Günün Madencilik Makalesi

Zonguldak kömür kenti.

Kömür kent diye anılıyor.

Ayrıca  termik santraller üssü.

Kömür ve termik ikisi birlikte anılıyor.

Bundan önce kömür ve çelik.

Bugün kömür, çelik ve termik.

Kömür ile çalışan termik santraller ilimizde mevcut.

Tabi ki ülke geneli linyit ile çalışan termik santraller pek çok.

Termik denince.

Sadece kömür ile değil.

Doğalgaz ile çalışanı da var.

Bir çok seçenek var tabi ki.

Önemli olan.

Bacaların bir şekilde tütmesi.

Ve yakılan hammadde ile elektrik üretilmesi.

Hepsi önemli ve değerli.

Ülkemizin ilk termik santrali Zonguldak’ta .

Her ne kadar çevre mevzuatı gereğinde kapatılsa da.

Bugün artık iki ünitede tam kapasite çalışıyor.

Ne mutlu bize.

Tabi ki ÇATES günde 5500 ton kömür harcıyor.

Depoda ki 200 000 bin ton kömür stok harcanıyor.

Yeni kömür alımları devam ediyor.

Kamu 3000 ton.

Özel 3000 ton.

Günlük 6000 ton kömür.

İnşallah bu kömür tedarik olayı devamlı ve sürekli olur.

Ayrıca günde 20 bin ton.

Belki daha da fazla .

Bir kömür hammaddesi harcaması mevcut.

Eren Enerji bakımlarını bitirdi diye biliyoruz.

Aslında tam kapasite çalışsa.

Eren günde 50 bin ton kömür harcar.

Sadece kömür stok sahası 700 bin ton.

Varın gerisini düşünün.

Yıllık kömür harcaması on milyon ton.

Bugün için belki beş veya altı milyon ton harcanabilir.

Zonguldak kömürü olarak  günde bildiğimiz kadar 1000 ton alım yapılıyor.

Özel işletmelerden.

Bir ara TTK 50 bin ton verdi diye biliyoruz.

Tabi ki Eren için bu rakamlar çok düşük.

Eğer Amasra  B Hattat faaliyete geçerse.

Yılda yedi milyon ton kömür.

7000 istihdam.

700 milyon dolar cari açığa katkı.

Mükemmel ötesi olur.

Bu proje.

Hem Zonguldak’ı ihya eder.

TTK mutlu olur.

Özel sektör para kazanır.

Eren Enerji yerli ve milli anlayışı çerçevesinde kömür alır.

Ülkemizin yer altı kaynakları değerlendirilir.

Zaman kazancı.

Sevkiyatlar ise gemi ile.

Demiryolu biraz zor.

Deniz yolu en mantıklısı.

En geçerli olanı.

Tabi ki tüm bunların gerçekleşmesi adına.

HATTAT Holding 250 milyon Euro krediye ihtiyaç var.

O zaman bugün başlansa.

Bir yıl içersinde biter.

Tamamlanır.

HATTAT Holding yakın zamanda Denizbank liderliğinde.

Bankalarla yapılandırma anlaşmasına imza attı.

Tam 400 milyon Euro.

Yani  TL karşılığı üç milyar.

Hatta dört milyara yakın bir rakam.

Hayırlı olsun.

Yeni kredi ihtiyacı da var.

Bakalım işler nasıl çözülecek.

Euro aldı başını gidiyor.

Bir Euro  tam  7.6  TL

Bugün yazımıza.

Termik dedik.

Kömür dedik.

Zonguldak dedik.

Üretelim.

Kazanalım.

Zonguldak ve ülkemiz kalkınsın.

Kazan kazan anlayışı ile yol alalım.

http://www.safakgazete.com/komur-ve-termik-makale,619.html

Günün Madencilik Makalesi

11

Adıyaman, zengin petrol, bakır, linyit kömürü, mermer rezervleri olan bir ildir.

Petrol, bakır, linyit kömürü, mermer üretimi ile ülke ekonomisine katkıda bulunmaktadır.

Adıyman’da açılmış olan petrol kuyularında yılda toplam 3.553.754 varil petrol üretilmektedir. Türkiye’de üretilen petrolün yüzde 21.3’ü üretiliyor.

2017 yılında Adıyaman’da üretilen petrol, 3.553.754 varildir.

2017 yılı petrolün varilinin ortalama fiyatı, 63.5 dolardır.

2017 yılı ortalama dolar kuru 3.650 TL’dir.

2017 yılında Adıyaman’da üretilen petrolün, bütçeye katkısı, 225.663.379 dolardır.823.671.333 TL’dir.

2017 yılı bütçesinden Adıyaman’a ayrılan yatırım payı, 581.328.930 TL’dir.

Adıyaman’ın 2017 yılı mermer, linyit kömürü, bakır, sanayi, tarım ve turizm geliri ile Bütçeye yaptığı katkı bir yana, Adıyaman’da üretilen petrolün bütçeye yaptı katkıdan,242.342.403 TL daha azdır.

2018 Yılı Bütçede Adıyaman’a Ayrılan Kamu Yatırımlarının Dağılımı

Tablo-1

Sektörler Yatırım Miktarı TL Oranı
Tarım 79.775.112 % 12.40
Eğitim 111.823.981 % 17.39
Sağlık 42.603.141 % 6.62
Turizm 9.577.374 % 1.49
Enerji 70.681.000 % 10.99
Konut 92.599.215 % 14.40
Ulaştırma 137.217.829 % 21.33
DHK (Diğer Kamu Yatırımları) 98.880.165 % 15.37
Toplam 643.161.817

Kaynak: Adıyaman Valiliği 2018 Yılı Adıyaman Yatırım Programı

             Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı 2018 yılı Faaliyet Raporu

2018 yılında Adıyaman’da üretilen petrol, 3.553.754 varildir.

2018 yılı petrolün varilinin ortalama fiyatı, 75 dolardır.

2018 yılı ortalama dolar kuru 4.820 TL’dir.

2018 yılında Adıyaman’da üretilen petrolün, bütçeye katkısı, 266.531.550 dolardır.1.284.682.071 TL’dir.

2018 yılı bütçesinden Adıyaman’a ayrılan yatırım payı, 643.161.817 TL’dir.

Adıyaman’ın 2018 yılı mermer, linyit kömürü, bakır, sanayi, tarım ve turizm geliri ile Bütçeye yaptığı katkı bir yana, Adıyaman’da üretilen petrolün bütçeye yaptı katkının ancak yarısı kadardır.

2019 Yılı Bütçede Adıyaman’a Ayrılan Kamu Yatırımlarının Dağılımı

Tablo-2

Sektörler Yatırım Miktarı TL Oranı
Tarım 41.442.556 % 4.28
Eğitim 79.190.887 % 8.17
Sağlık 35.052.848 % 3.62
Turizm 5.118.968 % 0.53
Enerji 13.478.000 % 1.39
Konut 26.554.624 % 2.74
Ulaştırma 214.619.329 % 22.15
Madencilik 366.599.000 % 37.84
DHK (Diğer Kamu Yatırımları) 186.868.758 % 19.29
Toplam 968.924.970

Kaynak: Adıyaman Valiliği 2019 Yılı Adıyaman Yatırım Programı

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı 2019 yılı Faaliyet Raporu

2019 yılında Adıyaman’da üretilen petrol, 3.750.000 varildir.

2019 yılı petrolün varilinin ortalama fiyatı, 64.37 dolardır.

2019 yılı ortalama dolar kuru 5.670 TL’dir.

2019 yılında Adıyaman’da üretilen petrolün, bütçeye katkısı, 241.387.500 dolardır.1.368.667.125 TL’dir.

2019 yılı bütçesinden Adıyaman’a ayrılan yatırım payı, 968.924.970 TL’dir. Bu miktarın366.599.000 TL’si (%37.84) madencilik yatırımı için ayrılmıştır. 2019 yılında Adıyaman’da madencilikle ilgili bir çalışma yoktur. Bu kaynak, AKP Genel Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hemşerisi ve Erdoğan’a çok yakın bir holding olan, Adıyaman’da bakır çıkarma faaliyeti yapan Cengiz Holdinge aktarılmıştır.

Madencilik yatırımı için ayrılan 366.599.000 TL çıkarıldığında, 2019 yılı Bütçesinden Adıyaman’a ayrılan yatırım payı, 602.325.970 TL’dir.

Adıyaman’ın 2019 yılı mermer, linyit kömürü, bakır, sanayi, tarım ve turizm geliri ile Bütçeye yaptığı katkı bir yana, bütçeden Adıyaman’ın ayrılan yatırım payı, Adıyaman’da üretilen petrolün bütçeye yaptı katkının yarısından 82.007.592 TL daha azdır.

Bu durum, Adıyaman’a yapılan büyük bir haksızlıktır.

2020 Yılı Bütçede Adıyaman’a Ayrılan Kamu Yatırımlarının Dağılımı

Tablo-3

Sektörler Yatırım Miktarı TL Oranı
Tarım 22.001.000 % 12
Eğitim 13.102.000 % 7.1
Sağlık 22.761.800 % 12.45
Turizm 1.000 % 0.054
Konut 4.430.000 % 2.4
Ulaştırma 59.979.000 % 32.8
DHK (Diğer Kamu Yatırımları) 60.525.000 % 33.1
Toplam 182.799.800

Kaynak: Adıyaman Valiliği 2020 Yılı Adıyaman Yatırım Programı

2020 yılında Bütçeden Adıyaman’a ayrılan yatırım payı,

Adıyaman’ın 2020 yılında mermer, linyit kömürü, bakır, sanayi, tarım ve turizm geliri ile Bütçeye yaptığı katkı bir yana,

2019 yılı petrol üretimi ile ülke bütçesine yaptığı katkının ancak 9’da birinden daha azdır.

Adıyaman’ın gelişebilmesi, kalkınması ve zenginleşmesi için:

– Adıyaman’ın her yıl, petrol, mermer, linyit kömürü, bakır üretim, sanayi ve tarım üretimi, Turizm geliri ile bütçeye yaptığı katkı kadar, bütçeden Adıyaman’a yatırım payının ayrılması gerekiyor.

– Adıyaman halkının, sivil toplum örgütlerinin, yazılı ve görsel basının, Adıyaman’sa sahip çıkması, Adıyaman’ın kalkınması ve gelişmesi için bütçeden Adıyaman’a, gerekli ve yeterli yatırım payının ayrılması için mücadele etmeleri gerekiyor.

Günün Madencilik Makalesi

1212

Geçmişte Mükellefiyet Kanunuyla ülke sanayisinin gelişmesi için zorla madende çalıştırılan Zonguldaklılar, bugün yine zorla işsizliğe, açlığa ve göçe mahkûm edilmektedir.

Ülkemizin sanayisini kurmak ve geliştirmek uğruna beş binden fazla maden şehidi vermiştir Zonguldak!

Her yılda maden şehitleri veriyoruz.

Çaresiz gençlerimiz, çaresiz baba ölümü göze alarak yerin metrelerce altında çalışmaktan korkmadılar!

Yüz karası değil, ekmek parası için yerin metrelerce altında her gün ölüm korkusuyla girdiler maden ocağına!

Tarih 17 Mayıs 2010 Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait maden ocağında grizu patlaması sonucu, 30 maden işçimizi kaybettik.

O dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in sözleri ise tarihe geçti.

“Güzel öldüler”

Oysaki o maden şehitlerimiz yerin metrelerce altında ekmek parası için çalışıyorlardı.

Bu ilk değildi!

Geçmiş yıllarda da binlerce maden işçimizi şehit verdi Zonguldak!

Tarihin en büyük maden kazaları Zonguldak’ta yaşandı…

1983 yılında Armutçu’da 103 madencimiz

1992 yılında Kozlu’da 263 madencimiz öldü..

Onlar güzel ölmediler…

Maden ocaklarındaki göçük facialarıyla nice anaların yürekleri yandı…

Nice yuvalara ateş düştü… Kaç çocuk babasız, kaç kadın kocasız kaldı…

Hayatını kaybeden maden şehitleri yakınlarının çığlıkları hepimizin yüreğini dağladı.

Arkalarında gözü yaşlı eş, ana, baba, evlat ve kardeş bıraktılar.

Yüz karası değil ekmek parası için yerin yüzlerce metre altında madende şehit olmuş, hayatlarını yitirmiş evlatlarını yetim bırakmış tüm madencilerimizi rahmetle anıyoruz mekanları cennet olsun.

Yazıma Orhan Veli’nin şiiriyle bitirmek istiyorum.

Siyah akar Zonguldak’ın deresi,

Yüz karası değil, kömür karası,

Böyle kazanılır ekmek parası.

Kömürün bulunmasıyla başladı; Zonguldak’ın “Kara Elmas”ı oldu “Kara Yas”ı…

Sevgiyle kalın!

http://www.safakgazete.com/maden-sehitlerimiz-makale,548.html

Günün Madencilik Makalesi

Yenilenebilir enerji şimdiye kadar COVİD‑19 ile birlikte yaşadığımız bu sıkıntılı döneme en dayanıklı enerji kaynağı olduğu görülmektedir. Yenilenebilir enerjinin diğer kullanımlarına olan talep düşerken, yenilenebilir elektrik enerjisi bu süreçten büyük oranda etkilenmedi. 2020 yılının ilk çeyreğinde, tüm sektörlerde yenilenebilir enerjinin küresel kullanımı 2019’un ilk çeyreğine göre yaklaşık %1,5 arttı. Yenilenebilir elektrik üretimi, özellikle geçen yıl tamamlanan yeni rüzgâr ve güneş PV projeleri (fotovoltaik güneş panelleri) nedeniyle oldukça önemli bir potansiyele sahip oldu.

Tüm dünyada küresel elektrik üretimindeki yenilenebilir kaynakların payı, 2019’un ilk çeyreğindeki %26’dan, 2020 yılının ilk çeyreğinde yaklaşık %28’e yükseldi. Yine benzer şekilde 2020 yılının ilk çeyreğinde, güneş enerjisi PV ve rüzgâr enerjisi şeklinde değişken yenilenebilir enerji kaynakları, 2019’un ilk çeyreğindeki % 8’den % 9’a ulaştı.

Madenler Yenilenebilir Enerjinin Lokomotifi

 IEA (Uluslararası Enerji Ajansı) yayınladığı bir raporda belirli madenlerin güvenli bir tedarik zincirine sahip olmasının yenilenebilir enerji üretimi için önemli olduğunu belirtmiştir. Uluslararası Enerji Ajansına göre yenilenebilir enerji teknolojisi fosil yakıt temelli rakiplerine göre çok daha fazla madencilik ürünü kullanımına ihtiyaç duyuyor. Elektrikli bir araba benzinli bir arabadan 5 kat daha fazla madene ihtiyaç duyarken, kıyı tipi bir rüzgâr tribünü tesisiyse bir doğalgaz temelli elektrik santralinden 8 kat daha fazla madencilik ürünü kullanılıyor. IEA yayınladığı raporda; belirli madenlerin güvenli bir tedarik zincirine sahip olmasının yenilenebilir enerji üretimi için önemli olduğu belirtiliyor.

Koronavirüs önlemleriyle beraber birçok ülkenin sokağa çıkma sınırlaması uygulaması maden sektörünü de etkileyerek temiz enerji için gerekli tedarik zincirinin önemi bir kez daha hatırlattı.

Öte yandan talepteki düşüş de maden fiyatlarını aşağı yönlü etkiledi. Geçtiğimiz haftalarda birçok şirket düşük fiyatlardan ve devam eden krizden ötürü yeni yatırım projelerini ya erteledi ya da askıya aldı. Projelerin iptal edilmesinin etkisi de en çok bakır ve nikel çıkarımında hissedildi. Talep toparlandıktan sonra bu madenlerde, önümüzdeki yıllar için, tedarik dengesizlikleriyle karşılaşılabilir. Rapora göre şu an bakır ve nikel üreten tesisler üretim kapasitelerinin sınırına ulaşmış durumdalar, eğer yeni projeler ile bu üretim kapasitesi arttırılmazsa yenilenebilir enerji dönüşümü için gerekli olan maden miktarının sağlanmasında zorluklar yaşanabilir.

Enerji jeopolitiği genellikle petrol ve doğalgaz ile ilişkilendirilir fakat rüzgâr, güneş ve diğer yenilenebilir enerji teknolojileri böyle bir riskten etkilenmeyecekmiş gibi düşünülür. Bazı madenleri etkileyebilecek jeopolitik tehlikeler aslında yenilenebilir enerjinin üretimini ve depolanmasını da etkileyebilir. Bu madenlerin üretimi de petrol ve doğalgazdan daha dar bir alana sıkışmış durumda. Lityum, kobalt ve çeşitli değerli madenlerin en büyük üç üreticisi tüm üretimin %75’ini karşılıyor. Bazı ülkeler ise belirli ürünlerin yarısından fazlasını üretiyor.

Çin tek başına küresel lityum ve kobalt işleme tesislerinin %50 ile %70’ini kontrol ediyor, değerli madenlerin ise %62,9’unu üretiyor. Demokratik Kongo Cumhuriyeti dünyadaki kobaltın %71,4’ünü üretiyor, Güney Afrika ise küresel platin üretiminin %72,2’sini karşılıyor.

Küresel lityum üretiminde Avustralya dünyadaki üretimin %54,5’ine, Şili ise %23,4’üne sahip.

2020 için tahminimize göre, yenilenebilir enerji talebi diğer tüm enerji kaynaklarının aksine 2019 seviyelerinden yaklaşık %1 oranında artmaktadır. Yenilenebilir elektrik üretimi, tedarik zincirine ve COVİD‑19 krizinin neden olduğu inşaat gecikmelerine rağmen yaklaşık % 5 oranında büyüyor. Bunu yaparken, yenilenebilir enerjiler küresel olarak elektrik arzının neredeyse %30’una ulaşarak kömürle olan boşluğu yarıya indiriyor (2019’un yüzde 10’undan). Genel olarak, yenilenebilir enerji büyümesi geçen yıla göre daha yavaş ancak 2016’dan bu yana genel yavaşlama eğilimine paralel. Hidroelektrik enerji üretimi, dünya genelinde tüm yenilenebilir üretimin neredeyse %60’ını oluşturduğundan ve yağışa bağlı olduğu için 2020’de en büyük belirsizlik olmaya devam ediyor.

Tedarik zinciri aksamaları ve işgücü kısıtlamaları inşaatı geciktirdiğinden, 2020’de yenilenebilir enerji kapasitesi ilavelerinin hızı düşebilir. Farklı ülkelerdeki kilitlenmelerin süresi ve kapsamı ve sosyal uzaklaşma önlemleri, ekonomik gerileme karşısında ekonomik teşvik paketlerinin kapsamı ve zamanlaması ile birlikte yıl için toplamı etkileyecektir. Daha hızlı veya daha yavaş bir toparlanmanın, 2020’de yenilenebilir elektrik üretimi üzerinde sınırlı etkileri olacaktır ve çoğu koşulda yıllık büyüme beklenmektedir. Yenilenebilir elektrik üretimi, büyük ölçüde doğal kaynakların mevcudiyetine bağlıdır, çünkü hava, tüm yenilenebilir elektrik üretiminin yaklaşık %90’ını oluşturan hidroelektrik, rüzgâr ve güneş PV için ana belirleyicidir.

Kaynak ; IEA Global Energy Rewiev 2020 ve Erol Oytun ERCAN bloomberght.com’dan derlenmiştir. Grafikler: IEA.

 

Petrol fiyatları çıldırdı: Çıkış yolları ve Türkiye

Coronavirüs, sosyal ve ekonomik hayatı felç etmekle kalmadı, enerji alanında da tarihte benzeri görülmedik krizleri de tetikliyor. Birçok ekonomi neredeyse iktisadi büyüklüğünün yüzde 10 ila yüzde 20’sini kaybetmiş durumda, büyüme oranları süratle güney istikametinde iniyor.

Gıda ve su milliyetçiliği, otoriter yönetimlere kayma riski ile at başı gidiyor. Sağlık riskinin yüksek olduğu “kırmızı” bölgelerden “yeşil” daha güvenilir coğrafyalara göçmen akışı başlayacak kısıtlamalar kaldırıldığında.

Küresel enerji hükümranlığından tarihi çöküşe

İlginçtir, kriz öncesi dönemde dünyanın en büyük ham petrol üreticisi olarak Rusya ve Suudi Arabistan’dan pazar payı çalmak, böylece “küresel enerji hükümranlığı” hedefini ilerletmek isteyen Washington, Rusya lideri Vladimir Putin ve Suudi Veliaht Prens Mohammed bin Salman’ın satranç tahtasında yenilgiye uğradı. Bırakın pazar payı kazanmayı, en verimli petrol sahaları bir süre işlemez hale gelecek gibi.

Batı Teksas petrolü diğer dünya fiyatlarından biraz daha farklı seyrediyor, çünkü oradaki petrolü dünya piyasalarına ulaştırmak biraz zor. Zira tankerleri kabul edebilecek en yakın derin şu limanı 800 kilometre uzaklıkta. Korona salgını nedeniyle talep de iyice azalınca, petrol üretimi Oklöhamo yakınlarındaki en büyük stratejik rezerv depolarına aktarıldı.

Lakin üretim devam ettikçe, beklenen ekonomik canlanma gelmediğinden talep de daha düştüğü ve ihracat yapılamadığı için, üstüne üstlük depolarda da yer kalmayınca, fiyatlar tepe taklak oldu.

Bu düşüşün başka bir nedeni de, Trump’ın Amerikan ekonomisini üç aşamalı bir planla yeniden açmayı amaçlaması ama bu planın yetkileri elinde bulunduran çoğu Demokrat Partili eyalet valilerine takılması.

Elektrik piyasalarında da durum parlak değil

Her ne kadar petrole odaklanmış olsak da, dikkat etmemiz gereken başka bir alan da hepimizin yaşamında, her noktamıza kadar girmiş stratejik bir meta olan elektrik tüketimindeki daralma.

Kriz öncesinde, enerji sektöründe, fosil yakıtlardan yenilenebilir temiz yakıtlara doğru bir geçiş olacağını, hatta bu sürecin hızlandığını söylüyorduk. Finans ve yatırım dünyası planlarını buna göre yapıyordu.

Yenilebilir enerjiye muazzam paralar aktarılıyordu. Hatta, öyle bir noktaya ulaşmıştık ki, yenilenebilir enerjiye aktarılan her üç dolara karşılık, fosil yakıtlara 1 dolar yatırım yapılıyordu. Ama şimdi kömür, petrol, doğalgaz ucuzlayınca, yenilenebilir enerjiye olan ilgi ve yatırım biraz daha azalacak.

Benim tahminim, ABD ve Çin’den başlayarak dünya ekonomisinin aşamalı şekilde yeniden açılması, kapsamlı canlandırma ve kurtarma paketlerinin yürürlüğe girmesi ile birlikte elektrik tüketimi korona öncesi düzeylere ancak yılın ikinci yarısının sonuna doğru ya da 2021’de ulaşacaktır.

Sektörel olarak ulaşım, gıda, imalat sanayi, altyapı ve lojistik öncülük yapacak, demir-çelik, cam, seramik, çimento gibi enerji yoğun sektörler arkadan takip edecektir.

Azalmakta olan talep toptan enerji fiyatlarını temelden etkileyecek, bunun yanı sıra elektrik santrallerinin gelirleri, yenilenebilir yatırımları, proje geliştirmeleri, borç ödemeleri üzerinde de nakavt etkisi yaratabilir. Düşük elektrik talebi, arzın bol olduğu bir dönemde, daha ucuz elektrik fiyatı anlamına geliyor. 2020’de tüm elektrik santralleri, tacirleri, tedarikçileri büyük gelir ve pazar kaybı yaşayacaklar.

Fatura Çin’e mi kesilecek?

Enerji piyasaları, Çin’de ekonomik canlanmanın başlamasını, talebin artmasını umuyordu. Zira Çin en fazla petrol ithal eden, Japonya’dan sonra da en fazla doğalgaz ithal eden ülke. Oradaki bir ekonomik canlanma, enerji piyasasına da bir nebze hareketlilik getirecekti.

Ama Trump’ın açıklamalarından kasım seçimleri öncesinde Çin ile yeni bir soğuk savaş başlatılmasının söz konusu olduğunun işaretlerini alıyoruz. Oysa uluslararası iş birliğine ve “detente” dönemine en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardayız.

Coronavirüsün suçu Çin üzerine atılacak, bunun için tazminatlar istenecek, ticaret daha da zorlaşacak, himayeci önlemler artacak tahminlerine makul kılan veriler var. Nitekim, Almanya’nın da tazminat talebinde bulunacağı başına yansıdı. Çin’deki ABD, Japonya ve Avrupa Birliği firmalarının tedarik zincirlerini başka ülkelere kaydırmaları yönünde baskılar artıyor.

Sadece ekonomide ve siyasette değil, gıda ve su gibi yaşamsal önemi olan alanlarda da milliyetçilik yükselecek. Sağlık korunması amaçlı göç de kabaracak. Sınırların kapanması ya da daha sıkı kontrol edilmesi talepleri artıyor. Küreselleşme çoktan kulvar değiştirdi, daha devlet müdahaleci bir döneme kayıyoruz.

Küresel lider eksikliği

Üstelik işin en vahim boyutu, bu karmaşık krizi yönetecek, bunlara çözüm bulacak, akıllı güçlü bir küresel liderlik ufukta görünmüyor. Şu anda Trump’un birinci önceliği, başkanlık seçimlerini kazanmak. Bu nedenle ekonomiyi aşamalı olarak açmak istiyordu, zira böyle giderse zaten çok sayıda ölüm vakasının görüldüğü ABD’de işler onun açısından iyice tersine dönebilir.

Trump’ın açıkladığı trilyonlarca dolarlık canlanma paketleri de bir işe yaramadı, petrolün düşüşü 2.3 trilyonluk paketi bir anda delip geçti. Trump zaten küresel liderlik iddiasında da değildi, “Önce Amerika” demeyi tercih ediyor her fırsatta.

Avrupa Birliği’ne bakınca İngiltere gemiyi terk ediyor, Almanya Şansölyesi Angela Merkel liderlik üstlenebilirdi ama o da “topal ördek”, yerine geçecek kişiyi bile seçtiler. Fransa hâlâ toparlanabilmiş değil, “Sarı Yelek”lilerin hareketinin etkisini daha üzerinden atamamış Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da öyle liderlikte ağır top olduğunu söylemek zor.

Japonya böyle bir role geleneksek olarak hazır değil. Çin’de Xi Jinping karizmatik ve güçlü bir lider ama Pekin’in şemsiyesi altına girmeye arzulu ülke bulmak zor. Bu liderlik boşluğunun nasıl doldurulacağı belli değil. Birleşmiş Milletler, G-20 gibi kuruluşlarda da güç, irade ve vizyon yok.

Türkiye’nin önündeki fırsatlar

Bu kriz herkes gibi bizi de derinden vuruyor, daha da vuracak. Ama fırsata çevrilebilecek boyutlarını da gözden ırak tutmamız lazım.

Krizler, yoklukların, sıkıntıların yaşandığı dönemler, aynı zamanda yeniden diriliş için de birer fırsattır.

Biz becerikli olalım ya da olmayalım, Türkiye her zaman dünya haritasında çok önemli bir ülke olmuştur. Orta büyüklükte bir bölgesel gücüz, küresel güç değiliz. Küresel sistemde yüzde 1’lik ülkeyiz, cürmümüz bu kadar ama bunun çok ötesinde etki yaratabiliriz.

Uluslararası iş birliği ve ortaklıklar, liderlik alanındaki boşlukları doldurmamız, yeni kurguya katkımız da küresel düzende yer sağlar bize.

Küresel rol peşinde koşarken aynı zamanda, hatta öncelikle, kendi evimizin içini düzene sokmalıyız. Dayanışmamızı, demokrasimizi, ekonomik rekabet gücümüzü, kaliteli eğitim sistemimizi, adaleti yerleştirmemiz lazım. İşte o zaman, Türkiye kurulmakta olan yenidünya düzeninde, etkili bir bölgesel güç olarak yönetim kurulu üyesi olabilir. Bu düşünceyi yerleştirecek ve onu icra edecek taze vizyona, ehil kadrolara, akıllı liderliğe ihtiyaç var.

https://www.gozlemgazetesi.com/HaberDetay/1124181/petrol-fiyatlari-cildirdi-cikis-yollari-ve-turkiye.html

 

Yenilenebilir enerji öne geçti

COVID-19 salgın günlerini seyir defterine yazmaya devam ediyoruz.

