Coronavirüs, sosyal ve ekonomik hayatı felç etmekle kalmadı, enerji alanında da tarihte benzeri görülmedik krizleri de tetikliyor. Birçok ekonomi neredeyse iktisadi büyüklüğünün yüzde 10 ila yüzde 20’sini kaybetmiş durumda, büyüme oranları süratle güney istikametinde iniyor.
Gıda ve su milliyetçiliği, otoriter yönetimlere kayma riski ile at başı gidiyor. Sağlık riskinin yüksek olduğu “kırmızı” bölgelerden “yeşil” daha güvenilir coğrafyalara göçmen akışı başlayacak kısıtlamalar kaldırıldığında.
Küresel enerji hükümranlığından tarihi çöküşe
İlginçtir, kriz öncesi dönemde dünyanın en büyük ham petrol üreticisi olarak Rusya ve Suudi Arabistan’dan pazar payı çalmak, böylece “küresel enerji hükümranlığı” hedefini ilerletmek isteyen Washington, Rusya lideri Vladimir Putin ve Suudi Veliaht Prens Mohammed bin Salman’ın satranç tahtasında yenilgiye uğradı. Bırakın pazar payı kazanmayı, en verimli petrol sahaları bir süre işlemez hale gelecek gibi.
Batı Teksas petrolü diğer dünya fiyatlarından biraz daha farklı seyrediyor, çünkü oradaki petrolü dünya piyasalarına ulaştırmak biraz zor. Zira tankerleri kabul edebilecek en yakın derin şu limanı 800 kilometre uzaklıkta. Korona salgını nedeniyle talep de iyice azalınca, petrol üretimi Oklöhamo yakınlarındaki en büyük stratejik rezerv depolarına aktarıldı.
Lakin üretim devam ettikçe, beklenen ekonomik canlanma gelmediğinden talep de daha düştüğü ve ihracat yapılamadığı için, üstüne üstlük depolarda da yer kalmayınca, fiyatlar tepe taklak oldu.
Bu düşüşün başka bir nedeni de, Trump’ın Amerikan ekonomisini üç aşamalı bir planla yeniden açmayı amaçlaması ama bu planın yetkileri elinde bulunduran çoğu Demokrat Partili eyalet valilerine takılması.
Elektrik piyasalarında da durum parlak değil
Her ne kadar petrole odaklanmış olsak da, dikkat etmemiz gereken başka bir alan da hepimizin yaşamında, her noktamıza kadar girmiş stratejik bir meta olan elektrik tüketimindeki daralma.
Kriz öncesinde, enerji sektöründe, fosil yakıtlardan yenilenebilir temiz yakıtlara doğru bir geçiş olacağını, hatta bu sürecin hızlandığını söylüyorduk. Finans ve yatırım dünyası planlarını buna göre yapıyordu.
Yenilebilir enerjiye muazzam paralar aktarılıyordu. Hatta, öyle bir noktaya ulaşmıştık ki, yenilenebilir enerjiye aktarılan her üç dolara karşılık, fosil yakıtlara 1 dolar yatırım yapılıyordu. Ama şimdi kömür, petrol, doğalgaz ucuzlayınca, yenilenebilir enerjiye olan ilgi ve yatırım biraz daha azalacak.
Benim tahminim, ABD ve Çin’den başlayarak dünya ekonomisinin aşamalı şekilde yeniden açılması, kapsamlı canlandırma ve kurtarma paketlerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte elektrik tüketimi korona öncesi düzeylere ancak yılın ikinci yarısının sonuna doğru ya da 2021’de ulaşacaktır.
Sektörel olarak ulaşım, gıda, imalat sanayi, altyapı ve lojistik öncülük yapacak, demir-çelik, cam, seramik, çimento gibi enerji yoğun sektörler arkadan takip edecektir.
Azalmakta olan talep toptan enerji fiyatlarını temelden etkileyecek, bunun yanı sıra elektrik santrallerinin gelirleri, yenilenebilir yatırımları, proje geliştirmeleri, borç ödemeleri üzerinde de nakavt etkisi yaratabilir. Düşük elektrik talebi, arzın bol olduğu bir dönemde, daha ucuz elektrik fiyatı anlamına geliyor. 2020’de tüm elektrik santralleri, tacirleri, tedarikçileri büyük gelir ve pazar kaybı yaşayacaklar.
Fatura Çin’e mi kesilecek?
Enerji piyasaları, Çin’de ekonomik canlanmanın başlamasını, talebin artmasını umuyordu. Zira Çin en fazla petrol ithal eden, Japonya’dan sonra da en fazla doğalgaz ithal eden ülke. Oradaki bir ekonomik canlanma, enerji piyasasına da bir nebze hareketlilik getirecekti.
