durmaları gerekirdi” dedi. İşçi yakınları, bakanlara da tepki gösterdi. Bir işçi yakını, tepkisini, “İşçiler öldüğüyle kalır. Her şey patrondan yana. Patronlar yine aynen devam eder” diyerek dile getirdi.

Keyfi yasak ölüm getirdi

Meclis’te kabul edilen torba yasanın ardından yeraltında çalışan maden işçilerine en az iki asgari ücret tutarında ücret verilmesi öngörülmüştü. Ermenek’teki ocakta çalışan işçiler yasa öncesinde 1000 lira ücret alıyordu. Yasanın ardından ücretleri 1900 liraya çıktı. Ancak işçiler henüz bu ücreti alamadı. Çünkü yasanın geçmesinin ardından maliyetlerinin arttığını savunan işveren, ocağı kapattı. Ocakta faaliyet kısa süre önce yeniden başladı. Ancak işveren ücretlerdeki artışı gerekçe göstererek işçilerin yemek paralarını kesti, servislerini de kaldırdı. Üretimi artırmak isteyen işveren, işçilerin yemek sürelerini de 45 dakikadan 30 dakikaya düşürdü.

Uyar, Soma’da da madencilik yaptı

Ocağın sahibi Saffet Uyar’ın kuzeni Şaban Uyar, telefonla DHA’nın sorularını cevapladı. İçerdeki suyun tahliye işlemlerinin devam ettiğini belirteren Uyar, “Su tahliye işlemleri devam ediyor. 3 bakanımız burada. Suyun nereden geldiğini şu an bilemiyoruz. 350 metre baca uzunluğu var, fakat işçilerin bulunduğu yer yüzeyden 175 metre aşağıda” dedi. Kuzeni Saffet Uyar’ın, yaklaşık 4 yıldır olayın yaşandığı maden ocağını işlettiğini belirten Şaban Uyar, “Babadan kalma meslek olduğu için Saffet Bey doğduğundan beri madencilik yapıyor. Soma’da, Söğüt’te madencilik yaptı. Kendisi iyi bir madencidir. Bizim de ayrı bir işletmemiz var” dedi.

Mahsur kalan işçiler

Osman Çoksöyler, Hüsnü Çolak, Ali Haznedar, Kerim Haznedar, Mehmet Tokat, Hüseyin Çolak, İsa Gözbaşı, Bahri Üzer, Kamil Yaman, Ömer Cansu, Tezcan Gökçe, Uğur İlhan, Hüseyin Gültekin, İsmail Gürses, Mehmet Baha, Mehmet Özcan, Hasan Tuncer ve Recep Çiloğlu.

İşçi işvereni uyarmış

Bu arada birkaç gün önce galeride su sızmasının yaşandığı, işçilerin işvereni uyardıkları, ancak dikkate alınmadığı öğrenildi. Bazı işçilerin de su sızması nedeniyle ocağa girmedikleri belirtildi. Diğer işçiler ise ekmek parası için su sızan ocağa girdi.

Su basmasıyla birlikte yukarıya kaçabilen işçiler kurtuldu. Su altında kalan işçilere ulaşma çabaları dün de devam etti. Ancak madenciler su tahliye edilse bile işçilerin mil, çamur içerisinde kalmış olabileceklerine dikkat çekti. Bu arada ocakta kalan 18 işçiden 10’unun kazanın meydana geldiği gün işbaşı yaptıkları kaydedildi. Öte yandan 2 yıl önce çevredeki başka bir ocakta da su basması meydana geldiği, ancak işçilerin öğle yemeklerini dışarıda yedikleri için kurtuldukları öğrenildi.

Madeni inceleyen denetçi vatan haini

madeni-inceleyen-denetci-vatan-haini-37125-669x321

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Karaman Ermenek’te meydana gelen ve 18 madencinin sular altında kalmasına yol açan maden kazası için “devlet hesap sormalı” dedi. Ancak, kömür vurgununa ilişkin rapor yazan, kömürdeki usulsüzlükler için Türkiye Kömür İşletmeleri’nden (TKİ) hesap sormaya kalkan Sayıştay denetçisinin başına gelmedik kalmadı. Sayıştay denetçisinin hazırladığı suç duyurusu içeren rapor işleme alınmadı. Sayıştay denetçisi önce incelemeden alındı ardından da enerji grubundan uzaklaştırıldı. Sayıştay denetçisi kurum içinde de “vatan haini” ilan edildi. Hesap sormaya kalkanın başına gelenler şöyle:

100 MİLYON LİRALIK ZARAR TESPİT ETTİ

Devletin, kömür sahalarını işletmekle görevli olan Türkiye Kömür İşletmeleri’nin (TKİ) 2012 yılı hesaplarını inceleyen Sayıştay denetçisi Mehmet K., rutin incelemeler sırasında, rödovans usulü olarak nitelendirilen, maden sahalarının özel şirketler eliyle işletilmesine yönelik uygulamadan TKİ’nin milyonlarca liralık zarara uğradığını belirledi. Sayıştay denetçisi sadece beş firmaya verilen işletme hakkı nedeniyle devletin yaklaşık 100 milyon lira zarara uğradığını tespit etti. Sayıştay denetçisi, beş firmaya verilen işletme hakkına yönelik bir rapor hazırladı. Raporda, firmalara verilen işletme hakları konusunda TKİ yöneticileri ve firmalar hakkında suç duyurusunda bulunulması istendi.

RAPORU DEĞİL “MÜFETTİŞİ” İŞLEME KOYDULAR

Sayıştay denetçisinin hazırladığı rapor, ilk olarak Sayıştay Rapor Değerlendirme Kurulu’nda ele alındı. Kurul, raporun mevzuata aykırı olduğunu öne sürerek, raporla ilgili işlem yapılmasına izin vermedi. Bunun yerine, raporu hazırlayan denetçi suçlu bulundu. Ve öncelikle, mevcut kömür ihaleleri ile ilgili incelemeden alındı. Ardından da, enerji grubundan çıkarıldı. Denetçi uzmanlık alanı dışındaki gruplarda görevlendirildi. Yani kömür sahaları konusunda hesap sormaması için gerekli tüm önlemler alındı.

KURUM İÇİNDE DE ZOR GÜNLER YAŞADI

Kömür sahalarının işletilmesinde usulsüzlük olduğu yönünde rapor hazırlayan Sayıştay denetçisi, “işleme” bile alınmayan rapor nedeniyle kurum içinde de zor günler geçirdi. Sayıştay kulislerinde dolaşan bilgilere göre, “yolsuzluk raporu” hazırladığı için “paralel” ilan edilen denetçi, vatan haini olmakla da suçlandı. Rapor olayının kısmen basına yansımasının ardından ise, denetçinin kimlerle irtibatta olduğuna yönelik takip işlemi bile yapıldığı iddia ediliyor. Sayıştay içinde şimdi de raporda ismi geçen firmaların, denetçi hakkında dava açmaya hazırlandığı konuşuluyor.

HÜSEYİN ÖZAY 

TARAF

Burhan Kuzu’ya göre maden faciası kaza değil doğal afet!

page_burhan-kuzuya-gore-maden-faciasi-kaza-degil-dogal-afet_396255134

Karaman’ın Ermenek ilçesinde suyla dolan kömür madeni ocağında mahsur kalan 18 işçiye ulaşma çalışmaları sürerken, AKP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Twitter’da faciayla ilgili olarak “Sel felaketine maruz kalan 18 maden işçimize sağ salim ulaşabilmek ümidi ile dua edelim” mesajı paylaştı.

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki bir kömür madeninde boş galeride biriken yaklaşık 15 bin ton su, duvarı patlatıp ocağı doldurdu. Dün öğlen saatlerinde meydana gelen kazada 18 işçi ocakta mahsur kaldı. Kazanın üzerinden 24 saatten uzun bir zaman geçti, mahsur kalan madencilerin sağ olarak çıkarılması ümidi gittikçe azalıyor.

Ermenek’teki maden faciası sosyal medyada da gündem oluştururken, AKP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu, Twitter’da tartışılacak bir mesaj paylaştı.

Maden facialarına en çok kurban veren ülkeler arasında yer alan Türkiye’de iş güvenliği ve işçi sağlığıyla ilgili ihmaller sık sık gündeme gelirken, Burhan Kuzu Twitter mesajında mahsur kalan 18 işçinin sel felaketine maruz kaldığını iddia etti.

Burhan Kuzu Twitter’da şu mesajı paylaştı:

Burhan Kuzu’ya göre maden faciası kaza değil doğal afet! - Gündem - T24_20141029221644

3 Ülke Türkiye’nin Doğalgaz Krizini Görüştü

dogalgaz

Kıbrıs Rum yönetimi, Mısır ve Yunanistan’ın dışişleri bakanları, Türkiye‘nin Akdeniz’de Barbaros Hayreddin Paşa gemisi ile sismik araştırmalara son vermesi ve bölgeye bir daha girmemek üzere terk etmesi konusunda çağrıda bulundu.
 

Kahire’de 8 Kasım’da üç ülke arasında yapılacak liderler zirvesine hazırlık yapmak amacıyla Ada’ya gelen Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos ve Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Shoukry, ev sahibi Rum yönetimi Dışişleri Bakanı Yoannis Kasulidis’le son dönemde tırmanan Doğu Akdeniz’deki doğalgaz krizini görüştü.

“SAYGI GÖSTERİN”

Üç bakan, Barbaros Hayreddin Paşa sismik araştırma gemisiyle Kıbrıs’ın güneyinde çalışmalar yürüten Türkiye’ye ortak çağrı yaparak, Güney Kıbrıs’ın tek yanlı ilan ettiği, ada çevresindeki münhasır ekonomik alan ve kıta sahanlığındaki egemenlik hak ve yetkilerine “saygı göstermesini” istedi.

“BİRLİĞİMİZİN İTTİFAK ROLÜ YOK”

Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis, Yunanistan ve Mısır’la aralarındaki işbirliğinin, “Bölgedeki hiçbir ülkenin aleyhine olmadığını aksine, bölgesel diyalog örneği olarak işleyip bölgedeki barış ve istikrara katkı koyabileceğini” iddia etti. Benzer sözler sarf eden Yunanistan Dışişleri Bakanı Venizelos ise, “Üçlü işbirliğimizin saldırganlık rolü yok. Türkiye bölgedeki faaliyetleriyle uluslararası hukuka ve deniz hukukuna hakaret ediyor. Bu faaliyetlere derhal son verirse, Kıbrıs müzakerelerinin devamı ve Ab üyelik sürecine yardımcı olur” dedi.

Göksu FIRKATEYNİ VE BARBAROS

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz krizine, Rumların bölgeyi tek yanlı parselleyerek geçen ay sondaja başlaması neden oldu. Türkiye, Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisini, KKTC ile imzalanan anlaşmalar çerçevesinde, Rumların Kıbrıs adasının güneyinde sondaj yaptığı bölgeye gönderdi.

Rumlar Türkiye’nin bu tepkisine BM çerçevesinde devam eden müzakerelerden çekilerek cevap verdi ve kriz tırmandı. Genelkurmay Başkanlığı geçtiğimiz günlerde Göksu firkateyninin Barbaros Hayreddin Paşa’ya eşlik ettiğini, Mızrak hücumbotunun da Rumların sondaj alanını izlediğini açıkladı.

ATİNA FİRKATEYN VE DENİZALTI GÖNDERİYOR

Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Venizelos, Doğu Akdeniz’deki doğalgaz krizinde Rumlara destek vermek amacıyla bir firkateyn ve bir denizaltıyı bölgeye göndereceklerini açıkladı. Güney Kıbrıs’taki temaslarında Rum lider Nikos Anastasiadis’le görüşen Yunan Bakan, Rum halkının güvensiz hissetmemesi gerektiğini söyledi.

Anastasiadis’le görüşmesinin ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Venizelos, “Bölgeye bir firkateyn ve denizaltı gönderiyoruz. Firkateynimiz, Lübnan’daki BM barış gücü UNIFIL, denizaltımız ise, NATO’nun Active Endeavuor operasyonu çerçevesinde bölgeye gidecek. Kıbrıs (Rum yönetimi) ile arama kurtarma anlaşması da imzaladık. Bu şekilde, Kıbrıs ve Yunanistan’ın FIR hattı ve deniz alanları birleşiyor” dedi.

2014 YILINDA MADENLERDE EN AZ 354 İŞÇİ YAŞAMINI YİTİRDİ

32

Karaman’ın Ermenek ilçesinde kömür ocaklarının yoğun olduğu Güneyyurt beldesi ile Pamuklu köyü arasında bulunan özel bir şirkete ait linyit kömürü ocağında meydana gelen kazada su altında kalan 18 işçiye henüz ulaşılamadı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre ise 29 Ekim 2014 itibariyle (Ermenek’te henüz haber alınamayan18 madenci dahil değil) 2014 yılı içerisinde madencilik sektöründe hayatını kaybeden işçilerin sayısı 354. Hayatını kaybeden madencilerin 3’ü kamu madenlerinde çalışırken, 351’inin de özel madencilik şirketlerinde çalıştığı tespit edildi. Manisa’nın Soma ilçesinde 13 Mayıs’ta meydana gelen göçükte 301 madenci hayatını kaybetmişti.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yazılı, görsel, dijital basından takip edebildiği, emek-meslek örgütlerinden gelen bilgiler, işçiler ve işçi yakınlarının bildirimleriyle tespit ettiği madenci ölümleri, Türkiye’de maden işkolunda ölümlerin ne kadar çok yaşandığını ortaya koydu. Ermenek’te henüz ulaşılamayan 18 madencinin dahil edilmediği listede, 2014 yılı boyunca şu ana kadar 354 madencinin öldüğü ortaya çıktı. Madencilik işkolunda 3 kamu madeni işçisi, 351 özel maden işçisi can verdi.

Madencilik işkolunda zehirlenme, boğulma nedeniyle 304 işçi; göçük, ezilme nedeniyle 29 işçi; trafik, servis kazası nedeniyle 7 işçi; diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, yıldırım düşmesi) 7 işçi; nesne çarpması/düşmesi nedeniyle 4 işçi; elektrik çarpması nedeniyle 2 işçi; düşme nedeniyle 1 işçi hayatını kaybetti. Ölen işçilerden 18-27 yaş grubunda 68 işçi, 28-50 yaş grubunda 182 işçi, 51 ve üstü yaş grubunda 11 işçi ve 93 işçinin ise yaşı öğrenilemedi.

Madencilik işkolunda 318 linyit işçisi, 9 taşkömürü işçisi, 9 mermer ocağı işçisi, 6 taşocağı işçisi, 2 feldspat işçisi, 2 kum ocağı işçisi, 2 antimuan işçisi, 2 bor işçisi, 1 altın işçisi, 1 barit işçisi, 1 kireç ocağı ve 1 krom ocağı işçisi can verdi. Madenci ölümleri 302 ile en çok Manisa’da yaşanırken, 7’şer ölümle bu şehri Şırnak ve Zonguldak takip etti. Rapora göre 6 ölüm Isparta’da; 4 ölüm Balıkesir’de, 3’er ölüm Aydın, Bartın ve İstanbul’da; 2’şer ölüm Karaman, Muğla ve Nevşehir’de; 1’er ölüm ise Burdur, Çorum, Elazığ, Gaziantep, İzmir, Kahramanmaraş, Kocaeli, Konya, Kütahya, Malatya, Ordu, Samsun ve Tekirdağ’da yaşandı.

‘SU BASKINI UYARISI YAPILMIŞTI, NEDEN DİNLENMEDİ?’