Salgın ölüm getirdiği için yarattığı diğer etkilere bakma cesaretini gösteremiyoruz. Eve kapandığımız için hava kirliliğinin azaldığını, karbon salımının düştüğünü, hayvanların insanların yaşadığı yerlere geri döndüğünü anlatan haberlere ara ara denk geliyoruz ama kulak arkası ediyoruz daha büyük derdimiz olduğu için. Bugün elektrik üretiminde, Türkiye’nin bu salgın dönemindeki durumunu, bir günlük tüketim üzerinden değerlendirerek, aslında planlama ile dünyayı daha yaşanır bir yapabilme şansımızın olduğunu görelim istedim.Elime geçen veri 6 Nisan 2020’ye ait. 6 Nisan’da günlük elektrik tüketiminde, yenilenebilir enerji kaynaklarından yapılan üretim miktarı, toplam tüketimin neredeyse yüzde 69’u. Tüm yıllardaki rakamlara ulaşabilmiş değilim ama bu rakamın Türkiye için rekor olma ihtimali de var. Daha önce günlük bazda yenilenebilir enerjiden elde edilen günlük elektrik enerjisinde üst rakam bir kaynağa göre yüzde 58 ile 1 Nisan 2018’de olmuş. Gelelim o günkü döküme:

AKARSU HES 16,44 

BARAJLI HES 29,98

RÜZGAR 16,58

GÜNEŞ 0,13

JEOTERMAL 4,07

BİYOKÜTLE 1,65

YENİLENEBİLİR TOPLAM 68.85

İTHAL KÖMÜR 9,29

DOĞALGAZ 6,45

DİĞER 0,12

LİNYİT 15,2

FOSİL YAKITLAR TOPLAM 31,06

GENEL TOPLAM 99.91

Gördüğünüz gibi bu durum bir yandan karbon salımının azalması açısından memnuniyet verici diğer yandan yerli üretim açısından. Düşünsenize doğal gaz ve ithal kömüre paramız gitmiyor. Bakın bu anlamda genelde de bir olumlu gidiş görülüyor. Enerji Bakanlığı’nın internet sitesinde; “2018 yılında elektrik üretiminin yüzde 37,3’ü kömürden, yüzde 29,8’i doğal gazdan, yüzde 19,8’i hidrolik enerjiden, yüzde 6,6’sı rüzgardan, yüzde 2,6’sı güneşten, yüzde 2,5’i jeotermal enerjiden, ve yüzde 1,4’ü diğer kaynaklardan elde edilmiştir” deniliyor.Yine aynı sitede 2019 Eylül ayı sonu itibarıyla bu rakamlar; “Yüzde 31,4’ü hidrolik enerji, yüzde 28,6’sı doğal gaz, yüzde 22,4’ü kömür, yüzde 8,1’i rüzgar, yüzde 6,2’si güneş, yüzde 1,6’sı jeotermal ve yüzde 1,7’si ise diğer kaynaklar şeklindedir” ifadesiyle gelişimin karbon salımı düşük kaynaklara yönelmekte olduğunu da gösteriyor.Ancak bir sıkıntılı durumu da ifade etmeliyim.Türkiye’de günlük elektrik tüketimi 800-900 MWh civarında. 6 Nisan’da ise bu rakam ancak 657 Mwh olabiliyor. Yani normal tüketimin 3’te 2’si kadar. Bu da çarkların durmaya başladığının habercisi.Yine de yenilenebilir enerji kaynaklarının kapasitelerinin tamamının kullanılmadığını da belirtelim.Türkiye, güneş ülkesi malum.Almanya, yenilenebilir enerjide bazı günler tüketiminden fazlasını üretir durumda. Bizde niye olmasın. Kalın sağlıcakla.

https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/ugur-yilmaz/yenilenebilir-enerji-one-gecti-41498923

 

Kömür işçileri Covid 19’dan korunmalı!

Madencilik zor meslektir.

Çalışma koşulları son derece ağırdır. Toz, rutubet, gaz, gürültü, karanlık hiç eksik olmaz. Tüm bunların ortasında ve çoğunlukla beden gücüyle dünyanın en zor, en tehlikeli mesleği yapılır.

Böyle olunca, madencinin meslek hastalıkları da saymakla bitmez.

Ama madencinin asıl kâbusu, solunum sistemi hastalıklarıdır. Özellikle kömür madencisinin.

Kömür ocaklarında çalışan, yıllarca kömür tozu, gaz ve kimyasal madde soluyan madencilerin ciğerleri, yaşamları boyunca büyük risk altındadır. Nefes darlığı, astım, kronik bronşit, pnömokonyoz, silikozis, kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) ve akciğer kanserleri kömür madencileri arasında yaygındır. Bu hastalıklar çalışma sırasında görülebildiği gibi, iş bırakıldıktan yıllarca sonra da ortaya çıkabilir.

MADENCİLER EN BÜYÜK RİSK GRUBU

Çin’in Wuhan şehrinde başlayan ve CoVID-19 olarak adlandırılan virüs salgını tüm dünyayı kasıp kavurmakta. Bu satırların yazıldığı sırada toplam vaka sayısı 1 milyonu, salgından ölenler ise 50 bini geçmişti. Türkiye’de ise yaklaşık 18 bin vaka ve 350’nin üzerinde ölüm saptanmıştı. Hem dünyada hem ülkemizde vaka ve ölüm sayılarının çok daha fazla olması bekleniyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün raporlarına göre ölüm vakaları çoğunlukla ileri yaştakilerde ve özellikle kronik akciğer hastalıkları başta olmak üzere hipertansiyon, diyabet, kardiyovasküler hastalık ya da kanser gibi hastalıkları olan bireylerde görülüyor.

Solunum sistemindeki zayıflık, hem enfeksiyon ihtimalini artırmakta hem enfeksiyon olduğunda hastalığın çok daha ağır seyretmesine yol açıyor.

Dolayısıyla halen çalışıyor ya da işi bırakmış olsun, kömür madencileri CoVID-19 karşısında en büyük risk gruplarından birini oluşturuyor.

TTK DURDURDU, TKİ HALA ÜRETİYOR

Birkaç gün önce Türkiye Taşkömürü Kurumu Covid-19 salgını nedeniyle kömür üretimini tamamen durdurdu. Buna göre, yeraltında sadece ocakların güvenliğini sağlamak amacıyla bakım ya da kontrol işleri yapılacak.

Bu karar doğrudur. İlgili kurum, çalışanlarının risk altında olduğunu bilerek bu kararı almıştır.

İyi ama kamu kurumu böyle bir karar alırken, Zonguldak Havzası’ndaki özel maden işletmelerinde üretim neden devam ediyor? Doğrusunu isterseniz, havzadaki kamu çalışanları gibi özel sektör çalışanları da hem kendileri hem de çevreleri bakımından risk taşımaktadır. Dolayısıyla, özel firmaların da Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yaptığı gibi üretimlerini durdurması yerinde olacaktır.

Dahası, kömür üreten bir kamu kuruluşu Zonguldak’ta üretimini durdururken diğer bir kamu kuruluşu olan Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu ve bu kurum adına üretim yapan özel firmalar üretimlerini sürdürmeye devam etmektedir. Zonguldak Havzası’nda tespit edilen risk, ülkedeki tüm kömür madenlerinde çalışanlar için aynı düzeydedir. Dolayısıyla aynı tedbirler ülkedeki bütün kömür işletmeleri için alınmalıdır.

ZONGULDAK’TAKİ KÖMÜR KRİTİK DEĞİL

Elbette salgına ilişkin alınacak tedbirlerin, ülkenin ekonomik hayatının felce uğramasına yol açmaması gerekir. Salgın sırasında vatandaşların ya da ekonominin temel ihtiyaçları karşılanabilmelidir. Enerji de bu temel ihtiyaçlar arasındadır.

Bununla birlikte Zonguldak Havzası’nda üretilen kömürlerin Türkiye’nin toplam enerji ihtiyacına olan katkısı neredeyse binde 4 ile ihmal edilebilir bir noktadadır. Buradaki kömürlerle beslenen tek elektrik santralinin çalışması, baca filtresi olmadığı için bu yılbaşında durdurulmuştur. Havzadaki diğer elektrik santralleri ise ithal kömür yakmaktadır.

Dolayısıyla havzadaki kömür üretimi Türkiye ekonomisi için kritik olabilecek bir noktada değildir.

Zonguldak Havzası dışındaki kömürlerin ise yüzde 80’ine yakını elektrik üretiminde kullanılmakta ve ülke elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 12’si bu kömürlerden karşılanmaktadır. Bunun dışında, ülke sanayiinin sadece yaklaşık yüzde 4’lük bölümü, ısınma ihtiyacının ise yaklaşık yüzde 6’sı yerli kömür kullanmaktadır.

Ekonomik durgunluğa bağlı olarak elektrik talebinin düşmekte olduğu, diğer yandan önümüzdeki günlerde havaların ısınmasıyla yakacak amaçlı kömüre olan ihtiyacın da gerileyeceği dikkate alındığında, yukarıda değinilen talebin kontrollü olarak karşılanabilmesi mümkündür. Dolayısıyla yerli kömür üretimlerinin kontrollü şekilde ve öncelikle yeraltı işletmelerinden başlayarak azaltılması, işçilerin ücretli izne çıkarılması ve bu dönemde elektrik üretiminde yerli kömür yerine diğer kaynaklara öncelik verilmesi uygun olacaktır.

KÖMÜR İŞÇİLERİ KONTROLDEN GEÇİRİLSİN

Hiçbir şey sağlıklı yaşamdan daha değerli değildir. Yeraltı kömür işletmecileri için daha geçtiğimiz günlerde yeni bir teşvik kararının yayınlandığını biliyoruz. Bununla birlikte, içinden geçtiğimiz günler teşvik düşünme değil, çalışanlara sahip çıkma zamanıdır. Özel sektör kömür işletmecilerinin kamuyla yaptıkları taahhütler ise dondurulmalı ve bunlardan kaynaklanan borçları ertelenmelidir.

Kömür madenleri enfeksiyonların yayılması bakımından en uygun ortamlardır. Bu nedenle, Zonguldak Taşkömürü Kurumu’nun aldığı önlemlerin ülke genelindeki tüm kömür işletmelerine yaygınlaştırılması en doğrusu olacaktır.

Son söz de halk sağlığı yetkilileri için: Ülkemizde bugün kömür madenciliğinin yoğun olarak yapıldığı belirli bölgeler bulunmaktadır. Bunlar arasında; Zonguldak Havzası, Manisa-Soma, Kütahya-Tavşanlı, Muğla-Yatağan-Kemerköy-Yeniköy, Ankara-Çayırhan, Trakya, Bursa-Orhaneli, Çanakkale-Çan, Bolu-Göynük, Balıkesir, Çorum, Amasya, Kahraman Maraş-Elbistan, Şırnak öne çıkmaktadır. Bu bölgelerdeki kömür işletmelerinde çalışanların sayısının 60 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Dolayısıyla halen çalışıyor ya da işi bırakmış olsun bu bölgelerdeki kömür madencilerinin tespit edilerek kontrolden geçirilmeleri ve izolasyona tabi tutulmaları uygun olacaktır.

Ankara/Nisan 2020

Not: Bu yazı yayına hazırlandıktan sonra, Zonguldak Havzası’nda faaliyet gösteren özel sektör kömür işletmelerinin de tedbir amaçlı olarak kömür üretim faaliyetlerini durdurduğu bilgisi alınmış, ancak tam olarak teyit edilememiştir.

Kaynak: Kömür işçileri Covid 19’dan korunmalı! – Dr. Nejat TAMZOK

Günün Madencilik Makalesi

Sayıştay, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu’nun (TKİ)işletilmesi olanaksız kömür sahalarına personel istihdam ettiğini ve kira ödemesi yaptığını tespit etti. Raporda, TKİ’nin kömür alım satımına dair sözleşmesi bulunmayan şirketlere kömür karşılığı ödeme yaptığı da aktarıldı

 

Sayıştay 2016 yılı Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu (TKİ) Denetim Raporu, kömür havzalarının en ekonomik şekilde üretime hazırlanması amacıyla başlatılan “Yerli Kömür Kaynaklarının Optimum Şekilde Ülke Ekonomisine Kazandırılması” projesinin sürdürülebilirliğini yitirdiğini ve gereksiz harcamalara yol açtığını belgeledi. TKİ’nin, AR-GE çalışmaları kapsamında kendi imkânlarıyla başlatarak, Hacettepe Teknokent Teknoloji Transfer Merkezi’yle ortaklaşa yürüttüğü projede yapılması gereken bir çalışma kalmadığını tespit eden Sayıştay, buna karşın kurumun projeye ilişkin istihdam ettiği personele ve Hacettepe Üniversitesi’ne kira ödemeye devam etmesini eleştirdi. Denetim raporunda gereksiz harcamalarla ilgili, “Yürütülen projenin misyonunu tamamlamış olması nedeniyle sonlandırılması, kiralanmış olan ofisin kontrat sonunda boşaltılması ile bu çalışmada yarım kalmış kısımlar varsa söz konusu işlerin Genel Müdürlük binası içindeki bir bölümde yapılması gerekir” uyarısı yer aldı.

1 milyon harcama
Sayıştay’ın raporunda, Türkiye’nin en büyük 3’ncü linyit rezervine sahip olan Alpu sahasının EÜAŞ Genel Müdürlüğü’ne devredilmesiyle “Yerli Kömür Kaynaklarının Optimum Şekilde Ülke Ekonomisine Kazandırılması” projesinin en önemli ayağının devre dışı kaldığı vurgulandı. Çevre duyarlılığının yüksek olması ve Ergene Havzası’nın herhangi bir madencilik çalışmasına izin vermemesi gibi engellerin yanı sıra günümüz kömür fiyatlarının düşüklüğüne rağmen kurulan Eskişehir Alpu ve Trakya-Saray(Vize) kömür havzalarının işletilmesinin olanaksız olduğu belirtildi. Projeyle ilgili yapılması gereken bir çalışma kalmadığına dikkati çeken raporda, TKİ’nin yapmaya devam ettiği ödemeleri şu şekilde sıraladı: “Bu projeye mahsus olmak üzere Hacettepe Kampüsü içinde kiralanmış olan ofise ciddi miktarlarda ödeme yapılmaktadır. Ofis kirası olarak ödenen 335 bin liranın yanında 365 bin lira tadilat bedeli ve 120 bin lira işletme masrafı yapılmıştır. Bunun yanı sıra proje ile ilgili yarı zamanla işler kapsamında ağırlıklı olarak öğretim görevlilerinden olmak üzere bazı hizmetler satın alınmıştır. Proje başlangıcında 1 koordinatör ve 4 proje asistanından oluşan çalışma ekibi sayısı da fazlalaştırılmıştır.”

Şirket adına yüksek krediler kullanıldı
Raporda kaydedilen bir diğer usulsüzlük ise kömür alım satımına ilişkin sözleşmesi bulunmayan şirketlere ödemeler yapıldığı oldu. Sözleşmesi bulunmayan şirketlerden kömür alımı için bizzat kuruluşun kendi yükümlülüğü altında kredi hesapları açıldığını tespit eden Sayıştay denetçileri, bu durumun şirketi ve şirket ortaklarını zarara uğrattığını belirledi. Raporda kuruma, “Zararın tazmini amacıyla konunun çözümüne yönelik çıkış yollarının aranması, alacağın tahsiline yönelik çalışmaların ivedilikle takibinin sürdürülmesi” önerisinde bulunuldu.

TKİ’de 2014 ve 2015 yıllarında yaşanan vurgun da Sayıştay raporlarına yansıdı. Raporda, kurumun yüzde 48 payla ortağı olduğu Kömür İşletmeleri A.Ş.’nin bankalardan kredi kullanarak şirketi borçlandırdığı bilgisine yer verildi. Bu durumun şirketi büyük kredi borçları ve masrafları altında bıraktığı vurgulandı.

Günün Madencilik Makalesi

Enerji savaşı mı enerji ticareti mi?

Ortadoğu her zaman olduğu gibi gergin. Hele son günlerde Türkiye açısından durum çok daha kritik.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), bağımsızlık için referanduma hazırlanıyor. Oylama 25 Eylül 2017’de.

Ankara bu referanduma karşı. Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısını da sırf bu referandum nedeniyle erkene aldı, Kurul yarın toplanacak. MGK’dan ne çıkar, bilemiyoruz.

Toplantıdan hemen bir gün önce, sadece enerji konularına kafa patlatan birisi olarak bunları yazmak riskli görülebilir. Ama olsun. Gelişmelere gözümüzü kapatamayız. Zira enerji, uluslararası ilişkilerin, dış politikanın, diplomasinin çoğu kez omurgasını oluşturuyor.

Ortada etnik ve coğrafi açıdan bir Kürt-Kürdistan realitesi var.

İşte bu realitenin, yakın geçmişte enerji konusu üzerinden kendisini Türkiye’ye ve komşularına dayattığını biliyoruz.

Eneri realitesi üzerinden derken neyi kast ediyoruz.

Anlatmaya çalışalım. Akacak petrol kuyuda durmaz. Bu yüzden Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin sınırları içinde çıkarılan petrolün dünya pazarlarına çıkarılması konusunda son 5-6 yılda çok ciddi tartışmalar yaşandı. Ve bu petrol Türkiye üzerinden, Ankara’nın inisiyatif almasıyla dünya pazarlarına çıkarıldı.

Bu fiili durum tüm taraflarca bir ölçüde kabullenildi. Ama bu kez petrol paralarının izleyeceği trafik ve onun merkezi Irak hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında nasıl paylaşılacağı konusundaki kavga bitmedi.

Ankara, petrolün Bağdat’ın hilafına dünya pazarlarına çıkışında Bölgesel Kürt Yönetimi’nin yanında durdu. Ama Bağdat yönetimiyle ipleri koparmamaya da çok dikkat etti.

Buna rağmen Ankara-Bağdat arasında ciddi diplomatik sıkıntılar yaşandı. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Erbil ziyaretinin hava sahasından geçiş izni verilmeyerek önlenmesi de buna dahil.

Sonraki dönemde Suriye’deki iç savaş ve IŞİD terörünün Irak’ı da kapsayacak şekilde yayılmasıyla tüm bunlar geri plana itildi.

Şimdi Türkiye ne yapmalı?

Enerji penceresinden bakmaya çalışalım.

Petrol ve doğalgaz Bağdat ve Erbil için para demek. Taşınması ve ticaretinin yapılmasında üstlendiği/üstlenebileceği roller ile Türkiye açısından da benzeri bir anlam taşıyor bu enerji.

Bağdat’la sürtüşmeli, yani görece düşük profilli bir Kürt Yönetimi ile enerji alanında yapılabilecek işbirliğinin bir sınırı var. Altyapısını kurmuş, olası bağımsız bir yapıyla yürütülebilecek işbirliğinde ise sınırınızı siyasi ve askeri gücünüz çizer.

Güç bende, enerjiyi ben yönetirim diyeceksin, yoksa enerjiyi alıp gücüne güç mü katacaksın?

Yani “enerji savaşı” yerine “enerji ticareti” merkezli düşünülürse, diplomasi yoluyla bölgede daha sağlıklı ve kalıcı yeni bir dengeyi kurmak görece daha tercih edilebilir duruyor.

Tabii ki olayın uzun vadeli geleceği şekillendirecek siyasal, sosyal, kültürel pek çok boyutu da var.

Ama Iraklı Kürtler’in referandumuna bir de bu cepheden bakmak neden olmasın?

Kaynak : Dünya Gazetesi

Enerji ve Madencilikte Ağustosta 88 Şirket Kuruldu

Ağustosta Enerji ve Madencilik Sektörlerinde 88 Şirket Ve 23 Gerçek Kişi Ticari Işletme Faaliyete Geçti. Aynı Sektörlerde 58 Şirket Ve 3 Gerçek Kişi Ticari Işletmesi Kapandı.

Enerji ve madencilik sektörlerinde faaliyet göstermek üzere ağustosta 111 şirket ve gerçek kişi ticari işletmesi kuruldu. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin (TOBB), ağustos ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerine göre, Türkiye’de toplam 9 bin 925 şirket ve gerçek kişi ticari işletmesi faaliyete geçti, 2 bin 598 şirket ve gerçek kişi ticari işletmesi de kapandı.

Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımında 42 şirket, madencilik ve taş ocakçılığında ise 46 şirket faaliyete geçti.  Kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımında 16, madencilik ve taş ocakçılığında 7 olarak gerçekleşti.

Böylece ağustosta enerji ve madencilik alanında toplam 111 şirket ve gerçek kişi ticari işletme faaliyete girdi. Söz konusu alanlarda temmuzda 102 şirket ve gerçek ticari işletmesi kurulmuştu.

KAPANAN ŞİRKETLER

Türkiye’de ağustosta söz konusu sektörlerde 61 şirket ve gerçek kişi ticari işletme kapandı.  Elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektöründe 50 şirket, madencilik ve taş ocakçılığı sektöründe ise 8 şirket faaliyetlerine son verdi.

Kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımında 2, madencilik ve taş ocakçılığında 1 olarak gerçekleşti.  Söz konusu alanlarda temmuzda 51 şirket ve gerçek kişi ticari işletme kapanmıştı.

Günün Madencilik Makalesi

2010’da New York Times gazetesinin ortaya çıkardığı 2007 tarihli bir Pentagon Belgesi’nde, Afganistan için “Lityumun Suudi Arabistan’ı” tanımı yapılmıştı.

Lityum geleceğin en kıymetli madeni olarak tanımlanıyor.

Elektronik cihazların pillerinde kullanılması, maden alaşımlarında çok önemli bir rol oynamasının yanı sıra, geleceğin süper enerji kaynağı termonükleer füzyon reaksiyonları için gerekli.

İngiliz Independent Gazetesi, 21 Ağustos 2017 tarihli sayısında, “Donald Trump, Afganistan’ın 1 trilyon dolar değerindeki maden kaynaklarını 16 yıllık savaşın tazminatı olarak görüyor” başlığını attı.

2007 tarihli Amerikan Savunma Bakanlığı Pentagon belgesinde (memorandum) şu ifadeler yer alıyordu:

Ülkedeki madencilik endüstrisinin gelişmesi yıllar alsa da potansiyel o kadar büyük ki, yetkililer ve şirket yöneticileri Afganistan’ın büyük yatırımlar çekeceği görüşünde. ABD Merkez Kuvvetler Komutanı David Petreaus, burada müthiş bir potansiyel olduğunu belirtiyor. Afganistan Madencilik Bakanı danışmanı Celil Cumriani de bu kaynakların Afganistan’ın belkemiği olacağını söylüyor”

Pentagon’un 2007 raporu, bu kaynakların SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti’nce 1970’lerden beri bilindiğini yazmıyor.

İşte bu yüzden seçimden önce Afganistan’daki birlikleri çekme sözü veren ABD Başkanı Trump, geçen hafta Afganistan’a daha fazla asker gönderme kararı aldığını açıkladı.

Generallerinin desteklediği planda, var olanlara ek olarak 3 bin 800 askeri eğitmen ve danışman gönderilmesi öngörülüyor.

ABD güçlerinin Afganistan’dan tümüyle çekilmesi ya da Afganistan misyonunun tümüyle özel savaş şirketlerine havale edilmesi gibi yaklaşımları reddeden Trump, böylelikle Amerika’nın bu en uzun sürmüş savaşını fiilen sahiplenmiş oldu.

Tıpkı seçim öncesi benzer vaatlerde bulunup, seçildikten sonra bunları unutan Barack Obama gibi.

Dolarlar ve sentler…

Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani ABD Başkanı Trump’a, ülkesine lityum da dahil kıymetli madenler konusunda daha çok yatırım yapma çağrısında bulundu.

ABD’NİN ASIL KORKUSU ÇİN

Çin, Afganistan’da değerli madenlerin çıkartılması ve enerji yollarının geliştirilmesi için büyük ticaret ve yatırımlar yapıyor. Çin, Rusya ve İran ile birlikte Afganistan’ın bu konudaki en önemli ticari partneri.

Çin’in nihai hedefi, eski ipekyolunun da geçtiği, Afganistan ile Uygur bölgesini birleştiren 76 kilometrelik tarihi Vahan koridorunu Yol ve Kuşak projesinde yeniden canlandırmak.

Afganistan’ın 1 trilyon değil, yaklaşık 3 trilyon dolarlık mineral potansiyeli olduğu tahmin ediliyor.

Reklamdan sonra devam ediyor

Çin şirketleri Afganistan’da hali hazırda bakır ve kömür çıkarıyor, ama en önemlisi nükleer enerji hedefleri için lityuma gözünü çevirmiş durumda.

Afganistan’a büyük baraj, tarım ve inşaat yatırımları yapan Çin, petrol çıkarmaya da başladı son dönemde.

Mining News Dergisi (Madencilik Haberleri) 2010 yılındaki haberinde, Afganistan resmi kaynaklarına dayandırarak, ülkede 150 milyon varillik petrol rezervi olduğunu duyurmuştu.

ABD’nin asıl korkusu burada yatıyor.

Afganistan’ı kaybetmek demek, Asya’yı ve neticede tüm dünyayı kaybetmek demek.

ABD’nin Foreign News Dergisi, ABD’nin hiçbir savaş bölgesindeki ülkede, Afganistan’daki kadar üssünün olmadığını yazmıştı.

Tüm bu bilgileri aldığım yazısında dünyaca ünlü muhalif aydınlardan Prof. Michel Chossudovsky, Afganistan’daki üslerin ve ABD’nin Kuzey Kore ve Çin denizinde yarattığı gerilimlerdeki temel hedefinin Çin’i kuşatmak ve özellikle de Afganistan’dan uzakta tutmak olduğunu vurguluyor.

(http://www.globalresearch.ca/more-american-troops-to-afghanistan-to-keep-the-chinese-out-lithium-and-the-battle-for-afghanistans-mineral-riches/5605456)

ISAF adıyla bilinen ABD öncülüğündeki NATO Afganistan misyonunun 2009 yılında bu ülkede 17 üssü ve 47 bin askeri bulunuyordu. Bunlardan 17 binden fazlası Amerikan askeri, 725’i Türk askeriydi. Gölge CIA Stratfor’a göre, 2011’de ABD’nin kendi bayrağı altında 100 bin askeri Afganistan’da konuşlu durumdaydı.

Avrupalı ülkeler geçen zaman içinde asker sayısını azaltırken, Türkiye ve Afganistan ise bugün Şanghay İşbirliği Örgütü’nün eşiğinde bulunuyor. Türkiye diyalog ortağı, Afganistan ise gözlemci üye statüsünde.

Dahası, komşusu Pakistan şu anda tam üye oldu. Pakistan, Afganistan, İran ve Çin Avrasya hattında yeni ticaret, enerji rotaları geliştiriyor. ŞİÖ üyesi Türkmenistan, Tacikistan ve Özbekistan ile birlikte.

(Pakistan ile birlikte ŞİÖ’ye katılan Hindistan, ABD gazıyla hemen bu üyeliğin ardından Çin ile sınır gerilimi yaşamaya başladı ama son gelen haberlere göre bu gerilim uzlaşmayla sonuçlandı)

Dahası Çin’in lityum alanındaki liderliği…

ABD’nin üç büyük şirketi, Albemarle’s Rockwood Lithium (North Carolina), The Sociedad Quimica y Minera de Chile and FMC Corporation, (Philadelphia) bugün artık Çin Şirketleriyle piyasayı kontrol etmek için dövüşüyor.

Mining.com sitesi 2016 raporunda, Çin için “Lityum evreninin merkezinde” başlığını attı ve Çin’in elektrikli arabalarda dünya lideri olacağını duyurdu. Çünkü pil yapımında kullanılan lityum, bor madeniyle birlikte elektrikli araçlarda enerji kaynağı işlevini de yerine getirecek.

İşte bunun için, Bush, Obama ve Trump, hepsi farklı çizgilerde olsa da emperyalizmin temsilcileri olarak Çin’in önünü kesmeye çalışıyorlar.

Ancak bugün ABD kendi iç çatışmasıyla, renkli devrimiyle meşgul ve bu savaşta kazanan Avrasya olacak.

Hiçbir Ülkeye Muhtaç Olmayacağız

Türkiye enerjide dışa bağımlılığı bitiriyor. Milli enerji ve maden politikası ile yerli ve milli altyapı güçlenecek, Türkiye enerjide bir üst lige çıkacak. Türkiye enerjide her alanda yeniden çığır açacak, kömürde, rüzgarda, güneşte, petrolde, doğalgazda kartları yeniden karacak. Hiçbir ülkeye muhtaç olmayacağı gibi, başka ülkelerin enerji ihtiyaçlarına da cevap verecek. Türkiye, yenilenebilir enerjide dünyanın dikkatini çekiyor. Milli enerji ve maden politikasının en önemli sacayaklarından biri de yenilenebilir enerji… Türkiye’nin hem enerji ithalatındaki dışa bağımlılığını bitirecek hem de teknoloji anlamında yerlileşmesi ve dönüşümü açısından önem taşıyan yenilenebilir kaynaklarda ihaleler birbiri ardına gerçekleştiriliyor. İHALEYİ KALYON VE HANWHA KAZANDI Dünyanın çılgın projesi, en büyük güneş enerjisi santrali için ihale süreci mart ayında tamamlandı. Yabancıların yoğun ilgi gösterdiği ihaleyi Kalyon ve Güney Koreli ortağı Hanwha grubu kazandı.Şimdi sırada Rüzgar Enerji Santrali’nin ihalesi var. Dünya devleri Türkiye’de rüzgar enerjisi yatırımı yapmak için sıraya girdi. Rüzgarın çılgın projesi olarak adlandırılan rüzgar YEKA ihalesine Dünya rüzgar pazarının yüzde 90’ını elinde bulunduran 8 şirket Türk ortakları ile birlikte teklif verdi. Firmaların 4’ü alman, 1’i Amerikan, 2’si Çin ve 1’i Danimarkalı… Özellikle son günlerde iki ülke arasında yaşanan krize rağmen Alman firmaların ihaleyi olan ilgisi oldukça dikkat çekti. Türkiye bununla da yetinmeyecek, kendi güneş panelini de rüzgar tribününü de kendi üretecek. YEKA ihalesiyle ilk defa teknoloji alanında yerli üretim sağlanacak. Bu kapsamda rüzgar yarışını kazanan firma 100 milyon doların üzerinde yatırımla fabrika kuracak. İhaleyi kazanan firma sadece bin megavatlık rüzgar santralı kurmayacak, o santrallerde kullanılacak türbinleri de Türkiye’de kuracağı fabrikalarda üretecek. Tek bir noktada değil. Fabrikalar Türkiye’nin 5 farklı noktasında kurulacak. Üretimde ayrıca yüzde 65 yerlilik oranı olacak. İhaleyi kazanan firma yaklaşık 1 milyar dolar yatırım yapacak. Kurulacak tesislerde toplamda 3 bin 750 kişi istihdam edilecek. Santraller yıllık 3 milyar kilovat saat elektrik üretecek. Böylece yaklaşık 1.1 milyon hanenin elektriği rüzgardan karşılanmış olacak. Açık eksiltme yöntemi ile yapılacak ihale ağustos ayında gerçekleştirilecek. İşte Türkiye enerjideki yerli ve milli yol haritasıyla ekonomisini güçlendirecek, dünya ekonomisinde söz sahibi olacak. Artık eski Türkiye geride kalıyor. “Su akar Türk bakar” döneminden güneşine, rüzgarına sahip çıkan bir ülkeye dönüşüyor Türkiye… Türkiye’nin büyümesinde kilit rol oynayan enerji sektöründe yatırımlar hızla devam edecek. Türkiye’nin hedeflerine koşar adım ilerlemesine hiçbir şey engel olamayacak.