Ama Trump’ın açıklamalarından kasım seçimleri öncesinde Çin ile yeni bir soğuk savaş başlatılmasının söz konusu olduğunun işaretlerini alıyoruz. Oysa uluslararası iş birliğine ve “detente” dönemine en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız.
Coronavirüsün suçu Çin üzerine atılacak, bunun için tazminatlar istenecek, ticaret daha da zorlaşacak, himayeci önlemler artacak tahminlerine makul kılan veriler var. Nitekim, Almanya’nın da tazminat talebinde bulunacağı başına yansıdı. Çin’deki ABD, Japonya ve Avrupa Birliği firmalarının tedarik zincirlerini başka ülkelere kaydırmaları yönünde baskılar artıyor.
Sadece ekonomide ve siyasette değil, gıda ve su gibi yaşamsal önemi olan alanlarda da milliyetçilik yükselecek. Sağlık korunması amaçlı göç de kabaracak. Sınırların kapanması ya da daha sıkı kontrol edilmesi talepleri artıyor. Küreselleşme çoktan kulvar değiştirdi, daha devlet müdahaleci bir döneme kayıyoruz.
Küresel lider eksikliği
Üstelik işin en vahim boyutu, bu karmaşık krizi yönetecek, bunlara çözüm bulacak, akıllı güçlü bir küresel liderlik ufukta görünmüyor. Şu anda Trump’un birinci önceliği, başkanlık seçimlerini kazanmak. Bu nedenle ekonomiyi aşamalı olarak açmak istiyordu, zira böyle giderse zaten çok sayıda ölüm vakasının görüldüğü ABD’de işler onun açısından iyice tersine dönebilir.
Trump’ın açıkladığı trilyonlarca dolarlık canlanma paketleri de bir işe yaramadı, petrolün düşüşü 2.3 trilyonluk paketi bir anda delip geçti. Trump zaten küresel liderlik iddiasında da değildi, “Önce Amerika” demeyi tercih ediyor her fırsatta.
Avrupa Birliği’ne bakınca İngiltere gemiyi terk ediyor, Almanya Şansölyesi Angela Merkel liderlik üstlenebilirdi ama o da “topal ördek”, yerine geçecek kişiyi bile seçtiler. Fransa hâlâ toparlanabilmiş değil, “Sarı Yelek”lilerin hareketinin etkisini daha üzerinden atamamış Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da öyle liderlikte ağır top olduğunu söylemek zor.
Japonya böyle bir role geleneksek olarak hazır değil. Çin’de Xi Jinping karizmatik ve güçlü bir lider ama Pekin’in şemsiyesi altına girmeye arzulu ülke bulmak zor. Bu liderlik boşluğunun nasıl doldurulacağı belli değil. Birleşmiş Milletler, G-20 gibi kuruluşlarda da güç, irade ve vizyon yok.
Türkiye’nin önündeki fırsatlar
Bu kriz herkes gibi bizi de derinden vuruyor, daha da vuracak. Ama fırsata çevrilebilecek boyutlarını da gözden ırak tutmamız lazım.
Krizler, yoklukların, sıkıntıların yaşandığı dönemler, aynı zamanda yeniden diriliş için de birer fırsattır.
Biz becerikli olalım ya da olmayalım, Türkiye her zaman dünya haritasında çok önemli bir ülke olmuştur. Orta büyüklükte bir bölgesel gücüz, küresel güç değiliz. Küresel sistemde yüzde 1’lik ülkeyiz, cürmümüz bu kadar ama bunun çok ötesinde etki yaratabiliriz.
Uluslararası iş birliği ve ortaklıklar, liderlik alanındaki boşlukları doldurmamız, yeni kurguya katkımız da küresel düzende yer sağlar bize.
Küresel rol peşinde koşarken aynı zamanda, hatta öncelikle, kendi evimizin içini düzene sokmalıyız. Dayanışmamızı, demokrasimizi, ekonomik rekabet gücümüzü, kaliteli eğitim sistemimizi, adaleti yerleştirmemiz lazım. İşte o zaman, Türkiye kurulmakta olan yenidünya düzeninde, etkili bir bölgesel güç olarak yönetim kurulu üyesi olabilir. Bu düşünceyi yerleştirecek ve onu icra edecek taze vizyona, ehil kadrolara, akıllı liderliğe ihtiyaç var.
https://www.gozlemgazetesi.com/HaberDetay/1124181/petrol-fiyatlari-cildirdi-cikis-yollari-ve-turkiye.html