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nden yapılan açıklamada Ermenek’te meydana gelen kaza ile ilgili olarak özel maden şirketinin ‘kusurlu’ olduğu vurgulandı. Açıklamada, “Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı Enerji Bakanlığı’na yapılmıştı. Hal böyleyken bu uyarı neden dinlenmiyor?” ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada şu sorular sorulara yer verildi: “-Çalışma Bakanlığı geçen 19-20 Haziran tarihlerinde madeni denetlemişti. ‘Kapatılma gerektirmeyen eksiklikler’den dolayı şirkete 9 bin lira idari para cezası kesilmişti. Bu mudur kapatılma gerektirmeyen eksiklikler? Yine denetimler ve yeni torba yasa sonrası bölgede bulunan 12 madenin 9’u üretimi durdurmuştu. Has Şekerler’in farkı nedir?

-Has Şekerler Şirketi de rödovans sistemi ile çalışıyordu. 2012 Mayıs ayında devlet maden patronlarına ‘ne üretirseniz alacağız’ uygulamasına geçti. Bu durum üretimin hızlanmasına ve buna paralel olarak işçi sayısının artmasına yol açtı. Aynı durumu Soma’da da belirtmiştik. Enerji Bakanlığı neden rödovans sisteminden vazgeçmiyor?

-Has Şekerler Şirketi’nin sahibi Saffet Uyar daha evvel Soma’da madenci katliamlarına sahne olan Soma Uyar Madencilik’in sahibi Azmi Uyar’ın amcaoğlu. Devlet neden bu ailenin madenlerinde gerekli tedbirleri almıyor?

-Has Şekerler maden ocağında üretim koşulları ilkel ve işçiler örgütsüz. Çalışma Bakanlığı neden sendikal örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alacak uygulamaları hayata geçirmiyor?”

CİHAN

İşçi ölümlerinde dünya 3.sü olan Türkiye’de 9 ayda 1414 işçi öldü

page_isci-olumlerinde-dunya-3su-olan-turkiyede-9-ayda-1414-isci-oldu_842501344

Türkiye’de bu yılın ilk 9 ayında hayatını kaybeden işçi sayısı 1414 olarak belirlendi. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre, El Salvador ve Cezayir’in ardından işçi ölümlerinde üçüncü sırada olan Türkiye’de her yıl ölen işçi sayısı bin kişinin üzerinde.

2014’ün ilk 9 ayında 1414 işçi iş kazalarına bağlı olarak yaşamını yitirdi. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin meslek örgütleri, gazeteler, televizyonlar, bağımsız kuruluş raporları ve işçi ailelerinden gelen bilgilere göre derlediği rapor, Türkiye’de 9 ayda ortalama 157 işçinin öldüğü sonucunu ortaya çıktı.

Son beş yılda iş kazalarına bağlı olarak hayatını kaybeden işçi sayısı, küçük ölçekli bir ilçenin nüfusu olan 6 bin 580’e ulaşmış durumda.

En çok işçi ölümü İstanbul’da

2014’ün Eylül ayında 143 işçi hayatını kaybederken, en çok ölümlü kaza inşaat ve yol iş kollarında meydana geldi. 22 ölümle en çok işçi ölümü İstanbul’da meydana gelirken, onu 6 işçiyle İzmir ve 5’er işçiyle Ankara, Antalya, Aydın, Kocaeli, Konya, Manisa ve Mersin izledi.

Eylül ayında inşaat ve yol işkolunda 49, tarım, orman işkolunda 28, madencilik işkolunda 10, taşımacılık işkolunda 10, ticaret, büro, eğitim, sinema işkolunda, metal işkolunda 9, enerji işkolunda 6, belediye, genel işler işkolunda 6, savunma, güvenlik işkolunda 4, gıda, şeker işkolunda 3, tekstil, deri, çimento, toprak, cam sağlık, sosyal hizmetler işkollarında 2’şer, ağaç, kağıt, banka, finans, sigorta iş kollarında ise 1’er işçi hayatını kaybetti. Üç işçinin ise çalıştığı iş kolu tespit edilemedi.

Düşerek ölen işçi sayısı 40

Verilere göre işçiler en çok düşme, ezilme/göçük ve trafik/servis kazaları nedeniyle can verdi. Düşme nedeniyle 40 işçi ölürken, ezilme ve göçük nedeniyle 29, trafik, servis kazası nedeniyle 28, elektrik çarpması nedeniyle 17 işçi aramızdan ayrıldı. Ölen işçilerin 132’si erkek olarak kaydedilirken, 11’i de kadın oldu. Eylül ayında hayatını kaybeden işçilerden 5’i 14-17 yaş arasındaydı. Ülkemizde bulunan 4 göçmen işçi de hayatını kaybetti.

12 yılda 12 bin 686 işçiyi kaybettik

Türkiye`de yılda yaklaşık bin 100 işçinin hayatını kaybederken, son 10 yılda iş kazaları sonucu 11 bin işçi hayatını kaybetti.

Sadece 2000-2012 yılları arasında Türkiye`de toplamda 12 bin 686 işçi kazalarda yaşamını yitirdi.

Maden Kazalarının % 99’u Özel Şirketlerde Oluyor

19

Karaman’ın Ermenek İlçesi’de kömür ocaklarının yoğun olduğu Güneyyurt Beldesi ile Pamuklu Köyü arasında bulunan Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’ye ait linyit kömürü ocağında dün saat 12.11’den beri 18 işçiden haber alınamıyor.

Kurtarma çalışamları ikinci gününde ve hala madencilere ulaşılamadı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin yayınladığı rapora göre madencilik kazalarının yüzde 99’u özel sektör madenlerinde meydana geliyor. Son 10 ayda maden kazasında ölen işçilerin sayısının ise en az 354 olduğunu duyurdu. 354 işçiden 351’i, yani yüzde 99.15’i özel madende, üçü kamu madeninde çalışıyordu.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi Ermenek’de meydana gelen su baskını üzerine Türkiye’de Ocak ayından bugüne kadar meydana gelen kazalarına yer vererek, sorumlulara  aşağıdaki soruları yöneltiyor:

1- Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı Enerji Bakanlığı’na yapılmıştı. Hal böyleyken bu uyarı neden dinlenmiyor…
2- Çalışma Bakanlığı geçen 19-20 Haziran tarihlerinde madeni denetlemişti. “Kapatılma gerektirmeyen eksiklikler”den dolayı şirkete 9 bin lira idari para cezası kesilmişti. Bu mudur kapatılma gerektirmeyen eksiklikler? Yine denetimler ve yeni torba yasa sonrası bölgede bulunan 12 madenin 9’u üretimi durdurmuştu. Has Şekerler’in farkı nedir?
3- Has Şekerler Şirketi de rödovans sistemi ile çalışıyordu. 2012 Mayıs ayında devlet maden patronlarına “ne üretirseniz alacağız” uygulamasına geçti. Bu durum üretimin hızlanmasına ve buna paralel olarak işçi sayısının artmasına yol açtı. Aynı durumu Soma’da da belirtmiştik. Enerji Bakanlığı neden rödovans sisteminden vazgeçmiyor?
4- Has Şekerler Şirketi’nin sahibi Saffet Uyar daha evvel Soma’da madenci katliamlarına sahne olan Soma Uyar Madencilik’in sahibi Azmi Uyar’ın amcaoğlu. Devlet neden bu ailenin madenlerinde gerekli tedbirleri almıyor?
5- Has Şekerler maden ocağında üretim koşulları ilkel ve işçiler örgütsüz. Çalışma Bakanlığı neden sendikal örgütlenme özgürlüğünü güvence altına alacak uygulamaları hayata geçirmiyor?

Kani Beko: Artık yeter! Tüm madenleri kamu işletmeli! Taşeron düzenine son!

kani+beko+disk

28 Ekim 2014 Salı günü öğle saatlerinde Karaman İli Ermenek İlçesinin Pamuklu köyü mevkiinde bulunan Has Şekerler Madenciliğe ait maden ocağında nedeni yaşanan su baskını sonucu 18 maden işçisi ocaktan çıkamamıştır.

Taşeronlaşma, güvencesiz, sendikasız çalışmanın simgesi haline gelmiş madencilik sektöründe işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarının geldiği nokta işverenin ağzından şu sözlerle ifade edilmiştir: “Kaçarsan kurtulursun.”

Kurdukları taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerine tek kelime etmeyen, bütün suçu ve sorumluluğu işçilere yıkan, ahlak ve normlardan yoksun bu sermaye düzeni daha kaç can alacaktır?

Ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Bu çökmüş sistemin hiç bir işe yaramayan mevzuatında göstermelik düzenlemeler yaparak işi geçiştirmeye çalışan, taşeron ve güvencesiz çalışma ilişkilerine tek laf etmeyen bütün kesimler bu cinayetlerin baş sorumlularıdır.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerini, kanlı birikimlerinin önünde engel teşkil etmeyecek biçimde göstermelik olarak düzenleyenler, bugün “güvenlik kültürü eksik” diye söylevler vermektedir.

Soma katliamının ardından, madenin sahibi olan TKİ’nin tek bir yetkilisinin bile soruşturulmasına izin vermeyenler bugün işçilere suç atmayı bir marifet bilmektedir.

Aslında madencilik sektöründeki gerçekler, denetim raporlarına yansımıştır. 2011 yılında yayınlanan Devlet Denetleme Kurumu raporunda sektöre dair şu çarpıcı tespitler yer almaktadır:

– Risk değerlendirmesi yapılmaması

– Taşeronluk/alt işverenlik uygulaması

– Üretim zorlaması

– Geçmiş kazalardan ders alınmaması

– Grizu riskine karşı önlemlerin yetersiz olması

– Kontrol ve degaj sondajlarının yeterince yapılmaması

– Delme-patlatma işlemindeki düzensizlikler

– Çalışanlarda CO maskesi bulunmaması

– Gaz izleme ve ikaz sistemlerinin yetersizliği

– Havalandırma yetersizliği

– Grizu emniyetli elektrikli cihaz ve ekipmanlar ile ilgili sorunlar

– Nefeslik-kaçamak yolu ile ilgili yetersizlikler

– Tahkimat ile ilgili eksiklikler

– Tahlisiye hizmetleri ile ilgili sorunlar

– Maden işletmelerinde gözetim (iç denetim) hizmetlerinin yetersizliği

– Teknik nezaretçilik vb. işletme içi denetim uygulamaları ile ilgili sorunlar

– Kamu birimleri denetimlerinin etkinsizliği

– Mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanlıkları

Bu tespitlerin yapılmış olmasına rağmen ölümler devam etmektedir. Çünkü ülkemizde işçi sağlığı ve iş güvenliği sistemi çökmüş durumdadır. Başta madencilik ve inşaat sektörü olmak üzere son yıllarda yaşanan iş cinayetleri bu çökmüşlüğün en trajik ve kabul edilemez yüzünü bize göstermektedir.

Ülkemizde; yüksek risk taşıyan, kuralsız ve denetimsiz çalışan, mühendislik bilim ve tekniğinden uzak, teknik elemanın gözetim ve denetimi olmaksızın, tamamen ilkel koşullarda çalışan pek çok maden firması ya taşeron ya da rödovans ilişkileri içinde üretim yapmaktadır. Bu tür işletmeler açısından iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maden firmaları maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

Taşeronlaşma ve güvencesiz çalışma ilişkileri devlet ve sermaye işbirliğiyle temel birikim politikası olmuştur. İşverenlerin küresel kapitalist sistemde rekabet edebilmeleri ve birikim sağlayabilmeleri açısından ucuz işgücü ve düşük işletme maliyetleri temel önemdedir.

Taşeron ve güvencesiz çalışma biçimlerinin işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını ortadan kaldırdığını görmezden gelmeye devam edenler,  yaşanan ve yaşanacak cinayetlerin sorumluluğunun hesabını mutlaka verecektir.

DİSK olarak diyoruz ki;  çökmüş bir sistemle bu iş cinayetleri önlenemez.  İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanını temel bir örgütlenme ve mücadele alanı haline getirme kararlılığında olan konfederasyonumuz, son dönemde hükümet ile görüşmelerde ve ILO’nun madencilik sektörüne dair toplantısında sürekli olarak işçi ölümlerinin durdurulması için yapılması gerekenleri ifade etmiştir:

Sorunun temeli taşeronlaştırma, rödovans gibi güvencesiz çalışma ilişkileridir. Başta madenler olmak üzere tüm işkollarında bu ölüm ve sömürü düzenine derhal son verilmelidir.

6331 sayılı yasayla piyasalaşan işçi sağlığı ve iş güvenliği düzeni çökmüştür. İşçi sağlığı ve iş güvenliği alanında sendikalar, meslek oda ve birlikleri ve üniversitelerin katılımıyla özerk-demokratik bir kurumsal yapı oluşturulmalıdır.

Yasaklarla, barajlarla, baskılarla sınırlanan sendikal örgütlenmelerin önündeki engeller kaldırılmalıdır. İşçiler ancak örgütlenerek “ölümüne çalışma” dayatmasına karşı durabilir.

Türkiye’de hızla artan iş cinayetlerini durdurmak için yapılması gerekenler bellidir ve DİSK bunları yıllardır ifade etmektedir. Ülkeyi yönetirken işçi sınıfının taleplerini duymayanlar, duymazdan gelenler, gereğini yapmayanlar, bu işçi katliamlarındaki sorumlulukları nedeniyle hesap vermelidir!

Artık yeter! Görmeyen gözler görsün, duymayan kulaklar duysun: Acilen tüm madenleri kamunun işleteceği ilan edilmeli, taşeron düzenine son verilmelidir!

Geleceğimizi karartan, işçileri yok eden bu ölüm düzenine karşı tüm gücümüzle direneceğiz!

DİSK

Ölü işçiler cumhuriyeti

28

Karaman Ermenek’te dün yaşanan maden göçüğü, kuruluşunun 91. yılında Cumhuriyet’in hangi ahval ve şerait içinde olduğunu göstermeye yetiyor.

Göçükten sonra oluşan su baskını nedeniyle 18 maden işçisi hâlâ madende mahsur durumda, umutlar tükeniyor.

Türkiye’de madencilik faaliyetlerinden sorumlu olan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Soma’da olduğu gibi yine olay mahallinden bildiriyor. Olası cinayete hem tanıklık ediyor hem de soğuk bir yaklaşımla sermayenin bıraktığı delilleri temizliyor. Ülkeyi işçilerden gelecek kötü habere hazırlıyor.

Maden şirketi yetkilileri ise beklemeye gerek duymadan dün akşam saatlerinde başsağlığı mesajları vermeye başladılar.

Kömür ocağının bağlı olduğu Has Şekerler Madencilik şirketinin sahibi, 2004 ve 2009 yıllarında bir beldede AKP’nin belediye başkan adayı olmuş. Anlayacağınız, Soma’da cinayetin faili olan şirketin sahibi ve yetkilileri ile hükümet partisi arasındaki yakın ilişkiler bu madende de söz konusu.

18 işçinin mahsur kaldığı maden, Haziran ayında yapılan denetimlerde tespit edilen bazı eksikliklerin giderilmesi için kapatılmış, ardından madencilerin çalışma koşullarını iyileştiren Torba Kanun’un yasalaşması nedeniyle kapalı kalmış ve 15 gün önce tekrar üretime başlanmış. Aynı madende yaşanan üçüncü su baskını olduğu belirtiliyor.

Türkiye’de düzen siyasetinin ve kapitalist üretim ilişkilerinin yarattığı “sıradan” bir durum ile karşı karşıyayız. Bu tabloda işçiye düşük ücretle, güvencesiz ve her dakika ölümle burun buruna çalışmak kalıyor. İş cinayetleri ise işin fıtratından sayılıyor.