KAYNAK:A HABER

Günün Madencilik Makalesi

Tam 62 yıl önce Maden Teknik Arama Enstitüsü, Raman dağı ve Garzan’da keşfettiği petrol sahalarını 1955 tarihinde Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na devretmiş. Şimdi de Türkiye Petrolleri, TPİC’e devrediliyor.

**Bir dönemler ‘Kara altın’ın başkentiydik. Evet, bir dönemler Batman petrolün bulunuşuyla gözde şehirdi ama şimdi o ‘şehri’ şehir yapan Türkiye Petrolleri yok artık…

MTA’DAN TPAO’YA, TP’DEN TPİC’E…
Kısa adı MTA olan Maden Teknik Arama Enstitüsü, Batman’ın Raman dağı ve Garzan bölgesinde yıllarca sürdürdüğü petrol arama çalışmalarını tamamlayıp sahaları Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na devrettiği tarih 16 Şubat 1955.
O tarihin üzerinden neredeyse 62 yıl geçmiş.
İluh’un 14 haneli köy olduğu dönemlerde; bu şehri ‘şehir’ yapan Türkiye Petrolleri olmuş.
Binlerce kişinin ekmek kapısı olan bu şirketin ömrü 62 yıl sürebildi.
Geçen hafta Resmi Gazete’deki kararla Türkiye Petrolleri’nin saha hizmetleri artık TPİC’e devredildi.
Bu aşamadan sonra süreç nasıl işleyecek bilinmiyor ama yıllar öncesinde de MTA’nın bulduğu petrol, Türkiye Petrollerine devredildiğinde 6327 sayılı Resmi Gazete’nin kararında özetle şu görüşlere yer verilmiş;
“Dünya petrolcülüğü karşısında bugünkü mütevazi ölçüsüne rağmen bu ilk teşebbüsün, yalnız kendi çapında muvaffak olmasını değil, önümüzdeki senelerde daha geniş ihtiyaçlara hitap edebilecek fazla gelişmesini, vazifelerin başında kabul ettiğini bilhassa kaydetmek ister…”
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın 12 Ocak 1955 tarihindeki ilk resmi yazışması da şöyle; “6327 sayılı kanun mucibince ‘Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’ adı ile 15 Aralık 1954 tarihinde kurulmuş olan ortaklığımız, aynı tarihten itibaren Yenişehir Gazi Mustafa Kemal Bulvarı No 6/1 İştaş apartmanında faaliyete geçmiş bulunmaktadır. Ortaklığın kuruluşuyla alakalı 8749 ve 8879 sayılı iki Resmi Gazete de ilişikte takdim olunmuştur.”
Dönemin Genel Müdürlerine olarak bilinen Umumi Mühendis Gani Narazan ve İdare Meclisi Reisi Kemal Apak’ın imzaladığı karar Türkiye Petrollerinin sararan arşivinde duruyor.

KİMSENİN TPİC’E İTİRAZI YOK AMA…
Batman’da sendikacıdan işçiye, esnaftan sade vatandaşa dek kimi dinlerseniz dinleyin; Türkiye Petrollerinin TPİC’e devredilmesine kimsenin itirazı yok.
Tek istek TPİC’in TPAO, Botaş ve Karayolları gibi bir kamu kurumu statüsüne kavuşmasıydı.
Türkiye Petrolleri’nin bu şehir için ne kadar önemli olduğunu burada dillendirmeye gerek yok.
Kim ne derse desin, bu şehrin lokomotifi Türkiye Petrolleri’dir.
1970’li yıllarda Güreşten futbola, 80’li yıllarda sanatçıların birçok aktivite için karargah kurdukları Batman, Türkiye Petrolleri ile ‘Doğu’nun Paris’i unvanını almıştı.
7000’i aşkın petrol emekçisiyle Batman 55’te Belde, 57’de İlçe ve 1990’da ise ‘İl’ statüsünü almıştı.
Bu şehirde yaşayanlardan iki kişiden biri Türkiye Petrolleriyle bir yakınlığı vardır.
Kara altının başkenti petrolcülerin okuluydu bir yerde. Eski Bakanlardan Mehmet Gölhan, yine Jeoloji Mühendislerinden ve eski Bakan Esat Kıratlıoğlu gibi önemli isimler Türkiye Petrolleri’nde görev yaptı.
Dönemin yöneticileri, Batman ile Ankara arasında mekik dokudu.
Türkiye’nin ilk rafinerisi bu şehirde.
MTA, Türkiye Petrolleri’ne Raman ve Garzan sahalarını devrettiğinde kayıtlara geçtiği önemli bir tespit var;
“Raman’da petrol rezervi 7 milyon ton. Garzan sahasında ise rezerv 3 milyon tonu buluyor…”
O sahalarda ne kadar üretim yapıldı, bunu da Türkiye Petrollerinin kayıtlarından öğrenmek mümkün.
1990’lı dönem ise Türkiye Petrollerinin altın yıllarıydı. 50’yi aşkın sondaj kulesiyle Türkiye Petrollerinin günlük üretimi 100 bin varile dayanmıştı.

Petrol haberlerini duyurmak için de saha saha dolaştığımız günler olurdu. Şimdi tek-tük yeni saha keşfedebilir TP.

EMEKLİLİK YAŞI 50’NİN ALTINA İNECEK
Yeni yapılanmayla birlikte Türkiye Petrolleri’nde mevcut 1300 kadrolu işçinin 3’te 2’si emekliye ayrılacak.
Petrol-İş Örgütlenme Genel Sekreteri Mustafa Tekik, telefonun ucundaydı;
“Daha önce sözleşme gereği 55 yaşın üstündekiler emekliye ayrılacaktı ama şimdi bu kararla emekli yaşı 47’ye kadar inecek. Biz Türkiye Petrolleri’nin bugünlere geleceğini biliyorduk ama kimseye derdimizi anlatamadık. Tek isteğimiz TPİC’in TPAO, Botaş ve Karayolları bir kamu kuruluşu haline getirilmesidir ama bu özelleştirmeyle; Türkiye Petrolleri üretim dışında bir şey yapmayacak. 5 Yılda bir işçi alımı da yapmayacak olan TP, küçük bir şirket haline dönüştürülecek. Türkiye Petrolleri, TPİC’e bir şartla devredilsin; o da TPİC’in kamu kurumu haline dönüştürülmesi.”
Bu süreçte kimse somut bir şey söyleyemiyor.
Karabük Demir Çelik’te, Zonguldak ise Kömür’de nasıl özelleştirildiyse; Batman’da şu günlerde ‘kara altın’ın küçülmesinin sancısını çekiyor.
Kolay değil, 62 yıllık bir şirketin devri söz konusu.
Umarız TPİC’te, TP gibi bu şehrin bir parçası olur.
Nasıl Batman TPAO’suz, Türkiye Petrolleri de ‘Batman’sız olmadıysa TPİC’te, yeni yapılanmayla bu şehirle özdeşleşmelidir…

Günün Madencilik Makalesi

Günümüzde en çok tüketilen enerji kaynağı olan fosil yakıtlar yani petrol türevleri güney ve doğu komşularımızın da içinde bulunduğu, dünyanın pek çok bölgesinde çıkarılmaktadır. Ancak genel bir yanılgı olarak sadece Arap ülkelerinde çıkıyormuş gibi bir izlenim var. İşin ilginci her türlü cefasını çektiğimiz, tarihi paylaştığımız Ortadoğu ile en keskin ayrımımız bizim topraklarımıza petrol piyangosunun vurmamasıdır !!!   Bununla birlikte dünyada en çok savaşın olduğu ve entrikanın döndüğü yer yine Arapların yaşadığı ülkeler olarak görülmekte. Elbette hepimizin bildiği gibi bu savaşların nedeni petrol piyasasının yönetimini ve güvenliğini kendileri açısından sağlama derdindeki batılı ülkelerin kumpaslarıdır.   Buraya kadar yazımın klişelerle dolu olduğunun farkındayım. Bunları yazma nedenim aşağıda asıl irdeleyeceğim noktalara bir netlik kazandırmak içindi.   Şimdi dünyanın pek çok yerinde petrol çıkarken petrol savaşları neden sadece Arap ülkelerinde olmaktadır? Sanırım petrol baronları kendi dinlerinden olan halkları kırıp geçirmek niyetinde değiller. Buda inançların hala dünyadaki en keskin yol ayrımı olduğunu ispatlar nitelikte . Bir diğer takıldığım nokta; diğer petrol çıkaran ülkelerin halkları petrol nimetinden faydalanıp harcamalarını refahları ve bilimsel çalışmalar için harcarken, neden Arap ülkeleri bu gelirlerini savaşa harcamak zorunda kalıyorlar? İnancıma göre bunun nedeni kukla yönetimlerinin halkalarına gerekli eğitimi vermemeleri ve hayat bilgisini aktarmamalarıdır. Bu noktada enteresan bir nokta daha var. Türkiye’mizde petrol çıkartılmıyorken niye bu kadar yoğun şekilde terörle savaşmak zorunda bırakılıyoruz? Acaba petrolden çok daha değerli varlıklara sahip olduğumuz için mi? Mesela enerji kaynakları olarak rüzgar, akarsu, güneş, mesela fosil yakıt kaynağı olmayan bor, mesela demografik açıdan genç insan sayımızın fazlalığı,  mesela binlerce çeşit ürünü yetiştirebileceğimiz uçsuz bucaksız topraklarımız . Bu değerlere sahip olmak günümüzdeki petrol sahipliğinin çok çok ötesinde, yerinde kullanıldığında dünya egemenliği sağlayabilecek kaynaklar. Peki bizi bu gücümüzün farkındalığından alıkoyan sebeplerle savaşa karşı organize olabilecek miyiz? Geleceğimizin en büyük sorunu budur. Geleceğin enerji kaynaklarına sahip Türkiye yalnız bırakılmaya çalışılıyor. Acilen üniversitelerimizin en çok desteklenen bölümleri doğal enerji kaynaklarını yönetmek üzere programlanan bölümler olmalı. Elimizdeki kaynakların petrolden katbekat önemli olduğunu yeni nesillere idrak ettirmeliyiz.   Sanki önümüzdeki 10-15 senede petrol ağırlıklı ülkeler iyiden iyiye etkinliklerini yitirecekler. Artık günümüzde pek çok otomobil firması elektrikli araçlar üretmeye başladı bile. Peki bu durumda petrol ülkeleri ne olacaktır? Enerji satan ülke pozisyonundan, enerji satın alan ülke pozisyonuna geçecekler.  Belki de günümüzdeki savaşların en önemli nedenlerinden biri de onları şimdiden uygun pazarlara dönüştürme çabasıdır.

http://www.medyasentez.com/enerji-savaslarinda-turkiyenin-yeri-makale,2606.html

Günün Madencilik Makalesi

Ekim 2016’da 23. Dünya Enerji Kongresi’nden yaklaşık 9 ay sonra 22. Dünya Petrol Kongresi de İstanbulu’da toplandı. Bu toplantılarda yüzlerce tebliğ, araştırma sonuçları tartışıldı. 9-13 Temmuz arasında gerçekleşen Petrol Kongresi’nde akademik tebliğlerden çok siyasi katılım ve öngörüler gündem oluşturdu.

Bu toplantının önemli tarafı 7-8 Temmuz’da Hamburg’da toplanan G-20 Zirvesi’nin ertesinde gerçekleşmesiydi. Hamburg Zirvesi’nde benzer konular gündeme gelmiş ve ABD başkanının agresif tavırları belirleyici olmuştur. 2015 Paris Çevre Anlaşması’nda uzlaşılan karbon sınırlamasına en büyük kirleticilerden ABD’nin karşı çıkması hayal kırıklığına yol açtı. Trump’ın seçim propagandasında belirtildiği gibi, çevre sözleşmelerinin ABD ekonomisine zarar verdiği iddiasıyla bu taahhütlerden vaz geçilerek kömür ve çelik sanayii teşvik edilecektir. ABD sermayesinin girdi maliyetlerinin düşük olduğu Çin, Meksika, hatta Kanada’ya yöneldiği, bu yüzden işsizliğin arttığı dikkate alındığında bu tür popülist söylemler kamuoyunda karşılık bulmaktadır. Ancak ABD’de son derece güçlü çevreci lobilerle hassasiyeti her geçen gün artan bir kamuoyu da vardır.

Belirtmek gerekir ki enerjiye olan talep her geçen gün artmaktadır. Gelişmiş ülke sanayilerini çeken yükselen güçlerin en büyük özelliği, güçlü sivil toplum kuruluşları ve sosyal devletin yetersizliği, çevreyi kirletme pahasına ucuz enerji, çalışanların sosyal haklarının zayıflığından dolayı işgücü maliyetlerinin düşük, böylece yatırımların cazip olmasıdır. Bu avantajlarıyla örneğin Çin hızla büyürken, toplam üretim alanında Japonya ve Almanya’yı geride bırakarak ABD’ye yaklaşmıştır. Her ne kadar rakamlar bazında ABD’nin gerisinde ise de Çin’den giden her gemi ABD’de bir şirketin iflası, çalışanların işini kaybetmesi anlamına gelmektedir. Trump bu anlamda halkının sosyal güvenlik sorunlarını pek umursamasa da bir şekilde kamuoyu desteğini arkasına almaktadır.

G20’deki bütün girişimlere karşı Turmp’ın restini çekerek atmosferi kirletmeyi sürdüreceğini ilan etmesi sadece dünya kamuoyunda değil kendi halkı tarafından da hoş karşılanmayan kabadayılık olarak görülmüştür. Türkiye açısından bakarsak, enerji tüketimi, sanayileşme düzeyi ve diğer refah kalemleri açısından ABD’nin gerisinde olsa da bir adım sonrasının hesaplanmadığı, kapıya dayanan felaketlerin yok sayıldığı bu politikaya hiçbir şekilde gıpta edilemez.

Sanayileşmenin başlangıcındaki enerji, kömürden üretilen elektriğe dayanmaktaydı. Halen birçok Avrupa ülkesi ile Çin’in enerji kaynaklarının önemli yüzdesini bu kalem oluşturmaktadır. Bu bağlamda Türkiye’de kömüre bağlı elektrik enerjisi, Avrupa ve dünya ortalamasının altındadır. Bununla beraber başta Avrupa olmak üzere dünyadaki yeni yatırımlar hızla temiz enerji dediğimiz rüzgâr, güneş, dalga, çöp gibi alanlara yönelmektedir. Bu bağlamda Karadeniz’in çılgın dalga enerjisini, henüz el değmemiş hidrosülfür hazinelerini yeniden hatırlayalım. İsveç’in enerji için kendisininki yanında başka ülkelerden çöp ihraç etmesi, böylece dünya çöpünü yok ederek elektirk üretmesini takdirle karşılanırken “biz niye yapmıyoruz?”u sormalıyız. Bu alanda yeni buluşlar ve seri üretimle temiz enerji yatırımları gittikçe ucuzlamakta ve güvenli hale gelmektedir. Türkiye’nin halen atıl rezervleri bulunduğu halde kömür ithal ederek elektrik üretmesi her yönüyle yanlıştır. Dışarıdan ucuza kömür ithal edilmesi demek, bu enerjinin daha ucuz olması anlamına gelmemelidir. Öte yandan zengin rezervlerin bulunduğu bölgelere milyarları yatırarak yeni termik santrallerin inşâsının asıl maliyeti, on yıllar boyunca kaybedilen insan sağlığı olacaktır.

Mevcut termik santrallerin gelişmiş filtreleme ile çalışması zorunludur. Ancak lazım olan kömürün gerekirse birkaç katı maliyetle ülkemiz kaynaklarından karşılanması gerekmektedir. Unutmayalım ki dışarıya ödenen her bir doların ülkeye gerçek maliyeti en az iki, hatta üç katıdır. Öte yandan yer altındaki kömür servetini enerjiye çevirirken ucuzluk hesaplarında büyük hatalar sözkonusudur. Sadece santralin kuruluş maliyeti ile kömür hesabı son derece eksiktir. Türkiye’nin uzaya saldığı karbondioksit ise dünyanın saldığının yüzde biri kadardır (8/1000). O halde “ABD dahi bundan çekinmediği halde bizim halkımız neden bu ucuz enerjiden mahrum kalsın?” mantığı kesinlikle yanlıştır.

Belirtmek gerekir ki uzaya salınan her gram karbon türevi, sadece ülkemizi değil bütün dünyayı tehdit etmektedir. Ancak üretim tesislerinden salınım aşamasına gelmeden önce gerçekleşen kirlilik öncelikle kendi insanımızı, tarımsal üretimimizi, çevremizi, bir bütün olarak sosyal güvenlik sistemi ve bütçemizi tehdit etmektedir. Atmosferdeki birikim ile küresel ısınma sonraki aşamalardır. Gerek termik santralleri civarındaki yüzlerce kilometre çapındaki tarım alanları gerekse bu sektörde çalışanların sağlık sorunları hesaba katılmamaktadır. On yıllarca sürecek tahribatın maliyeti, kesinlikle bu ucuz zannedilen enerjiyi çok daha pahalı hale getirmektedir. Bu yüzden yükselen güç olarak Çin, insanının sosyal güvenliğine pek önem vermese de Paris Çevre Sözleşmesi’ne dört elle sarılmakta, büyüme sürecinin yavaşlaması riskini göze almaktadır.

Türkiye’nin nükleer santral yatırımları, bazı çekincelerle birlikte memnuniyetle karşılanmalıdır. Bu alanda teknoloji ve ekipmanı yetiştirecek düzeye gelmemiz gerekmektedir. Öte yandan belirtilen temiz enerji yatırımları çok daha yoğun teşvik ve desteklerle sürdürülmelidir. Nükleer santrallerle birlikte temiz enerji yatırımlarındaki artış uzun vadede ülkemizin artan enerji ihtiyacını karşılamaya yetecek belki de bir süre sonra artacaktır. Çünkü temiz enerji yatırımlarında sınır yoktur. Sonuç olarak tekrar belirtelim ki yeni termik santral inşasına ayrılacak milyarlarca dolar, kesinlikle çok daha temiz, garantili ve sağlıklı enerji yatırımlarına yönelmelidir. Trump’ın baştan sona yanlışlıklarına gıpta edilmemelidir. Büyük ihaleleri heyecanla bekleyenler ise mesela Karadeniz dalgalarını enerjiye çevirecek tribün üretimine kafa yormalıdır.

Oku, Yorumla ve Paylaş! >>http://www.oncevatan.com.tr/termik-santrallerin-gorunmeyen-maliyeti-makale,39348.html

Önce Vatan Gazetesi

Dev projelerden Türkiye’ye 15 milyar dolar daha gelecek

“Petrol fiyatı daha 5 yıl 70 dolar tavanını aşmaz.” Bu saptama BP’nin 200 milyar dolarlık cirosunu yöneten Türk, Küresel Rafinaj ve Pazarlama CEO’su Tufan Erginbilgiç’ten… Bu yıl ilk kez İstanbul’da düzenlenen ve BP’nin platin sponsor olduğu 22. Dünya Petrol Kongresi için İstanbul’a gelen Erginbilgiç, basın mensupları ile biraraya geldi. Bir soru üzerine Erginbilgiç petrol fiyatındaki düşüşün arz kaynaklı olduğunu belirterek şu analizi yaptı: “ABD’nin kaya petrolünü bulması ile stok seviyeleri çok yükseldi. Normal stok seviyesi 2.6 milyar dolarken, 3 milyar varil seviyelerini gördük. Şu anda ise artık stoklar artmıyor. Arz ve talepte denge oluştu. Fiyatın artması için ise stoklarda düşüş gerek. OPEC sınırlamalara uyarsa fiyatlarda 55 dolar seviyesine çıkış öngörüyorum. Ancak önümüzdeki 5 yıl 70 dolar tavan olur, bunun üzerine çıkmasını beklemiyorum.”

Erginbilgiç petrol fiyatı 45 dolar seviyesindeyken endüstrinin büyük bir stres yaşadığını, ancak BP gibi rafineri tarafı olan şirketlerin burada avantajlı olduğunu anlattı. Petrol fiyatlarındaki düşüşün sektörün yatırımlarını aşağı çektiğini doğrulayan BP CEO’su, bunun etkisinin önümüzdeki dönem görüleceğini belirtti.

Bir soru üzerine Türkiye’den çıkmalarının söz konusu olmadığını tekrarlayan Erginbilgiç, dev projeler hariç önümüzdeki 5 yıl yılda Türkiye pazarı için 150 milyon dolarlık yatırım planladıklarını açıkladı. Erginbilgiç, “Sadece TANAP projesi bile Türkiye’ye inancımızı gösteriyor” ifadesini kullandı. TANAP’ın 40 milyar dolarlık dev bir proje olduğunu anlatan Erginbilgiç, bu projede yüzde 12 ortak olan BP’nin Türkiye’yi stratejik bir pazar olarak gördüğünü ve burada yatırımlara devam edeceğini söyledi. TANAP’ta sürecin planlandığı gibi sürdüğünü belirten BP CEO’su, “Gelecek yıl gazın Türkiye’ye akmasını planlıyoruz. Gazın büyümesi gelecek 20 yılda kömür ve petrolden daha hızlı olacak” dedi.

Erginbilgiç şöyle devam etti: “Güney Gaz Koridoru projesi tamamlandığı zaman Hazar denizi doğalgazı tarihte ilk defa Avrupa’ya gönderilmiş olacak. Türkiye’nin buradaki rolü çok önemli. Aynı zamanda Türkiye BP için çok önemli ve stratejik bir iş ortağı. Hem BTC hem de Şah Deniz gibi dev projelerde Türkiye’nin TP ve BOTAŞ gibi devlet şirketleri ile ortak çalışıyoruz. BP olarak değerlendirmemize göre BTC, TANAP ve Şah Deniz projelerinin Türkiye’ye olan toplam katkısı 8 milyar doların üzerindedir. Bunun içinde yapılan yatırım, ödenen paylar da var. Bu rakamın 15 milyar dolara kadar çıkacağını öngörüyoruz. ”

Sızıntı sonrası kimse artık BP ile iş yapmaz dediler ama…

CEO Erginbilgiç, BP tarihinin en büyük sanayi kazası olan Meksika Körfezi’ndeki sızıntının yaralarının 64 milyar dolara sarıldığını anlattı. 2010 yılında Meksika Körfezi’ndeki Deep Horizon platformunda meydana gelen patlamada 11 işçi ölmüş; platformun çökmesi ardından milyonlarca varil petrol denize karışmıştı. Bu çevre felakeninin herhangi bir şirketin başına gelebileceğini iddia eden Erginbilgiç, kazanın şirketi değiştirdiğini, büyük önlemler alındığını, araştırmalar için ayrı bir birim kurulduğunu anlattı. Erginbilgiç, “Bu kazadan sonra kimse artık BP ile iş yapmaz dediler. Ancak kaza sonrası öyle çok araştırma yaptık, süreçlerimizi ve operasyonumuzu öyle geliştirdik ki birçok ülke işbirliği yapmak için bize geldi. Sadece güvenlik için ayrı bir birim kurduk” dedi. Erginbilgiç sektörlerinde Meksika pazarına giren ilk global şirket olduklarını, hızla büyümesini öngördükleri bu pazarda 3 istasyon açtıklarını da söyledi.

Ermenek maden faciasında yeni gelişme


KARAMAN’ın Ermenek İlçesi’nde 2014 yılı Ekim ayında 18 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasıyla ilgili yerel mahkemenin verdiği cezaları az bulan madenci aileleri, karara itiraz etti. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12’nci Ceza Dairesi’nde görülen duruşmada, olayın ardından tutuklanıp, geçen yıl tahliye olan ve tutuksuz yargılanırken yerel mahkeme tarafından 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılan ruhsat sahibi Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesinin o dönemki müdürü ve hissedarı Abdullah Özbey’in tutuklanmasına karar verdi.

Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi’nde  2’si tutuklu 16 sanığın ‘Taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma’ suçundan yargılandığı dava 19 Temmuz 2016 tarihinde karar duruşmasıyla sona erdi. Karar duruşmasında; tutuklu sanıklardan Has Şekerler Madencilik Şirketi sahibi Saffet Uyar 13 yıl 9 ay, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi teknik nezaretçisi tutuklu Ali Kurt 13 yıl 9 ay, ‘resmi belgede sahtecilik’ suçundan da 2 yıl 1 ay ceza aldı.

GEÇEN YIL TAHLİYE OLDU

Olayın ardından tutuklanan ve geçen yıl 4 Mayıs günü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan ruhsat sahibi Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesinin o dönemki müdürü ve hissedarı Abdullah Özbey de, 11 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Diğer tutuksuz sanıklar Has Şekerler Madencilik şirketinin maden mühendisleri Cemile Karaca 6 yıl 8 ay,  yaklaşık 3 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye olan ve hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarılan ancak halen yakalanamayan Yavuz Özsoy 18 yıl 9 ay, aynı şirketin iş güvenlik uzmanı Engin Yetim 5 yıl 6 ay, barut biriminde görevli işçi Naci Özsoy, ‘Evrakta sahtecilik’ suçundan 3 yıl 1 ay hapis cezası aldı. Has Şekerler Madencilik şirketinin maden mühendisi Nuray Yetiş, Ermenek Cenne Linyit Kömür İşletmeleri Müdürü Mehmet Zeybek ile eski yönetici ve çalışanlar Hayrettin Kirazcı, Hüseyin Hüsnü Özbey, Ojen Ünlü, Cemal Demircioğlu, Şerafettin Zeybek, Ahmet Dağdeviren, Mustafa Ayan da beraat etti.

MADEN SAHİBİNE YENİDEN TUTUKLAMA KARARI

Karar duruşmasının ardından mahkemenin verdiği cezaları az bulan madenci aileleri itirazda bulundu. İtiraz üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 12’nci Ceza Dairesi’nden geçen 13 Temmuz 2017 tarihinde görülen duruşmada, tutuklu sanıklar Saffet Uyar ve Ali Kurt’un tutukluluk hallerinin devamına, hakkında yakalama kararı olmasına rağmen halen yakalanamayan Yavuz Özsoy’un  yakalanmasına karar verildi.

Mahkeme heyeti, geçen yıl mayıs ayında tahliye olan ve 11 yıl 3 ay hapis cezası alan Abdullah Özbey hakkında ise ‘kaçma şüphesinin giderilmemiş oluşu, atılı suçla ilgili olarak kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması ve devam etmesi, bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı konusunda oluşan kanaat’ sonucu tutuklanmasına karar verdi. Duruşma ertelendi.

 

Petrolü stoklayacak yer yok

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) İcra Direktörü Fatih Birol, piyasada talebi karşılayacak kadar yeterli petrol bulunduğunu ve ABD’de petrol üretiminin artmaya devam ettiğini söyledi.

ABD’nin özellikle son yıllarda petrol ve doğalgazda bir numaralı üretici haline geldiğini vurgulayan Birol, “Bu durum hem piyasa ekonomisini hem de enerjinin jeopolitiğini çok ciddi bir şekilde etkiliyor. Önümüzdeki 6 ay ile 1 yılda fiyatlarda çok ciddi bir yükselme tahmin etmiyorum, hali hazırda piyasada arz fazlası petrol bulunuyor ve hatta bu petrolü stoklayacak yer yok.” diye konuştu.

Gelecek dönemde enerji yatırımlarının elektrik sektörüne doğru kaydığını söyleyen Birol, son yıllarda birçok şirketin bu gelişmeyi fark ettiğini ve elektriğe daha fazla yatırım yapmaya başladıklarını kaydetti.

Birol, 2015 ve 2016’da petrol ve doğalgaz yatırımlarında tarihi düşüşler görüldüğünü hatırlatarak, “Fosil kaynaklı yatırımlar 2017’de de aynı seviyede kalacak. Elektrik şu an dünyada en fazla yatırım yapılan sektörü haline geldi ancak sistemin dengelenmesi için fosil kaynaklara da yatırım yapılıyor.” ifadelerini kullandı.

Yenilenebilirde yatırım maliyetleri düşüyor

Türkiye’nin daha büyük ölçekli yatırımlara girmesi gerektiğini ifade eden Birol, şunları kaydetti:

“Türkiye’nin yenilenebilir enerji ve teknolojilerine yatırım yapması çok iyi bir zamana denk geldi. Dünyada yenilenebilir enerjinin maliyetlerinde çok ciddi düşüşler görülüyor. Güneş enerjisi proje maliyetlerinde son 5 yılda yüzde 80 düşüş gerçekleşti. Rüzgar enerjisinin maliyetinde de yüzde 35’e varan düşüş oldu.” ifadelerini kullandı.

İngiltere’deki araştırmacılar jeotermal enerjiyi eski madenlerde keşfediyor

University of Durham Energy Institute (DEI) ‘daki araştırmacılar Dünya’nın jeotermal enerji potansiyelini keşfediyorlar.

Araştırmacılar, Dünya Enerji Sistemlerine (CeREES) Araştırma Merkezi’nin liderliğinde, düşük karbonlu, temiz, sürekli enerji kaynağı sağlamak için bu potansiyelin nasıl kullanılacağını araştırıyorlar.

Terk edilmiş kömür madenlerinde bulunan suda evler için potansiyel bir ısı ve sıcaklık kaynağı olabilir.

Üniversitenin web sitesinde yayınlanan bir makalede, Britanyum Jeotermal Konsorsiyumu Coğrafya ve Araştırma Müdürü DEI üyesi / Yardımcı Doç. Dr. Charlotte Adams, araştırmanın bu değerli kaynağa nasıl yardımcı olabileceği konusunda daha fazla bilgi vermektedir.

Üniversite tarafından projenin eski kömür madenlerinin jeotermal potansiyelini nasıl keşfetmek istediğini yanıtlayan Dr. Adams, “Birleşik Krallık’taki birçok kasaba ve şehirler, kömür rezervlerinin gücünü artırdı ve Durham’da bulunan Spennymoor buna bir örnektir. Kasaba, 150 yılı aşkın bir madencilik geçmişi yaşıyor ve bu nedenle, kasaba ve yeni konut gelişmeleri için planlanan alanların altında önemli miktarda terk edilmiş maden alanları bulunmaktadır. Bu araştırma, çalışmalardaki suyun hacmini ve daha sonra elde edilebilecek ısı miktarını tahmin edecektir. Bu rakam, ısıtılabilecek ev sayısını hesaplamak için kullanılacak ve sistem yapılandırmasını optimize etmek için farklı senaryolar araştırılacaktır. Bu proje ayrıca, yerel halkın plan hakkında ne düşündüğünü öğrenmek için topluluk istişarelerini de içeriyor. ”

Günün Madencilik Makalesi

23 Ekim 2013’te Kanada Calgary’deki Dünya Petrol Kongresi yıllık toplantısında, hayli çekişmeli geçen bir oylama ile 22. Dünya Petrol Kongresi’ne ev sahipliği yapmasına karar verilen İstanbul, Türkiye’nin denizde sondaj başta olmak üzere, enerji alanında bölgesel ve küresel ölçekte hamle üstüne hamle yaptığı bir dönemde, ‘Enerji Geleceğimize Köprüler’ temasıyla kritikönemde bir zirveye ev sahipliği yapıyor. Çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, enerji ve petrol bakanı ile enerji sektörünün küresel ölçekte üst düzey temsilcilerinin katılacağı uluslararası kongrede, petrol endüstrisinin geleceğineyönelik küresel politikalar, alt ve üst yapı yatırımlarına yönelik stratejiler, düşük karbonlu çözüm imkânları, petrol alanında yeni teknolojiler hem genel ve teknik toplantılar, hem de çalışma gruplarınca ele alınacak.
Ev sahibi Türkiye’nin petrol ve doğalgaz alanında küresel ölçekte ilgi çeken son hamleleri de detaylı olarak konuşulacak.
Dünya ticaretinde yüzde 0.9, küresel GSYH’da yüzde 1.14 payı olan Türkiye, dünya enerji tüketiminin de yüzde 1’ini gerçekleştiriyor. Türkiye’nin enerji alanında artan tüketimine bağlı olarak, enerji arzı ve güvenliği açısından kritik önemde hamleleri dikkatle takip edilirken, küresel vasat büyüme ve Çin’den kaynaklanan nedenlerle, küresel birincil enerji talebindeki artış yüzde 1 ile son 10 yılın yüzde 1.9’luk ortalamasının altında seyretmekte. Bu durum, küresel petrol fiyatlarındaki tablonun da gerekçesini oluşturuyor. Bir yandan da, kaya gazı devrimi gibi, yakıt yelpazesi genişliyor. Buna rağmen, petrol küresel ölçekteki yüzde 32.9’luk payı ile hâlâ bir numaralı birincil enerji türevi. Yüzde 29.2 ile kömür ve yüzde 23.8 ile doğalgaz takip ediyor. Avrupa ve Avrasya, tüketimde diğer kıta ve coğrafyaların üzerinde seyretmekte.
Bu da, Türkiye’yi bölgesel ve küresel enerji stratejilerinde vazgeçilmez başatülke konumuna getiriyor.
2013-2020 arası yüzde 11 artması beklenen küresel enerji talebinin 15.041 milyon petrol ton eşdeğere, 2040’a kadar ise yüzde 45 artışla 19.643 milyon petrol eş değere ulaşması bekleniyor. Şu anda, küresel petrol talebinin yüzde 80 civarını fosil yakıtlar karşılıyor ve 2040’ta ağırlıklı olarak karşılamayı sürdürecekler. Bakan Berat Albayrak’ın göreve geldiğinden beri yürüttüğü başarılı hamleler ve gelecek 10 yılın stratejisi, Türkiye’nin küresel enerji ve petrol stratejilerinin belirlenmesine ev sahipliği yapması ile daha da anlam bulacak. 4 günlük zirveyi dikkatle takip edelim.

Bir Dönemin En Büyük Kömür Üreten Adasıyken, 38 Yıldır Issızlığını Koruyan Gizemli Ada

Japonya 6.852 adadan oluşan bir takımada ülkesi. Ülkenin kültürü kadar, adaları da birbirinden farklı özelliklere sahip. Ülkenin güney batısında yer alan minnacık Hashima adası bir zamanlar dünyanın en kalabalık şehirlerinden biriyken, uzun bir süredir ıssızlığını koruyor. Adada yaşayan kişi sayısı sıfır. Adanın tarih içerisindeki yeri ve günümüze gelişinin hikayesini okuduğunuzda Japonya bir kere daha ilginizi çekecek.

Japonya’nın ünlü şehri Nagasaki açıklarında bulunan terk edilmiş gizemli ada Hashima 19. yüzyılda 5000 kişinin yaşadığı, dönemine göre oldukça kalabalık bir adaydı.

01-heizan

Geçtiğimiz senelerde turizme açılan ada Nagasaki’ye deniz yoluyla 15 kilometre uzaklıkta.

1-hashima-kids

Turizme açılmış olmasına rağmen Hashima’da yıllardır hiç kimse yaşamıyor.

6c6f4e9ea01bdc77238ac7d3ad68f033

Adanın görünüşü savaş gemisini akıllara düşürmesinden ötürü “Battleship Island” ismiyle de anılıyor.

12-hashima-1

Hashima Japonya’nın takımadalarının güney batısındaki Kyushu adasında yer alıyor.

12-hashima-5

Terk edildikten sonra hayalet şehir olarak bilinen Hashima minik bir şehirden bile oldukça küçük; 480×160 metre genişliğinde.

16-mamagoto

Sanayi devriminden seneler sonra, 1887’de adada kömür madeninin bulunmasıyla adanın kaderi bir anda değişti ve hızlı göç almaya başladı.

59cd80e1e0179a9b106d5826b7670cbd

Öyle ki, Hashima’ya bir dönem dünyanın en kalabalık şehri unvanı verildi.

97c1b3aef1f967e97b318b743b4162be

1800’lerin sonlarında endüstrileşmenin Japonya’da etkin olduğu dönemlerdi.

hashima-school

Hashima’dan elde edilen kömürlerin kalitesi adaya, dev enerji şirketi Mitsubishi’nin talip olmasını sağladı.

800px-Nagasaki_Hashima_01

Ünlü enerji şirketi adayı satın aldıktan sonra, maden ocaklarından maksimum verim sağladı, madenler denizin 1100 metre altına kadar indi.

2411a50ea30c9a0b7222e8728ec6d667

Bu verimli kömür madenlerinde çalışan işçiler aileleriyle adaya yerleşince, ada nüfusu 5.300’lere kadar yükseldi.

3659cc05ccd6f189cffe5a900b06b8ee

Adanın bir diğer öne çıkan tarafı ise tsunami ve tayfunlardan etkilenmemesi için çevresinin beton duvarlarla çevrili olması.

ca2d98b6635ffa479f827f778d76fd6b

Bir diğer önemli detay ise, dünyada ilk betonarme yapı dokuz katlı olarak Hashima’da yapıldı.

e1557b52a75dfad5b74b5f960371d3ca

1900’lü yıllarda kömür enerjisinin yerine petrol tercih edilmeye başlanınca, 1960’lı yıllarda Japon sanayisi de yönünü petrole çevirdi.

Petrolün enerji sektöründe kömürün yerine geçmesi, adanın sonunu hazırladı.

hashima-2-9

Enerji ve otomotiv devi Mitsubishi 1974 yılına gelindiğinde maden ocaklarını kapatma kararı aldı. Bu karar, ada sakinlerine adayı terk etmenin zamanının geldiğini gösteren karardı.

hashima-03-uchida

Adada yapacak iş bulamayan sakinler ne kadar eşyası varsa bırakıp adayı terk ettiler.

hashima-7-7

1974’te nüfusu sıfıra inen ada, o zamandan beri hayalet şehir olarak anılıyor.

38 sene boyunca enerji devinin mülkü olan ada, 2009 yılında hiçbir bedel talep edilmeden Nagasaki yönetimine bırakıldı.

hashima-9-6

Sanayi devrimi sonrasında enerji sektörüne katkısı sebebiyle Hashima, önümüzdeki süreçte UNESCO dünya mirasları listesine alınabilir.

Boşaltıldığından bu yana adada yaşayan insan sayısı sıfır, adayı ziyaret eden kişi sayısı da çok az.

2005 yılında gazetecilerin ilgisini çeken Hashima, Nagasaki yönetiminin bir dizi çalışmalarıyla, binaların oluşturduğu tehlikelere çözüm bulunmasıyla turizme açılacak.

z_hashima-8-5

Kaynak : http://listelist.com/hashima-adasi-japonya/

Günün Madencilik Makalesi

Türkiye’nin bu cennet köşesinin ortasında ise dev bir kirlilik kaynağı olanYatağan Termik Santralı.

Bu santral 1985’te üç ünitesiyle enerji üretimine başladı. Ardından, yerel gruplar ile avukatlar insan sağlığı ve çevreye olumsuz etkileri nedeniyle santralın kapatılması için ilgili bakanlıklara, TEAŞ’a ve Muğla Valiliği’ne başvurdu. Ama geri dönüş bile olmadı. Davalar açıldı; 1996’da bilirkişiler santralın üretimini durdurma kararı verdi. Ama mahkemeler kapatma talebini reddedince konu AİHM’ye taşındı ve 2005’te AİHM başvurucuları haklı buldu, Türkiye’ye ceza kesti. Hatta bu ceza üzerine dönemin çevre bakanı Osman Pepe, “Yatağan’da insan sağlığı açısından sınır değerleri aşılırsa santralı tamamen kapamamız gerekecek”açıklamasında bulundu.

Yatağan o dönem kapatılmadı. Üstüne, 2014’te santrala kömür sağlayan madenle birlikte özelleştirildi.

*

Bir termik santralın ömrü en fazla 35 yıl. Ama Yatağan, özelleştirilince ömrü uzadı. Kamyonlar vızır vızır santrala kömür taşıyor.

Halihazırda Türkiye’nin en eski, verimsiz santrallarından olan ve emekliye ayrılması gereken Yatağan, alandan çıkan kalitesiz linyit kömürü adeta ‘içtiği’ için, ona kömür tedarik eden linyit sahası da giderek genişlemek zorunda kalıyor. Bu verimsiz santralda bir ‘ver yansın’ durumu var.

*

Kömür sahası 2012’de genişletildiğinde, altından kömür yatağı çıkan, sınırlarında 10 tane 800 yaşında zeytin ağacı olan, 4500 yıllık tarihi geçmişe sahipYeşilbağcılar köyü taşınmak zorunda kalmıştı. Hem köyün hem de tarihi eser statüsündeki 109 yıllık caminin beraber tek bir yere taşınacağının sözü verilmişti ama TOKİ konutları yetmeyince belediyenin tahsis ettiği ucuz arsalara 187 konut daha yapıldı. Yani köylüler ikiye bölünüp taşındılar ve köy dağıldı. Cami taşınmadı, halen maden alanının yanında duruyor.

Son günlerde, TOKİ konutlarına taşıdıkları insanları birkaç yıl içinde yeniden başka bir yere taşıyacakları çünkü taşındıkları TOKİ konutlarının altında da kömür olduğu konuşuluyor.

*

Yeşilbağcılar köyünden sonra sırada Turgut köyü var.

Yeni maden genişlemesi için Turgut’un alt tarafındaki 93 parsel zeytinliğe istimlak kararı çıkarıldı. Bu zeytinliklerin altından köyün içme suyunu sağlayan artezyen kaynağı geçiyor. Yani, köyün içme suyu risk altında. Buraya kepçe girdiği anda su kaynağının tamamı zarar görecek. Toprağı tutan zeytinlikler giderse de yamaçtaki köy heyelandan kurtulamayacak. Bir köy daha zorla yerinden edilmek üzere.

*

Turgut’un önemi sadece halkının aile çiftçiliği ve zeytincilikle geçinmesinden gelmiyor. Eski adı Leyne olan Turgut’un sınırları içinde bir de tarihi miras bulunuyor: Lagina. Bin yıllardır paganizmin ibadet merkezi olarak dünyanın her yerinden turist çeken Hekate Tapınağı’nın 150 metre ilerisine de yeni bir termik santral yapılmak isteniyor. 2007’den beri planlanan santralın 2017’de ÇED düğmesine basıldı.

*

Özetle, bir yandan çoktan kapanması gereken Yatağan’ın maden sahasını genişletme girişimi, bir yandan da yeni termik santral planıyla hem Turgut köyü ve zeytinlikleri hem de inanç turizmi merkezlerinden bir arkeolojik alan tehlikede.

Kömür için doğayı ve tarihi mirası katletmek kabul edilemez.

Yazık, günah.

ÇOK ESKİ ÇAĞLARDAN BEBEK MEZARLARI

Yatağan’da kömür için doğa-tarih katlediliyor

 YATAĞAN Termik Santralı’nın maden sahasının genişletildiği bölgeden tarih fışkırıyor. Daha 15-20 gün  önce çok sayıda eski çağlardan kalma bebek mezarı çıktı. Kepçe ve ağır tonajlı araçlar buraya girmemeli!

Trakya’yı felaket bekliyor

Trakya Platformu 3’üncü Genel Kurulu, Tekirdağ’ın Ergene İlçesi’ne bağlı Ulaş Mahallesi’ndeki belediye düğün salonunda gerçekleştirildi. Genel Kurula, CHP Kırklareli Milletvekili Turabi Kayan, Ergene Belediyesi Başkan Vekili Yüksel Baydarlı, Trakya Üniversitesi eski Rektörü Prof Dr. Osman İnci, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi eski öğretim üyesi Prof. Dr. Dogan Kantarcı ile Trakya platformu Edirne, Kırklareli, Tekirdağ il yürütme kurulu üyeleri katıldı.

Trakya Platformu Tekirdağ İl Yürütme Kurulu Sözcüsü ve Tekirdağ Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Cemal Polat, Trakya insanını çevre felaketi beklediğini iddia etti. Polat şunları söyledi:

“Trakya insanını bekleyen bir felaket var. Özellikle son günlerde Tekirdağ bölgesinde Norveç ve Kanada firmalarının iki tana sondaj çalışması yaptığını öğrendik. Bunlar yasal olarak izin alınmadan yapılan sondajlar ve kaya gazı ölçüm tespit çalışmalarıymış. Büyükşehir belediyesine gelen bir talep var. Bize de Büyükşehir belediyesi ulaştı. Trakya kaya gazı anlamında zengin. Ama kaya gazının özellikle yaratacağı çevre boyutunu felaketini göz önünde tutmamızda yarar vardır. Bugün kaya gazı dediğimiz gaz, o da bir doğalgazdır. Doğalgaz gibi üst katmanlarda değil taşların altındaki derin katmanlarda biriken gazların açığa çıkartılması için 640 küsur tane kimyasal madde kullanılarak bu taşlarının parçalanması ve ondan sonra bu gazın çıkartılması gerekmektedir.

Bu ne demektir? Bir Trakya bölgesi depremi bölgesi olduğu için bu taşların kırılması fay hatlarının kırılması demektir. Depremin daha şiddetli bir şekilde oluşmasını tetiklemektir. İkinci bir olay 640 küsur tane kimyasal kullanılacak. Bu kimyasallar toprak ve havanın zehirlenmesi ve burada yaşayan canlı yaşamın yok olması anlamına gelir. Bu yüzden Amerika‘da kaya gazı çalışmaları çevre örgütlerinin mücadelesi sonucu durmuş vaziyettedir. Ama ne hikmetse bizim ülkemizde bakanlık bu bölgede yaşan insanlarımızın ve geleceğimizin özellikle ve özellikle tarımsal faaliyetlerin en yoğun olduğu en zengin bölgeyi gözden çıkarmalarını anlamıyoruz. Buna anlam veremiyoruz. Biran önce yetkililerin siyasi otoritelerinin bu konuda görüşlerini gözden geçirmelerini bekliyoruz. İğneada Nükleer santralinin ölüm tehdini yanı sıra bir de kömür santrallerinin saçacağı zehir ile yüz yüzeyiz.Kısaca bir taraftan nükleer radyasyon bir taraftan zehir kuşatılacağız. Dolayısıyla ormanımızı, suyumuzu, meramızı ve çocuklarımızı kurtarmak için mücadelemizi devam edecektir.”

ÇEVRE GÖNÜLLÜLERİ DERNEĞİ BAŞKANI DURMAZ: “İNANCIMIZI KAYBETTİK”

Trakya Çevre Gönüllüleri Derneği Başkanı Doğan Durmaz, Ergene Nehri’nin halen kirli aktığını hatırlatarak, şunları söyledi: “Ergene Nehri’nin hali malum. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, 6 Haziran 2016 yılında Kırklareli’ndeki açıklamasında Ergene Nehri’nin 2017 yılında temiz akacağını söylerken, geçen hafta Edirne’deki açılışta nehrin 2019 yılında temiz akacağını açıkladı. Ancak artık biz, size olan inancımızı kaybettik. Bu konuda kamuoyunda oluşan baskı nedeniyle Ergene Derin Deşarj A.Ş.’nin genel müdürü geçen haftalarda bir açıklama yapmak durumunda kaldı. Ergene’nin korunması için başlatılan çalışmaların sürdüğünü, Ergene havzası koruma eylem planı kapsamındaki çalışmaların yüzde 80’inin tamamlandığını söyledi. Ancak biz en büyük OSB olan Velimeşe OSB’nin sağlık mahallesindeki arıtma inşaatının durduğunu biliyoruz. OSB’lerin içinden atık suyu arıtmalara taşıyacak kanalların veya boruların yapımına daha başlanmadı. Bu şartlarda 2019 hedefinin çok gerçekçi olmadığını düşünüyoruz.”

Toplantı, karşılıklı görüş alışverişinde bulunulmasının ardından sona erdi.

Odatv.com

Günün Madencilik Makalesi

Doğu Akdeniz Havzası, son yıllarda doğalgaz keşifleriyle kaynak potansiyelini ortaya koydu ve dünyanın önde gelen enerji şirketlerinin ve enerji talebi yüksek ülkelerin dikkatini çekmeye başladı. Bu yüzden, Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynaklarının yeni dönemde bölgede sıcak günlerin habercisi olduğunu söyleyebiliriz.

Ancak Doğu Akdeniz Havzası’ndaki ülkelerde zaman zaman iç çatışmalar, siyasi anlaşmazlıklar ve politik sorunlar yaşanıyor. Hatta bu sorunlardan birkaçı bölgesel olmaktan çıkarak uluslararası problemler haline geldi. Bunlar arasında en göze çarpanları Filistin meselesi, Kıbrıs meselesi ve Mısır’ın bölgedeki istikrarsızlığı.Günümüzde bölgedeki bu sorunlar çözüme kavuşmamışken, keşfedilen enerji kaynakları ile mevcut tartışmalar artarak devam etmektedir.

Çünkü enerji konusunun ülkelerin diplomatik ilişkilerine yön verdiği bir gerçek. Dolayısıyla başta Kıbrıs meselesi olmak üzere, güvenlik sorunu ve İsrail’in bölgedeki yanlış ve sorunlu politikaları nedeniyle bölge daha da karmaşık hale geliyor.

Bu açıdan, bölgede rezerv sahibi ülkeler için enerji, gerçekleştirilecek işbirliği ve ticari faaliyetler ile sorunları çözebilecek potansiyele sahip.

DOĞU AKDENİZ DOĞALGAZI İÇİN ALTERNATİF SEÇENEKLER

Bölgede devam eden sorunlara çözüm getirmesi için enerjinin transfer yolunun nasıl olacağı ise en önemli gündem maddesi. Bölgede öne çıkan projelere bakıldığında ilk olarak İsrail, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) önderliğinde ve Türkiye’yi by pass eden, yani devre dışı bırakan East Med (Doğu Akdeniz Doğalgaz Botu Hattı ) Projesi ön plana çıkıyor.

Ancak, projenin güzergâhı göz önüne alındığında bu projenin rasyonel olmadığı ortada. Üstelik proje, AB yardımıyla gündemde tutuluyor. Ancak, finansman sorunu ve bölgedeki sınırlı rezerv miktarı bu güzergâhın gerçekleşmesindeki en önemli engel.

Çünkü, planlanan proje için gerekli yatırım miktarı ve maliyet, Doğu Akdeniz gazının fiyatını yükseltiyor. Dolayısıyla, hem rekabetin oluşmasını hem de daha ucuz gaz alma seçeneğine sahip olmak isteyen AB ülkeleri, bölgede alternatif güzergâhlara yöneliyor.

East Med dışında Doğu Akdeniz gazını dış pazarlara transfer edecek üç güzergâh daha bulunmaktadır. Bunlardan ilki İsrail-Türkiye arasına inşa edilmesi planlanan boru hattıyla oluşacak İsrail-Türkiye güzergâhı; ikincisi İsrail’den Mısır’a gaz transferini öngören İsrail-Mısır güzergâhı ve üçüncüsü ise iki ülke arasında varılan mutabakat sonucu ortaya çıkacak olan GKRY- Mısır güzergâhı.

Alternatif olarak ortaya çıkan dört rotaya bakıldığında kuşkusuz coğrafi konum da göz önüne alındığında İsrail-Türkiye güzergâhının daha avantajlı ve gerçekleşebilir olduğu açıkça görülmektedir.

TÜRKİYE EN ÖNEMLİ AKTÖR

Doğu Akdeniz’de keşfedilen enerji kaynaklarının Avrupa ve diğer ülkelere ihracının sağlanmasında en uygun güzergâhın Türkiye olduğu gerçeği artık bölgedeki tüm aktörler tarafından kabul ediliyor. Ayrıca, bölgede başlatmış olduğu petrol ve doğalgaz aramalarında hem kaynak yerliliştirme hem de arz güvenliğini sağlamak isteyen Türkiye bölge denkleminde en önemli aktörler arasında.

TANAP, Türk Akım ve diğer planlanan büyük enerji projeleriyle Türkiye Hazar Bölgesi doğalgazını transfer ederek kendi enerji arz güvenliğini sağlarken diğer taraftan bu gazın Avrupa’ya ulaştırılmasında da güvenilir bir güzergâh oluşturmuş durumda.

Mevcut boru hatlarına Doğu Akdeniz gazının eklenmesi ise, Türkiye’nin koridor imajının doğal gaz ticaret merkezine dönüşebileceği anlamına geliyor. Bu hatla birlikte Türkiye’nin doğu ve kuzeyden gelen doğalgaz akışına bir de güney gazı eklenecek ve Türkiye doğalgaz ticaretinde merkez ülke haline gelecektir.

Dolayısıyla Türkiye, Doğu Akdeniz gazı ile hem alternatif oluşturma bağlamında hem de bu gazın Avrupa’ya iletilmesinde etkin rol oynayarak enerjide bölgesel merkez üssü olma profilini giderek güçlendirecek

Günün Madencilik Makalesi

Enerji Sektöründe Girişim ve Büyüme Fırsatları

2017 yılı boyunca Girişimcilik Vakfı ortaklığında ve İstanbul Kalkınma Ajansı 2016 Yılı Girşimcilik Mali Destek Programı kapsamında desteklenen Sabancı Üniversitesi SUCOOL tarafından  düzenli hale gelmiş olan ve ilkine 20 Haziran’da Impact Hub Istanbul‘da  iştirak ettiğim, Sabancı Üniversitesi SUCool ‘dan Başar Kaya’nın(  SUCOOL Tech-Based Start-up Accelerator Center)  sunumuyla başlayan STARTUP GLOBE MEETUP etkinliğinin  yedincisinde , “Cleantech ve Enerji teknolojileri özelinde girişimlerin yenilikçi teknolojilerini ve iş modellerini, regülasyonların e ve büyük oyuncuların hakim oldukları bir ortamda hayata geçirebilmeleri ve bunlara ilişkin hukuki ,teknik ve mali  konuları” mercek altına alındı.

Moderatörlüğünü SUCool Enerji Teknolojileri Startup Takım Lideri İpek KILIÇER TÜRKER’in yaptığı (Cleantech Startup Lead, Sabanci Univ SUCool) panelde Ernst&Young Türkiye İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Hizmetleri Danışmanı,, Yılmaz YILDIRIM EEme Kurucu ve CEO Carnegie Mellon University, Mentor Enes Hoşgör Reenge Kurucu Ortagı ve CTO su Şahin Çaglayan panelist olarak katıldılar. Bilgi ve deneyimlerini aktardılar. girişimcilerin regulasyonlar sebebiyle yaşadıkları sorunların neler olduğu ve aşma yntemleri , panelist girişimcilerin ilk müşterilerine/iş ortaklarına ne şekilde yaklaşma stratejileri daha ileri gitmelerine yardımcı olduğu ve karşılaştıkları “challenge”lar, Enerji konusunda piyasaya hakim büyük çaplı enerji ve danışman şirketlerin girişimciler ile beraber çalışma/proje üretme konusundaki tutumları, kaygıları ve tercihleri neler olduğu Ölçeklendirme sorunları(scalability), Nesnelerin Interneti ve büyük veri analizi yeteneklerini bir araya getirerek ticari binalarda ve enerji sebekesinde bulut tabanlı optimizasyon saglayan, Enerji IoT Platformları, akıllı şebekeler, Silikon Vadisi Deneyimi ClenTech’den CleanWeb’e geçiş süreci, “recurring revenue” yaratacak modele geçiş çabalarının yanısıra, Elektrik Satınalma Optimizasyonu, Butik tarifeler oluşturma, “Kestirimci Bakım Konvansiyel sistemlerle yapılan girişimlerle Yeni Nesil teknolojilerle StartUp yapmanın birbirlerine göre avantaj ve dezavantajları, Katma Değerli Servislerin nasıl oluşturulabileceği, Yatırımların CleanTech’ten kaçtıkları vakalar ve nedenleri, Etki yatırımı (Impact investment) modellemesi, Externalities lerin nasıl içselliştirilebilecekleri, Türkiye’de KnowHow ve Fikri ve Sinai Mülkiyet Hakları konusunda yaşanan eksiklikler, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı stratejileri ve mevzuat düzenlemeleri, EPKD (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu ) regülasyonları ve beraberinde gelen teşvikler, EBRD Avrupa Kalkınma Bankası vb fonlamaları ve yeni iş geliştirme fırsatlarına ilşkin pek çok konunun bahsedildiği panelin tamamı canlı yayın çekimlerine adresinden ulaşılabilir.

https://www.facebook.com/sabancisucool/videos/vb.675562159151999/1576541372387402/?type=3&theater

“Enerji Sektöründe Bulut tabanlı teknolojide Sibergüvenlik” ve “Kestirimci Bakım” algımın en seçici olduğu iki  konu idi.  Girişimlerdeki  Six Sigma , Kaizen, Agile (çevik) gibi  kapsamlı ve esnek  yöntemlerle israf ve tıkanıklıkları görünür kılan, en yüksek iş değerini en kısa sürede gerçekleştirmeye odaklan  sürekli iyileştirmeye yönelik iş yapış yöntemleri kadar  sürdürülebilir olması, enerji verimliliği ve işletmelerin bakım maliyetlerinin azaltılması gibi avantajları olan çeşitli analizler sonucu daha arıza yaşanmadan sistem için tedbirler  alınmasına dayalı Kestirimci Bakım (Predictive Maintenance) mevzunun Enerji Endüstrisindeki gelişime ve Girşimciliğe  kayda değer kanıtlanmış pozitif katkısının farkındalığı hasletiyle  önemsediğim bu konuya ve panele katılım gösteren izleyicilerden gelen bir sosyal bilgilendirme platformu konusuna  gelecekte değineceğim.

Bunun yanısıra panel esnasında dinleyicilerden gelen sorular açısından bakıldığında, Türkiye’nin 2023 yılına kadar yüzde 30 yenilenebilir enerji kurulu gücüne ulaşma hedefini gerçekleştirmek yönünde önemli adımlar atan Türkiye Sürdürülebilir Enerji Finansmanın Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası EBRD aracıllığı ile ne şekilde yapıldığına yönelik kafa karışıklığının aydınlatılması Yenilenebilir Enerji konusunda girişimde bulunmak isteyen yatırımcıların sıhhatli plan yapabilmeleri için ihtiyaç olduğuna inandığım bir çalışmayı da Türkiye’de Sürdürülebilir Enerji Finansmanında EBRD, TurSEFF , MidSEFF) başlığı ile kısaca özetledim. . Aynı şekilde Başar .Kaya’nın Hibe Programlarında Kurumsal Sürdürülebilirlik Rehberi çalışması da girişimcilere ışık tutucu özelliktedir.