Eylül ayında 10 inşaat işçisinin can verdiği Torunlar şantiyesi cinayetinden sonra, patronun ölen işçi ailelerine ödediği kan parasını olumlayan bir Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız var. Şu anda kıdem tazminatını tırpanlamak ve “kiralık işçi” uygulamasını seçimlerden önce giderayak başlatmak istiyor. Bu yoğunluğunun arasında, o da, Ermenek’e gitti. Maden patronu ile görüşüp kan parasını yüklü tutmaları gerektiğini öğütlemesi muhtemel.

Ne Enerji Bakanı ne de Çalışma Bakanı, tekrarlayan maden faciaları ve seri hale gelen iş cinayetleri karşısında istifa etmeyi hiç düşünmemelerinin nedeni işlerini gerektiği gibi yapıyor olduklarını düşünmeleridir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği başlığını bütünüyle piyasalaştıran 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nu çıkarırken de bunu düşünüyorlardı. Maden işçilerinin koşullarını iyileştiren Torba Kanun’un yürürlüğe girmesinin hemen ardından maden ocaklarını kapatma tehdidi savuran patronlarla pazarlığa oturmalarını da işlerinin doğal bir parçası sayıyorlardı.

Öyle ki, Zonguldak ve Soma’da maden ocaklarının kapanması, ödenmeyen ücretler ve Kanun’un öngördüğü yeni hakların uygulanmaması nedeniyle sokağa dökülen maden işçilerinin eylemlerini dahi bu kirli pazarlığın konusu haline getirmeye çalışıyorlar.

Hal böyleyken, hükümetin bu kez üç bakanının olay mahalline gitmesi, zevahiri kurtarmaktan başka bir anlama gelmiyor. Düzen siyaseti, sermaye sınıfı ve piyasa üçgeninde kurulmuş kirli ve kanlı tezgah işlemeye devam ediyor.

Madende mahsur kalan bir madencinin eşinin dün gece o bakanlardan birisine söylediği “Bu dünya zenginlerin dünyası…” sözü çok şey anlatıyor.

Servet sahibi zenginler, o zenginler için siyaset yapanlar ve siyaset yaptıkça zenginleşenler ile yoksul madencilerin dünyaları bir değil. Bir avuç azınlığın çıkarları uğruna ülke bir yıkıma sürükleniyor.

Asıl göçmekte olan, birer emek cehennemine döndürülmüş madenler değil koskoca bir ülke…

Aşkın Süzük

Madenciliği öğrenmeye niyetimiz yok!

01Acı yaşama sırası Karaman Ermenek’teydi. Böylece, son yıllarda farklı bir maden kazası türüyle de karşılaşmış olduk. Fakat madenlerde bölgesine, yerine göre su basma riski her zaman gündemde olan bir risktir. “İlk defa oldu, yaşandı’ türünden savunmalar kabul edilemez. Mesela Çin’deki maden kazalarında sık yaşanan bir durumdur su basması. Fakat her seferinde farklı bir hadiseyle karşımıza çıkan maden kazaları gösteriyor ki, çağın şartlarına göre maden işletmeciliğini öğrenmeye niyetimiz yok.

Yaşanan kazalardan yeterli dersler çıkarıp önlemler almıyoruz. Kaza anlarında olay mahallerine giden yetkililer, aynı duyarlılığı yaşanan elim hadiseler sonrası faaliyette olan diğer madenleri denetleme, inceleme ve riskleri giderme konusunda göstermiyor. Madenciliğin çağın şartlarına göre yapılması yönünde çabamızın olmaması yüzünden de milli kaynaklarımızı değerlendirmede zafiyet gösteriyoruz. Bu yüzden son yıllarda yerli kömüre dayalı termik santralları hayata geçiremedik. Ama ithal kömürle çalışan santrallar için kamunun desteğiyle de iş dünyası kuyruğa girmiş durumda. Daha önemlisiyse, maden işletmeciliği konusunda ve yerli kömürün verimli kullanılması hususunda dünyadaki teknolojik gelişmeleri de takip etmiyoruz. Ve kazalar göstere göstere geliyor.

Bu sene yaşanan elim Soma kazası sonrası ne oldu? Düzenlemeler yapıldı, ama netice değişmedi. Neden? Çünkü kazalar sonrası tek başına yasa çıkarmak, mevzuatları gözden geçirmekle riskler azalmıyor, kazaların önüne geçilemiyor. Karaman Ermenek’te kömür ocağında, su kaynağının patlaması sonucu meydana gelen hadise ortada. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı yetkilileri, özellikle Türkiye Kömür İşletmeleri Genel Müdürü Mustafa Aktaş ne düşünüyor acaba? Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, son yaşanan kazayı nasıl izah edecek cidden merak ediyorum?

Maden kazalarında Çin’le yarışıyoruz

Çin’de kömür madenlerinde kaza ve ölüm oranları giderek düşmeye devam etse de her seneyi binin üzerinde can kaybıyla kapatıyorlar. Mesela 2013’te 589 kaza ve 1049 ölüm kaydedilmiş. Ama mutlaka kayıtlara geçmeyenler de vardır. Fakat 2012 ile karşılaştırıldığında, kazalarda ve can kayıplarında yüzde 24 oranında azalma olduğu görülüyor. Çin’deki hadiselerin medyaya yansıyanlarına baktığımızda, su baskınlarının da yoğunlukta olduğunu görüyoruz. 2011’de böyle bir hadise yaşandı, 20 kişi hayatını kaybetti. Mart 2007’de ise Çin’in Liaoning Eyaleti’ndeki ülkenin en riskli madeninde su basması sonucu 29 kişi yaşamını kaybetmişti. Çinli yetkililer de su baskınının madendeki gaz sızıntısının ardından meydana geldiğini açıklamıştı. Kazalar meydana geldikten sonra Çin ve insan hayatının önemi olmadığı benzer ülkelerde, güzel bahaneler üretiliyor. Maalesef Türkiye de 2014’teki maden kazalarıyla Çin’i yalnız bırakmadı. Hatta kömür üretim rakamları ve madenlerde çalışan sayısıyla kıyasladığımızda Türkiye’nin karnesi daha kötü olabilir.

Türkiye az üretiyor çok kaza yapıyor

Çin, dünyanın maden kazalarına en çok kurban veren ülkesi. Sebepleri de biliniyor: Yeterli güvenlik önlemlerinin alınmayışı ve kaçak işletilen madenler. Türkiye’nin durumu da Çin’den farklı değil. Ancak Çin’den ayrıldığımız konu madenleri değerlendirmede onlar kadar mahir değiliz.

Türkiye, enerji ihtiyaçlarını karşılamak için yerli kaynaklarını Çin kadar kullanamıyor. Elektrik üretimindeki kaynak paylarına baktığımızda da yerli kömürün payı düşük. Çin enerji üretiminin yaklaşık yüzde 70’ini kömürden elde ederken, Türkiye yerli kömürünü yerin altında yatırarak, elektrik ihtiyacının yüzde 50’sini ithal doğalgazla karşılıyor. Bu tablo için şükretmemiz mi gerekir, yoksa üzülmemiz mi? Yoksa elektriğin yüzde 50’sini yerli kömürden temin eden bir ülke olsaydık, bu madencilik mantığıyla her yıl ciddi kazaların muhatabı mı olurduk? Mesela ABD elektriğin yüzde 45’ini, Güney Kore yüzde 44’ünü kömürden elde ediyor. Bu ülkeleri Danimarka ve Almanya takip ediyor. Fakat dünya kömür rezervinin yüzde 1’ine sahip Türkiye ise elektriğin en fazla yüzde 25’ini kömürden üretebiliyor. Üretirken de işte böyle kazaların yaşanmasının önüne geçemiyor.

TMMOB İSTANBUL ŞUBESİ GENEL SEKRETERİ DEMİRHAN: KAZA HAVZA MADENCİLİĞİ YAPILMAMASININ BİR SONUCUDUR

1

BEYOĞLU’nda bir araya gelen aralarında parti, sendika ve sivil toplum örgütü üyelerinin de olduğu yaklaşık 200 kişilik grup, Karaman’ın Ermenek ilçesinde 18 işçinin sular altında kaldığı maden faciasını protesto etti.

Grup adına ortak basın açıklamasını okuyan Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul Şube Genel Sekreteri Hürriyet Demirhan, Ermenek‘te meydana gelen kazanın havza madenciliği yapılmamasının bir sonucu olduğunu vurgu yaptı.

YERE SARI ÇİZME VE MADEN KÖMÜRÜ BIRAKTILAR

DİSK, KESK, TMMOB, TTB, Emekçi Hareket Partisi (EHP), Emek Partisi üyelerinin de aralarında bulunuduğu yaklaşık 200 kişilik grup, Karaman’da dün meydana gelen maden faciasını protosto etmek için Galatasaray Lisesi önünde 14.30 sıralarında bir araya geldi. Grup, “Madencinin ölüm nedeni, Neobiberal AKP düzeni” yazılı pankart ve “Bir Avuç Kömür Bir Ömür”,”Sermaye Vampirdir, İşçi Kanı Emmektedir”,”Taşeron yasaklansın, patronlar yargılansın” yazılı dövizler taşıdı. Grup, sık sık “Kaza değil, cinayet” sloganları attı. Polis, grubun Taksim Meydanı’na yürüme ihtimaline karşı Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA) ile yoğun güvenlik önlemleri aldı. Bazı grup üyeleri taşıdıkları pankartın önüne maden işçilerinin giydiği üzerinde “İş kazası değil, iş cinayeti” yazılı sarı çizme ve kömür bıraktılar.

Konuşmaların ardından grup adına ortak basın açıklamasını Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İstanbul Şube Genel Sekreteri Hürriyet Demirhan okudu. Açıklamada, Ermenek’te daha önce çalışıldığı, kazılar sırasında yaklaşılan eski imalatta bulunan tahminen 10 bin metreküp suyun aniden ocak içerisindeki çalışma alanlarına dolduğu, ocakta bulunan 18 maden emekçisi su altında kaldığı belirtildi.

SU SEVİYESİ İŞÇİLERİN BULUNDUĞU SEVİYENİN ÜZERİNDEDİR

Demirhan, oda olarak uzman heyetleri tarafından sahada gerçekleştirilen incelemeler sonucu tespitlerde bulunduklarını belirterek, “Olayın meydana geldiği ocakta, özel sektör tarafından rodövans (Hasılat/Kira Geliri) yöntemi ile üretim yapılmaktadır. Ocakta 3 vardiya halinde çalışma yapılmakta olup, kaza anında ocakta bulunan 26 işçiden 8’i kendi imkânları ile dışarı çıkmış olup, ocak içerisinde 18 işçi mahsur kalmıştır. Ocakta çalışan işçiler genellikle çevre köylerden sağlanmakta, sendikasız ve düşük ücretlerle çalıştırılmaktadır. Kaza, 778 kotunda yapılan çalışmalar sırasında 08.00-16.00 vardiyasında saat 12.15 civarında meydana gelmiştir. Kazanın meydana geldiği sahada, 3 ayrı firma tarafından aynı anda rodövans yöntemi ile üretim yapılmaktadır. Geçmiş yıllarda ocağın mücavir alanında üretim yapılmış ve eski imalat olarak adlandırılan bu üretim alanlarında biriken sular ocak içerisine deşarj olmuştur. Şu andaki su seviyesi ocakta mahsur kalan işçilerin bulunduğu seviyenin üzerindedir” diye konuştu.

2

HAVZA MADENCİLİĞİ YAPILMAMASININ BİR SONUCUDUR

Ermenek‘te meydana gelen kazanın havza madenciliği yapılmamasının bir sonucu olduğunu vurgu yapan Demirhan, “Odamız tarafından yapılan tespitler göstermektedir ki, havza madenciliği yapılmadığı için, ocaklarda yapılan üretimle mücavir alanlarda daha önceki yıllarda yapılan imalatların birbirini nasıl etkileyebileceği bilinmeden planlama ve üretim gerçekleştirilmektedir. Ermenek‘te meydana gelen kaza da havza madenciliği yapılmamasının bir sonucudur. Havza madenciliği, bir havzada bulunan madenlerin, bütüncül bakış açısı ile planlanması ve üretilmesi anlamına gelmektedir. Aynı havzada farklı firmaların, değişik ya da aynı zamanda yaptıkları planlama ve üretimi birbirlerinden bağımsız, habersiz, birbirlerini olumsuz etkileyebilecek şekilde yerine getirilmesi politikası sürdükçe Soma‘da, Elbistan‘da ve son olarak Ermenek‘te yaşanan facialar gelecekte de yaşanabilecektir” dedi.

“ÇSGB YILLARDIR ARTAN İŞ KAZALARININ VE CAN KAYIPLARININ SORUMLUSUDUR”

Türkiye’nin iş kazalarında dünyada üst sıralarda yer aldığını ifade eden Demirhan, “Odamız kayıtlarına göre, 2008 yılında 43 maden çalışanı iş kazası sonucu yaşamını yitirmişken, 2009 yılında bu sayı 92‘ye çıkmıştır. 2010 yılında 105 işçi, 2011 yılında 77 işçi, 2012 yılında 61 işçi maden kazalarında yaşamını yitirmiştir. 2014 yılında maden sektöründe iş kazaları sonucu 400 civarında insan hayatını kaybetmiştir. Madencilik sektörü de dahil, işçi sağlığı iş güvenliğine ilişkin kararlar tek başına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı (ÇSGB) tarafından alınmaktadır. Tüm kuralları tek başına belirleyen, uygulamasını izleyen ÇSGB yıllardır artan iş kazalarının ve can kayıplarının diğer sorumlusudur“ dedi.

“UCUZ İŞGÜCÜNE DAYALI VE ÖRGÜTLENMEYİ ENGELLEYEN ÇALIŞMA ANLAYIŞI TERK EDİLMELİDİR”

Konuşmasının sonunda oda olarak görüş ve önerilerini sıralayan Demirhan şunları söyledi: “Rodövans ve taşeronlaşma uygulamaları acilen iptal edilmelidir. Madenlerimiz; kamu yararı öncelikli olarak, mühendislik bilim ve tekniğine, ölçek ekonomisine ve havza madenciliğine uygun olarak planlanmalı ve işletilmelidir. Ucuz işgücüne dayalı ve örgütlenmeyi engelleyen çalışma anlayışı terk edilmelidir. İSG‘ye ilişkin kararların alınmasında, üniversiteler, sendikalar, kamu kurumu niteliğindeki meslek odalarının (TTB, TMMOB) görüşlerini alınmalı, ulusal düzeyde karar alma mekanizmasında çoğunluğu emek örgütlerinin oluşturduğu bir yapı oluşturulmalıdır. Bundan önce olduğu gibi ‘gerekenler yapılacaktır’ gerekçesinin arkasına sığınılmadan gerçek sorumlular belirlenmeli, maden mühendisleri, teknik nezaretçi ve diğer çalışanlar günah keçisi olarak seçilmemelidir.” dedi. Grup, yapılan basın açıklamasının ardından dağıldı.

Kurtarmada saatler boşa geçti

kurtarmada-saatler-bosa-gecti-4919852

Karaman’ın Ermenek ilçesindeki maden ocağında yerin altında kalan 18 işçinin kurtarılması çalışmaları, teknik ekipmanların ocağın bulunduğu yere vaktinde getirilememesi nedeniyle aksadı. Facianın yaşandığı madende 2 ay önce üretim durduruldu. Ancak şirket ‘yemek yok’ şartıyla 15 gün önce üretime başladığı iddia edildi.

Facianın yaşandığı maden ocağıyla ilgili olarak tüyler ürperten iddialar ortaya atıldı. Torba Yasa ile yürürlüğe giren düzenlemenin ardından Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’nin de aralarında bulunduğu Karaman’daki 9 madende 2 ay önce üretimin durdurulduğu belirlendi. Ancak madenciler ile işletmeciler arasındaki görüşmeler sonucunda “yemek vermemek” şartıyla tarafların anlaştığı ve madenin 15 gün önce yeniden üretime geçtiği belirtildi. Yine iddiaya göre, işçiler yemeklerini evden getiriyordu.

Kazanın meydana geldiği öğlen saatlerinde ocağa oksijen verilirken diğer yandan ocağın içini kaplayan suyun tahliyesine ve ocakta kalanlara ulaşılmaya çalışıldı. Ancak, suyu tahliye etmekte kullanılan su pompası ve hortumların oldukça yetersiz kaldığı görüldü. Öğlen saatlerinde ocak içine sarkıtılan su hortumu patlak verince, su tahliyesi işleri de yarıda kaldı. Bu arada, ocağın çevresinde toplanan madencilerin arkadaşları da ocağın içinin 120 metre civarında suyla dolu olduğunu söyledi.

İmece usulü

Ocakta, mahsur kalan işçilerin arkadaşları 8-10 saat hiçbir faaliyetin yapılmamasına tepki gösterdi. Bu arada ocakta mahsur kalanların yakınları da ocak çevresinde ağıtlar yakarak, yakınlarına bir an önce kavuşmayı bekledi.
Enerji, Ulaştırma ve Çalışma bakanlarının akşam saatlerinde ocakta yaptıkları denetimler sürerken, kamyonlar eşliğinde hem aydınlatmada kullanılmak hem de bir türlü tahliye edilemeyen suyu çıkarmak için büyük jeneratörler ocak yakınına getirildi.
AFAD ekipleri, çevre madenlerde çalışan işçiler de ocağın girişinden yerin altına doğru, plastik boruları imece usulü indirdiler. Ocağı dolduran suyun tahliye işlemleri ancak gece yarısından sonra başlayabildi.

Ocakta mahsur kalan 18 madenci arasında gece vardiyasında çalışıp, maden mühendisinin “Bugün de kalın” demesi üzerine öğle vardiyasına kalan madencilerin de olduğu anlaşıldı. Maden ocağı çevresinde konuştuğumuz madenciler, facianın 20 yıl önce kapanmış olan bir ocağa dolan suyun kömürün çıkarılması sırasında meydana gelen ve madencilik tabirinde “yel vurdu” denilen su basması nedeniyle meydana geldiğini söyledi. 13 Mayıs’ta meydana gelen Soma’daki maden faciasının ardından Ermenek’teki kazada yaşanan arama kurtarma faaliyetlerindeki aksaklık, ocakta yakınları bulunanları isyan ettirdi.

Yemekler ocakta!

Bu arada maden ocağının hemen girişinde 18 ambulans hazır bekletildi. Bu arada ocağın girişinde jandarma ekipleri ve polis tarafından kontrol altına alındı. Madencilerin yemek yemek için yukarı çıkmadıkları da yemeklerini ocağın içinde yedikleri de anlaşıldı. Konuştuğumuz madenciler ocak yetkililerinin, işçilere TBMM’de kabul edilen torba kanunun ardından maden sektöründe günlük çalışma saatinin 6’yı geçemeyeceğine yönelik düzenleme nedeniyle “Çıkmayın, çıkarsanız yevmiyenizden olursunuz“ telkininde bulunduklarını anlattı. Gece yarısından sonra madende kalan işçileri kurtarabilmek amacıyla Mersin’den aralarında dalgıçlarında bulunduğu bir su altı ekibi de maden ocağına geldi.

Karaman’daki ocakla ilgili ‘insanlık dışı’ iddia

jh5Tf_1414556725_2139

Facianın yaşandığı maden ocağıyla ilgili olarak tüyler ürperten iddialar ortaya atıldı. Torba Yasa ile yürürlüğe giren düzenlemenin ardından Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’nin de aralarında bulunduğu Karaman‘daki 9 madende 2 ay önce üretimin durdurulduğu belirlendi. Ancak madenciler ile işletmeciler arasındaki görüşmeler sonucundayemekvermemek” şartıyla tarafların anlaştığı ve madenin 15 gün önce yeniden üretime geçtiği belirtildi. Yine iddiaya göre, işçiler yemeklerini evden getiriyordu. 

ÖĞLE YEMEĞİNİ OCAĞIN İÇİNDE YEDİKLERİ İÇİN MAHSUR KALDILAR

Olayın meydana geldiği maden ocağının yakınındaki bir maden ocağında çalışan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir kişi ise, “Burada çalışan arkadaşlarımız yemek molasında idi ve yemeği aşağıda, ocağın içinde yiyorlardı. Aslında yukarı çıkmış olsalarda mahsur kalmayabilirdi” dedi.  

Kaynak : Takvim

Çelik: Madenler artık böyle çalışamaz

339736Ermenek’te 18 işçinin mahsur kaldığı madene giden Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Sektörde büyük sorun var. Bu teknolojiyle çalışılınca, kaza kaçınılmaz oluyor” dedi.

MADENCİLİK SEKTÖRÜNDE BÜYÜK SORUNLAR VAR

Karaman’ın Ermenek ilçesinde dün Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’ye ait maden ocağında su baskını sonucu mahsur kalan 18 işçi kurtarılmayı bekliyor. Saatler ilerledikçe işçileri sağ kurturma umudu da azalıyor.

Al Jazeera’den Gonca Şenay’ın haberine göre, kaza haberini alır almaz maden alanına gelen, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, madencilik sektöründe büyük sorunlar olduğunu söyledi.

Çelik, Ermenek’teki madenin de, işverene ek maliyetler getiren torba yasa çıktıktan sonra kapandığını ancak daha sonra işçilerle varılan anlaşma sonucunda yeniden açıldığını anlattı.

BU TEKNOLOJİYLE ÇALIŞILMAZ

Patronların daha işçiye yasada öngörülen yüksek maaşı ödemeden madenlerini kapatmasını eleştiren Bakan Çelik’e göre, Türkiye’de madencilik sektörü başlı başına büyük bir sorun:

“2014’te artık bu teknolojiyle madenler çalışmaz, çalışmamalı. Çalışınca kaza kaçınılmaz oluyor. Dünyada madenlerde kullanılan teknoloji belli, sistem artık böyle işlemiyor. Çeşitli araçlarla madenlerin içine giriyorlar, teknolojiyi kullanıyorlar. Biz bunları bugün değil hep söylüyoruz, olay olduktan sonra konuşmanın bir anlamı yok.”

SU BASMASİ MADENCILIĞIN TABIATİNDA OLAN ÖNGÖRÜLEBILIR BIR OLAY

600x0_cr__UserFiles_Images__upload_2014_10_29__Su_basmasi_madenciligin_tabiatinda_olan_ongorulebilir_bir_olay__20

Bülent Ecevit Üniversitesi(BEÜ) Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümünde Öğretim Üyeliği yapan Doç. Dr. Erdoğan Kaymakçı, Ermenek’teki kazanın madenciliğin tabiatında olan öngörülebilir olaylardan birisi olduğunu söyledi.

Kaymakçı, “Dolayısıyla eski imarat içinde su birikimi olduğunu öngöreceksiniz. Yeraltı sularla ilgili hidrojeoloji adında bilim dalı var. Yeraltında ne tür su birikimi olduğuna dair bilgi birikimine sahip olunması gerekir. Yeraltı su seviyesi derken oradan bir nehir geçebilir ya da yağmur, kar suları birikintisi dediğimiz yeraltı kaynak suları, daha önce kömürü kazıp bıraktığınız boşlukta dolar. O boşlukların suyla dolabileceğini bilmeniz lazım. Tulumbalarla su tahliye edilir. Daha önce kömür kazıp bıraktığınız galeride biriken su vardır. O tabakanın altında çalışırken üst tabakayı inceltirseniz suyu taşıyamayabilir. Birden bire aşağıya boşalır. Bunlara her an dikkat edilmelidir.” dedi. Kaymakçı, su basması sonucunda bu kadar kişinin mahsur kaldığı bir durumun daha önce pek yaşanmış bir olay olmadığına dikkat çekerek, “Son birkaç yılda toplu ölümlü iş kazalarında artış var. Bunun sebebi tehlikeli iş kollarında iş güvenliğine yönelik yaptırımların bulunmaması ve sadece kâr odaklı taşeron çalışma sistemidir.” değerlendirmesinde bulundu.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği(TMMOB) Zonguldak Maden Mühendisleri Odası’nda konuşan Doç. Dr. Erdoğan Kaymakçı, maden işletmelerinin yer altı koşullarındaki su kaynaklarına karşı sürekli teyakkuzda bulunmasını göz ardı etmemesi gerektiğini söyledi. Kaymakçı, su basması ya da patlamasını; yeraltı faaliyeti yapılırken, daha önce boş bırakılan üst kotlarda biriken suların, tabakanın incelmesiyle suyu taşıyamaması sonucu gelişen vakalar olarak adlandırdı.
Türkiye’de su basması sonucu bu derece büyük bir iş kazasına daha önce rastlamadığını kaydeden Kaymakçı, yeraltı çalışmalarında derinlere indikçe suyla mücadele etmek gerektiğinin bir an olsun akıldan çıkarılmaması gerektiğini ifade etti.

Bülent Ecevit Üniversitesi(BEÜ) Mühendislik Fakültesi Maden Mühendisliği Bölümünde Öğretim Üyeliği yapan Doç. Dr. Erdoğan Kaymakçı, “Yeraltı faaliyetleri sırasında, üst galerilere dolan su, tulumbalarla yeryüzüne tahliye edilir. Dolayısıyla yukarıdan aşağıya doğru çalışma söz konusu olduğu için daha önceden çalışılan boşlukların altında çalışmak durumunda kalırsınız. Daha önce açılan boşluklara su dolar. Siz de su dolu olan yerin altındaki galerilerde çalışırken, su dolu olan ve topuk olarak nitelendirdiğimiz yeri yenilecek şekilde çalışırsanız birden bire su patlaması şeklinde çalıştığınız yere dolar. Bugün yaşadığımız Ermenek’teki kazaya benzer bir durumla karşı karşıya kalırsınız. Bu madencilikte yaşanılan olaylardan birisidir. Biz üniversitede öğrencilerimize suyla mücadele konusunda bilgiler aktarıyoruz. Su basması sonucunda bu kadar kişinin mahsur kaldığı bir durum daha önce pek yaşanmış değil. Ama madenciliğin tabiatında var. Siz bu suyun biriktiği yerleri, bilhassa eski imarat denilen yerlerin altında çalışırken bu tehlikeyi bilmek ve suyu tahliye etmek zorundasınız.” şeklinde konuştu.

‘ÖNGÖRÜLEBİLİR BİR OLAY’

Yer altında faaliyet gösteren maden ocaklarında, aynı zamanda yer altı su kaynaklarıyla da mücadele edilmesi gerektiğinin altını çizen Kaymakçı, “Daha önceki dönemlerde çalışılan kısımlardan üst kotlarda oluşan boşlukların suyla dolması, suyu taşıyan tabakanın incelmesi ve o bölgeye yakın noktada üretim yapılmasıyla su patlaması yaşanabilir. Üretim sonucunda açılan boşlukların suyla dolması ve bu suların kendisini taşıyamayacak bir hale geldiği zaman aşağıya doğru patlaması ya da boşalması olayıdır. Madencilikte su baskınlarıyla ilgili işçilere her türlü eğitim veriliyor. Ocakta çalışan teknik personeline de bu eğitimler veriliyor. Zonguldak maden havzasında eskiden üretim yapılıp boş bırakılmış noktalara yakın yerlerde faaliyet yürüten işletmelerce bu duruma özellikle dikkat edilir.” açıklamasında bulundu.

Kaymakçı, ‘Bu durum öngörülebilir miydi?’ sorusuna, “Evet öngörülebilir bir durumdur. Orada eski imaratın altında çalıştığınızı bileceksiniz, dolayısıyla eski imarat içinde su birikimi olduğunu öngöreceksiniz. Yeraltı sularla ilgili hidrojeoloji adında bilim dalı var. Yeraltında ne tür su birikimi olduğuna dair bilgi birikimine sahip olunması gerekir.” şeklinde cevap verdi.

SU BASMASI HANGİ DURUMLARDA YAŞANABİLİR?

Kaymakçı, su basması tehlikesine karşı tulumba sistemiyle suların sürekli tahliye edilmesi gerektiğini ifade ederek, şu bilgiyi verdi: “Yeraltı su seviyesi derken oradan bir nehir geçebilir ya da yağmur, kar suları birikintisi dediğimiz yeraltı kaynak suları, daha önce kömürü kazıp bıraktığınız boşlukta dolar. O boşlukların suyla dolabileceğini bilmeniz lazım. Çok katlı kömür üretimi yapılan Türkiye Taşkömürü Kurumu(TTK)’nda üst katlarda boş bırakılan yerlere dolan suları boşaltmak için kurulan tulumba sistemi vardır. O tulumbalarla su tahliye edilir. Daha önce kömür kazıp bıraktığınız galeride biriken su vardır. O tabakanın altında çalışırken üst tabakayı inceltirseniz suyu taşıyamayabilir. Birden bire aşağıya boşalır. Bunlara her an dikkat edilmelidir.”

TÜRKİYE’DE TOPLU ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARINDAKİ ARTIŞIN SEBEBİ

Son birkaç yıldan bu yana toplu ölümlü iş kazalarının artışına dikkat çeken Kaymakçı, bunu tehlikeli iş kollarında iş güvenliğine yönelik yaptırımların bulunmamasına ve sadece kâr odaklı taşeron çalışma sistemine bağladı.

5 ay evvel 13 Mayıs’ta Soma’da 301 madenciyi, ardından İstanbul’da 10 inşaat işçisini kaybettiklerini hatırlatan nKaymakçı, şunları söyledi: “Her gün birer ikişer ölenleri sayamıyoruz bile. Bizim ülkemizde hayata geçirilen taşeron marifetiyle çalışma düzeni bu kazalara bir anlamda davetiye çıkarıyor. Biz Maden Mühendisleri Odası olarak ‘bu çalışma düzeninin değiştirilmesi gerektiğini, mevcut sistemin işçi sağlığı iş güvenliğini ikinci planda bırakıp sadece amacın kâra yönelik olduğunu’ yıllarca söyledik. Bunu sadece Ermenek için değil, genel olarak söylüyorum. Biz burada siyasi iradeye söylüyoruz. Bu vahşi çalışma düzeninin bir an önce terk edilmesi gerekiyor. Biz maalesef insan hayatına önem veremeyen ülkelerin başında geliyoruz. Bugüne kadar iş kazalarında; Avrupa’da birinci dünyada üçüncü olduğumuzu söylüyorduk. Herhalde 13 Mayıs’ta 301 kişinin öldüğü kazayı da dikkate aldıktan sonra Avrupa’da da dünyada da birinci hale gelmiş durumdayız. Bu kötü gidişin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Her şeyden önce iş güvenliği alanında ciddi bir yaptırımımız yok. Bu konuda çok acil önlem alınması gerektiği bir kez daha ortaya çıktı. Böyle giderse sık sık böyle durumlarla karşılaşılabilir.”

MERMER OCAKLARI KÖMÜR BELDESİNE ZARAR VERİYOR

fft261_mf5552087Adıyaman Kömür Belde Belediye başkanı Hüseyin Yuka, mermer ocaklarından çıkartılan mermerler nedeniyle mağdur olduklarını dile getirdi.