Yenilenebilir Enerji konusunda  projelere emek veren, Temiz enerji, ENER çevre ve iklim duyarlılığındaki girişimcilerin yolu açık olsun.

Hazırlayan:  H.Çiğdem Yorgancıoğlu   http://www.cigdemyorgancioglu.org/

Kaynakça

İpek KILIÇER TÜRKER http://gazetesu.sabanciuniv.edu/tr/2017-06/enerji-sektorundeki-girisim-ve-buyume-firsatlari

Sucool Sanbancı Üniversitesi  sucool@sabanciuniv.edu

İstanbul Kalkınma Ajansı http://www.istka.org.tr/

Impact Hub Istanbul http://impacthubist.net/

Başar Kaya  https://medium.com/@basarkaya/hibe-programlar%C4%B1nda-kurumsal-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirlik-rehberi-e467ea4c975e

Enes Hoşgör http://www.cmu.edu/homepage/environment/2012/winter/energy-efficiency.shtml

Şahin Çağlayan IBM tarafından yılın en iyi teknoloji girşimi olan Reengen’in  Kurucu Ortagı ve CTO suhttp://www.bilim.org/reengenden-silikon-vadisine-muthis-baslangic/

https://medium.com/@Reengen/from-data-to-insight-evolution-of-energy-intelligence-74a2064086bf

Yılmaz Yıldırım http://www.ey.com/tr/en/services/assurance/climate-change-and-sustainability-services

https://boun.academia.edu/CigdemYorgancoglu

‎Burcu Çilenger IICEC – Administrative Affairs Officer at Sabanci University   http://www.sabanciuniv.edu/en/research/istanbul-international-center-for-energy-and-climate-iicec

[i]  SUCOOL facebook – Panel yayını   https://www.facebook.com/sabancisucool

[ii]  Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası EBRD  websitesi http://www.ebrd.com/turkey.html
[iii]Çiğdem Yorgancıoğlu   22 Haziran 207  Türkiye’de Sürdürülebilir Enerji Finansmanında EBRD, TurSEFF  , MidSEFF) https://www.academia.edu/33610599/T%C3%BCrkiye_de_S%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilir_Enerji_Finansman%C4%B1nda_EBRD_TurSEFF_MidSEFF_by_Cigdem_H._Yorgancioglu
[iv] Başar Kaya  Hibe Programlarında Kurumsal Sürdürülebilirlik Rehberi  https://medium.com/@basarkaya/hibe-programlar%C4%B1nda-kurumsal-s%C3%BCrd%C3%BCr%C3%BClebilirlik-rehberi-e467ea4c975e

Günün Madencilik Makalesi

Zonguldak’ ın kömür kenti olduğunu yazıyoruz.
Enerji şehri diyoruz.
Çelik sanayinin kalbi Zonguldak.
Ve bugün Termik santraller gerçeğinden bahsedeceğiz.
Zonguldak’ın gerçeği.
Bazı gruplar bunu kabul etmese de .
İlimizin bir parçası olan termik santralleri konu edeceğiz.
Termik santraller bizim enerji sanayi konumuz.
ÇATES özelleşti.
Devlet enerji sektöründen Zonguldak’ta çekildi.
Artık bereket Holding var.
ELSAN grubu var.
Devamla ,
EREN Enerji var.
Eren çok büyük yatırım yaptı.
Bugün Eren Enerjide 2000 kişi çalışıyor.
ÇATES ‘de 500 kişi çalışıyor.
Enerji sektöründe 2500 çalışanımız var.
Bu az bir rakam değil.
Bir OSB kadar istihdam var.
Aileleri ile birlikte 10 bin kişi.
Verdiği katma değer.
Ekonomiye katkı.
Ülkemizin enerjisine destek.
Çok önemli yatırım ve ekonomiye can simidi.
Kısaca enerji santrallerimizin genel durumunu kısa ve öz anlattık.
Bugün Enerji santrallerimizin en büyük ham maddesi kömür.
Çünkü kömür ile çalışıyorlar.
Ülkemizde kömür ile çalışan santraller cazip.
Ve devletimiz yerli kömür ile çalışan termik santrallere teşvik verdi.
Yerli kömür kullandıkları an , prim alıyorlar.
Teşvik alıyorlar.
Ücret alıyorlar.
Belli bir karşılığı oluyor.
Ve çok önemli destek.
Bugün için Zonguldak’ta karşılık bulmadı.
Bulamadı.
Devam ediyoruz.
Termik santraller için kömüre teşvik var.
İthal kömüre teşvik yok.
Doğalgaz ile çalışanlar ise çok da cazip olmuyor.
Gelelim Zonguldak’ a
Ülke elektrik ihtiyacının neredeyse % 10 luk kısmını karşılıyoruz.
O seviyeye geldik.
Hatta daha da bu oran yükseltilebilir.
ÇATES 1000 MEGAWAT’ a ulaşabilir.
EREN 5000 MEGAWAT sınırlarını zorlayabilir.
Bugün ise ÇATES 300 – EREN 3000 toplamda 3300 MEGAWATT sınırındayız.
Yıllık kömür ihtiyacı ÇATES 1.6 milyon ton.
EREN Enerji ise tam kapasite ile çalışınca 15-18 milyon tonları harcıyor.
Eren Enerjinin kömür stok sahası 720 bin ton kapasiteli.
Varın gerisini siz düşünün.
Bu gerçek karşısında yerli kömür ÇATES kullanıyor.
ÇATES ikinci üniteyi açıyor.
Kömür bulamıyor.
EREN Enerji 160 ve 600 MEGAWAT santralini bakıma aldı.
Yerli kömür olsa.
Faaliyete geçirecek.
EREN 760 MEGAWAT santralde yılda dört milyon ton kömür harcıyor.
Talep var.
Kömür yok.
Ve Zonguldak’ta yılda yakılan 20 milyon ton kömürün, biraz abartı gelecek ama ,
Yüzde doksan’ ı ithal.
Zonguldak yılda iki milyon ton kömür verebiliyor.
Peki bir çözüm var mı?
Var .
Bayramdan sonra bir müjde gelecek.
Kamu kömür üretimi mekanizasyon sitemine tüm havzaya yayıyor.
Ayrıca belli bir acil işçi alımı da TTK gündemde .
TTK ‘ya işçi alımında bir müjde alabiliriz.
Sayı net değil .
Önemli bir oran olacağını düşünüyorum.
Ve Cumhuriyet tarihinin en büyük özel sektör kömür üretim yatırımı .
HEMA Endüstri kömür üretimine başlıyor duyumunu aldık.
Çok da mutlu olduk.
HEMA işçi alımı yapacak.
Zonguldak bölgesinden işçi alımı gerçekleşecek.
İşçiler GMİS ‘ e bağlı ve sendikalı olacak.
İlk etapta önemli bir işçi alımı olacak.
Kömür üreten şirketlere teşvik de verileceğini öğrendik.
Bunu da önemli buluyorum.
Bugün köşemizi termik santraller gerçeğine ayırdık.
Kimse termik santralleri yok saymasın.
Külfet görmesin.
Onlar da bizim çok önemli değerlerimiz.
Bugün ÇATES ve Eren kül barajlarında çok büyük maddi yatırım yapıyorlar .
Bunu da ilave edelim.
Çevre konusunda çok hassaslar.
Bugün için para kazanmamalarına rağmen hassaslar .
Titizler.
Ve bu çerçevede üretim yapıyorlar.
Bugün termik santralleri yazdık.
Daha sonra da çelik sanayisini analiz edeceğiz.
Çelik sanayi ve Zonguldak kömürünü harmanlayacağız.
Çünkü çelik sanayinin hammaddesi de Zonguldak’ın derin topraklarının altında duruyor ve çıkarılmayı bekliyor.

Kömürü terk ediş raporu

Dünyamız hızla kirlenmekte. Bunun temel nedenlerinin başında fosil yakıtlar (Kömür, doğalgaz) gelmekte. İki düşünce kuruluşu Sürdürülebilir Kalkınma ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IDDRI) ile İklim Stratejileri kuruluşları “Kömürü Terk Ediş Süreci” raporu adlı bir çalışmayı 26 Haziran’da yayınladı.
Raporda, daha önce Hollanda, Birleşik Krallık, Çek Cumhuriyeti, Polonya, İspanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan kömürü terk etme süreçleri incelenerek, bu süreçlerden çıkan temel dersler ortaya konuldu.
Uzmanlar kömür kullanımını kısıtlamadan ve kömürden enerji üretimini zamanında sonlandırmadan Paris İklim Değişikliği Anlaşması’nın amaçlarına ulaşmanın imkansızlığına vurgu yapıyor.
Raporun ana sonuçları “Kömürün terk edilmesi kaçınılmaz. Doğru hazırlıklar yapıldığı takdirde, adil bir dönüşüm mümkün. Ancak, adil bir dönüşüm için de vakit giderek daralıyor” başlıkları altında toplandı.
Konu ekonomik olarak değerlendirildiğinde de, adil bir geçiş süreci yürütmenin, konu hakkında hiç adım atmamaktan daha ekonomik olduğu ortaya çıkıyor.

-13. Leylek Festivali

Karacabey Belediyesi’nin bu yıl 13’üncüsünü düzenlemeye hazırlandığı “Uluslararası Leylek Festivali”, 8-9 Temmuz tarihlerinde, Karacabey’e bağlı Eskikarağaç Mahallesi’nde yapılacak.
Avrupa Leylek Köyleri Birliği’ne üye olarak, Türkiye’nin bu alanda uluslararası arenadaki tek temsilcisi olann Karacabey’de, Belediye Başkanı Ali Özkan yaptığı açıklamada, etkinliklere, tüm Bursalıların davetli olduğunu duyurdu.

-BUTEKOM tamgaz gidiyor

Tam açılımı ile Bursa Teknoloji Koordinasyon ve Ar-Ge Merkezi (BUTEKOM), BTSO’nun yeni vizyonuyla tekstil şirketlerin çözüm ortağı oldu.
DOSAB’da 13 bin metrekarelik yeni bir komplekse sahip olan BUTEKOM, Tekstil ve Teknik Tekstil Mükemmeliyet Merkezi aracılığıyla sektörün inovasyon odaklı büyümesine öncülük ediyor. Bu merkezimizde tekstil ve hazır giyim sektörlerine yönelik 1220 farklı test yapabilmekte.


Merkezin açılış töreni önümüzdeki günlerde yapılacak.

Günün Madencilik Makalesi

KÖMÜR İŞLETMECİLİĞİ 90 YIL GERİYE GİTTİ !

Siz, büyüklerimizin Zonguldak’ı “orta derece zengin il” ilan etmesine ve buna koşut olarak teşvik basamağını da ortalarda (3) tutmasına filan bakmayın…

Zonguldak, (af buyurun), henüz ayvayı yemediyse bile, yemek üzere !..

CHP Zonguldak milletvekili Ünal Demirtaş’ın hazırladığı rapora göre, kent 2002’den bu yana göç veriyor. Göç rakamı 35 bin.

İşsiz sayısı ise 24 bin. (Bunlar kayıtlı işsizler, kayıtdışı işsizlerle birlikte rakam daha da büyüyor.)

İcra dairelerinde 100 bin civarında dosya var.

Son 15 yıldır Zonguldak’a, herhalde “zenginliği kendine elverir” denilerek istihdam yaratan yatırım yapılmamış. Madene de !..

Bu yüzden, kömür işletmeciği de çöküyor. Bir devlet işletmesi olan Türkiye Taşkömürü Kurumu’nda çalışan işçi sayısı 7 bine gerilemiş durumda. Üretim, 1 milyon tonun altında…

Rödevans ocaklarında çalışan işçilerin sayısı, son yıllarda 3 bin 500’den 1000’in altına inmiş…

Peki niye ?

Kömür mü kalmadı yeraltında ?

Kömür, kıyamet gibi ! Bir hesaba göre 1 milyar ton, bir hesaba göre, 2,5 milyar ton kömür var yeraltında…

Kömürü bitiren ne peki ?

Soyut bir yaklaşımda bulunursak, neoliberalizm ! Somut olarak yatırımsızlık ve ithalat !..

GMİS’in hesaplarına göre, Türkiye yılda 4 milyar dolarlık kömür ithalatı yapıyor.

Niçin ?

Çünkü, TTK ihtiyacı karşılayacak kadar kömür üretemiyor, ayrıca ithal kömür daha ucuz.

Örneğin, başlıca taşkömürü tüketicisi olan Kardemir ve Erdemir bu nedenle, ithal kömür kullanıyor.

Dahası, ortakları arasında rödevansçıların da bulunduğu Çatalağzı termik santrali de ithal kömür kullanıyor ! Yani bunlar ithal kömürü, kendi ürettikleri kömüre tercih ediyorlar !..

Vahşi kapitalizm ya da neoliberalizm böyle bir şeydir işte !

Nerede ucuz var, oraya yönelinir. Millilik, milli sanayi filan hikayedir.

Yok, öyle olmasa, öncelikle TTK’ya daha çok, daha ucuz kömür üretmesi için yatırım yapılırdı, işçi alınırdı…. Yatırım da yok, işçi de alınmıyor.

 o          o          o

Taşkömürü Havzasının Devletçilik Dönemi’ni yazarken, yatırım-emek-üretim arasındaki organik münasebeti daha somut ve rakamlara dayalı şekilde görme fırsatı bulmuştum.

Zonguldak taşkömürü, I.Mecid’in fermanıyla 1848’de işletmeye açılıyor. İlk işletmeci, Hazine-i Hassa ! Padişah efendimizin özel hazinesi !..

Bu dönem 19 yıl sürüyor. 19 yıllık toplam kömür üretimi, tahmini (istatistik yok) 600 bin ton civarı. Yıllık 30 bin ton ! İşçi sayısı belli değil.

Kömür işletmeciliği, 1867’de Bahriyeyi geçiyor. Maden-i Hümayun Nazırı (Maden Bakanı) Dilaver Paşa (mirliva/tuğgeneral) aynı yıl bir nizamname ile Ereğli köylerinde yaşayan 13-55 yaş arasındaki erkek nüfusa, madende çalışma yükümlülüğü getiriyor. Yahut, “mükellefiyet” !

Bu dönemde (1867-1882) madende çalışan işçilere ilişkin istatistiki bilgi yok. Ama üretim rakamları var.

Rakamlar tüvonan (ayıklanmamış, yıkanmamış) olarak şöyle:

Yıl: 1870/64,347 ton.

Yıl: 1875/142,321 ton.

Üretim ilk üç yılda ikiye, beş yıl sonra da, bir önceki döneme göre 6’ya katlanıyor.

Üretimin uçmasının nedeni, daha çok işçi çalıştırılması ile üretim zorlaması ! Onikişer günlük nöbetler (münavebe) halinde çalışan işçiler günde 14-16 saat kazma-kürek sallıyor. İşçilere maaş da verilmiyor; onun yerine kalay, basma,kefen bezi gibi ayni ödeme yapılıyor.

1880’li yılların başında ise, maden özel sektöre açılıyor. Daha çok yabancılara… Bu şekilde Kışla düzeni son buluyor, mükellefiyet kaldırılıyor, madene özellikle Doğu Karadeniz ve Güneydoğu’dan işçi akını oluyor. Özel sektör o döneme göre önemli sayılabilecek yatırımlar yapıyor.

Kömür üretimi de yeniden uçuyor:

1897: 148.540/ton.

1900: 420.460/ton.

1910: 764.397/ton.

Cumhuriyetin ilanı ile üretim rakamları daha da yükseliyor. 1924’te 769.032/tona, 1926’da 1.350.833/tona, 1930’da 1.600.000/tona fırlıyor.

Şimdi sıkı durun !

Zonguldak’tan üretilen kömür, yurt ihtiyacını tümüyle karşıladıktan sonra, ihraç da ediliyor. 1930’lu yıllarda kömür ihraç ettiğimiz belli başlı ülkeler şunlar:

Yunanistan, İtalya, Romanya, Suriye, Mısır, Malta, Macaristan, Cezayir, Basra…

1927-1932 yılları arasındaki ihracatımız 714.177 ton. Zonguldak limanından yabancı gemilere yakıt olarak verilen kömürün miktarı da 520.258 ton. Yakıt ve ihracat olarak altı yıl içinde yabancı ülkelere 1.234.435 ton kömür satılmış.

Madenin tümüyle millileştirildiği 1936/40 aralığında ise, Zonguldak, Kemalist iktidarın ilgi odağı haline geliyor. Çünkü yeni bir paylaşım savaşının eşiğinde dünya. Tam millileştirilmeden sonra, bir yandan Milli Koruma kanunu’na dayanılarak maden, demiryolu ve limanlarda çalışan işçilere yeniden çalışma zorunluluğu (İkinci Mükellefiyet) getirilirken, diğer yandan da geniş çaplı yatırımlara girişiliyor. Mükellefiyet, savaş döneminde (1940-48) sürüyor.

Doğal olarak bu önlemler kömür üretimini sıçratıyor. Birkaç rakam vereyim:

1940: 3.019.458/ton.

1948: 4.021.797/ton.

Bu dönemde, 1930’lu yıllarda 12-13 bin olan işçi sayısı 21 bine çıkıyor.

Aynı dönemde, üretim zorlaması nedeniyle işkazaları da tavan yapıyor. Birkaç rakam vereyim:

1941/Ölü: 75, yaralı: 3.274.

1942/Ölü: 108, yaralı: 3.154.

1947/Ölü: 121, yaralı: 2.664.

Uzatmayayım.

Kömür madeni, sonraki yıllarda da sıçramalı bir gelişim gösteriyor. 1984’te tüvonan üretimi 7.103.413 tona çıkarken, (satılabilir: 3.631.736) işçi sayısı da 37.645’e ulaşıyor.

İlginçtir, 1980 sonları ile 1990 başları, TTK’nın (kömür işletmeciliğinin) çöküş dönemin de başlangıcı oluyor:

KİT’lere, bu arada TTK’ya karşı tasfiyeci bakış, en berrak ifadelerini bu dönemde buluyor:

İktidarda Turgut Özal’ın ANAP’ı var. Neoliberalizmin en hararetli savunucularından olan Özal, ABD ve İMF ile el ele vererek Türkiye için neoliberal yeni bir ekonomi-modeli inşaa ediyor. Bu modelde kamu kuruluşlarına, bu arada TTK’ya yer yok. Neoliberalizmin, gelişmekte olan ülkelerin milli sanayilerini çökertme siyaseti, Özal tarafından kabul görüyor ve TTK’nın ipi çekiliyor !

O kadar ki, bir ara TTK’nın kapatılması bile gündeme geliyor. İşçi direnişleriyle TTK’nın kapatılması önleniyor, ama, madenin 60 yıl sonra yeniden özel sektöre açılması önlenemiyor.

Sonuç ortadadır !

Şöyle özetleyebilirim:

TTK’nın ipini çeken Özal’ın ANAP’ıdır. AKP, onu izliyor.

TTK bugün, 1 milyon tonun altındaki üretimi ve 7 bin işçisi ile 90 yıl öncesinden daha geride !..

Kına yaksınlar !..

 o          o          o

Şimdi, canalıcı noktaya geliyorum…

Kömür madeni ve onun ekseninde varolan Zonguldak tepetaklak giderken, siyasal ve toplumsal muhalefet ne yapıyor ?

Hiçbir şey !

Zonguldak’ın iki muhalif (CHP’li) milletvekili var. Birisi Ünal Demirtaş, öteki Şerafettin Turpçu.

Demirtaş, Zonguldak için bir şeyler yapmaya çalışıyor. Turpçu kardeşimiz ise, sözcüğün tam anlamıyla, arazi !.

CHP İl örgütünün özellikle maden konusunda varlığı ile yokluğu eşit ! Aynı şeyi CHP’li belediye yönetimi için de söyleyebiliriz.

Belediye Başkanı Muharrem Akdemir, etliye sütlüye karışmayan, uzlaşmacı efendi bir insan. Ama, politikacı değil ! Dahası, belediyeci değil ! Çünkü belediyeciliğin politik işlevinden haberi yok ! Memur ! Oysa, Zonguldak’ın gerçek anlamda bir politacı-başkan’a ihtiyacı var.

Öteki parti ve kitle örgütlerini hiç sormayın !..

Örneğin İşçi Partisi iken, Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın tarihi Partisi’nin adını alan sevgili dost Doğu Perinçek’in Vatan Partisi, Zonguldak genelinde tabeladan ibaret ! Ben bunu, birkaç ay önce Perinçek’in de katıldığı bir toplantıda da yüzlerine söylemiştim. Örneğin Ereğli’nin Terzi köyünde kuvars işçileri ayaklanıyor, İşçi (Vatan) Partisi, arazi !..

Başka örnekler de verebilirim, ama yazı uzadı.

Şanlı bir mücadele tarihi olan Genel Maden İşçileri Sendikası da, arada bir yayınladığı raporlar, geçim endeksleri ve törenlerde atılan nutuklarla durumu idare ediyor !..

Özetle…

Zonguldak’a adam gibi sahip çıkan yok !..

Aksi olsa, Türkiye’nin ilk sanayi kenti bu hale gelir miydi !..

Günün Madencilik Makalesi

Devlet mühendisine bakamıyor

Kamuda 5 yıl içinde işe alınan 3 bin 113 mühendisin yarısı devleti terk etti. Bin 522 mühendis, devletteki görevini bıraktı. TBMM’ye bu konuda Meclis araştırma önergesi veren CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, “Mühendislerin kamuda iş başı yapıp, belirli deneyim sonrası işten ayrılmaları, yetişme süreci, verim, iş akışının düzenliliği gibi sorunların oluşmasına neden olmaktadır” dedi.

EN ÇOK AYRILMA DSİ’DE

Türkiye Taş Kömürü Kurumu’nda (TTK) 186 mühendisten 52’si ayrıldı. Elektrik Üretim AŞ’deki 550 mühendisten de 86’sı ayrıldı. Devlet Su İşleri (DSİ) 871 yeni mühendis alırken, eskilerle birlikte 940’ı işten ayrıldı. Karayolları Genel Müdürlüğü’nde de 782 mühendis göreve başladı, 167’si daha sonra işi bıraktı.

Gürer, araştırma önergesinde şunları belirtti: “Mühendislerin kamu kurumlarından ayrılmalarında farklı etkenlerin varlığından da söz edilebilir. Ayrıca kuruma mühendis alımı, seçiminde uygulanan yöntem ve bu kişilerin deneyim kazanarak işten ayrılmaları da araştırılmaya değerdir. Kurum bilgilerine vakıf ve kurum projelerinde yer alanların farklı özel sektör kuruluşlarına geçmeleri kamunun yaptıklarının doğal rakibi sayılacak kuruluşlara geçmesine vesile olacaktır. Keza yatırımlarda imza atan uygulamaları inceleyen denetleyen kamu görevlilerinin kurumda kalıcılığı sağlanması önemlidir. Nedeni kapsamlı ele alınmalı ve Meclis araştırması ile incelenmelidir.”

BEŞ YILDA YARISI İŞİNİ BIRAKIP GİTTİ

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, MTA, TKİ, TTK, ETİMADEN, EÜAŞ ve DSİ’de son 5 yıl içinde göreve başlayan mühendislerin yarıya yakın bir bölümünün işini bıraktığına dikkat çekti. Ömer Fethi Gürer’in tespitlerine göre, son 5 yılda MTA 214 mühendis işe alırken, 201’i ayrıldı. Eti Maden, 266 mühendis aldı, 49’u ise ayrıldı. TKİ’de işe başlayan 244 mühendisten ise, 27’si istifa etti.

Günün Madencilik Makalesi

Türkiye ispatladı: Nükleer ve kömür pahalı

Türkiye son yarışmalar ile kömürün ve nükleerin pahalı, güneşin ve özellikle rüzgarın ucuz olduğunu ispatladı. Şimdi bu verilere dayanarak, inadı bırakıp kömür ve nükleere verilen imtiyazları, hatta pahalı ve kirli çözümleri bitirmeli.

Yıllardır dünyadan örnek vermekten sıkılmıştık. Yok İskoçya kömür santrallerini kapattı, yok Almanya o gün bütün enerjisini rüzgardan ya da güneşten elde etti, yok Şili, güneşte rekor düzeyde ucuz fiyat açıkladı. Nükleer karşıtı başka ülkelerden örnek verir, iklimcisi Almanya der, diğer taraf başka telden çalar ve hiç anlaşamazlardı. Şimdi artık bu konuda hiçbir sıkıntımız kalmadı. Geçen hafta Türkiye’de yaşanan gelişmeler ile artık kömür ve nükleerin diğerlerinden çok daha pahalı olduğu ortaya çıktı.

HAYAT HÂLÂ KÖMÜRE GÜZEL

Türkiye’de isteyen istediği kadar kömür santrali kurabiliyor. Hatta yan yana iki, belki beş hatta on santral bile kurabiliyor. Ancak yan yana iki güneş projesi çıkarsa “trafoda yer yok” denebiliyor. Hatta kömürde en az projenin yarısı kadar bedeli ithalata harcıyorsunuz, ona bile anlayış gösteriliyor. Rüzgar ve güneş projeleri için durum farklı. Hem yerli katkı tartışmaları hem de yarışma gibi özel uygulamaya sahipler. Ancak bu yarışma işini de kabul etseniz bile iş bitmiyor. Mesela Nisan 2015’de 3 bin MW’lık kapasite tahsisi için tam 42 bin MW’lık başvuru geldi. Bu kadar ilgi olunca yarışmaya karar verildi. Ancak o yarışmadan hâlâ bir haber yok.

Yani ortada sahipsiz bir rüzgar ve güneş var ve hayat, hiç hesap vermeyen, yarışmayan tesisi ithal eden, trafo kısıtlaması olmayan kömüre güzel.

HANGİSİ DAHA PAHALI?

2016 yılında “ortalama elektrik takas fiyatı” yani üreticilerin ortalama elektrik satış fiyatı 14,06 krş/kwh olarak gerçekleşti. 2016 yılı ortalama kuru ile buna 5 sent diyelim. Hatırlarsınız Ruslar ile Akkuyu Anlaşması’nda verilen alım garantisi 12.35 sent/kwh idi. Yani 2,5 katı gibi bir şey. Demek ki nükleer çok pahalı imiş.

Türkiye 3 bin MW’a yakın rödovans yoluyla elektrik üretim ihaleleri yaptı. Bu ihalelerin bedelini hiç açıklamadı. Sonra “rödovans yerine özelleştirme modelini kullanacağım” dedi. Çayırhan B için yapılan böylesi ihaleden devlet milyonlarca ton karbondioksit ve kül salacak proje için şirkete tam 6,04 sent/kwh para ödemeyi kabul etti. Demek ki yeni kömür santralleri de pahalı imiş.

Ardından geçen yıl Haziran ayında Elektrik Piyasası Kanunu’nda yapılan değişiklik ile “yerli kömür zarar ediyor” dedi ve çoğu linyit yakan santrallere 18,5 krş ödeyeceği yeni bir uygulamaya geçti. Yani eski ama maliyetini çıkartan bu santrallere bile çok pahalı ki 2016 ortalamasından 4,5 krş daha fazla ödemenin yolunu açtı. Demek ki çalışan kömür santrallerinin elektriği de pahalı imiş.

Çok açık ki bugün nükleer, kömür ve yerli kömür yanına yaklaşılmayacak kadar pahalı yakıtlar. Türkiye’deki fiyatlar bunun açık ispatı.

.

RÜZGARDA ÜSTÜNE PARA VERİYORLAR!

Kömürde herkesin istediği yere santral yapabildiği ülkemizde geçen hafta önemli bir rüzgar yarışması oldu. Devlet belli kentlerde belli kapasiteler için yarışma düzenledi.

Bir firmanın Bilecik-Eskişehir-Kütahya bölgesinde 50 MW’lık bir santral kurmak için devlete teklifi -1,03 sent oldu. Yani kömürde her 1 kwh üretim için ortalama fiyat 5 sent dersek, devlet Çayırhan’da her 1 kwh elektrik için üreticiye 6,04 sent verecek dersek, burada üretici devletten para istemiyor, üstüne para vermeyi teklif etti. Hatta Kırklareli’nde 70 MW’lık santral ihalesini kazanan firma devlete üstüne 1,61 sent vermeyi teklif ederek rekor kırdı. Yarışmada en düşük fiyat -1,61 sent çıkarken, ortalama fiyat yaklaşık 3,3 sent olarak çıktı.

TÜKETİCİYE YANSIMAYACAK!

Rüzgar bu fiyatı veriyorsa haliyle elektrik fiyatlarının düşmesi beklenir. Gerçi ağırlığı az bile olsa bu pek imkanlı görülmüyor. Çünkü üstüne para veren rüzgarcının parası muhtemelen kömür santrallerinin pahalı elektriğine gidecek. Ancak unutulmasın ki Türkiye’nin kömüre verdiği destekler azalsa, bu ciddi bir maliyet düşüşü anlamına gelebilir. Ancak 14 krş’luk elektriği vergileri ile birlikte bize 42 krş olarak ödetmeye devam etmek daha pratik gibi görünüyor.

EKSİ FİYAT NE DEMEK?

Eksi fiyat, yatırımcının kendi müşterisine sattığı elektrik ile üretim maliyeti arasındaki farkın bir kısmını devlete ödeyebilmesi ile mümkün oluyor. Türkiye’de bir dizi alıcı olduğu için hepsinde farklı şekillerde açıklanabilir. Ancak üretim maliyeti ve devlete yapılan bu ödemenin toplamının müşteriye satılan fiyattan hâlâ ucuz olduğu anlamına geldiğini söylemek en basit açıklama olacaktır.

UCUZ RÜZGAR İYİ BİR ŞEY Mİ?

Ekonomisini karbonsuzlaştıran, fosil yakıtları desteklemekten vazgeçen ülkeler için bu çok iyi bir şey. Ancak farklı bir motivasyonu olan Türkiye için bunun iyi olduğunu söylemek güç. Bu maliyet avantajını Türkiye’nin yüksek kömür ve nükleer maliyetlerini finanse etme durumu olası. Yani iklim dostu ve ucuz rüzgar belki de kömür ve nükleeri finanse ederek kötü bir işe soyunacak.

Türkiye son yarışmalar ile kömürün ve nükleerin pahalı, güneşin ve özellikle rüzgarın ucuz olduğunu ispatladı. Şimdi bu verilere dayanarak, inadı bırakıp kömür ve nükleere verilen imtiyazları, hatta pahalı ve kirli çözümleri bitirmeli.

Sudan’ın güneyine düşen gök taşı bulundu

Sudan Haber Ajansı SUNA’nın, Sudan Maden Bakanlığı’na bağlı Jeolojik Araştırmalar İdaresi Jeoloji Ekibi Başkanı Osman Ebu Akıle’den naklettiği habere göre, geçen çarşamba Beyaz Nil eyaletinin El-Abbasiyye bölgesine düşen gök taşı parçalarına ulaşıldı.

Jeoloji ekibinin bulduğu numunelerin analiz için Jeolojik Araştırmalar İdaresi merkez laboratuvarına gönderildiği, sahada radyoaktif element ölçüm cihazıyla yapılan ölçümlerin de normal çıktığı kaydedildi.

Jeolojik Araştırmalar İdaresi, geçen çarşamba, Beyaz Nil Eyaleti’ne yabancı bir cismin düştüğünü ve bölge halkında büyük korkuya neden olduğunu duyurmuştu.

Günün Madencilik Makalesi

Rüzgâr, üstüne para verirken devlet kömüre teşvik ediyor

Türkiye’deki elektrik piyasasında ilginç gelişmeler yaşanıyor. TEİAŞ’ın (Türkiye Elektrik İletim A.Ş.) geçen hafta yeni rüzgâr santralları için düzenlediği ihalelerde ortaya çıkan eksi fiyatlar da bu gelişmelerden biri. İhaleleri, ürettiği elektriği şebekeye en ucuza verecek şirketler kazanıyor. Bazı sahalarda ise şirketler eksi (-) fiyat verdi. Ne demek eksi fiyat? Sen bana ihaleyi ver, ben ürettiğim her kilovatsaat için senden para istemiyorum aksine üste para veriyorum demek. Piyasa fiyatının altına elektriği satmaya razı oldular. Alım garantisi yok, teşvik yok.

Pahalı dedikleri rüzgâr sudan ucuz oldu. Kömürcüler, çevreyi kirlettikleri yetmiyormuş gibi piyasa fiyatının üstünde teşvik isterken rüzgâr enerjisi tersini yaptı. Bir ihalede eksi fiyat kilovat başına -1,61 sente (ABD doları) kadar çıktı. Şimdi bir hesap yapalım herkes hangi enerji kaynağının ucuz, hangisinin pahalı olduğunu artık net bir şekilde görsün.
2017 yılı için ‘piyasa takas fiyatı’ ortalaması kilovatsaat başına 4 sent. Diyelim ki, bu rüzgâr santralları üç yıl sonra çalışmaya başlasın ve o zamanki piyasa fiyatı da 5 sent olsun. Bu durumda, geçen haftaki ihalede -1,61 sent teklif eden firma ürettiği elektriği piyasaya 3,49 sentten satacak. Hem de 10 yıl boyunca. Şimdi de hükümetin nükleer ve kömüre verdikleri teşviklerle bu rakamı kıyaslayalım.

Rüzgârın iki katı
Ankara Çayırhan’da kurulmak istenen yerli kömürle çalışacak termik santral için Kolin İnşaat, Kalyon Enerji ve Çelikler Holding ortaklığı ürettikleri elektriği kilovatsaat başına 6,04 dolar sentten satma taahhüdüyle ihaleyi kazandı. Fiyat rüzgârın neredeyse iki katı. Üstelik çevreyi kirletecek, iklimi değiştirecek. Bu mu ucuz kömür? Ucuz olan kömür değil hayatımız.

Nükleeri defalarca yazdık. Yine geçen hafta yüzde 49 hissesi Cengiz Holding, Kalyon ve Kolin İnşaat firmalarına satılan Akkuyu santralı eğer hayata geçerse elektriği şebekeye 12,35 dolar sentten verecek. Rüzgâr enerjisinden nerdeyse dört kat pahalı. Bu mu ucuz nükleer? Nükleer kaza riskiyle yaşayacak olmamız, bölgede birikecek binlerce ton radyoaktif atık ve Akdeniz’de turizmin darbe alması da cabası.

Karapınar’da güneş için verilen fiyat, kömürün biraz üstünde kalıyor gibi gözükse de bu ihale sizi yanıltmasın. O ihalede, Karapınar’a güneş santrali kuracak firmadan Türkiye’de, yılda en az 500 MW güneş paneli üretecek bir fabrika kurulması da istendi. Başka dedikodular da var. Yakında yeni güneş ihaleleri yapılacak ve biz güneşin ne kadar ucuz olduğunu da kısa zaman içinde göreceğiz. Güneş ihalelerinde de eksi fiyat çıkarsa hiç şaşırmayın.

Açıklaması yok!
Rüzgâr ve güneş gibi kaynakların çevreci ve dışa bağımlı olmaması gibi özelliklerini bir yana bırakalım artık diğer enerji kaynaklarına karşı ciddi bir fiyat avantajına da sahipler. Enerjide kömür ve nükleere verilen desteğin ne teknik ne de ekonomik bir açıklaması yok. Varsa Enerji Bakanlığı açıklasın, tartışalım.

Hükümet ne kadar direnirse dirensin enerji devrimi Türkiye’de de gerçekleşecek. Tek korkum, bu fiyatlarla iyice cazip hale gelen rüzgar, güneş gibi enerji kaynakları konusundaki eksik düzenlemelerin çevreyi korumak yerine yeni çevre sorunlarına yol açması. Örneğin, rüzgâr için gürültü sınır değerlerinden halkın katılımına kadar uzanan birçok başlıkta daha belirgin kurallara ihtiyaç var. Bir an önce meslek odaları, ilgili çevre kuruluşları, şirket temsilcileri ve yetkililer bir araya gelip bu işin nasıl yapılacağı üzerinde anlaşmalı.

Son sözüm de sanayiciye, üreticiye, iktidar partisine ve finans kuruluşlarına. Bu saatten sonra, orada burada elektrik enerjisi pahalı, rekabet edemiyoruz nutukları atmayın. Ucuz elektrik istiyorsanız çıkın ortaya, hükümete kömürle, nükleerle uğraşmamasını söyleyin. Daha pahalı enerjiyi tercih eden siyasetçileri uyarın, kömür ve nükleer santrallara kredi vermeyin. Enerji devrimi lobilerin tüm gayretlerine rağmen Türkiye’de de başladı. Ne durdurabilir ne de görmezden gelebilirsiniz.

Günün Madencilik Makalesi

Enerji savaşları penceresinden Katar krizi

Ortadoğu’da mevcut krizler, çatışmalar, savaşlar, gerilimler, anlaşmazlıklar yetmiyormuş gibi bir anda bir krizimiz daha oldu. Katar minicik bir ülke. Nüfusu sadece 2.7 milyon. Basra Körfezi’nde küçük bir yarımadadan ibaret. Yarımadanın karayla bağlantısında Suudi Arabistan var.

Nüfus, askeri ve siyasi güç açısından böylesine küçük bir ülkenin muhatap olduğu bir krizin de küçük ve önemsiz bir kriz olduğu düşünülebilir. Krizin patlak vermesinin gerçek nedeni sahiden de söylendiği gibi Katar’ın “terör gruplarına mali destek sağlaması” olsaydı, sorun basit finansal ve ekonomik önlemler ve siyasi baskı yoluyla kısa sürede çözülürdü. Katar’ın olmayan siyasi ve askeri gücüyle bu baskılar karşısında politikalarını sürdürmekte inat etme şansı olmazdı. Ancak gerçek hiç de öyle değil. Tam tersine Katar krizi Ortadoğu’yu ve dünyayı çok ciddi bir çatışma ve krize sürükleyebilecek potansiyele sahip.

Çünkü Katar bir enerji devi. İran’la birlikte dünyanın en büyük doğalgaz rezervlerine sahip. Bu sayede kişi başına milli gelirde 130 bin dolar ile açık ara dünya şampiyonu. Ayrıca olağanüstü döviz geliri sayesinde dünyanın en büyük ulusal varlık fonlarından birisine sahip. Bu varlık fonu aracılığıyla Rusya’dan Avrupa ülkelerine, ABD’den Çin’e ve birçok gelişmekte olan ülkeye dünyanın her yerinde enerji, finans, perakende, gayrimenkul sektörlerinde dev şirketlerin hisselerine milyarlarca dolarlık yatırıma sahip.

Katar kendi başına askeri ve siyasi olarak küçük lokma gibi gözükse de sahip olduğu enerji rezervi ve finansal fonları ile çok farklı bir ağırlığa sahip. Bu nedenle de Katar krizi bir anda çok boyutlu olarak genişleyebilme potansiyeline sahip.

Olayın geçmişine ve gidişine enerji savaşları penceresinden bakınca konu daha net ortaya çıkıyor.

Basra Körfez’indeki doğalgaz rezervlerinin keşfi ve buradaki yatırımlar son 20 yılda Katar’ı dünyanın en büyük LNG ihracatçılarından birisi haline getirdi.  Bu durum Suudi Arabistan’la ilişkilerini de değiştirdi. Suudi Arabistan eskiden beri Katar’ı bir “bağlı devlet” halinde tutmaya gayret etmişti. Zenginleşen Katar bu çerçevenin dışına çıkmaya başladı.

Örneğin Arap Baharı ve Suriye krizi sürecinde Katar, diğer Arap ülkelerinde Müslüman Kardeşler örgütünün etkin olması için milyarlarca dolar harcadı. Suudiler ise Vahabi etkinliğini artırmak istiyordu.

Katar ile Suudi Arabistan tüm bu süreçte aynı cephede yer almakla birlikte aralarında ciddi bir fay hattı ve rekabet vardı.

İki ülkenin İran ile ilişkiler konusundaki farklı duruşları bu fay hattını iyice derinleştirdi.

Aslında Katar enerji jeopolitiği cepheleşmesinde başta İran’a karşı taraftaydı. Katar gazını, Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırması amaçlanan boru hattı projesi, temelde İran ve Rusya’ya karşı bir projeydi. Esad bu projeyi kabul etmedi ve Rusya’nın da desteklediği İran gazını Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e taşıyacak alternatif projeden yana tavır koydu. Zaten Suriye’deki iç savaşın başla(tıl)masının ardındaki gerçek neden de buydu.

Ancak Rusya’nın Suriye savaşına askeri ve siyasi müdahalesi Katar boru hattının gerçekleşme ihtimali ortadan kalktı. Suudi Arabistan’ın da sürekli siyasi baskısı altında denge arayan Katar, İran’a ile görüşmeleri öne alan bir hatta kaydı. Ayrıca Basra Körfezi’ndeki ortak doğalgaz rezervlerinin ekonomik ve stratejik yönetimi açısından da İran’la farklı bir ilişki içinde olmak Katar için gerekliydi. Katar buna paralel Rus enerji devlerine yatırım yaparak olarak Rusya ile de ılımlı ilişkilere yöneldi.

Katar krizinin, Trump’ın İran’ı hedef alan Suudi Arabistan ve İsrail ziyaretlerinin hemen ardından patlak vermesinin nedeni de bu.

Hem enerji jeopolitiğine etkileri hem de İran ve Rusya’yı da hedef alması nedeniyle Katar krizi, büyük istikrarsızlıklar ve hızla genişleyebilecek çatışmalara yol açabilecek potansiyele sahip.

Krizin uzun sürmesi ve büyümesi ise her halükarda Türkiye’yi ekonomik ve siyasi alanda kötü etkileyecek, Türkiye’yi yeni sorunlara sürükleyecek bir gelişme olur.

https://www.dunya.com/kose-yazisi/enerji-savaslari-penceresinden-katar-krizi/367447

 

TTK’yi satıyorlarmış

tas_komurHaber, Mustafa Çakır imzasıyla, ekonomi sayfalarımızda dün yer aldı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) özelleştirilmesi hazırlığı başlamış.
Yeniden yapılandırma adı altında TTK’ye bağlı 5 müessese “devlete ve kamuya yük olmayacak biçimde” özelleştirilecekmiş. Haberde TTK’nin halihazırda üretim faaliyetini tarihinde ilk kez bu kadar az sayıda işçiyle gerçekleştirdiği bilgisi de var.

İktidar, TTK’nin en temel ve acil taleplerini istikrarlı biçimde duymazlıktan geliyor. Sayıştay’ın en son 2014 TTK Raporu, bu köklü kurumun getirildiği durumu, ayrıntılı olarak belgeliyor. Amasra, Armutçuk, Karadon, Kozlu ve Üzülmez müessese müdürlüklerinde “yasama adına” yapılan denetim sonucu hazırlanan raporlar, yasama organında tartışılmadı. Orada yer alan saptama ve önerilerin bir kısmını okuduğunuzda irkilmemek mümkün değil.
Armutçuk Müessese Müdürlüğü’nde yapılan denetim sonrasında Sayıştay’ın bazı önerilerini aktarıyorum. Armutçuk kömürünün kendine özgü niteliği dolayısıyla sanayi sektöründe yakıt tasarrufu sağlama özelliği bulunduğu notunu paylaşarak.

Hattat’tan 4 milyon TL alacak
• İşçi azlığı üretimi düşürüyor: Müessesenin en ağır çalışma koşullarını içeren, en tehlikeli ve en zor sanat kolu olan “pano- ayak” üretim işçi sayısı normun altında. Bu husus kömür üretimini azaltıyor. Panoayak üretim işçisi alınması konusunda genel müdürlük nezdinde girişimde bulunulması gerekiyor. İşçi, teknik ve idari personel acığı, iş güvenliğini de etkileyecek şekilde kritik sayıya düştü.
• Hava yastığı sorunu: Tahkimat sisteminde kullanılan pnömatik hava yastıklarının kısa sürede hasar görmesini engellemek için periyodik eğitim verilmesi gerekiyor. Bu eğitimlerle anacak usulüne uygun bir kurulum ve kullanım mümkün oluyor. Patlatma öncesi bu yastıkların önüne kauçuk perde asılması, bağlantı hortumlarının çelik hortumla değiştirilmesi gibi önlemler alınması zorunlu.
• Hattat’tan rödovans alacağı: Hattat Enerji ve Madencilik Ticaret AŞ’den tahsilatı yapılamayan 3.852.587,21 lira tutarındaki rodövans bedeli alacaklarının hukuki takibe alınarak dava konusu yapılması nedeniyle VUK’ye uygun muhasebe kayıtları yapılması ve karşılık ayrılması.
• Patlayıcı toz ve solunabilir toz oluşumunun engellenmesi ve tozun kaynağında bastırılması için kurulan tesisatın ve diğer önlemlerin sürekli kontrol edilerek güncellenmeleri ve bunların sürekli çalışır durumda tutulmaları gerekiyor.
Sayıştay raporunda, üretimin artışının önünde engel olarak gösterilen TÜBİTAK, üniversiteler ve Ar-Ge kuruluşlarıyla ortak çalışmanın aradan yıllar geçmesine rağmen yapılmadığı da kayda geçiyor ve şöyle deniyor:
“Ar-Ge yapabilecek birimlerin personel ve ödenek yetersizliği açısından gündengüne zayıfladığı düşünüldüğünde tamamen kazı işgücüne dayalı faaliyet gösteren Müessese’nin mevcut kuyu, ana kat galerileri gibi altyapısıyla üretimde artış sağlaması mümkün görülmemektedir.”

Yoksula kömürün nakliye parası
Armutçuk’un faaliyet giderleri 2014’te yüzde 15 oranında artmış ve 2.9 milyon TL’ye yükselmiş. Bu tutarın yaklaşık 800 bin TL’si yoksullara dağıtılan kömürün nakliye gideri olarak tanımlanıyor.
Raporda, personel giderlerine ilişkin bir tespit çok çarpıcı. Giderlerin yüzde 77’sinin personel harcaması olduğu belirtiliyor ve bunun nedeni şöyle açıklanıyor:
“Müessesede üretim yapılan yeraltı ocağında mekanizasyonun bulunmaması nedeniyle emek yoğun üretim yapılması, personel giderinin en önemli gider olmasına neden olmaktadır.”
Velhasılı, devletsiniz. Kömür gibi bir alanda, yatırım yapmayıp, bu ağır işin bütün yükünü işçinin sırtına yüklüyorsunuz. Kurumunuza borçlanan özel şirketten 4 milyon TL alacağınızı tahsil edemiyorsunuz. Ondan sonra da “Bu kurum bana çok yük oluyor” deyip satış kararı alıyorsunuz.
Parlamento neden işlevsizleştiriliyor, parlamento neden askıya alınıyor? Görüldüğü gibi Sayıştay’ın TTK raporu, bu soruya verilecek cevaplardan sadece biri.

Çiğdem TOKER

Cumhuriyet

Petrolün payı 17 yıl sonra ilk kez arttı

f9a8d868-6bb1-41d2-ba38-283b049d8f75BP Dünya Enerji İstatistikleri Raporu”na göre, dünyanın enerjisinin yüzde 1’ini kullanan Türkiye’de 2015 yılında doğalgaz ve kömür tüketimi azalırken, petrol ve yenilenebilir enerji tüketimi artış gösterdi.

Geçen yıl dünyada gerçekleşen 13 milyar 147 milyon 300 bin ton petrol eşdeğeri enerji tüketimi içerisinde yüzde 32,9 pay ile petrol ilk sırada yer aldı. 

Rapora göre, 2015’te küresel enerji tüketimi yavaşlarken enerji kaynakları arasında daha düşük karbonlu yakıtların kullanımı yaygınlaştı.

Geçen yıl, dünyada toplam 13 milyar 147 milyon 300 bin ton petrol eşdeğeri enerji tüketilirken, yüzde 32,9 ile en çok petrol kullanıldı. Küresel petrol tüketimi geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 1,9 artarak 4 milyar 331 milyon 300 bin ton oldu. Petrolün tüketimdeki payı 1999 yılından bu yana ilk kez arttı.

Kömür, yüzde 29,2 ile en çok tüketilen ikinci kaynak olarak yerini korurken, 2015’te küresel pazar payı azalan tek yakıt oldu. Kömür tüketimi geçen yıl bir önceki yıla göre yüzde 1,8 düşerek 3 milyar 839 milyon 900 bin ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşti.

Doğalgaz tüketimi ise yüzde 1,7 artışla 3 milyar 135 milyon 200 bin ton petrol eşdeğeri oldu. Doğalgazın bütün kaynaklar içerisindeki payı 23,8’ye yükseldi.

Hidroelektrik enerji tüketimi yüzde 1 artışla 892 milyon 900 bin ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşti. Nükleer enerji tüketimi ise yüzde 1,3 artarak 583 milyon 100 bin ton petrol eşdeğeri oldu.

Diğer yenilenebilir enerji kaynakları tüketimi yüzde 15,2 artışla 364 milyon 900 bin ton petrol eşdeğerine yükseldi. 

Dünyada enerji tüketiminden kaynaklanan karbondioksit salımları ise geçen yıl sadece yüzde 0,1 oranında arttı.

TÜRKİYE’NİN GÖRÜNÜMÜ

Rapora göre, dünya enerjisinin yüzde 1’inin kullanıldığı Türkiye’de, geçen yıl doğalgaz ve kömür tüketimi azalırken, petrol ve yenilenebilir enerji kullanımı artış gösterdi.

Türkiye’de geçen yıl tüketilen enerji miktarı bir önceki yıla göre yüzde 7 artışla 131 milyon 300 bin milyon ton petrol eşdeğeri oldu.

Doğalgaz tüketimi yüzde 2,4, kömür tüketimi de yüzde 4,7 oranında geriledi.

Petrol tüketimi yüzde 12,5 artarken, Türkiye küresel petrol tüketiminde yüzde 0,9’luk bir paya sahip oldu.

Türkiye’de yenilenebilir enerji tüketimi ise yüzde 34,4 arttışla 3,8 milyon ton petrol eşdeğeri olarak gerçekleşti.

NTV

ENERJİ BAKANI “ÖZELLEŞTİRME” SİNYALİ ÇAKTI

enerji_bakani_ozellestirme_sinyali_cakti_h27583_5ec36CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a son dönemde TTK hakkında konuşulan iddiaları sordu. “TTK’ya 5 bin 500 işçinin alınıp alınmayacağı” , “TTK’nın özelleştirilmesi iddiaları”, “245 eylemci işçinin TTK’ya alınması” konularında Bakan Albayrak’ın cevabını değerlendiren Demirtaş, TTK’nın bu yıl içinde özelleştireceğinin anlaşıldığını bildirdi.

BAKAN “YENİ BİR SÜREÇ,” DEDİ

Demirtaş’ın basın bürosundan verilen habere göre Enerji ve Tabii kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, konuşmasında Demirtaş’ın sorularına şu yanıtı verdi:
“ ‘TTK 14.500 kapasitesinin 5.500’ünü kullanmıyor,’ yönünde bir bilgi geldi. Tabii, Bakanlığımız, dünden bugüne, bugünden yarına, madencilik sektörüyle ilgili çok önemli adımlar attı. Yeni dönemde, özellikle TTK noktasında çok ciddi bir çalışma yapıyoruz. Nedir bu çalışma? TTK’ya bağlı madenlerimiz ve kurumlarımızda, sadece ve sadece istihdama yönelik değil o madenler ve kurumlar özelinde de makul faaliyet giderlerini de karşılayabilir, devlete ve kamuya yük olmayacak bir çerçevede bir yapılanma çalışması yapıyoruz. Bu çerçevede, hem kurumlarımızın zarar etmemesi, kâr etmesi hem de istihdamın artması yönünde bir süreç olacak ve bununla alakalı olarak da bu yıl içerisinde, inşallah, yeni bir sürece gideceğiz, bu sayı daha da artacak.Şimdi, gelelim bu bahsedilen 245 maden işçisi konusuna. Bu konu, özel sektörün işlettiği ve işleten firmanın yaşadığı mali sıkıntılar vesilesiyle atanan kayyum ve mahkemelik olması sebebiyle maaşlarını ödeyemediği çalışanlarının oluşturduğu bir protesto eylemiydi. Biz buna destek vererek de bu çalışanların, bu firma özelinde, özel sektör firması özelinde haklarını alması için gerekli çalışmaları yaptık ve bu madendeki çalışan arkadaşlar hem alamadıkları maaşlarını aldılar ve bunun yanında da bu arkadaşları, biz, madencilik sektöründe, kamu veya özel, mağdur olmamaları için önümüzdeki dönemde, inşallah, yeni bir iş ve istihdam oluşturma noktasında da çalışmalarımızı yürütüyoruz.”

DEMİRTAŞ: “ÖZELLEŞTİRMEYE MÜSAADE ETMEYİZ”

CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş, Bakan Albayrak’ın cevabına ilişkin değerlendirmede, aldığı cevapla ilgili gelişmeleri dikkatle takip etmeyi sürdüreceklerini belirtti.
Demirtaş, “Yaklaşık üç ay önce Enerji Bakanlığın’da bir çalışma yapılarak, TTK’nın müessese müessese özelleştirileceğini kamuoyuna açıklamıştım.  Bakanın cevabı, TTK’nın bu yıl içinde özelleştireceği iddiamızı doğruluyor. TTK’nın özelleştirilmesi demek, AKP‘nin Zonguldak’ı tamamen gözden çıkardığını göstermektedir. Bu güne kadar yapılan özelleştirmelerde Zonguldak halkı hep kaybetmiştir. İşte Erdemir, işte Çates, işte Seka özelleştirmeleri. Bunlardan hangisi Zonguldak’a ne kazandırmıştır? Hiç bir şey kazandırmamıştır. Tam tersine Zonguldak ekonomisi çökmüştür. Çıkan kanunun bir başka sonucu, Zonguldak ta Termik santrallerin yapımı hızlanacak ve sayıları çoğalacaktır. Biz Zonguldak’ın tamamen bitirecek olan, Zonguldak’ı termik cehennemine döndürecek olan bu uygulamalara karşıyız. CHP olarak TTK’nın özelleştirilmesine ve Zonguldak’ın Termik santral cehennemine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

Halkın Sesi

Erzurum’da jeotermal enerji kullanılmalı

fca0cec4925266eb2b64b02a6fde0f74Seçim bölgesi Erzurum’un enerji sorunlarına çözüm arayan Erzurum Milletvekili  Mustafa Ilıcalı (AKP), Erzurum’un kömür rezervi ile jeotermal enerjinin kullanımını sağlamak için konuyu meclis gündemine taşıdı. 

Nüfus azlığı nedeni ile yatırım onayı alınamayan doğalgaz hattı projelerinde de esneklik yapılması isteyen Milletvekili Mustafa Ilıcalı, TBMM’nin 3 Haziran günü yapılan genel kurul oturumunda bir konuşma yaptı. Erzurum ve bölgesinde yer alan jeotermal enerjinin kullanımına yönelik termik santral kurulmasına verdiği destekten dolayı Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’a teşekkür eden Mustafa Ilıcalı, konuşmasında, bölgede yer alan kömür rezervlerine dikkat çekti. Kömür kaynaklarının değerlendirilmesi ve jeotermal enerjinin hayata geçirilmesinin önemine işaret eden Mustafa Ilıcalı,bölgedeki  jeotermal enerji kaynaklarının belirlenmesi ve kullanılması için Maden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA) ile toplantılar yaptığını, uzmanlardan oluşan ekibin Erzurum’da incelemeler  yaptığını bildirdi. Bölgenin jeotermal kaynaklarının belirlenmesi ve kullanılması için MTA tarafından yürütülen çalışmaların devam ettiğine anlatan Ilıcalı, “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak soruma verdiği cevapta yerli enerji ve yerli kaynakların kullanımını ön planda tuttuklarını belirtti. Albayrak, sadece Erzurum’un değil, Eskişehir, Konya, Afyon, Trakya, Afşin, gibi Türkiye’nin birçok yerindeki doğal kömür rezervleri ve kaynaklarını maksimum seviyede değerlendireceklerini ifade etti” diye konuştu.

Maden ve Güneş Enerjisi Yatırımlarında Bürokrasi Bitiyor

maden-ve-gunes-enerjisi-yatirimlarinda-burokrasi-8498307_x_4688_300Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, maden sahaları ve güneş yatırımlarında yeni bir modele geçmeye hazırlanıyor. Geçmişte en çok parayı teklif edene verilen ihale modeline dayanan maden sahalarında yeni modelde, termik santral kurması şartı getirilecek. Yatırımcılara her şeyi hazır arsa teslim edilecek. Yapılacak ihalede de devlete en ucuz elektriği satacak firma öne geçecek. Güneş yatırımlarında da yurtdışı firmaların gelmesi için yüksek megavatlı üretim sahaları açılacak.

EÜAŞ HERŞEYİ HAZIRLAYACAK

TBMM Genel Kurulu’nda görüşmeleri devam eden elektrik piyasasına yönelik tasarı ile maden sahaları termik santral kurulması şartıyla verilecek. Enerji Bakanlığı yetkilileri, eskiden maden sahalarının ihaleye çıkıp en çok parayı verene verildiğini belirterek, kamunun artık tek derdinin elektriğin kaça satılacağı olacağını söylediler. Enerji Bakanlığıyeni sistemle ÇED, izinler, ruhsatlar hazır şekilde yatırımcıların bürokratik işlemlerle uğraşmayacağı şekilde ihaleye çıkılacak. Maden sahaları ile ilgili bütün prosedürleri Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) tamamlayacak. Tek şart termik santral kurulması olacak. Termik santral kurmayı vaat eden yatırımcılar devlete elektriği kaça satacaklarına ilişkin ihaleye girecekler. Açık azaltım ihalesi ile ihale yapılacak. Yetkililer, “Diyelim ki A sahasında şu kadar kömür rezervi var, termik santral kurulmasını istiyoruz. Eskiden yatırımcı (sahayı ver, üretip sisteme satarım) diyordu. Şimdi biz en ucuz elektrik vermeyi garanti edene sahayı vereceğiz. ÇED izniyle, ruhsatla uğraşmayacak. Yani termik santrali kurup elektriği üreteceği şekilde hazır sistemi vereceğiz. Böylece yerli kömürün sisteme girmesini sağlayacağız” dedi.