Belde çevresinde bulunan mermer ocaklarından dolayı içme sularının kullanılamadığını, mermer taşıyan Tır’ların yolu tahrip ettiğini kaydeden Belediye Başkanı Hüseyin Yuka, belde halkının sıkıntılarına çözüm bulunmasını talep etti.
Son beş yıldan beri Kömür Bölgesi’nde mermer havzasının yoğunlaştığını belirten Hüseyin Yuka, “Mermer havzalarından dolayı ciddi anlamada bir alan kapanmış durumdadır. Bu alan yaklaşık olarak 1830 hektar ve toplam 84 mermer ocağı bulunmaktadır. Bunun 24’ü ruhsatlı çalışmakta ve 60 ocak ise ruhsat beklemektedir. Bu bölge bir mermer havzasına çevrilmeye çalışılmaktadır. Bu çalışmalar yürütülürken bununla ilgili hiçbir alt yapı çalışması yapılmadan mermer ocakları hemen faal duruma geçirilmeye çalışılmış bu çıkan mermerler nasıl taşınacak hangi yollar kullanılacak? Bu ağırlığı taşıyacak şartlarda yol yapı olmadan Kömür Beldesinin ve onlarca köyün yolu kullanılıyor. Bu yollardan günlük olarak yüzün üzerinden Tır geçiyor. Bu Tırlara tonajından fazla mermer yüklenmesinden dolayı yolarda çökmeler oluşmakta ve bu çökmelerden dolayı bu yolu kullanan yurttaşlar sıkıntı yaşamaktadır. Yol ile ilgili en önemli diğer sıkıntılardan biride yolun dar olması trafik kazalarına sebebiyet vermekte ve bu Tırlar yolda tehlike arz etmektedir” dedi.
Yuka, önlem alınmaması halinde yolu vatandaşların trafiğe kapatacağını ifade ederek, “Mermer ocaklarının belde halkına verdiği bir diğer sıkıntı ise su sıkıntısıdır. Yılardır içme suyu olarak kullandığımız suyu artık içemiyoruz. Çünkü su bulanık akıyor ve sağlıksız içilecek durumda değil, içme suyu ile ilgili yaptığımız analizde de bu ortaya çıktı yetkililer suyun içilemeyeceğini ve sağlıksız olduğunu söylediler” şeklinde konuştu.

Maden kazası ders olmadı

maden-kazasi-ders-olmadi_m3

Manisa’nın Soma ilçesinde 301 işçinin yaşamını yitirmesine neden olan maden faciası ders olmadı. Soma Kömürleri AŞ’ye ait Işıklar Maden Ocağı’nda dördüncü ve beşinci ayakta üretime izin verilirken, 301 kişinin ölümüne neden olan madende güvenlik açıkları da gözler önüne serildi.

Bin 700 işçinin işbaşı yaptığı madende, yasal zorunluluk olmasına karşın hiç işyeri hekimi-nin çalıştırılmadığı ve iş güvenliği uzman sayısının da azaltıldığı, böylelikle güvenliğin gözardı edildiği ortaya çıktı.

İŞÇİLERE İHTARNAME GÖNDERMİŞTİ

Manisa’da 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen acı kaza, adeta hafızalara kazandı. Kayıtlara geçen resmi bilgilere göre Eynez Madeni’nde, facia öncesi en az 2 olması gereken tam zamanlı işyeri hekiminin sadece 1 olduğu belirlendi. Kaza sonrası yeniden üretime açılan aynı madende, hiç iş yeri hekimin çalıştırılmadığı kayıtlara yansıdı. Ancak yasal zorunluluk olarak, bin ve üzerinde işçi çalıştıran işletmeler, tam zamanlı en az

2 iş yeri hekim çalıştırmak zorunda.

Güvenlik uzmanını da azaltan madenin, 6 olan C sınıfı iş güvenliği uzmanı sayısını da 3’e düşürdüğü ortaya çıktı. Kaza sonrası işveren tarafından işçilere, madene inmeleri için uyarı mektubu gönderilmişti.

Hekimin işine son

Bu yıl mayıs ayında Eynez’in de bağlı bulunduğu Soma Kömür İşletmeleri’nde bulunan çalışan sayısı 2 bin 836. Aynı işletmenin kaza sonrası çalışan sayısı 2 bin 582. İş başı yapılan Soma Kömür İşletmeleri’nin Eynez Madeni’nde iş güvenliği uzmanı sayısının azaltılmış olduğu, var olan işyeri hekiminin işine de son verildiği ve üstelik işyeri hekiminin hiç bulunmadığı resmi kayıtlarda görüldü.

İGDAŞ’ın özelleştirilmesi süreci başlıyor

1414502759326

Sermayesinin yüzde 94.5’lik kısmı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait İstanbul Gaz Dağıtım Sanayi ve Ticaret AŞ (İGDAŞ) özelleştiriliyor.

Anadolu Ajansı’na açıklama yapan Topbaş, İGDAŞ hisselerinin tamamının özelleştirme sürecini kasım ayında yayınlanacak ihale ilanı ile başlatacaklarını söyledi.

İGDAŞ’ın yaklaşık 5 milyar metreküp doğalgaz satış hacmi karşılığında 4,6 milyar lira net satış geliri ve 279 milyon lira net kar elde ettiğini belirten Topbaş, İGDAŞ’ın aktif büyüklüğünün ise 4,2 milyar lira seviyesine ulaştığını açıkladı.

Topbaş, alanında Türkiye’nin ve dünyanın en değerli şirketlerinden biri olan İGDAŞ’ın özelleştirilmesi ile ilgili ihaleye yerli ve yabancı yatırımcının ilgisinin yüksek olacağını tahmin ettiklerini de söyledi.

ÖZELLEŞTİRMEYE İLİŞKİN NOTLAR

Sahip olduğu iş hacmi ile doğalgaz dağıtım sektöründe Türkiye’nin en büyük dünyanın ise önde gelen şirketlerinden biri olan İGDAŞ’ın 31 Aralık 2013 tarihli faaliyet dönemi sonu itibarıyla 5 milyondan fazla abonesi bulunuyor.

Türkiye doğalgaz dağıtım sektöründeki serbestleşmenin son ve en önemli parçası olan İGDAŞ’ın özelleştirme takvimi hedefi doğrultusundaki çalışmalarını danışman kuruluşlar Citigroup ve Burgan Yatırım sürdürüyor.

Türkiye’de tarifeler EPDK onayına ve denetimine tabi olduğu için İGDAŞ’ın özelleştirilmesinin doğalgaz ücretlerinde artışa yol açmayacağı, ihaleyi kazanan şirketin bu nedenle serbest şekilde tarife belirleyemeyeceği kaydedildi.

İGDAŞ’ın özelleştirilme sürecinde personelin ilgili mevzuattan ve iş sözleşmelerinden doğan haklarının baki olacağı ve ihale şartnamesinde de yer verilmek suretiyle korunacağı ifade edildi.

İşveren ölümle oynuyor, hükümet seyrediyor!

123E34555

301 işçinin yaşamını yitirdiği ocağı işleten Soma Kömürleri AŞ’nin faliyet gösterdiği Işıklar ocağı yangın nedeniyle kapatılırken işverenin de, hükümetin de faciadan hiçbir ders almadığı ortaya çıktı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın ocakta üretime nasıl izin verdikleri soru işareti yaratırken DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen, “İşveren ocak nasıl olsa üretime açılacak diye eylül ayında kömürün oksijenle temasını önleyen barajları açmış. Yangın da böyle başlamış. Karbonmonoksit değerleri sınırı aşınca da ocak tamamen kapatılmış” bilgisini verdi.

301 işçinin yaşamını yitirdiği facianın ardından Soma Kömürleri AŞ tarafından işletilen Eynez, Işıklar ve Atabacası ocaklarında üretim durdurulmuştu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerinin yaptıkları denetimlerin ardından 15 Ekim’de Işıklar’da yeniden üretime izin verildi. Ancak ocak önceki gün yangın nedeniyle kapatıldı. Ocaktaki işçilerin de üyesi bulundukları DİSK’e bağlı Dev Maden-Sen Başkanı Tayfun Görgün, Soma’daki kömürlerin oksijenle temas halinde içten içe yanma özelliğine sahip olduklarına dikkat çekti. Işıklar ocağı, mayıs ayında kapatılırken kömürün oksijenle temasını önlemek için kül basılarak “barajlama” yapıldığına dikkat çeken Görgün, “Ancak eylül ayında işveren, ‘nasıl olsa üretime başlanacak’ diye kapalı olan barajları açmış. Yanma da o zaman başlamış. Karbonmonoksit değeri sınır değer olan 50 ppm’yi aşarak 80 ppm’ye ulaşmış. Yanmanın nerede olduğu tespit edilemeyince de ocak tamamen kapatılmış. Eskiden olsa kapatmazlardı. Üretime devam ederlerdi” dedi. Yanmanın teknik olarak yeni başlamış olamayacağına işaret eden Görgün, “Ocaktaki barajlar üretim başlamadan önce eylülde açılmış. Müfettişler üretim izni vermeden açılmış. Yani daha önce üretim zorlaması yapan işveren yine şartları zorlamış. Bir an önce üretime başlamak istemiş” diye konuştu. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nı önceden uyardıklarının, ocağın asıl sahibinin Türkiye Kömür İşletmeleri, yani devlet olduğunu, önlemlerin de devlet tarafından alınmasını istediklerini belirten Görgün, ancak dinletemediklerini ifade etti. Ocağın kapalı olduğu dönemde tahrip olduğunu dile getiren Görgün, uyarıları daha önce dinlenmiş olsaydı bunların yaşanmayacağını kaydetti.

Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel de yangının ocağın uzun bir süre kapalı olmasından mı, yoksa başka bir hatadan mı kaynaklandığının aydınlatılması gerektiğini söyledi. Yüksel, şu anda ise yapılması gerekenin yapıldığını, ocağın tamamen kapatıldığını kaydetti.

‘Denetimde neden görülmedi’

Bu arada Maden Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Muhammet Yıldız, Işıklar ocağının açılması için bir süre önce müfettişlerin incelemede bulunduğunu anımsatarak bu denetimler sırasında yangına ilişkin bir bulgunun dikkati çekmesi gerektiğini söyledi. Yıldız, “Denetimde yangına ilişkin belirtiler çıkması gerekiyordu. Örneğin Eynez’de yaşanan faciada bu belirtilerin saklandığı ortaya çıkmıştı. Henüz teknik açıklama yapılmadığı için olayın ne olduğu, neden kaynaklandığı hakkında yorum yapmak zor. Ancak Işıklar ocağıyla ilgili asıl sorun üretimin devam ettiği galeride tünelin üzerindeki basıncın yüksek olması” dedi.

İşverenlerin bunları hazmedemeyişi…

cumhurbaskani-erdogan-ermenek-te-1116371Cumhurbaşkanı Erdoğan, işçilerin kömür ocağında mahsur kaldığı maden ocağında incelemelerde bulunmak üzere Karaman’ın Ermenek ilçesine geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, su basması sonucu linyit kömür ocağında mahsur kalan 18 işçinin kurtarılma çalışmalarının devam ettiği Karaman‘ın Ermenek İlçesi’ne geldi.

ERDOĞAN ERMENEK’TE

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve yanındakileri taşıyan helikopter, saat 15.30’daCumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı’ndan havalandı. Helikopter saat 17.10’da Karaman’ın Ermenek İlçesi’nde Karayolları Şefliğindeki helikopter pistine indi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan‘ı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan karşıladı.

MADENDE İNCELEMELERDE BULUNUYOR

Erdoğan ve yanındakiler, buradan dün su basan ocakta mahsur kalan 18 işçinin kurtarılmayı beklediği kömür madenine geldi. Erdoğan önce yetkililerden bilgi aldı. Cumhurbaşkanı, kömür madeninde incelemelerde bulunuyor.

OLAĞANÜSTÜ GÜVENLİK ÖNLEMLERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan Karaman’a gelmeden önce polisten olağanüstü güvenlik önlemleri almıştı. Erdoğan’ın gittiği maden bölgesinde şuanda güvenlik önlemleri had safhada. Gazeteciler bölgeden uzaklaştırıldı.

Helikopterle, eşi Emine Erdoğan ile Ermenek’e gelen Cumhurbaşkanı  Erdoğan’ı, maden ocağında, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar  Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma,  Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı  Ayşenur İslam ile diğer yetkililer karşıladı. Maden ocağı önüne kurulan Türk Kızılayı çadırına giden Erdoğan, kömür  ocağında mahsur kalan işçilerin yakınlarını dinledi. Erdoğan, ardından Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) Mobil  Koordinasyon Merkezi’ne geçti. Burada, yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi alan  Erdoğan, daha sonra maden ocağındaki çalışmaları yerinde inceledi.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN MESAJLARI ŞÖYLE:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, su basması sonucu linyit kömür ocağında mahsur kalan 18 işçinin kurtarılma çalışmalarının devam ettiği karaman’ın Ermenek İlçesi’ne geldi. Erdoğan, olayın meydana geldiği maden ocağında incelemelerde bulunduktan sonra basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Mesai saatini 8 saatten 6 saate indiren yasayı bazı işverenlerin hazmedemediğini vurgulayan Erdoğan; “Ülkemizde madencilik ile ilgili yapılan çalışmaların Soma olayından sonra çok daha farklı bir şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenleme ile birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkanlar getirdik. Fakat bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunu hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi. Bütün bunlara karşı her olay sorumluluğumuzu devlet olarak daha da arttırıyor. Burada da şu andaki mevcut gelişmeler ve çalışan ki 180 burada çalışan sigortalı işçi söz konusu, 180 çalışan işçi acaba bu ocaklarda her türlü hakkını tam manası ile alabiliyor mu? Sosyal haklarını alabiliyor mu? Ücretlerdeki durumları ne merkezde? Mesai saatini 8 saatten 6 saate indirirken burada bir ağır iş yükü olması hasebi ile bunu düşünerek böyle bir adımı attık. Ama gel gör ki yine burada edindiğimiz bazı bilgiler bizleri ciddi manada bu işin üzerine daha da farklı gidilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu olayın olduğu anda özellikle yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur. Bu 8 saatten 6 saate inmesi, bu tür işveren anlayışını bir defa farklı ele almamız gerektiğini ortaya koyuyor” diye konuştu.

“YOĞUN BİR EKİP ÇALIŞMA HALİNDE”

Madende meydana gelen su basması olayının ardından yapılan çalışmaları aktaran Erdoğan, “Madene su dolması sebebi ile malum 34 işçimiz mahsur kalmış, bu işçilerimizin biri yaralı olmak üzere 16’sı madenden çıkmayı başarmışlardır. 18 işçimiz ise halen madende mahsur durumda. Bu işçilerimizin çıkarılması için devletimizin tüm imkanları seferber edilmiş durumdadır. Olay Ankara‘ya geldiği andan itibaren gerek Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanımız gerek Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız gerekse Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız hemen olay yerine intikal ettiler. Yine bugün gerek Başbakanımız gerek Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız da Ankara’daki törenlerden sonra olay yerine intikal etmiş durumdalar. Milletvekili arkadaşlarımızla birlikte şu anda olay yerinde bütün ailelerle belde sakinleriyle iç içe şu anda süreci takip ediyorlar. Süreç ile ilgili olarak başta AFAD merkezden ve çevre illerden gelen uzman personeli ve çok sayıda aracı ile burada görev yapıyor.Genelkurmay Başkanlığımız 2 uçak ve 2 helikopter ile burada teyakkuzda bulunuyor. Kızılay’ımız aynı şekilde devrede. Sağlık Bakanlığımızın burada hazır olduğunu görüyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyemizin aynı şekilde Ankara Büyükşehir Belediyemizin yine çevreden Konya Büyükşehir Belediyemiz personelleri ve araçları ile burada. İzmir Büyükşehir Belediyemiz aynı şekilde çalışmalara iştirak ediyor. Toplamda yoğun bir ekip burada çalışma halinde” diye konuştu.

“İŞVERENLERİN HAZMEDEMEYİŞİ BAZI SIKINTILARI DOĞURACAĞI BELLİYDİ”

Mesai saatini 8 saatten 6 saate indiren yasayı bazı işverenlerin hazmedemediğini belirten Erdoğan, “Mahsur kalan 18 işçimizin oradan çıkarılmaları için son derece dikkatli sabırlı kararlı bir çalışma yürütülüyor. Özellikle ülkemizde madencilik ile ilgili yapılan çalışmaların Soma olayından sonra çok daha farklı bir şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenleme ile birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkanlar getirdik. Fakat bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunu hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi. Bütün bunlara karşı her olay sorumluluğumuzu devlet olarak daha da arttırıyor. Burada da şu andaki mevcut gelişmeler ve çalışan ki 180 burada çalışan sigortalı işçi söz konusu, 180 çalışan işçi acaba bu ocaklarda her türlü hakkını tam manası ile alabiliyor mu? Sosyal haklarını alabiliyor mu? Ücretlerdeki durumları ne merkezde? Mesai saatini 8 saatten 6 saate indirirken burada bir ağır iş yükü olması hasebi ile bunu düşünerek böyle bir adımı attık. Ama gel gör ki yine burada edindiğimiz bazı bilgiler bizleri ciddi manada bu işin üzerine daha da farklı gidilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu olayın olduğu anda özellikle yemeğin aşağıda yenmesine yönelik baskılar böyle bir sıkıntıyı doğurmuştur. Bu 8 saatten 6 saate inmesi, bu tür işveren anlayışını bir defa farklı ele almamız gerektiğini ortaya koyuyor. Bu 6 saat kendisinin orada çalışma olayıdır. Siz kalkıp buradaki yemek ile ilgili olayını bu 6 saate yedirmeye kalkarsanız bunun hesabını devletin sorması gerekir. Siz bu hakkı ondan alamazsınız. Aynı şekilde servise yönelik şikayetler var. Bunlar ile ilgili Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız gerektiği tetkikleri yapıyor. Burada şimdi adli ve idari soruşturma başlamış durumda. Adli ve idari soruşturmalarda ne çıkacak, bunu göreceğiz. Hemen sürat ile bunu takibi ve bunun neticesini de tabi almamız gerekiyor. Bu neticeyi alacağız. Çünkü iş sağlığı ve güvenliği noktasında yapılan düzenlemelerin harfiyen uygulamaya girmiş olması ve bu noktada da özellikle bakanlığımızın bunu takip ettiğini bilmenizi isterim” ifadelerini kullandı.

“İMKANLARI BÖYLE BİR BELDEDE NASIL SÖMÜRÜRÜZ, ANLAYIŞI İLE HAREKET ETMEYİ DOĞRU BULMAYIZ”

İşçi ve işveren arasındaki ilişkinin sağlıklı yürütülebilmesi için imkanların sömürülmemesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, yasa ile işçi ve işveren arasındaki uyumun gerçekleşeceğini kaydetti. Erdoğan şöyle devam etti; “Burada vatandaşlarımızı dezenformasyon yolu ile yanlış bilgilendirenler de ne yazık ki oluyor. Bu noktada yine tüm çalışanlara ve işverenlere eğer işçi-işveren münasebetlerinin sağlıklı yürümesini istiyorsak burada farklı imkanları veya böyle bir beldede bunu nasıl sömürürüz, anlayışı ile hareket etmeyi doğru bulmayız. Eğer buradaki oluşan yasa ile bu uyumu bu iş bölümünü tam manası ile gerçekleştirebilirsek bu türden acı hadiseleri asgariye düşürmüş oluruz. İşverenlerimizden ve işveren örgütlerimizden bu acı olayların önüne geçecek daha sıkı tedbirler almalarını uygulamalarını bekliyoruz. Burada biz de üzerimize düşen görevleri çok daha hassas bir şekilde özellikle hükümetimizin takip edeceğine olan inancım tamdır. Tüm işçi kardeşlerimden aileleri, çocukları adına güvenlik tedbirlerine dikkat etmelerini eksiklere de mutlaka dikkat çekmelerini burada hatırlatmak istiyorum. Mahsur kardeşlerimiz konusunda umutlarımızı elbette muhafaza etmek istiyoruz. Bu hususta bizler şu anda elimizden gelen son gayreti vermek sureti ile devam ediyoruz. Bakan arkadaşlarım bu işi sonuna kadar burada takip edecekler. İşçi kardeşlerimizi kurtarmak için fedakarca çalışan tüm arkadaşlara başarılar diliyorum. Kazadan kurtulan işçi kardeşlerimize madende çalışan tüm işçilerimize geçmiş olsun dileklerimi ifade etmek istiyorum. Yakınları aşağıda olan ailelere sabırlar diliyorum. Şu anda içinde bulundukları halet-i ruhiyeyi anlamamak mümkün değil. Çalışmaları yakından takip edeceğim” şeklinde konuştu.

MADEN OCAĞINDA İNCELEMELERDE BULUNDU

Eşi Emine Erdoğan ile birlikte karayoluyla maden ocağına gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, Başbakan Ahmet Davutoğlu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam karşıladı. Maden ocağı yakınındaki Kızılay çadırına giren Cumhurbaşkanı Erdoğan, kömür ocağında mahsur kalan maden işçilerinin yakınlarını dinledi. Ardından Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) Mobil Koordinasyon Merkezi’ne geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız tarafından yürütülen çalışmalarla ilgili bilgi verildi. 35 dakika süren brifingin ardından maden ocağının girişine gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, AFAD yetkililerinden çalışmaları hakkında yerinde bilgi aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin birçok ilinde jeotermal ruhsat ve kuyu açmada yatırımcının yanındayız

jeotermal

Türkiye’de son yıllarda jeotermal enerjinin öneminin farkına varılmasıyla birlikte gerek kamu, gerekse özel teşebbüs tarafından bu alanda yapılan yatırımlarda hızla artmaya başladı.

Şahiner Mühendislik sahibi Jeofizik Mühendisi Bilal Şahin, firma olarak Türkiye’nin birçok ilinde yatırımcılara açtıkları onlarca  kuyudan sıcak su bulduklarını söyledi. Türkiye’nin Avrupa ülkelerine göre daha zengin kaynaklara sahip durumda olduğunu ifade eden Şahin, Almanya’da 3 bin metrelerde sıcak suya ulaşılırken, Türkiye’de 600 metreden sıcak bulunduğunu kaydetti. Şahin, kamu kurumu, belediyelerle birlikte şehir dışında birçok  ilde farklı çalışmaları olduğunu anlattı. Şahin, “En son Bitlis’te İl Özel İdare işlerini yaptım. Ayrıca Ege, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde başarılı etütlerimiz oldu. Afyonkarahisar’da da bu işi yapıyoruz. Sadece jeotermal su bulma değil, bunun bürokrasi ayağını da yürütüyoruz. Turizm, enerji, seracılık, balıkçılık, besicilik sektöründe şu anda ciddi talepler var.” dedi.

JEOTERMAL DEYİNDE HAMAM KÜLTÜRÜ AKLA GELİYOR

“Jeotermal dendiğinde insanların kafasındaki tek konu sudan faydalanma yani hamam kültürü akla geliyor.” diyen Şahin,  ancak son gelinen noktada enerjiyle sağlığın eşit duruma geldiğini anlattı.

Şahin,  jeotermal rezervlerin, kaynağın araştırılması, geliştirilmesine önem verdiklerini belirterek yatırımcıya her türlü desteği verdiklerini söyledi: “Bize işadamı yeter ki ‘ben jeotermal enerjiyle ilgili bir iş yapmak istiyorum’ desin.  İşin boyutu farklı olabilir. Bürokrasiyi de takip ediyoruz.  Son dönemlerde Türkiye’de jeotermale bakış biraz daha iyi. Hem kurumlar hem kişiler tarafından bunun bir enerji olduğu bilincine daha iyi varılmaya başlandı.”

Zaman daralıyor

0,,18027270_303,00

Ermenek’te zamana karşı yarış sürerken, madende mahsur kalan 18 madencinin ailelerinin umutları tükeniyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, çarşamba günü madende incelemelerde bulunmak üzere Ermenek’e gitti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ermenek’te yaptığı konuşmada, mahsur kalan işçilerin çıkartılması için devletin tüm imkanlarının seferber edildiğini kaydetti. Erdoğan, ‘İşverenlerin getirdiğimiz imkanları, düzenlemeleri hazmedemeyişinin bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi’ Madenlerde mesai saatlerini 8’den 6’ya ağır iş olduğu için indirmiştik. Ama işveren yemek olayını 6 saate yetirmeye kalkarsa devlet, işçinin hakkının hesabını soracak’ dedi. Akşam saatlerinde Ermenek’ten ayrılan Erdoğan, madenci aileleriyle de konuştu.

Başbakanlık AFAD koordinasyonunda 420 kişilik ekibin üstün gayreti ve 90 araç ile yürütülen arama kurtarma çalışmaları kesintisiz sürüyor. Madendeki suyun boşaltılmasına hız katacak ahtopot adlı aracın da madene indirildiği ve çalışmaların sürdüğü bildirildi.

Patlama muamması

Karaman Valisi Murat Koca, ocakta patlama meydana geldiğine dair haberleri yalanladı. Ocaktan sağ kurtulan bir işçi, “Bu üçüncü su baskını önlem alınsaydı, kurallara uyulsaydı böyle olmazdı” diye tepki gösterdi.

Soma’da 13 Mayıs’ta meydana gelen kazada 301 madenci yaşamını yitirmişti. Kaza sonrasında Recep Tayyip Erdoğan’ın Başbakan sıfatıyla yaptığı, “İş kazası, olur böyle şeyler” yolundaki açıklama, kamuoyunun ve madenci yakınlarının tepkisini çekmiş, hükümet ve işletmeci şirket gösterilerle protesto edilmişti.

Soma’daki facia

Soma’daki kazanın güvenlik önlemlerine uyulmaması sonucu yaşandığı belirlenmiş, “taksirle birden fazla kişinin ölüm ve yaralanmasına yol açmak” suçlamasıyla işletmenin 8 yöneticisi hakkında dava açılmıştı.

Mayıs ayı sonunda maden işçileri için iş sağlığı ve iş güvenliği alanındaki önemli bir düzenleme Mecliste onaylanarak yasalaşmıştı.

© Deutsche Welle Türkçe

Altın Fiyatları her gün değişkenlik arzediyor

080920141011009813052_2

Altın Fiyatları her gün değişkenlik arzediyor. Dün yüksek olan fiyatlar bugün düşebiliyor. Bugün altın fiyatları düşeebilyor. Yarın tekrar yükselebiliyor.

Ekonominin Yüzyıllardır lokomotifi rolünde olan Altın her nominal değeri ile gerçek değeri aynı olabilen nadir finans unsurlarındandır. Gümüş de küçük değerler için yıllarca para birimi ve mübadele aracı olarak kullanılsa da gerçek mübadele değeri her zaman için altın olmuştur.

Altın için gerekli düşüş ve yükselişler gerçek kaynağı olan iab.gov.tr adresinden resmi Altın Gümüş ve diğer değerli madenlerin fiyatlarını öğrenebilirsiniz.

Çeyrek, Yarım ve tüm altın ile grema altın fiyatları için İstanbul altın borsası iab.gov.tr resmi sitesini ziyaret ederek gerçek değerleri takip etmek okuyucularımızın yararına olacaktır.

Jeotermal Belediyeler Meclisi Kocaeli’de toplandı

jeotermal-belediyeler-meclisi-kocaelide-toplandi-638684-664x354

Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık’ın Yönetim Kurulu Üyeliğini yaptığı Türkiye Jeotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği´nin toplantısına 75 belediyeden temsilciler katıldı. 3 Büyükşehir Belediyesi, 9 İl Belediyesi, 59 İlçe Belediyesi ve 4 Belde Belediyesi olmak üzere toplam 75 belediyeden oluşan Jeotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği tarafından düzenlenen programa Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Başiskele Kaymakamı Ali Partal, Başiskele Belediye Başkanı Hüseyin Ayaz ile birliğe üye belediyelerin başkanları ve yöneticileri eşlik etti.

Programın açılış konuşmasında Başiskele Belediye Başkanı Hüseyin Ayaz, ilçede iki tane 5 yıldızlı otel olduğunu bunlardan bir tanesinin ise Kocaeli´nin ilk termal oteli olduğunu ifade ederek Başiskele´de yeni termal otellerin açılmaya devam edeceğini söyledi. Jeotermal kaynaklı bir şehir olan Başiskele’nin artık sanayi şehri olarak anılmayı bıraktığını, turizmiyle, termal kaynaklarıyla anılan bir şehir olduğunu belirtti. Başiskele Kaymakamı Ali Partal, Başiskele’nin termal turizm kaynakları açısından çok zengin bir yer olduğunu konuşmasında ifade ederken bölgeye yatırımcıların ilgisinin çok fazla 2 bin 500 hektarlık bir alanda jeotermal çalışmaların devam ettiğini işaret etti. Kaymakamı Ali Partal “İnşallah 2023 yılında Başiskele doğal güzellikleriyle, jeotermal kaynaklarıyla anılır ve bir turizm kenti olur dileğindeyim” şeklinde konuştu.

Jeotermal Belediyeler Birliği Başkanı ve Kırşehir Belediye Başkanı Yaşar Bahçeci, “Bizler her toplantımızda farklı bir üye belediyemizin misafiri olmaya özen gösteriyoruz. Gittiğimiz yerlerde aynı zamanda belediyemizin yaptığı hizmetleri de yerinde görme şansı buluyoruz. Toplantılarımızda arkadaşlarımızın da belediyecilik üzerine sohbetleri tecrübe paylaşımına olanak sağlıyor. Jeotermal kaynakları belki de dünyanın en iyi kullanan ülkesi olarak bu tecrübe paylaşımları çok önemli. Enerji konusu belediyelerin en büyük problemlerinden bir tanesidir. O açıdan bu toplantının konusu yenilenebilir enerji ile ilgili olarak belirledik” ifadelerini kullandı.

Jeotermal’in çok önemli bir enerji kaynağı olduğunu ifade eden Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, “Türkiye’nin enerjiye olan ihtiyacını hepimiz biliyoruz. Türkiye´de çok önemli enerji kaynakları var. Ancak bu kaynakları kullanabilecek bilgimiz, altyapımız yoktu. Bu konuya olan ilgimiz arttı. Ben bundan böyle bu kaynaklarımızı çok daha verimli kullanabileceğimize inanıyorum ” dedi.

Türkiye Jeotermal Kaynaklı Belediyeler Birliği´nin 4 gün süren Ekim Ayı Olağan Meclis Toplantısı ve Belediyelerde Yenilenebilir Enerji Uygulamaları Paneli yapılan konuşmaların ardından çeşitli sunumlar ve geziler ile devam etti.

TÜRKİYE AZERBAYCAN’DAN 30 MİLYAR METREKÜP DOĞALGAZ ALDI

anaSayfaImage

Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi (SOCAR) Başkan Yardımcısı Hoşbaht Yusifzade, Azerbaycan’ın Türkiye’ye bugüne kadar 30 milyar metreküp doğalgaz sattığını açıkladı.

Yusifzade, 13. Enerji Yatırım ve Düzenleme Konferansı’nda yaptığı konuşmada, Azerbaycan’ın petrol ve doğalgaz üretimi ile gerçekleştirdikleri satışlar konusunda bilgi verdi. Ülkesinin daha önce petrol ülkesi olarak tanındığını fakat 1999 yılında keşfedilen Şahdeniz yatağından sonra doğalgaz ülkesi olarak da anılmaya başlandığını söyleyen Yusifzade, bu yatağın 1,2 trilyon doğalgaz rezervine sahip olduğunu belirtti.