SAHALAR BELİRLENECEK

Enerji Bakanlığı, yenilebilir enerjide de benzer bir modeli hayata geçirmeye hazırlanıyor. Enerji Bakanlığı 100 megawatt yerine büyük güneş sahaları örneğin bin, 2 bin, 3 bin megawatt büyüklüğünde sahalar belirleyecek. Bu sahaların da tüm izinleri hazır edilecek. Yatırımcının burada da bürokratik sorunla karşılaşmaması sağlanacak. Trafo, iletim hattına kadar garanti verilecek. AncakEnerji Bakanlığı‘nın burada da tek şartı panel, tribün gibi üretimlerin Türkiye‘de kurulacak fabrikada yapılması olacak. Enerji Bakanlığı yetkilileri, Türkiye‘de yerli panel üretiminin olmadığını belirterek, şu anda fabrikaların montaj yaptığını, yeni sistemle hedefin dev firmaların Türkiye‘ye gelerek fabrikasını Türkiye‘de kurmasını sağlamak olduğunu söylediler. Bu şartı yerine getireceğini bildiren yatırımcılar bu sefer açık azaltım modeline dayalı ihaleye girecekler. İhale en ucuz elektriği verme modeline göre yapılacak.

YERLİ OTOMOBİLİN LİTYUMU MTA’DAN

Maden Tetkik Arama (MTA) artık yurtdışında da arama yapabilecek. Aynı tasarı ile devlet tarafından ülkenin stratejik madenlerinin tedariğini güvence altına almakla görevlendirilen MTA, kendi tecrübesiyle yurtdışında kömür üretim yerlerinde danışmanlık verebilecek, sahalara ortak olabilecek. Türkiye‘nin ihtiyacı olan doğal madenleri arayabilecek olan MTA, nükleer madenlerle ilgili de arama yapabilecek. Böylece 2020’den önce yollarda olması hedeflenen yerli otomobilin pillerindeki lityum da MTA tarafından tedarik edilebilecek.

İŞTE YASALAŞAN O DÜZENLEME

MTA YURDIŞINDA MADEN ARAYABİLECEK

Kanuna göre, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü (MTA), yurt dışında arama ve araştırma yapabilecek, bu faaliyetlerin yürütülmesi için yurt dışında şirket kurabilecek.

MTA YURT DIŞINDA MADEN ARAYACAK

MTA, yerli veya yabancı gerçek veya tüzel kişilerle yurt dışında şirket veya ortaklık kurabilecek, imtiyazlı ortak olabilecek, şirketler veya ortaklıklarla ilgili her türlü pay, hisse senedi ve diğer ortaklık paylarını alıp satabilecek, yurt dışında çalışma bürosu açabilecek. MTA, Kamu Kuruluşlarının Yurt Dışındaki İhalelere Katılması Hakkında Kanun’a tabi olmaksızın bu faaliyetlerini yürütebilecek.

NÜKLEER TESİSLERİN YAPIMINA AYRICALIK

Askeri yasak ve güvenlik bölgelerinde, ülke güvenliğiyle ilgili TSK‘ya tahsisli, fiilen kullanımda olan araziler, harekat ve savunma amaçlı yerlerdeki tesisler (konut ve sosyal tesisler hariç) özel güvenlik bölgelerindeki tesisler, rafineri, petrokimya tesisleri ile nükleer santral projeleri kapsamında yapılması öngörülen tesis ve faaliyetler hakkında, Kıyı Kanunu’nun kıyılar, sahil şeritleri, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan arazilere ilişkin yapı ve yapılaşmaya dahil sınırlayıcı hükümleri uygulanmayacak. Nükleer santral projeleri kapsamında yapılması öngörülen tesis ve faaliyetler hakkında, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’un sınırlayıcı hükümleri uygulanmayacak.

NÜKLEER SANTRAL SAHALARINDAKİ TESİSLER

Nükleer santral sahalarında yapılacak yapılarda, Yapı Denetimi Hakkında Kanun hükümleri ile İmar Kanunu’nun fenni mesuliyete ilişkin hükümleri uygulanmayacak. Ancak bu yapıların yapı denetimi, Türkiye Atom Enerjisi Kurumunca yetkilendirilen tüzel kişiliğe sahip yapı denetimi kuruluşları tarafından, denetim kuruluşu ile nükleer santralın lisans sahibi arasındaki hizmet sözleşmesi hükümlerine göre yapılacak.

Yapı denetiminin bu kuruluşlar tarafından yapılması, nükleer santral lisans sahibinin münhasır ve kusursuz sorumluluğunu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmayacak.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, elektrik üretim, iletim, dağıtım ve tüketim tesislerinin milli menfaatlere ve modern teknolojiye uygun şekilde kurulması ve işletilmesi için gerekli yükümlülükleriyle ilgili olarak inceleme, tespit, raporlama, proje onay ve kabul işlemleri yapmak üzere; ihtisas sahibi kamu kurum ve kuruluşlarını, Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında da dağıtım lisansı sahibi tüzel kişileri veya özel hukuk tüzel kişileri yetkilendirecek. Bakanlık, bu tüzel kişilerden hizmet satın almak ve bu tüzel kişilerin nitelikleri, yetkilendirilmesi, hak ve yükümlülükleri ile bu tüzel kişilere uygulanacak yaptırımları ve diğer hususları da düzenleyecek.

KÖMÜR SANTRALLERİNE LİSANS KISITLAMASI KALDIRILIYOR

Kömür madenlerine ilişkin ruhsatlar, rezerv kaybına neden olmayacak şekilde elektrik üretimine yönelik olmak üzere bakanlık onayıyla, ayrı ruhsatlara bağlanabilecek.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun (EPDK) üye sayısı, 9’dan 7’ye indirilecek.

Kurul, ilgili piyasa kanunlarında tanımlanan önlisans, lisans ve sertifikaların verilmesi, tadili, geçici olarak durdurulması, iptali, ön araştırma ve soruşturma işlemlerinin yürütülmesinde, ilgili kanunlarca kendisine verilen yetkilerin bir kısmını veya tamamını başkanlığa veya hizmet birimlerine devredebilecek.

YURTDIŞINDA DOĞALGAZ DEPOLANMASI SINIRI KALKTI

Mevcut düzenlemede her yıl ithal edilecek doğalgazın yüzde 10’u kadar bir miktar 5 yıl içerisinde ulusal topraklarda depolama imkanına sahip olunması hususunda depolama faaliyeti yapacak tüzel kişilerden kurumca belirlenen taahhüt ve garanti alınırken, kabul edilen kanunla buradaki doğalgaz miktarındaki sınırlama kaldırıldı ve yeraltı depolama ibaresi getirildi.

Doğalgaz arz güvenliğinin sağlanabilmesi için gerekli günlük kapasite ihtiyacının, kesinti olması durumunda da yönetilebilmesi amacıyla ulusal topraklarda depolanacak doğalgaz miktarını artıracak düzenleme getiriliyor. Dağıtım şirketlerinin yurt çapında sahip olabilecekleri lisans sayısı ile ilgili kısıtlama kaldırılıyor.

Ülkedeki yeraltı doğalgaz depolama kapasitesinin tüm ithalatçı şirketlerin her yıl ithal edecekleri doğalgaz miktarının depolanmasına ilişkin yükümlülüklerinin yerine getirilmesine imkan verecek seviyede olmasına bağlı olarak kurul, ithalatçı şirketlerin her yıl ithal edecekleri doğalgazın 5 yıl içerisinde ulusal topraklarda depolama yükümlülüklerine ilişkin oranını, ülkedeki mevcut yeraltı depolama kapasitesini dikkate alarak yüzde 20’den fazla olmamak üzere belirleyebilecek.

ABONE SAYISI FAZLA OLAN ŞİRKETE ÖNCELİK

İlgili şehir için aynı il sınırları içerisinde faaliyet gösteren birden fazla dağıtım şirketinin genişleme talebinde bulunması halinde kurul tarafından dağıtım bölgesinin tamamındaki toplam abone sayısı daha fazla olan dağıtım şirketine öncelik verilecek.

Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilerin talep etmesi ve kurulun teknik ve ekonomik olarak uygun bulması durumunda dağıtım bölgeleri tek bir lisans altında birleştirilebilecek veya mevcut dağıtım bölgeleri birden fazla lisans bölgesine bölünebilecek. Dağıtım şirketlerinin birleşme taleplerine ilişkin başvuruların değerlendirilmesinde, işletme verimliliği açısından şebeke bütünlüğü ve bölgesel yakınlık dikkate alınacak.

Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişilere ilişkin olarak kendi faaliyet alanındaki tüzel kişilerden birisine belirli sınırlamalar kapsamında iştirak edebilmesi sağlanacak. Böylece dağıtım şirketlerinin kendi aralarında tecrübe bilgi ve teknoloji paylaşımı ile finansman desteği verebilmeleri konusunda esneklik getirilecek.

KAMUNUN ELEKTRİK ALIMLARI İHALEDEN MUHAF OLACAK

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı, ilgili veya ilişkili kurum veya kuruluşlarının faaliyetleriyle ilgili olarak birbirlerinden veya diğer kamu kurum, kuruluşlarından karşılanan enerji, yakıt, mal, hizmet, danışmanlık alımları ve büyük onarım işleri, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ tarafından tedarik amaçlı yapılacak elektrik enerjisi alımları, Kamu İhale Kanunu hükümlerinden istisna olacak.

Teknik düzenlemelere uygun olmayan LPG‘yi piyasa faaliyetine konu etme fiilini lisans süresince aynı lisansla üç defa işleyen lisans sahiplerinin lisansı iptal edilecek. Bu LPG‘yi ikmal edenler, zararı 3 ay içinde tazmin edecek.

YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI

Yenilenebilir enerji kaynak alanlarını kullanacak tüzel kişilerde aranacak koşulların belirlenmesi, Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) tarafından bağlantı görüşü verilmesi ve kapasite tahsisi yapılması, yapılacak yarışma, yenilenebilir enerji kaynak alanı tahsisi, teminat alınması, yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde teminatın irat kaydedilmesi, yurtiçinde üretim veya yerli malı kullanım şartı ile uygulamaya ilişkin usul ve esaslar, bakanlıkça yürürlüğe konulan yönetmelikle düzenlenecek.

Yenilenebilir enerji kaynak alanlarında kurulacak üretim tesislerinde kullanılacak aksam için bakanlık tarafından yönetmelikle belirlenecek şekilde yurtiçinde üretim veya yerli malı kullanım şartı aranacak.

Üretim tesisleri için önlisans ve lisans verme koşulları, iptali ve tadili ile ilgili hususlar, yönetmelikle düzenlenecek.

Yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak belirlenecek kamu ve hazine taşınmazları ile özel mülkiyet taşınmazlarında, yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak kullanımını ve verimliliğini etkileyici imar planları düzenlenemeyecek.

YENİLENEBİLİR ENERJİ İÇİN ÖZEL MÜKLERE ACELE KAMULAŞTIRMA

Özel mülkiyet taşınmazların yenilenebilir enerji kaynak alanı olarak belirlenmesi halinde, bu alanlar üzerinde acele kamulaştırma yapılabilecek.

Lisans alınıncaya kadar, EPDK tarafından yönetmelikle belirlenen istisnalar dışında önlisans sahibi tüzel kişinin ortaklık yapısının doğrudan veya dolaylı olarak değişmesi, hisselerinin devri veya hisselerin devri sonucunu doğuracak iş ve işlemlerin yapılması veya yükümlülüklerin yerine getirilmemesi durumunda önlisans iptal edilecek.

Nükleer enerji üretim tesisleri için alınacak yapı ruhsatı ve diğer mevzuattan kaynaklanan inşaata ilişkin izin, onay, lisans, ruhsat ve benzeri belgeler ile üretim tesisinin kurulacağı sahanın mülkiyet veya kullanım hakkının elde edildiğine ilişkin belgeler, üretim lisansı verilmesinden sonra olmak üzere, kurul tarafından belirlenen süre içinde EPDK’ya sunulacak.

EPDK tarafından belirlenen süre içerisinde istenen belgelerin mücbir sebepler veya lisans sahibinden kaynaklanmayan haklı sebepler dışında EPDK’ya sunulmazsa üretim lisansı iptal edilecek.

Bu üretim tesislerinde, diğer mevzuattan kaynaklanan yükümlülüklerin yerine getirilmesi kaydıyla üretim lisansı alınmadan önce üretim tesisi ile doğrudan ilgili olmayan yapıların inşasına başlanabilecek.

Hürriyet

Grizu gazı ile yemek pişirilecek

resim.phpMaden sahasında ortaya çıkan metan gazı, dışarı boşaltılarak depolanacak ve doğalgaz piyasasında satışa sunulacak.

Madencilik sektöründe bir dizi değişikliği de beraberinde getiren Elektrik Piyasası Yasa Tasarısı dün akşam TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.

Buna göre, Kömür madenlerinde metan gazının sıkışmasıyla oluşan grizu patlamalarının önüne geçmek amacıyla maden sahasında ortaya çıkan metan gazı, derene edilerek (dışarı boşaltılarak) depolanacak. Boşaltılan metan gazı, doğalgaz piyasasında satışa sunulacak. 

MADEN YATIRIMLARINDA BÜROKRASİ AZALTILACAK 

Yeni düzenleme ile maden sahalarını işletmek isteyen yatırımcıların önündeki bürokratik prosedürlerin azaltılması için maden sahalarının izinlerini Bakanlık tarafından alınacak. 

ÇED izni de dahil olmak üzere sahaların altyapısı, EÜAŞ tarafından hazırlanacak. 

UCUZ ELEKTRİĞİ SAĞLAYAN TERMİK SANTRAL KURABİLECEK

Yapılacak açık azaltım ihalesi ile devlete en ucuz elektriği satmayı taahhüt eden yatırımcı, bütün izin belgeleri hazır olan maden sahasında termik santral tesis edebilecek. 

YABANCILAR ORTAK YATIRIM YAPABİLECEK

Düzenleme ile birlikte MTA, Türkiye’nin ihtiyacı olan stratejik madenleri gerekirse yurtdışından tedarik etme ve yabancılarla ortaklık gibi yöntemlerle çalışmalar yapabilecek. Diğer yandan, MTA ülke dışında maden yatırımı yapacak olan yerli yatırımcılara danışmanlık hizmeti verecek.

BÜYÜK MADEN SAHALARI BÖLÜNECEK

Tamamında arama yada çıkarma yapılmayan büyük maden sahaları ruhsatlarda bölünme ile ekonomiye kazandırılacak. Mevcut ruhsatların bölünerek devri ile maden sahalarındaki rezervlerin verimli bir şekilde kullanılması sağlanacak. 

Enerji Günlüğü

TEMA, Greenpeace ve WWF’den Türkiye uyarısı

olay2Göreve gelir gelmez yerli kömüre dayalı enerji santrallerini destekleme ve teşvik etme kararı alan Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın kömür ısrarı nedeniyle elektrik faturalarının yüzde 19 ila yüzde 29 oranında zamlanabileceği uyarısı geldi. Uyarı, çevre konusunda ciddi araştırmalar yapan TEMA Vakfı, Greenpeace ve Dünya Doğayı Koruma Vakfı’ndan (WWF) geldi. Çevreciler dışında, ayrıca iş güvenliğinde ciddi sorunlar yaşayan Türkiye’de kömür madenlerinin artmasıyla birlikte yeni maden facialarıyla karşılaşılabileceği belirtiliyor.

ZAM KAÇINILMAZ

Çevre örgütleri, Meclis’ten geçen elektrik yasasının onaylanması halinde elektrikteki kayıp kaçağın dürüst vatandaşa yüklenmesinin yanı sıra elektrik faturalarının da ciddi ölçüde kabaracağını belirledi. Çevre örgütlerinin raporunda, yeni elektrik yasasının yerli kömürden üretilecek elektrik için alım garantisi ve şebekeye erişim önceliği tanındığına dikkat çekilirken, “Analizler, serbest piyasa fiyatına göre yaklaşık 2 kat pahalı olan kömür santrallerinden alım garantisinin yıllık maliyetinin 1.1 milyar dolar olacağını ve elektrik fiyatının yüzde 19 artacağını gösteriyor. Eğer linyit santrallerinde üretilen elektrik miktarı resmi hedeflerdeki 57 teravatsaate ulaşırsa, maliyet 2 milyar doları, elektrik fiyatlarındaki artış da yüzde 29 seviyesine ulaşabilir” tespiti yapıldı.

TARIM ARAZİLERİ YOK OLACAK

Raporda, son 13 yılda yeni konut ve sanayi alanlarının inşasıyla 2.4 milyon hektar tarım arazisi, enerji ve madencilik yatırımlarıyla dae 400 bin hektar orman alanının yok olduğuna dikkat çeken çevre örgütleri, yeni maden sahalarının işletmeye açılmasıyla verimli toprak kaybının olağanüstü artacağını belirtti. Raporda, sadece Konya Karapınar ve Karaman Ayrancı’da tespit edilen 1.8 milyar tonluk kömür sahasının geliştirilmesi, Konya Havzası’nda 20 bin hektar tarım alanında verimli üst toprağın sıyrılıp yok edilmesi ve hafriyatın başka tarım alanları üzerine dökülmesiyle hektarlarca tarım alanının yok olacağı belirtildi. Rapora göre, kömür santralleri nedeniyle sadece bu bölgede 5 bin çiftçi şehirlere göç etmek zorunda kalacak tarımda yüzde 70’e varan verim kaybı yaşanacak ve yer altı suları kaybolacak.

AMAÇ ŞİRKETLERİ KURTARMAK MI?

Kömür santrallerin teşvik edilmesi ve alım garantisi nedeniyle rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir enerji yatırımlarının önünün kapanacağı, kömür santrallerinin dönüşüm zorluğu nedeniyle Türkiye’nin enerjideki yeni gelişmelere kolay uyum sağlayamayacağı uyarısı yapılan raporda, kömür santrallerinin banka borçlarının arttığı bir dönemde yeni yasa çıkarılıp teşvik sağlanması dikkat çekici bulundu. Raporda şöyle denildi:

“Son yıllarda elektrik fiyatları tüketici lehine düşüş eğilimi gösteriyor. Bu düşüş sonucunda başta özelleştirilen termik santraller olmak üzere yerli linyit ile çalışan santrallerin elektrik üretim maliyetleri piyasadaki elektrik fiyatlarının üzerinde kaldı. Bu santrallerin bankalara kredi borçlarını ödemekte zorlandığı bu dönemde kömürden üretilen elektrik için şebekeye erişim önceliği ve alım garantisi verilmesini de öngören yasa çıkarıldı. Uluslararası Enerji Ajansı 2015–2040 arasında yapılacak elektrik yatırımın yüzde 60’ının yenilenebilir enerji projelerine aktarılacağını öngörüyor. Paris İklim Anlaşması sonrasında kömür projelerinin finansmanının önünde önemli engeller yükseliyor. Bütün bu dönüşüm ve Türkiye’nin zengin yenilenebilir enerji potansiyeline rağmen, kömüre agresif teşvikler sunulması kabul edilemez.”

Kömür santralleri sektörün amiral gemisi olacak

headlineÖzelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) Enerji Grup Başkanı Atıf Kır, yerli kömürle ilgili teşvik tartışmalarına ilişkin, “(Elektrik Piyasası Kanunu Değişiklik teklifiyle) Yerli kömür yatırımları için yapılan ihalelerdeki tesislerden üretilecek elektrik TETAŞ veya EÜAŞ tarafından alınacak.” dedi.

Türkiye Enerji Vakfı’nın (TENVA) düzenlediği Yerli Kömür Santrallerinde Risk Analizi ve Teşvik Mekanizmaları Çalıştayı’nın Yerli Kömür Santrallerinin Piyasaya Entegrasyonu ve Alternatif Teşvik Mekanizmaları paneli Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Enerji İşleri Genel Müdürü Zafer Demircan moderatörlüğünde gerçekleştirildi.

Panelde konuşan ÖİB Enerji Grup Başkanı Atıf Kır, TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen, Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun teklifiyle yeni bir model gerçekleştirileceğini ve yerli kömürde yatırıma başlanması için tüm gerekli işlemlerin ihaleler öncesinde tamamlanacağını dile getirdi.

İhaleye teklif verenlerin yeterlilik şartlarını karşılayıp karşılamayacağı yönünde bir ön eleme gerçekleştirileceğini ve böylece yatırımların tamamlanması konusunda emin olmak istediklerini anlatan Kır, “(Elektrik Piyasası Kanunu Değişiklik teklifiyle) Yerli kömür yatırımları için yapılan ihalelerdeki tesislerden üretilecek elektrik Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ( TETAŞ) veya Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) tarafından alınacak” değerlendirmesinde bulundu.

– “Yatırımlar devam etmeli”

Yerli kömür sektörü üzerine değerlendirmede bulunan Bereket Enerji Yönetim Kurulu Başkanı Ceyhan Saldanlı da Türkiye’nin daha öncesinde elektrikte arz eksikliği ile savaştığını, fakat son 13 yılda büyük yatırımlar yapıldığını söyledi.

Gelinen noktada ise talep eksikliği, arz fazlalığı ve fiyatların düşüklüğünün sektörde bir sorun oluşturduğunu ifade eden Saldanlı, “Bu yatırımlar yapılırken her zaman arz eksikliğini düşündük, talebin bu kadar az gelişeceğini düşünemedik ama henüz istediğimiz noktada değiliz. 2023 için büyük hedeflerimiz ve gidecek yolumuz var, şu anki enerjimiz bu yol için yeterli değil. Bu yüzden yatırımları sürdürmemiz lazım.” diye konuştu.

Türkiye’deki arz-talep dengesinin lisanslama yoluyla ayarlanması gerektiğini vurgulayan Saldanlı, Türkiye’nin şu an 74 bin megavat seviyesinde olan kurulu gücünün 10 yıl içerisinde 95 bin megavata çıkacağını, bu konuda yerli kömürde bugüne kadar yapılandan daha farklı şeyler yapılması gerektiğini savundu.

– “Kömür artık bankacılık sektörünün sorunu oldu”

Aksa Enerji Genel Müdürü Cüneyt Uygun da 5 yıl öncesinde yerli kömürden enerji yatırımının en doğru kaynak ve Türkiye’nin geleceği şeklinde görüldüğünü, fakat gelinen nokta itibarıyla sektörde desteğe ihtiyaç duyulduğunu söyledi.

Aksa Enerji olarak daha önceki yatırımlarında hep dış kaynak finansmanı kullandıklarını aktaran Uygun, Bolu Göynük’teki linyit santralleri için dış kaynak bulmada sıkıntı yaşadıklarını, bu yüzden ilk defa bu santral için yerli bankalardan finansman aldıklarını anlattı.

Uygun, “Yerli kömürdeki finansman sıkıntısı enerji sektörünün sorunu olmaktan çıktı. Bu iş artık bankacılığın sorunu haline gelmiş durumda, bankalar enerji yatırımıyla ilgili hiçbir şey duymak istemiyorlar, 10 yıllık alım garantisiyle teşvik edilmiş yatırımlar hariç.” değerlendirmesinde bulundu.

– “Kömür santralleri sektörün amiral gemisi olacak”

Fina Enerji Yönetim Kurulu Üyesi Karani Güleç ise bankaların 10 sene sonra ne olacağını bilmediği için risk almak istemediklerini belirtti.

Özellikle yenilenebilir enerjide Avrupa’dan bankalarla gelen kaynaklar olmasına rağmen kömürde batıdan bir finansman kaynağı gelmediğini ifade eden Güleç, yerli bankaların da batı menşeli olanların da aynı tavrın söz konusu olduğunu ve dolayısıyla Türkiye’deki yatırımların bundan etkilendiğini kaydetti.

Güleç, şu anda bankalarda “bekle gör” tavrı olduğu için karşı tarafın isteksizliğinden dolayı sektörün de beklemek durumunda olduğuna dikkati çekerek, “Teşvikte netlik olmazsa projeyi gerçekleştirmekten uzaklaşıyoruz. İnşallah herkesi kapsayacak bir sistem olmasını bekliyoruz ve umuyoruz. Teşvik sistemi bankalara olan borcun geri ödenmesine yönelik olmalı. Yerli kömür hem baz yük hem de maliyeti çok düşük santraller, bundan 10-20 sene sonra enerji sisteminin amiral gemisi olacak santraller.” ifadelerini kullandı.

Nuran Erkul

memurlar.net

Enerji politikalarını ve Ekonomik Gelişmeleri Masaya Yatırdılar

timthumb.phpGÜNDER tarafından oluşturulan güneş enerjisi portalı SOLAR.İST kapsamındaki ilk buluşma, “SOLARENA” 30 Mayıs’ta İstanbul’da gerçekleşti. Türkiye ve Dünya’daki güneş enerjisi hakkındaki gelişmeler ve teşviklerin konuşulduğu buluşmada, SOLARPOWER Europe CEO’su Dr. James Watson, Kemerburgaz Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar ve Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV)’dan Bengisu Özenç, enerji politikalarını ve ekonomik gelişmeleri masaya yatırdı.

Açılış konuşmalarıyla başlayan buluşmada GÜNDER Başkanı Dr. Kemal Gani Bayraktar, GÜNDER’in son üç yılda güneş enerjisi sektörüne yeni değerler kazandırmaya çalıştığını, SOLARENA buluşmalarının da bunlardan biri olduğunu söyledi. Bayraktar sözlerinin devamında SOLARENA buluşmaları ile gündemden hızlıca geçen bazı konuları gündeme taşımayı ve bu konuların doğru şekillenmesine yönelik fikir üretmede sağlıklı bilgi sunabilmeyi amaçladıklarını kaydetti.

“Güçlü güneş potansiyeli ile Türkiye de bu büyümenin parçası olacak”

Küresel düzeyde güneş enerjisi en hızlı büyüyen sektörlerin başında geliyor. 2004 yılında 3 GW dolaylarında olan toplam kurulu kapasite 2015 yılında 228 GW seviyesine ulaşmış durumda. Sadece 2015 yılı itibariyle 50 GW’dan fazla kurulu güç sisteme bağlandı. Dr. James Watson bu durumu bir devrim olarak niteliyor. Türkiye’nin de güneş potansiyeline değinen Watson “Paris Anlaşması ile beraber güneş sektörünün daha da hızlı büyümeye devam edeceğini tahmin edebiliriz. Güçlü güneş potansiyeli ile Türkiye de bu büyümenin parçası olacak” dedi.

 

Türkiye’deki güneş sektörünün gelişiminin diğer ülkelere nazaran daha yavaş ilerlediğini belirten Doç.Dr. Sevil Acar ise Türkiye’de kömür için verilen desteklerin yüksekliğine dikkat çekti. Açıklamasında yaptıkları çalışma sonucunda 2013 yılında yalnızca doğrudan maddi kaynak yolu ile kömür için 730 milyon dolarlık teşvik verildiğini hesapladıklarını, bununla birlikte hesaplanamayan kalemler ve dolaylı destekler ile bu rakamın çok daha yüksek olduğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Acar çalışmalarının Türkiye’nin kömür kullanımının teşviği için harcadığından çok daha düşük bir bütçeyi güneş enerjisi gibi sürdürülebilir kaynaklara harcaması halinde, çok küçük bir gelir kaybı ile sürdürülebilir kalkınma prensiplerine uygun gerekli alt yapı ve fırsatları hayata geçirebileceğini ve emisyonlarını azaltabileceğini gösterdiğini de sözlerine ekledi.

Güneş sektörü istihdam yaratıyor.

Güneş sektörü 2015 yılı sonu itibari ile 3.7 milyon insana istihdam sağlıyor. IRENA’nın 2016 Yenilenebilir Enerji ve İşler raporuna göre sadece 2015 yılında solar elektrik üretimi 300.000 yeni istihdam yarattı. Güneş enerjisinin yarattığı katma değere değinenBengisu Vural “Ekonomik kaynakların hem temiz hem de yerli enerji kaynaklarına yönlendirmenin bir alternatif olarak aktarılmasının üreteceği katma değer, Türkiye’nin sürdürülebilir kalkınmasına büyük katkı sağlar. Güneş enerjisi aynı zamanda, Türkiye’nin hem iklim değişikliği ile mücadele hem de AB mevzuatına uyum için de önemli bir role sahip. Güneş enerjisini verimli ve etkin kullanmak için ARGE ve yenilikçilik alanında çalışmalarımızı arttırmalıyız.” dedi.

Güneş enerjisi sektörü eski ve kirli teknolojiler olan fosil yakıtlara karşı önemli bir alternatif olarak her geçen gün daha da büyüyor. Son yıllarda özellikle kurulum ve işletme maliyetlerindeki düşüşler, Paris İklim Zirvesi sonrası piyasalarda yaşanan gelişmeler ve beklentiler ile beraber solar sektörünün Türkiye’nin kalkınması için önemli bir araç olabileceği görülüyor. Dünya’daki gelişmeler ışığında, Türkiye’nin özellikle fosil yakıtlara olan bağımlılığının azaltılması ve sürdürülebilir ekonomik kalkınma için güneş enerjisi sektörünün gelişimi hayati öneme sahip.

GÜNDER, güneş enerjisi hakkında yerel ve uluslararası daha etkin bir biçimde takip etmek ve kamuoyu ile paylaşmak için Türkiye’nin ilk ist uzantılı web sitesi olan solar.ist’i kurdu. Solarena buluşmaları bu yeni bilgi ve paylaşım platformunun etkinlikleri olarak düzenlenmeye devam edecek.