Yusifzade, 2007 yılından itibaren Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı ile Şahdeniz yatağının 1. aşamasından üretilen doğalgazı Gürcistan ve Türkiye’ye gönderdiklerini vurgulayarak, “1 Ekim 2014 tarihine kadar Gürcistan’a 4 milyar metreküp, Türkiye’ye ise 30 milyar metreküp doğalgaz sattık” dedi. 

Yusifzade, Azerbaycan’da son 20 yıldaki petrol üretimiyle ilgili de bilgi verdi. Azeri-Çırak-Güneşli yataklarından bugüne kadar 347 milyon ton petrol üretildiğini aktaran Yusifzade, bunun 187 milyon tonunun Azerbaycan’ın payına düşen “gelir petrolü” olduğunu da sözlerine ekledi.

AA

Cumhurbaşkanı’nın talimatıdır; “ÇİMENTO TAŞINACAK“

cumhurbaskaninin_talimatidir_cimento_tasinacak_h141199

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat ‘Kaldırılsın’ dediği Çimento Fabrikası ile ilgili şehrin önde gelen STÖ’lerine o alanın nasıl kullanılması gerektiğini sorduk. Trabzon Ticaret Sanayi Odası Başkanı Suat Hacisalihoğlu, Trabzon MÜSİAD Şube Başkanı Hanefi Mahitapoğlu, Trabzon İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Mustafa Yaylalı ve Trabzon Mimarlar Odası Başkanı Saim Adanur  Çimento Fabrikası’nın en kısa sürede şehir dışında taşınmasında hem fikir. Alanın nasıl değerlendirilmesi hususunda da önemli açıklamaları var.

Trabzon’da 2015 yılının sonunda taşınması yönünde sözleşmede yer almasının yanında şehrin de hemfikir olduğu Çimento Fabrikası’nın yerinin nasıl değerlendirilmesi gerektiğini Trabzon’daki Sivil Toplum kuruluşlarına sorduk.

Kaldırılmaması gibi bir konunun söz konusu olmadığı yönünde ortak görüş belirten Trabzonlu STÖ’ler alanın ticaret ve rekreasyon alanı olarak şehre yeni bir kimlik kazandıracak şekilde değerlendirilmesini istiyor.

TİCARET ALANI OLARAK DEVAM ETMELİ
İnşaat Mühendisleri Odası Trabzon Şube Başkanı Mustafa Yaylalı o bölgenin ticaret alanı olarak devam etmesi gerektiğinin altını çizerek ‘Sanayi alanı olarak değil, ticaret alanı olarak değerlendirilmesi gereken bir yer. Turizm adına bir otel. Bir alışveriş merkezi ve çevresinin güzel bir rekreasyon alanı olarak değerlendirilmesi taraftarıyız’ dedi.
Kaldırılmaması için bazı girişimlerde bulunulduğu sorusuna ise Yaylalı ‘Böyle bir şey olması söz konusu değil. Şehrin önde gelenleri de böyle olduğunu defalarca dile getirmiştir. Kaldırılmaması durumunda ilgili kurumlarla irtibata geçerek, kaldırılması yönünde çalışmalar yapacağız’ ifadelerini kullandı. “

TRABZON’UN GELİŞMESİNE ENGEL

MÜSİAD Trabzon Şube Başkanı Hanefi Mahitapoğlu’da Çimento Fabrikası’nın alandan kaldırılması yönünde fikir beyan ederek ‘Sağladığı istihdam açısından Trabzon dışında bir yere taşınmasına tabi ki gönlümüz razı gelmez fakat, artık o bölgenin gelişmekte olan Trabzon’a engel teşkil ettiği herkes tarafından belirtilmektedir. Bizim de görüşümüz bu yöndedir. En kısa sürede çimento fabrikası oradan kaldırılmalıdır. MÜSİAD olarak o bölgenin turizm anlamında değerlendirilmesini, gerek sağlık gerekse de diğer turizm sektörlerinin paylaşımıyla en rantabl şekilde alanın kullanılması taraftarıyız. O bölgeye Trabzon’un ihtiyacı var. Şehrin merkezinde Çimento Fabrikası gibi bir yapının bulunmasına gönlümüz razı değil. Trabzon’a istihdam sağlayan şirketi de mağdur etmeyecek bir şekilde karşılıklı anlaşmaya varılarak Çimento Fabrikası’nın oradan taşınması şarttır’ ifadelerini kullandı. “

ORASI ŞEHRİN KALBİDİR
Trabzon Mimarlar Odası Başkanı Saim Adanur, bölgenin komple ele alınması gerektiğini belirterek ‘Olaya sadece bir çimento fabrikasının kaldırılması olarak bakmayınız. Orası şehrin kalbidir, doğu ile batıyı ve güneyi birleştiren İpekyolu hattının merkezinde bir yerdir. O bölge iyi değerlendirilirse şehrimizin adına yakışır bir alan olabilir. Bununla ilgili Mimarlar Odası Trabzon Şubesi olarak kapsamlı bir çalışma içerisindeyiz. Önümüzdeki günlerde çalışmamızı kamuoyuyla paylaşacağız’ ifadelerini kullandı. “

ORTAK AKIL İLE HAREKET ETMEK GEREKİR
Trabzon Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Suat Hacisalihoğlu’da sadece Çimento Fabrikası’nın değil bölgenin genel olarak yeniden nasıl yapılandırılması gerektiği konusunda bir çalışma yapılması gerektiğini belirterek ‘Öncelikte Çimento Fabrikası’nın taşınması ile ilgili bir geri dönüş karardan vazgeçme olacağını düşünmüyorum.
Çünkü gerek Trabzon’u yöneten yerel yöneticilerimiz, gerek Milletvekilimiz Erdoğan Bayraktar gerekse de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bu fabrikanın şehir dışına taşınacağı yönünde net ifadeler kullandılar. Bu saatten sonra bu konuda geri dönüş olmayacaktır.

Bu alan değerlendirilirken etraflıca değerlendirilmelidir. Orada bir sanayi sitesi var. Biz bu alanında şehir dışına turizm koridoru dışına TOKİ tarafından oradaki mal sahipleri ve esnafı mağdur etmeyecek bir projeyle taşınmasını önermiştik.  Herkes her yer ile ilgili bir görüş belirtebilir. Görüşlere doğru veya yanlış diyemeyiz. Fakat bu alan şehrimiz için çok önemli. Burada ne yapılacağına ortak akılla karar verilmelidir. Bu işin yerel yöneticilerin ve siyasetçilerin işidir. Belediyemiz bu  alan ile ilgili çalışmasını yaparken mutlaka kurumların ve STÖ’lerin fikirlerine önem vermeli, hep birlikte bir çalışma içerisine girmelidir. Çimento fabrikasının taşınacağı alan ile ilgili kararında iyi değerlendirilmesi, 2 yıl sonra taşınacağı alanında şehir içinde kalmamasına dikkat edilmesi gerekmektedir.

Ayrıca Çimento Fabrikası orada büyüt bir ticari potansiyele hükmetmektedir. Bu nakliyecisinden esnafına, ihracatçısından tüm bu işletmelerin yan organlarına kadar tüm kesimler düşünülerek hareket edilmeli karar verilmelidir. Çimento taşınırken oranın faydalanıcılarının da dikkate alınması gerekir. Biz ortak akıl ile yapılacak her türlü çalışmaya TTSO olarak katkı vermeye hazır olduğumuzu belirtmek isterim. Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu ile Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Metin Genç’te Çimento’nun 2015 yılı sonunda kesinlikle bulunduğu yerden kaldırılacağını taahhüt etmişlerdi.”

Günün Madencilik Makalesi

01Doğu Akdeniz’de Enerji Mücadelesi

Her şey 11 yıl önce Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) Mısır’la, iki ülkenin Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgelerinin sınırlarını belirledikleri bir anlaşmayı imzalamalarıyla başladı. Türkiye’nin “kabul edilemez olarak nitelendirdiği 17 Şubat 2003 tarihli bu anlaşmadan dört yıl sonra, 17 Ocak 2007’de bu kez GKRY ile Lübnan arasında benzer içerikte bir anlaşma imzalandı. GKRY bu kapsamdaki son anlaşmasını da 17 Aralık 2010’da İsrail’le yaptı. Türkiye bu hamleleri de “uluslararası hukuka aykırı” girişimler olarak gördüğünü ilan etti.

Bu anlaşmalar zinciriyle söz konusu dört ülke, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip Türkiye’yi, Kıbrıs Adası’nın kuzeyinde egemen bir birim olarak varlık gösteren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) ve Gazze dolayısıyla Akdeniz deniz alanlarında hukuki hakka sahip Filistin devletini tamamen göz ardı ederek çok büyük bir bölgeyi “paylaşmış” olduklarını iddia etmeye başladılar. Bu paylaşımın asıl sebebi bölgede yeni keşfedilen zengin hidrokarbon yataklarıydı.

Güncel verilere göre, bölgede 3,5 trilyon metreküp doğalgaz ve 1,7 milyar varil petrol ihtiva eden yataklar bulunmaktadır. İsrail’in bulduğu Tamar sahasında 275 milyar metreküp doğalgaz rezervine rastlandı. İsrail’in üzerinde hak iddia ettiği bir başka saha olan Leviathan’da ise 700 milyar metreküp doğalgaz ve 600 milyon varil petrol olduğu tahmin ediliyor. GKRY’nin bir ABD şirketine ruhsat vererek işletime açtığı bölgede ise (12. parsel) 200 milyar metreküp doğalgaz bulundu.

Sadece bu rakamlar bile Doğu Akdeniz’in kısa süre içinde yeni bir Hazar Havzası haline gelebileceğini göstermektedir. Dahası Kıbrıs ile Girit adaları arasında da 15 trilyon metreküplük daha geniş yatakların olduğunu ileri süren bilimsel yayınlar mevcuttur. Bu rakam doğruysa, D. Akdeniz’deki toplam doğalgaz rezervinin, bu ürünün dünyadaki en büyük üreticisi olan Rusya’nın elindeki miktarın neredeyse yarısına denk düşeceği söylenebilir.

Türkiye olanı-biteni dışarıdan seyretmedi elbette. Hukuksuzluk itirazlarının ardından, Türkiye’nin, kendisinin ve KKTC’nin de bu büyük pastada payı olduğunu göstermeyi hedefleyen adımları geldi. Evvela emektar Piri Reis araştırma gemisi Akdeniz’e açıldı. Ardından Türkiye ile KKTC arasında  21 Eylül 2011’de kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması imzalandı. Bu anlaşmayla Türkiye ve KKTC, münhasıran kendi egemenlik yetkileri altında olan kıta sahanlığı alanının koordinatlarını net bir şekilde tespit ederek, bölgedeki diğer ülkelere ve D. Akdeniz’de kendilerine tahsis edilen ruhsatlarla sondaj işlemine başlayan ya da başlamayı planlayan tüm şirketlere ilan etmiş oldular.

Bu hamleleri, artık miadını dolduran Piri Reis gemisinin yerine, son teknolojiyle donatılmış bir başka sismik araştırma gemisinin satın alınması izledi. Bu çerçevede Barbaros Hayreddin Paşa adı verilen yeni araştırma gemisi önce Karadeniz’de çalışmalar yürüttü. 20 Ekim’de de Doğu Akdeniz’e açıldı. Aynı anda, araştırma gemisinin çalışma yapacağı alanların ilan edildiği bir seyrüsefer ilanı (Navi-tex) yayınladı. Bu ilana göre, Barbaros gemisi 20 Aralık’a kadar bölgede görev yapacak ve aralarında GKRY’nin evvelce kendi münhasır ekonomik bölgesi içinde yer aldığını tek taraflı olarak ilan ettiği 2,3 ve 9 numaralı parsellerin de bulunduğu geniş bir alanda enerji yataklarını arayacak. Bu sefer boyunca araştırma gemisine donanmaya bağlı firkateynler eşlik edecek.

GKRY Türkiye’nin bu hamlesine iki şekilde tepki gösterdi. İlk olarak KKTC ile yürütülen çözüm müzakerelerinden çekildiklerini açıkladılar. Ardından da, Rusya ve İsrail’le tatbikatlar yapma konusunda anlaştılar. Bu çerçevede Barbaros’un araştırma yaptığı ve Türk firkateynlerinin seyrettiği sulara çok yakın bir bölgede Rusya’ya bağlı altı savaş gemisinin atışlı tatbikat yapmasıyla askerî hareketlilik had safhaya yükseldi.

Türkiye, Barbaros Hayreddin Paşa’yı sefere çıkararak, kendisini dışarıda bırakan oldu-bittilere razı olmayacağının güçlü bir işaretini verdi. Şimdi vakit kaybetmeden iki adım daha atılmalı. Önce diğer bölge ülkeleri gibi münhasır ekonomik bölge ilan edilmeli. Kıta sahanlığının, zaten münhasır ekonomik bölgeyi de kapsadığını düşünenler olabilir. Madem öyle, bu dört ülke neden bu kadar hukuksal yükün altına giriyor? Demek ki, aynı şey değil. İkinci olarak, bulunacak enerji kaynaklarının çıkartılmasında iş birliği yapılabilecek açık deniz doğalgaz sondajı konusunda uzmanlaşmış bir ülkeyle dirsek teması başlatılmalı. Nedense benim aklıma Rusya geliyor. Hani nükleer enerji konusunda da iş birliği yaptığımız Rusya!

Günün Madencilik Makalesi

01

Maden Ocakları Sorunu

Ülke sorunun yanı sıra özellikle Antalya gibi, turizm ve tarım kenti olan bölgelerinde verilen maden ve taşocağı ruhsatları, insan sağlığı, çevre, doğa, su havzaları, ormanlar ve üretim alanlarını tehdit etmektedir.

Muğla ile birlikte Antalya pilot bölge ilan edilmesine rağmen maden ve taş ocağı sorunu hala ciddi boyutlarda tartışılmaktadır.

Eskiden taş ocakları, çevre yasasına bağlı olarak Çevresel Etki Değerlendirmesi ( ÇED ) Yönetmeliği’ne göre veriliyordu.

Daha sonra 3213 sayılı Maden Yasası’nın 7. maddesi, madencilik faaliyetleri izin yönetmeliği ve ÇED yönetmeliklerinde yapılan değişikliklerle maden, mermer ve taş ocakları ruhsatlarının verilmesi ( ÇED ) yönetmeliği kapsamından çıkarılarak maden kanunu ve yönetmelikleri kapsamına alındı.

Mevzuatta taş ocakları sahipleri lehine yapılan bu değişiklik ile taş ocağı ruhsatlarının alınması kolaylaştı ve mahallinde hiçbir ciddi araştırma yapılmadan çevreye vereceği zararlar göz ardı edilerek ruhsat alan taş ocakları sayısı çığ gibi arttı.

Ayrıca devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunması gereken, hava kirliliğini de önleyen ve  topraktaki suyu tutan ormanlık alanlar büyük zarar görmektedir.

Bunun yanında turizm alanları, tarım alanları ile yerleşim alanlarındaki konutlar, okullar, sağlık tesisleri vs. de olumsuz etkilenmektedir.

Bu ocaklardan etkilenenlerden biri de Bakırtepe’de (Saklıkent) faaliyet gösteren TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi.

Bilindiği üzere, Saklıkent yani Beydağlarında bulunan mermer ocaklarının çıkarttığı tozlardan dolayı Gözlemevi’nin bilimsel çalışmaları etkileniyordu.

Bu durumdan dolayı da TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi de şikâyetçiydi.

Üstelik aynı bölgede Saklıkent Kayak merkezi de bulunuyor.

Aldığım bilgiye göre, bundan sonra Saklıkent bölgesinde mermer ya da taş ocağı ruhsatı verilmeyeceği, mevcut var olan mermer ocakları ise faaliyetlerini sürdüreceğine yönelik bir karar verilmiş.

Bu karar, büyük bir ihtimal ile 6360 sayılı Bütünşehir yasası kapsamında Antalya Valiliği bünyesinde kurulan Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) tarafından verilmiş olabilir.

YİKOB, Mermer ve Taş Ocak Ruhsatları İl Özel İdaresi veriyordu. Şimdi İl Özel İdaresi olmayınca bu görev YİKOB’a ve dolayısı ile bünyesinde bulunan Doğal Kaynaklar, Ruhsat ve Kültür Varlıkları Müdürlüğü tarafından veriliyor.

Bu kararın TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’nin sorununu çözeceğini düşünmüyorum. Çünkü mevcut mermer ocakları faaliyetini sürdürecek.

Yazımın başında da belirttiğim gibi maden, mermer ve taş ocağı sorunu çözülemiyor.

Maden, mermer ve taş ocakları ruhsatlarının verilmesi (ÇED yönetmeliği kapsamından çıkarılarak maden kanunu ve yönetmelikleri kapsamına olduğu sürece çözülmesi de mümkün değil.

Geçtiğimiz gün Antalya Ticaret ve Sanayi Odası (ATSO) Başkanı Çetin Osman Budak da Kasım 2015 tarihinde yapılacak olan G 20 zirvesinden bahsederken, Antalya’ya gelecek olan dünya liderlerinin sanki uçaktan bombalanmış halde Torosları, Beydağlarını görerek turizm kenti için ilk olumsuz izlenimi edineceklerini vurgulamıştı.

Bizler yazıyoruz, çevreciler ile vatandaşlar eylem yapıyor, bilim yuvaları tepki gösteriyor ve Devleti yönetenler ile bürokratlarda sadece TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi’nin sorununu çözmeyecek karar alıyor.

Antalya gibi yılda 12 milyondan fazla yabancı 5 milyona yakın yerli turisti ağırlayan bir turizm kentine bu tür gelişmeler yakışmıyor.

Lafa geldiği zaman alternatif turizmden bahsedilerek turizmin 12 aya yayılması gerektiği söyleniyor. Alternatif turizmden biri de dağ ve yayla turizmi.

Maden, Mermer ve Taş Ocakları var olduğu sürece dağ ve yayla turizmi yapmak mümkün değil, çünkü hafta sonları yaptığım dağ yürüyüşlerinde sürekli katledilmiş dağlar ve ormanları bizzat şahit oluyorum.

Balıkesir’e 10 milyar avroluk metalürji yatırımı

165039Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, Bandırma ilçesindeki metalürji sanayi alanının, yaklaşık 50 bin dönümlük bir sahayı kapsayacağını belirtti.

 Uğur, “Bunun için sanayiciler, bölgeden şu ana kadar 35 bin dönümlük yer satın aldı. Bu sanayi için yapılacak yatırım yaklaşık 10 milyar avroyu buluyor” dedi.

Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, sürdürülebilir şehircilik anlayışı kapsamında ve gelecekte Balıkesir’in nüfusunun 5 milyon olacağı hesabıyla hizmetlerini herkese eşit şekilde yerine getirmeye çalıştıklarını söyledi.

Çevre düzeni planı kapsamında Bandırma’nın, önümüzdeki dönemde “metalürji üssü” konumuna geleceğini bildiren Uğur, “Metalürji sanayi alanı, yaklaşık 50 bin dönümlük alanı kapsayacak. Bunun için sanayiciler, bölgeden şu ana kadar 35 bin dönümlük yer satın aldı. Bu sanayi için yapılacak yatırım yaklaşık 10 milyar avroyu buluyor. Tüm hesaplarımızı, gelecekte Bandırma’nın nüfusunun 1,5 milyonu bulacağını düşünerek yapıyoruz” diye konuştu. Uğur, 30 Mart yerel seçimlerinden sonra Balıkesir’in büyükşehir olmasıyla kurdukları Balıkesir Su ve Kanalizasyon İdaresi (BASKİ) kapsamında tüm ilçelerin su, kanalizasyon ve katı atık bertaraf hizmetlerinin kendilerine geçtiğini anımsatarak, şöyle devam etti: “İlimiz sınırları içinde halen 500 bin su-kanalizasyon abonemiz bulunuyor. Bandırma Belediyesinin, Hazine kredisiyle Gönen’den, Bandırma’ya getirdiği içme ve kullanma suyunun 102 milyon 688 bin liralık borcunu da biz devraldık. Bu borç, her ay bizden 8 milyon lira olarak kesiliyor. Halen, Hazine’ye 75 milyon liralık borç yükü bizim sırtımızda. Bu borcu, 2015 yılı sonuna kadar ödeyeceğiz.”

 

EŞİT HİZMET ANLAYIŞI

 

Balıkesir Büyükşehir Belediyesi olarak Bandırma, Erdek ve Marmara ilçeleri sınırları içindeki 67 bin 500 hektarlık alanı, zeytin sineğine karşı iki kez ilaçladıklarını dile getiren Uğur, “Bin 350 litre ilaç attık. Körfez dahil Balıkesir’de toplam 825 bin dekarlık alanı ilaçladık. Bu yörelerin hangi partiye oy verip vermediklerine bakmaksızın zeytin sineği mücadelesi yapıyoruz” dedi.

 

AA

Ayan: İktidar, TTK’yı kapatmayı göze almış

6_madenci(6)

Ayan: ‘İktidar, TTK’yı kapatmayı g8z§ almış’ MHP il Başkanı Hamdi Ayan, AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın, TTK’nın zarar ettiği gerekçesiyle, “TTK derhal kapatılmalı” açıklamasına sert tepki gösterdi.

Ayan, Domaç’la ilgili, “Zonguldak’a hiç gelmiş mi, buradaki insanların nasıl geçindiğinden haberi var mı? İktidar partisi, TTK’yı kapatmayı göze almış.Biz bunu iki yıldır ifade ediyoruz” diye konuştu. rda AK Partili Domaç’ın, ‘TTK derhal kapatılmalı’ sözlerine tepki gösteren Ayan: ‘İktidar, TTK’yı kapatmayı göze almış’ ? Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) İl Başkanı Hamdi Ayan, AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) zarar ettiği gerekçesiyle, “TTK derhal kapatılmalı” açıklamasına sert tepki gösterdi.Başkan Ayan, Domaç’la ilgili, “Zonguldak’a hiç gelmiş mi, buradaki insanların nasıl geçindiğinden haberi var mı? İktidar partisi, TTK’yı kapatmayı göze almış. Biz bunu iki yıldan beri ifade etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.Haber: Öznur Güneş Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Zonguldak İl Başkanı Haindi Aya, Cumartesi günü parti binasında basın toplantısı düzenleyerek, gündeme dair açıklamalar yaptı. TBMM Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonuııda konuşan AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Doınaç’ın, TTK’nın zarar ettiği gerekçesiyle, “TTK derhal kapatılmalı” açıklamasına sert tepki gösterdi.Başkan Ayan. Domaç’la ilgili, “Zonguldak’a hiç gelmiş mi.buradaki insanların nasıl geçindiğinden haberi var mı?” diye konuştu. Rektörlük seçimleri ve partisinin kongre süreei ile ilgili de kamuoyunda tartışma yaratacak açıklamalar yapan Ayan.seçimlerde partisinin Çaycuma İlçe Başkanlığında değişiklik olacağını belirterek, mevcut Başkan Mustafa Kaplan’ın yerine Ersaıı Akyüz’üıı aday olacağını açıkladı. Ayan.AK Parti İstanbul Milletvekili Domaç’ın, “TTK derhal kapatılmalı” sözlerine tepki göstererek, şunları söyledi: “İKTİDAR PARTİSİ, TTK’YI KAPATMAYI GÖZE ALMIŞ” “Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun devamlılığı ve variyeti süregelir olması bizler açısından çok önemli. Son iki gün içerisinde TBMM KİT Komisyoııu’nda TTK’nın 2011 ve 2012 yılı bilançolarının görüşüldüğü toplantıda.AK Parti İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın. ‘TTK derhal kapatılmalı, bu yük taşınmasın’ gibi ifadesi Zonguldaklınızın gündemine düştü.En başta Zonguldaklı kendisinin bilip bilmediğin sormak istiyorum. Zonguldak’a hiç gelmiş mi.buradaki insanların nasıl geçindiğinden haberi var mı? Bunu soruyorum. Konuyla ilgili yaptığım araştırmalar doğrultusunda: plan ve bütçe raporları ibra edilirken AK Parti milletvekillerinin tamamının bu bütçenin geçmemesi yönünde çekimser kaldığını biliyoruz.’Çekimser kalmak’ demek bir anlamda bütçenin onaylanmaması demektir. CHP milletvekillerinin de bütçenin ibrasının onaylanmaması yönünde oy kullandığı bilgisi bize ulaştı.Burada iktidar partisi TTK’yı kapatmayı göze alınış. Biz bunu iki yıldan beri ifade etmeye çalışıyoruz.En azından kapatma süreci başlamasa da bir lokalleşme sürecinin başladığını görüyoruz. Lokalleşme, tek bir müessese altında TTK’yı daraltıp kapsamını küçülterek bir bölümde toplama amaçlıdır.Bizim anlayamadığımız yer veya bize anlatılması gereken CHP’lileriıı neden ret oytıııu kullandığını il teşkilatından bilgi almak istiyorum. Zoııguldak’ın olmazsa olmazı Türkiye Taşkömürü Kıııumu’dur.Genel Müdürümüz, ‘Norm kadronun 4 bin 500 altında çalışmamıza rağmen üretim yapıyoruz’ diyor. Bize 4 bin 500 işçi açığının kapatılması gerekirken, Zonguldak milletvekillerinin yaptığı ihanetin dışında başka hiçbir şey değildir.TTK. Zonguldak’a verilen bir lüiuftur.Buraya sadece kar amaçlı değil, sosyal ve kültürel amaçlı bakmak lazım. Her şeyi kar marjı olarak düşünmemek lazım.MHP olarak, bu konudaki hassasiyetimizi dile getiriyoruz. TTK ile ilgili bundan sonra açıklama yapacak arkadaşlarımızın çok dikkatli davranmasını istiyoruz.Eğer bize böyle açıklamalar intikal ettiğinde tepkimiz daha ağır ve şiddetli olacaktır.” Bülent Ecevit Üniversitesi (BEÜ) Rektörlük seçiminde AK Parti İl yöneticilerinin bir adayı desteklediğini ileri süren Ayan, il yöneticilerine çağrıda bulunarak, şöyle konuştu: “TÜRKİYE’Yİ KARIŞTIRDIKLARI GİBİ ZONGULDAK’I DA KARIŞTIRMASINLAR” “Üniversitelerde rektörlük seçimleri yapılacak.Adalet ve Kalkınma Partisi’niıı yöneticileri kendilerine yakın, kendilerinin hükmedebileceği bir aday peşinde koşmaya başladılar. Mevcut rektörle ilgili.’Çalışamadı. Zonguldak’a bir şey veremedi” diye konuşmalar duyuyoruz.Benim Rektör Bey’le bir kere görüşmüşlüğüm var. Siyasi olarak algılanmamasını özellikle istiyorum.Fakat üniversitenin gelişimi ve yatırımları bakımından Rektör buraya yapılabilecek olan şeyleri hükümetin desteklememesine rağmen yapmış bir insandır. Yiğidi öldür, hakkını yeme.Üniversitenin genişlemesi, yeni birimlerin açılması, yurt binalarının Zonguldak’a kazandırılması bakımından kendisi elinden gelen gayreti göstermektedir. Üniversite özerk bir yerdir, AK Parti’ııin özellikle buralardan da cliııi çekmesini tavsiye ediyoruz.Türkiye’yi karıştırdıkları gibi Zoııguldak’ı da karıştırmasınlar.” “HEM GÖREVİ DEVREDEN, HEM GÖREVE TALİP OLAN ARKADAŞIMIZA TEŞEKKÜRLER” Kongre sürecinde Çaycuma İlçe Başkanlığı’nda değişiklik yapacaklarını belirten Ayan.”17 Kasım itibariyle MHP kongre süreci resmi olarak başlayacaktır. Çaycuma’da uzun süre ilçe Başkanlığı görevini yürüten Mustafa Kaplan arkadaşımız kendisi Ülkü Ocaklan’ııda yetişti.Partinin her ihtiyacı olduğu dönemde görevden kaçmadı. Kendisine teşekkür ediyoruz.Görevde olsa da. olmasa da her zaman için yanında ve arkasındayız.Diğer arkadaşımız Ersaıı Akyttz, Çaycuma İlçe Başkanı adayı olarak yola çıkmıştır. Kendisiyle anlaşarak ve istişare ederek birbirlerine görevi teslim etmeyi uygun buldular.Hem görevi devreden hem göreve talip olan arkadaşımıza teşekkür ediyorum ve başarılar diliyorum” dedi. Kongre sürecinde aday olmak isteyen herkesin gelip adaylık başv urusu yapabileceğini belirten MHP İl Başkanı 1 Iaındi Ayan.şöyle konuştu: “ADAYLIK İÇİN KİMSENİN BİZDEN TEKLİF BEKLEMESİNE GEREK YOK” “Milliyetçi Hareket Partisi, demokrasi ile ikiz kardeş bir partidir. Aday olmak isteyen arkadaşlarımıza ‘Aday olıııa’ diyemeyiz.Teşkilatlar olarak mümkünse tek liste olarak seçime gitmek isteriz. Burada seçim kaybedildiği zaman kendilerinin desteklenmediği gerekçesiyle küskünlük yaşıyorlar.Bu bakımdan 2015 yılında hem ülkemizin, hem de Zoııguldak’ın geleceği açısından öııenı arz eliğinden dolayı bu yola çıkmak isteyen, aday olmak isteyen arkadaşlarımızla bir istişare sonucunda mevcut arkadaşlarımızın yanında olmaları için bir tavsiyemiz olur. Milliyetçi Hareket Partisi’ndeki ekibimiz gerek ülkenin, gerekse Zoııguldak’ın sorunlarını bilen arkadaşlarımızdan oluşuyor.Milliyetçi Hareket Partisi’nde görev almak isteyen, çalışmak isteyen bütün arkadaşlarımıza kapılanınız açıktır. Kimsenin bizden teklif beklemesine gerek yok.

O madenle ilgili çarpıcı detaylar

o_madenle_ilgili_carpici_detaylar_h39980

18 işçinin mahsur kaldığı Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit kömürü ocağına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bu yıl 19- 20 Haziran tarihlerinde yapılan denetimde, ‘madenin kapatılmasını gerektirmeyen eksikliklerden’ dolayı 9 bin lira idari para cezası uygulandığı ortaya çıktı.

18 işçinin mahsur kaldığı Has Şekerler Madencilik Şirketi’ne ait linyit kömürü ocağına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından bu yıl 19- 20 Haziran tarihlerinde yapılan denetimde, ‘madenin kapatılmasını gerektirmeyen eksikliklerden’ dolayı 9 bin lira idari para cezası uygulandığı ortaya çıktı.

ŞİRKETİN SAHİBİ ESKİ BELEDİYE BAŞKANI

Ermenek Cumhuriyet Savcılığı Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’ye ait kömür ocağında 18 işçinin mahsur kaldığı kazayla ilgili soruşturma başlattı.

Has Şekerler Madencilik Ltd. Şti.’nin sahibi Saffet Uyar’ın 1994 yılından 2009 yılına kadar üç dönem Güneyyurt Belediye Başkanlığı yaptığı, 2009 seçimlerinde AKP’den yeniden aday olduğu ancak kazanamadığı belirtildi.