GENÇ GİRİŞİMCİLERDEN JEOTERMAL KUYULARI İÇİN ÖNEMLİ PROJE

45501331_620x410Manisa’nın Salihli ilçesinde, genç girişimciler Ziraat Mühendisi Yakup Uzun ve Mehmet Demirci, jeotermal kuyularında geri dönüşüm sorununu ortadan kaldıracak bir projeye imza attı.
Genç girişimciler ‘Jeotermal Kuyu Kullanarak Reenjeksiyon Kuyusuna Gerek Kalmadan Geri Dönüşümlü Alan Isıtma Yöntemi’ adını verdikleri ve patent başvurusu yaptıkları proje ile jeotermal kuyularında geri dönüşüm için ikinci kuyu derdini ortadan kaldırdı. Projeleri ile yatırım yapmak isteyen işletmeleri, önemli bir maliyet kaleminden kurtardıklarını kaydeden Ziraat Mühendisi Yakup Uzun, “Projemiz, birçok sahada denendi ve başarılı oldu” dedi.
Uzun, “Şirketimizi 2015 yılının Eylül ayında kurduk. Bu tarihten itibaren jeotermal kuyu çalışmaları ve sera yapım alanlarında faaliyette bulunuyoruz. Patent başvurusunda bulunduğumuz ‘Jeotermal Kuyu Kullanarak Reenjeksiyon Kuyusuna Gerek Kalmadan Geri Dönüşümlü Alan Isıtma Yöntemi’ ile de çalışmalarımız devam ediyor. Bu yöntem tek kuyu kullanılarak taban sıcaklığını dışarıya taşıyıp sera ve benzeri alanların ısıtılmasını sağlamaktır. Bu yöntem sayesinde jeotermal suları doğaya salınım olmadan ve 2’nci bir kuyuya gerek kalmadan aynı kuyunun sıcaklığını kullanarak sera ve tarımsal alanların ısıtılması amaçlanıyor. Bugüne kadar Muğla, Fethiye, Bolu bölgelerinde uyguladığımız proje de başarılı sonuçlar alındı” ifadelerini kaydetti.

“VERİMLİ SONUÇLAR ALINIYOR”
Projede girişimci olarak yer alan Ziraat Mühendisi Mühendis Mehmet Demirci ise “Bu sistemin çalışma sistemi üzerine araştırmalar yapıyorduk. Şirket, jeotermal ısıtma sistemi üzerine 2 yıldan buyana faaliyette bulunuyordu. Patent başvurusunda bulunduğumuz sistemi daha önce yatırım yapmak isteyen firmalar gerçekçi bulmuyordu. Ancak bugün itibariyle 5 farklı sahada bu sistem artık uygulanıyor ve oldukça verimli sonuçlar elde ediliyor” diye konuştu.

Ermenek maden faciasında yeni bilirkişi raporu

310520161532577373268_2KARAMAN’ın Ermenek İlçesi’nde 2014 yılı Ekim ayında 18 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasıyla ilgili 2’si tutuklu 16 sanığın Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmasına devam edildi.

Hazırlanan yeni bilirkişi raporunda sanıklardan 4’ünün bilinçli taksirle hareket ettiği, diğerlerinin kusursuz olduğu belirtildi.

Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün görülen duruşmaya tutuklu sanıklar Has Şekerler Madencilik Şirketi sahibi Saffet Uyar, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi teknik nezaretçisi maden mühendisi Ali Kurt, taraf avukatları ve ölen madencilerin aileleri katıldı.

Soma’daki 301 madencinin öldüğü faciada eşi Mustafa Kaya’yı kaybeden Naciye Kaya da, ölen 301 madenci adına Ermenek’teki madenci ailelerine destek vermek için Ermenek’e geldi. Ermenek ve Soma faciasının unutulmamasını isteyen Naciya Kaya, gazetecilere yaptığı açıklamada ‘Bizim eşlerimiz, kardeşlerimiz kolay can verdi. Herkes davasına sahip çıksınlar. Ermenk’e, şehit ailelerine sahip çıksınlar. Adalete güvenmiyorum. Daha önce kardeşim de madende öldü. Ama o bir kişi öldüğü için sahip çıkan olmadı. 301 kişi ölünce biraz sahip çıkıldı’ dedi.

YENİ BİLİRKİŞİ RAPORU

Duruşmada, hazırlanan yeni bilirkişi raporu okundu. Ankara 7’nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hazırlatılan 9 kişiden oluşan bilirkişi raporunda, olayın eski ocakta biriken suyun basması sonucu yaşandığı, eski ocakla ilgili imalat haritaların bulunmadığı ve yeni imalat haritalarıyla da çakıştırılmadığı, 25 metrelik sondaj makinası olmaması nedeniyle, eski ocağa yakın mesafeden kömür çıkartılmaya çalışıldığı içinde olayın meydana geldiği belirtildi.

‘MİGEM’İN ETKİN VE YETERİNCE DENETLEMEDİĞİ ORTADADIR’

Raporda, Maden İşleri Genel Müdürlüğü’nün (MİGEM) de iş kazasının meydana geldiği işletmede kazadan önce temmuz ayında yaptığı denetlemede, işletmeyi sondaj makinasının tedariki ve sondajlı ilerleme yapılması konusunda uyardığı ve eksikliklerin giderilmesi için faaliyetlerini durdurduğu, ancak daha sonra yapılan denetimde ise kontrol sondajı eksikliği giderilmeden, bu konudaki uyarılar dikkate alınmadığı halde MİGEM tarafından 5 Eylül 2014 tarihinde üretime devam edilmesi için izin verildiği vurgulandı. Raporda, ‘MİGEM, iş kazasının meydana geldiği iş sahasında maden üretim faaliyetini yeterince ve etkin denetlemediği ortadadır’ denildi.

4 SANIĞA ‘BİLİNÇLİ TAKSİRLE HAREKET’

Raporda 16 sanık hakkındaki kusurlara da tek tek yer verildi. Raporda sanıklardan Ermenek Cenne Linyit Kömürü hissedarı ve müdürü Abdullah Özbey, Has Şekerler Madencilik Şirketi sahibi Saffet Uyar, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi teknik nezaretçisi maden mühendisi Ali Kurt ve Has Şekerler Madencilik Şirketi Daimi Nezaretçisi maden mühendisi Yavuz Özsoy’un, ‘bilinçli taksirle’ hareket ettiğini, aralarında 2 kadın mühendis, 1 iş güvenliği uzmanının da bulunduğu diğer sanıkların ise kusurlu olmadığı belirtildi.

BİLİRKİŞİ RAPORUNA ‘ŞERH’

Bilirkişi raporuna heyette bulunan A sınıfı İş Güvenliği Uzmanı Maden Mühendisi Abidin Kınacı sanıkların ‘asli kusurlu, tali kusurlu ve kusursuz’ olmak üzere belirtilmesi hususunda şerh koydu. Kınacı’nın şerh raporunda Abdullah Özbey ve Saffet Uyar’ın asli kusurlu, Ali Kurt ile Ermenek Cenne Madencilik İşletme Müdürü Mehmet Zeybek’in tali kusurlu, 2 kadın mühendis, 1 iş güvenliği uzmanının da bulunduğu diğer sanıkların ise kusursuz olduğunu belirtti.

Duruşmaya, bilirkişi raporunun okunmasının ardından ara verildi.

İSTENEN CEZALAR

Ermenek’e bağlı Pamuklu Köyü Cenne Mevkisi’ndeki Has Şekerler Madencilik’e ait linyit ocağında 2014 yılı Ekim ayında eski ocakta biriken suyun basması sonucu 18 işçi mahsur kaldı. 38 gün süren kurtarma çalışmaları sırasında 18 işçinin cenazeleri ocaktan çıkartıldı. Ermenek Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı 168 sayfalık iddianameyle Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. İddianamede yer alan tutuklu sanıklar; Has Şekerler Madencilik Şirketi sahibi Saffet Uyar, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi teknik nezaretçisi Ali Kurt ile tutuksuz sanıklar, Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi Müdürü ve hissedarı Abdullah Özbey, aynı şirketin işletme müdürü Mehmet Zeybek ve Has Şekerler Madencilik şirketinin daimi nezaretçisi maden mühendisi Yavuz Özsoy’un da bulunduğu 14 sanık hakkında ‘Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak’ suçundan 20- 25 yıl hapis istemiyle dava açıldı. Diğer sanıklar barut biriminde görevli işçi N.Ö. ‘Yetkisi olmadığı halde belgelere imza atmak’, puantör M.A. da faciayı ‘Bildirme yükümlülüğünü ihlal’ suçlamasıyla hakim karşısına çıktı. Ölen madencilerin aileleri ile 1-2 yaşlarındaki çocuklarının da bulunduğu 62 kişinin şikayetçi olarak yer aldığı davada, aralarında aynı madende çalışan işçilerin de olduğu 45 kişi tanık olarak bulunuyor.

ABDULLAH ÖZBEY SERBEST BIRAKILDI

Yapılan duruşmalar sonrasında yaklaşık 3 ay tutuklu kaldıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Yavuz Özsoy hakkında yeniden yakalama kararı çıktı. Olayın ardından tutuklanan sanıklarından Ermenek Cenne Linyit Kömürü İşletmesi Müdürü ve hissedarı Abdullah Özbey de geçen 4 Mayıs günü, avukatının istemi üzerine Ermenek Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adli kontrol kararı ile tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı sorumluları hakkında ise soruşturma izni verilmedi.

Ali Rıza ETCİ/ERMENEK(Karaman), (DHA)

 

Amerika’nın yeni enerji politikaları

574c2cd140201174ac1d377d.jpgABD geçtiğimiz yedi küsur sene boyunca Demokrat bir başkan tarafından yönetildi. Bu süre içerisinde çevreyi ve atmosferi korumaya yönelik çok önemli kararlar alınıp uygulamaya geçildi. Bu kararların önemli biri de iklim değişikliğini önlemek için yürürlüğe girmesine çalışılan Paris Anlaşması‘na taraf olmak. 

Kasım ayının ilk Salı günü ABD’de başkanlık seçimi yapılacak. Seçilecek olan başkan da Ocak ayının sonunda göreve başlayacak. Bu seçilecek kişi her ne kadar sadece ABD’nin başkanı olacak olsa da ABD’nin dünya politikası ve ekonomisi üzerindeki önemli ağırlığı yeni başkanın da görüşlerini hepimiz açısından önemli kılıyor. 

Cumhuriyetçiler’in başkan adayının Donald Trump olması kesinleşti. Seçim çalışmaları sırasında yaptığı değişik konuşmalarla dikkat çeken Trump’ın başkan adaylığı kesinleştikten sonra daha ciddi ve uygulayacağı politikalara yönelik konuşmalar yapması bekleniyor. Adaylığının kesinleşmesinden sonra ilk konuşmasını da petrol endüstrisinin düzenlediği bir konferansta yaptı. 

Obama izin vermedi

Trump’ın söyledikleri konusunda bir fikre varmak için üzerinde konuştuğu konunun da temelini bilmemiz gerekiyor. Mesela Trump başkan seçilecek olursa Başkan Obama‘nın yapımını durdurduğu Keystone XL petrol boru hattının yapımına izin vereceğini söyledi. 

Mayıs ayının başından bu yana Kanada’nın Alberta eyaletinde yanmakta olan büyük araziyi biliyorsunuz. Bu bölgenin hemen kuzeyinde ise büyük katran kumulları bulunuyor. Kanada bu katran kumullarından ham petrol üreterek dünyanın en önemli petrol üreticilerinden biri haline geldi. Ancak esas problem bu üretilen petrolü dünya piyasalarına taşımak, çünkü Alberta Amerika kıtasının neredeyse ortasında yer alan bir bölge. Kuzeyinden taşımak Kuzey Buz Denizi nedeniyle imkansız, doğu ve batısında yaşıyan yerli halklar da bir boru hattı yapılmasına karşı çıkıyorlar. Bu nedenle tek seçenek güneyde ABD’den geçerek Meksika Körfezi’ne inen bir boru hattı kurmak. Bu boru hattının geçeceği bölgedeki insanların rahatsızlıkları da göz önüne alınarak Başkan Obama bu boru hattının yapımına izin vermedi. Bu nedenle de gerek Kanada’da gerekse de ABD’nin iç bölgelerinde petrol üreten üreticiler ürettikleri petrolü ucuz bir yöntemle denizlere ulaştırmayı sağlayamadılar. 

Küresel ısınma sonunda Dünya’nın ortalama sıcaklığının iki derecenin altında kalarak insanlığın geleceğini tehdit etmemesi için bu yeni petrol yataklarından petrol üretilmemesi gerekiyor. Ancak Trump ne küresel ısınmanın varlığına ne de küresel ısınmanın insan kaynaklı olduğuna inandığından bu boru hattının yapımına destek veriyor. 

İkinci önemli konu Paris Anlaşması

Trump’ın konuşmasında değindiği ikinci önemli konu Paris Anlaşması. Başkan seçilecek olursa Paris Anlaşması’nın yeniden görüşüleceğini söyleyen Trump bu anlaşmanın temeli konusunda yeterli bilgiye sahip değil gibi görünüyor. Paris Anlaşması Dünya’nın sera gazı salımlarının en az %55’ini yapan en az 55 ülke tarafından kabul edilecek olursa yürürlüğe giriyor. Şu anda birçok ülke bu anlaşmayı meclislerinden geçirmek için çalışmalar yapıyorlar. ABD’nin bu noktada yapabileceği sadece anlaşma şartlarını uygulamamak olur ki zaten Paris Anlaşması devletler açısından bağlayıcılığı olmayan bir anlaşma. Ancak Trump kendisine oy verebilecek olan çevre duyarlılığı olan kişileri ürkütmemek için “Paris Anlaşması’ndan çekiliriz” demek yerine yapılması neredeyse imkansız olan “Paris Anlaşması’nın baştan görüşülmesini sağlayacağız” söylemine başvuruyor.

Fakat Trump başkan olsa da bu tür önemli kararları kendi başına vermekte zorlanabilir. Aynı şey hangi demokrat aday seçilecek olursa onun için de geçerli. Bir yandan çevre koruma ile ilgili çoğu kanun uygulamaya başlanmış durumda. Bunları geri çevirebilmek için mahkemelerde uğraşmak, sonunda ise Anayasa Mahkemesi’ne gitmek gerekiyor. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nde bir boş üyelik bulunuyor. Bu boş üyelik Başkan Obama tarafından doldurulacak olursa Trump’ın istediği bir değişikliği mahkemeden geçirmesi imkansızlaşır. Öte yandan Demokrat bir adayın başkan seçilmesi durumunda da çevre ve iklim konusunda yerine getirmek isteyeceği sorumlulukları üstlenmek için paraya ihtiyacı olacak. Paranın musluğu ise başkanın değil meclisin elinde ve mecliste de Cumhuriyetçiler çoğunluktalar. Bu bakımdan her ne kadar Trump çevre ve iklim konusunda yapacağını söylediği radikal değişikliklerle dünyanın geri kalanının uykularını kaçırıyor olsa da başkanlığı durumunda söylediği kadar büyük değişiklikleri yerine getirebilmesi oldukça zor görünüyor.

CNN

Afşin-Elbistan A Termik Santrali devir sözleşmesini imzaladık

1429366586_00008519359Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Afşin-Elbistan A Termik Santrali ve kömür işletmesinin 20 yıllığına ERG Elektrik A.Ş.’ye devrini öngören anlaşmayı imzaladıktan sonra şu açıklamalarda bulundu;

“İmtiyaz hakkı sözleşmesi ile birlikte ilgili firmanın santralin rehabilitasyonu ve diğer yatırımlarının toplam 3,6 milyar Dolar bütçeye sahip olduğunu hatırlatarak, “Buraya 2 tane 360 MW’lik ünite daha kuruyoruz. 720 MW’lik ek ünite tesis edilecek. Kömür daha fazla çıkartılacak ve buradaki işletme daha fazla elektrik üretmiş olacak. 20 yıl sonra biz bunların her birisini tekrar geri alacağız” diye konuştu.

Elbistan ve Afşin ilçelerine doğalgaz arzını sağlayacak sözleşme töreni için bölgeye gelen Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Afşin-Elbistan A Termik Santrali’nin devrine ilişkin olarak açıklamalarda bulundu.

Türkiye’nin, 30 yıldan fazla bir süredir elektrik üreten Afşin-Elbistan A Termik Santrali’nin çok ekmeğini yediğini kaydeden Bakan Yıldız, “Burada 1350 MW’lik kısmen yaşını doldurmuş, ömrünü tamamlamış ve çevreye zararlı olmasını kesinlikle istemediğimiz bir tesisten bahsediyoruz. Buranın çok ekmeğini yedik. Buradan çok insan gelip geçti. Türkiye’de buranın çok ekmeğini yedi ama burayı bu haliyle bırakamayız” ifadelerini kullandı.

Bakan Yıldız, şöyle konuştu: 

“Afşin-Elbistan A Termik Santrali’nin rehabilite edilmesi ile alakalı 13 yıl süren mahkeme kararları vardı. Ve şimdi imtiyaz hakkı sözleşmesi ile beraber biz buranın da anlaşmasına imza koyduk. Bunun için de buraya tekrar gelinecek. Burada hangi şahıs olursa olsun burada hizmetleri devam ettirecek. Bizdeki anlayış bayrak yere düşmez ve elden ele verilir. Bizden sonraki arkadaşlarımız bizden daha iyi bu işi yapacaklar. Böyle inandığımız için bu kararları aldık. Bir firmayla Afşin-Elbistan A Termik Santrali’nin 20 yıllığına imtiyaz hakkıyla beraber bütün yatırımları başlatmış olacak. Bu yatırımın tutarı 3,6 milyar Dolar. 10 milyar TL’nin üzerindeki yeni yatırım burada 7-8 kilometrekarelik bir alana yapılacak.

Burada 1350 MW’lik kısmen yaşını doldurmuş, ömrünü tamamlamış ve çevreye zararlı olmasını kesinlikle istemediğimiz bir tesisten bahsediyoruz. Buranın çok ekmeğini yedik. Buradan çok insan gelip geçti. Türkiye’de buranın çok ekmeğini yedi ama burayı bu haliyle bırakamayız. Çiftçi kardeşlerim EÜAŞ’ın aleyhine bir dava açtılar ve 21 milyon TL tazminat kazandılar. Haklarıydı helal olsun. Biz de şuan buranın baca gazı analizleriyle alakalı her türlü çevreye duyarlı bir işletmecilik kuruyoruz. Yalnızca bununla bitmiyor. 1350 MW’lik rehabilitasyonla birlikte buraya 2 tane 360 MW’lik ünite daha kuruyoruz. 720 MW’lik ek ünite tesis edilecek. Kömür daha fazla çıkartılacak ve buradaki işletme daha fazla elektrik üretmiş olacak. 20 yıl sonra biz bunların her birisini tekrar geri alacağız.”

Termik santralde çalışan işçilerin durumlarıyla ilgili olarak bilgiler aktaran Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, ‘işçilerimizin başımızın üstünde yeri var’ diyerek, “İşçilerimizin hiçbir işçimizi kapının önüne bırakmadık bundan sonra da bırakmayacağız. İşçi kardeşlerimiz isterlerse özel şirkette çalışabilecekler. Herkes özgür iradesiyle karar verecek. İstemezlerse EÜAŞ’ta bütün işçi kardeşlerimizin başımızın üstünde yeri var. Bu projelerde hiçbir mühendisimiz, teknisyenimiz, işçi kardeşlerim ve aileleri tedirgin olmasınlar. 20 yıl bir kişinin iş hayatına tamamen hitap edecek bir süreden bahsediyoruz. Buradaki özel sektör beni istediği zaman çıkarır diye bir şey yok. Çalışanın hiçbir endişesi ve korkusu olmasın” ifadelerini kullandı.

Türkiye’nin geleceği için enerji yatırımlarının devam ettirilmesi gerektiğinin de altını çizen Bakan Yıldız,

“Buradaki yatırımlarımız devam edecek. Çöllolar’la ilgili olarak o elim kazadan sonra burasının susuzlaştırılması ile alakalı konular var. Biz buraya bütün ekibimizle beraber geldik. EÜAŞ, BOTAŞ, TEİAŞ, özel şirketler ve TEDAŞ’ın bütün genel müdür ve yardımcıları da burada. Çünkü biz buraya geldiğimizde yalnızca bir seçim çalışmalarında bulunmuyoruz. Oradaki enerji sektörüyle alakalı çalışmaları da takip ediyoruz. Bütün bunların sürdürülebilirliğine olan inanç 7 Haziran akşamında bir kez daha kendisini gösterecek. Biz, Türkiye’de bunun bir parti meselesi olmadığını, siyasi istikrarın devamı niteliğindeki önemli bir başlık olduğunu biliyoruz. Bu kadar yatırımın Türkiye’ye getirdiğimiz hizmetlerin kesintisiz devam etmesi gerekiyor. Biz geçen hafta bir anlaşma imzaladık. Yine milyar Dolar’lık bir anlaşma. Bazen halkımızın, vatandaşımızın zihninde tereddütler uyandırmaya çalışanlar var. Türkiye’nin geleceği olan ve kendimizden daha çok sevdiğimiz çocuklarımıza daha iyi bir Türkiye bırakmak için bütün bu yatırımları devam ettirmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.

Türkiye güneş enerjisinde bölgesel üretim üssü olabilir

turkiye-gunes-enerjisinde-bolgesel-uretim-ussu-olabilir_966fd8f-2z07w55g0b0bz5457dih3e“Uluslararası Yatırım Zirvesi”nin ikinci gününde, Türkiye’nin önde gelen enerji üreticilerinden Zorlu Enerji’nin Genel Müdürü Sinan Ak, güneş enerjisinde Türkiye’nin bölgesel üretim üssü haline gelebileceğini ifade ederek, “Güneş enerjisi yatırımlarında arzın çok üzerindeki talebin karşılanması halinde yatırımların önü açılacak. Bu anlamda yerli üretimin gerçekleştirilmesinin önemine inanıyoruz” dedi.

Uluslararası Yatırım Zirvesi’nin ikinci günündeki “Türkiye’de Enerji Fırsatları ve Süreç” başlıklı özel oturumda konuşan Sinan Ak, “Enerji yatırımcıları için önemli olan dengeli portföyü korumak. Petrol ve doğalgaz fiyatlarının değişkenliğini göz önünde bulundurursak bugün, yatırımcılar için yenilebilir enerji yatırımları, teşvik mekanizmasından dolayı avantajını koruyor. Jeotermal ve rüzgarda önemli yatırımlarımız var. Önümüzdeki dönemde 30 bin megavatın (MW) üzerinde güneş santrali ve rüzgar yatırımının devreye gireceğini gözönünde bulundurduğumuzda, yabancı yatırımcıların da bu alanda yatırım yapmalarının önemli olacağını düşünüyoruzö dedi.

Sinan Ak ayrıca, güneş panelleri üretimi konusunda Türkiye’nin önünde ciddi bir fırsat bulunduğunu, eğer bu konuda doğru adımlar atılır ve yerli üretime ağırlık verilirse Türkiye’nin, bölgenin güneş paneli ihtiyacını karşılayabilecek bir üretim üssüne dönüşebileceğini sözlerine ekledi. Ak, “Güneş enerjisinde  talep, arzın çok üzerinde. Kamunun yatırımları talep oranında desteklemesi yönünde yatırımların artacağını söyleyebiliriz” dedi.

Günün Madencilik Makalesi

AdsızTürkiye, enerji ihtiyacını karşılarken nükleer seçeneğini de unutmamak istiyor. Elektriklerin nedensiz olarak kesiliverdiği gün, Ankara’da her tarafta, billboardlar Akkuyu Nükleer Santrali ilanları ile doluydu. Sonra meclisten düzenleme çıktı. Arada temel atma törenini bile yaptık. Törene enerji bakanımız katıldı. Pişmiş aşa soğuk su katmak gibi olacak ama ben bu nükleer enerji işini bir kez daha düşünmemiz gerektiği kanaatindeyim. Burada aklımda olan, hiç de öyle, bizatihi nükleer enerjiye karşı olmakla alakalı değil. Nükleer enerji üretimine karşı olmayı elbette son derece meşru buluyorum. Ama ben bizatihi, nükleer enerjiye karşı değilim. Ben, bizim Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın nükleer enerji işine hiç müdahil olmaması gerektiği kanaatindeyim.

Bu yazıyı yalnızca onun için yazıyorum.

Önce derdimi özetleyeyim: Ben, elektriklerin daha bu ay içinde tüm Türkiye’de neden kesildiğini doyurucu bir biçimde açıklayamamış olan bir bakanlığın, Türkiye’de nükleer enerji üretiminden kesinlikle sorumlu olmaması gerektiğini düşünüyorum. Maden işletme lisanslarını verdiği halde, o madenlerdeki iş kazalarının nedenleri konusunda hiç konuşmayan bir bakanlığın, nükleer enerjiden elektrik üretenlere lisans vermemesi gerektiğine inanıyorum. Peki, neden böyle düşünüyorum? Gelin anlatayım.

Daha bu ay içinde tüm Türkiye’de elektrikler 7 saatten uzun bir süre kesildi. Programsız bir biçimde kesildi. Üzerinden yaklaşık 1 ay geçti. Hala ne olduğuna dair doyurucu bir açıklama dinlemedik. Arada bir siber saldırı ihtimalinden bahsedildi. İlk duyduğumda, “keşke, öyle ciddi bir nedeni olsa” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Ben olup bitenin doğrudan doğruya beceriksizlikle alakalı olduğu kanaatindeyim.

Elektrik düğmesine bastığınızda, lambaların yanıvermesini neye borçlu olduğumuzu biliyor musunuz? Gerisinde kocaman bir sistem işliyor. Elektrik, yurtiçinde ya da dışında bir yerlerde üretiliyor. Sonra bu üretilen elektrik, iletim hattı vasıtasıyla ülkenin değişik yerlerine iletiliyor. Belli bir bölgeye iletilen elektrik, oradan evlere ve işyerlerine dağıtılıyor. Eskiden bu üretim-iletim-dağıtım işlerinin tümünü tek bir kamu işletmesi yapardı. Şimdi işler değişti. Üretim özelleşti. Artık elektrik üreten özel şirketler de var. Kamu ve özel şirketler tarafından üretilen elektrik, bir kamu tekeli olan elektrik iletim hattı üzerinden memlekete dağılıyor. Dağıtım işinde de yoğun bir özel sektör katılımı söz konusu oluyor. Türkiye’de elektrik kesintisine yol açan problem nerede çıktı? Bir kamu tekeli olan elektrik ilettim hattını kötü yönetmiş olmamızdan çıktı. Orada herkes üzerine düşeni yapamadığı ve modern teknikler hala devreye sokulmamış olduğu için, tüm Türkiye’de elektrikler kesildi. Ben daha iletim hattını nasıl işleteceği konusunda ayrıntılı protokollere sahip olmayan bir bakanlığın, bir de oturup nükleer enerji işiyle hiç ilgilenmemesi gerektiği kanaatindeyim. İlk husus bu.

Geleyim ikincisine. Türkiye bir ara madencilikteki yoğun iş kazaları ile sarsılıyordu. Neden? Küçük madenlere çok kısa dönemli madencilik lisansları verildiği için. Neden? Önünü göremeyen şirkete, hele de küçükse, maden için gereken yatırımı yaptıramazsınız. Ama biz ne yaptık? Bize daha çok kömür lazım diye, küçük madenleri son derece kısa vadeli sözleşmelerle özel şirketlere dağıttık. Daha doğrusu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ilgili genel müdürlüğü lisansları verdi. Lisans alan şirketlerin denetlenme işini ise Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na devrettik. Ne oldu? Türkiye ton başına en yüksek can bedeli ile kömür çıkartan ülke oldu. Çin, kendi iş kazası ölümlerini hızla azalttı. Biz yükselttik. Kısa vadeli sözleşmeler ve küçük madenlerin yetersiz yatırım nedeniyle bu sonuca yol açacağını zaten Sosyal Güvenlik Bakanlığı denetçileri anlatıp duruyordu. Bekledikleri gibi de oldu. Şimdi kömür madenlerinde iş kazalarının nasıl önlenebileceği hakkında hiç düşünmeden kömür madeni işletme lisansı dağıtmış bir bakanlığın, nükleer enerji üretecek santralleri lisanslamaması gerektiğini düşünüyorum.

Ben merak ettim, Almanya’da, hani Japonya’daki nükleer santral kazasından sonra nükleer enerjiden vazgeçmeye karar veren Almanya’da bu lisanslama işinin nasıl yapıldığına bir baktım. Almanya’da bu işi, “Almanya Federal Cumhuriyeti Çevre, Doğa Koruma, İnşaat ve Nükleer Güvenlik Bakanlığı” (BMUB) yapıyor. (http://www.bmub.bund.de/en/) Bakanlık önce Çevre Bakanlığı olarak işe başlamış. Sonra inşaat ve nükleer güvenlik standartları işini de görev olarak üstlenmiş. Bana mantıklı geldi. Nükleer enerji gibi son derece yüksek güvenlik standartları gerektiren bir işe lisans verirken, vurgunun ne kadar enerji üretileceğinde değil, ne kadar güvenli bir biçimde enerji üretileceği üzerinde olması gerekiyor. Bu da üçüncü husus.

Ben, enerji güvenliği ile güvenli enerji üretimi işlerinin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na verilmemesi gerektiği kanaatindeyim. Bu iki işi aynı bakanlığın sırtına yüklerseniz, enerji güvenliğini sağlama bağlama hedefi, ne yazık ki güvenli enerji üretimi hedefinin bir kenara itilmesine neden oluyor. Kömür madenlerinde olanı, nükleer enerji işinde de beklemek gerekiyor. Bu çerçevede, elektrik iletiminde neyi yapamadığını açıklayamayan bir bakanlığa zaten nükleer enerji konusunda rol vermemek gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bakanlıklar yeniden yapılandırılacaksa, bunun da dikkate alınması gerektiği hususunu bir yazayım istedim. Ne olur ne olmaz.