Altının kilogramı geriledi

1422283584_altin-kilo

Borsa İstanbul Kıymetli Madenler ve Kıymetli Taşlar Piyasası’nda (KMTP), BIST Altın Piyasası Endeksi önceki kapanışa göre yüzde 1,08 değer kaybetti. Altının kilogramı ise 96 bin 600 liraya geriledi.

Altın piyasasında 9 işlemde 5 milyon 935 bin 350 lira ve 192 işlemde 148 milyon 462 bin 65,70 dolar işlem hacmi gerçekleşti.

Gümüş piyasasında ise 1 işlemde 1 milyon 441 bin 650 lira ve 5 işlemde 1 milyon 256 bin 921,13 dolar işlem hacmi kaydedildi.

Altın borsasında bugün en fazla işlem gerçekleştiren kurumlar, Garanti Bankası, Nadir Döviz, Kuveyt Türk Katılım Bankası, MKS Kıymetli Madenler ve Atasay Döviz ve Kıymetli Madenler şeklinde sıralandı.

Bugünkü işlemlere ilişkin veriler şöyle:

  TL/KG DOLAR/ONS AVRO/ONS
Önceki Kapanış 97.500,0 1.296,00 1.098,00
En Düşük 96.600,0 1.268,15  
En Yüksek 97.900,0 1.296,00  
Kapanış 96,600,0 1.282,00  
Ağırlıklı Ortalama 97.300,8 1.283,11  
İşlem Miktarı (Kg.) 61 3,598  
İşlem Sayısı 9 192  
İşlem Hacmi (TL-Dolar-Avro) 5.935.350,00 148.462.065,70  
Toplam İşlem miktarı (Kg) 3,659    
Toplam İşlem Adedi 201    
Altın Piyasası Endeksi Önceki Kapanış 2.980,00    
Altın Piyasası Endeksi Bugünkü Kapanış 2.947,80    
Altın Piyasası Endeksi Değişim (yüzde) -1,08

TRT Haber

Petrol bu yılın ilk yarısında toparlanacak

1713793_576x384

Continental Resources Inc.’in kurucu-CEO’su Harold Hamm, “Petrol fiyatları, üretimin azalması ile bu yılın ilk yarısı bitmeden toparlanacaktır” dedi.

Hamm, North Dakota ve Montana’daki Bakken kaya gazı petrolü tesisini kiralayan en büyük şirket ve üretici olanContinental Resources Continental’ın, kuyulardaki çalışmaları durdurarak düşük petrol fiyatlarına dayanabileceğini söyledi. Hamm masraflarını keseceğini açıklamalarından sonra diğer üreticilerin de buna uyarak giderlerini yüzde 50 ile 75 arasında azaltacağını düşünüyor.

Houston’daki Argus Americas Crude Summit’te konuşam Hamm, “ Eğer sondaj çalışmasına başlıyorsan yavaşlamak için yaklaşık altı aylık bir süreye sahip olduğunu düşünülür. Bu yanlış bir fikir çünkü eğer bir kuyuya sondaj işlemi başlatırsan bu bir ay veya 25 günlük bir süre içinde gerçekleşir. Bunun hepsini tamamlamak zorunda değilsin” dedi.

Oklahoma City merkezli Continental şirketi, harcamalarını yüzde 41 düşürerek, 2015 yılında 2.7 milyar dolara gerileyecek. Bu yılki üretim artışı, geçen sene 22 Aralık’ta açıklanan yüzde 29’luk büyümeden, yüzde 20’ye kadar azaldı. Ortalama sondaj kulesi sayısı 2015 yılında 50’den 31’e geriledi. Tahmin edilen kuyu sayısı Bakken’da 188 ve Güney-Merkez Oklahoma bölgesinde ise 81 olarak gösteriliyor.

Hamm, “ Yapılan şey, hızlı bir şekilde nakit parayı konuştuğun bir üslubu benimsemek. Kısacası, para harcamayı kestin” dedi.

Eyalet verilerine göre North Dakota’da tamamlanmayı bekleyen kuyu sayısı, Haziran ayında 585’ken, bu miktar Kasın ayında artarak 775’e ulaştı.

TOPLANTIYI İPTAL ETTİRDİLER, DAVUL ÇALIP OYNADILAR

dondurma-koyu-maden-1

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Dondurma köyündeki altın gümüş ve kurşun madeni ile ilgili yapılacak ÇED toplantısı, köylülerin protestoları sebebiyle yapılamadı. Maden firması yetkililerinin ayrılmasının ardından köylüler iptal kararını davul çalıp oynayarak kutladı.

Bir maden firması tarafından bölgedeki altın gümüş ve kurşun arama çalışmalarıyla ilgili Dondurma köyünde ÇED bilgilendirme toplantısı düzenlendi. Toplantı öncesi jandarma köyde geniş güvenlik tedbiri aldı. Köy kahvesi ve meydanına toplanan çevreciler, köylülere destek verdi. Halkı bilgilendirmek üzere köy konağına gelen şirket yetkilileriyle köylüler bir süre münakaşa etti. Ardından köy halkı toplantının yapılacağı kahvehanenin sobasına saman doldurup kahvenin dumanla dolmasını sağladı. Kahvehaneye girmek mümkün olmayınca toplantı iptal edildi.

Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü yetkilileri, toplantının yapılacağı yerin yoğun protesto altında olduğunu, bu yüzden toplantının yapılamadığını belirten tutanak tuttu. Bunun üzerine sakinleşen köylüler, davul zurna eşliğinde köy meydanında halay çekip oyun oynadı.

CHP Çanakkale Milletvekili Ali Sarıbaş, Çanakkale Çevre Platformu ve İl Genel Meclis üyesi Hicri Nalbant ve İl Genel Meclisi Başkan vekili Cahit Özer de köylülere destek için köye geldi. Sarıbaş, “Dondurma köyünde ÇED raporunun tanıtım günü vardı. Fakat burada çevre köylüler de toplanarak altın madeni istemediklerini dile getirdiler. Kazdağları’nda ve yöremizde, benim kendi ilçem de dahil olmak üzere köylüler madeni istemedi. Çan’ın her tarafı maden şirketlerine verilmeye çalışılıyor. Burada termik santrallerle birlikte insanların yaşama şansı kalmıyor. Bize yerin altından çok üzeri lazım. Biz altını istemiyoruz. Burada doğanın içerisinde yaşamak istiyorlar. Doğamızı, sütümüzü, ineğimizi, suyumuzu elimizden almasınlar. Onun için destek vermeye geldim“ şeklinde konuştu.

İGM üyesi Hicri Nalbant, “Süreç burada bitmedi. Bunun hukuki süreci başlayacak. Bugüne kadar 13 maden şirketi aleyhinde açılan davaların 12’si kazanıldı. Bu konuda avukatlarımız yanınızda olacak” dedi.

İhlas Haber Ajansı

Seferihisarda Jeotermal Umudu

seferihisarda-jeotermal-umudu-874714h

İzmir Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’na yapılan müracaat kabul edildi ve Seferihisar Belediyesi’ne, termal kaynaklar ve doğal mineralli su arama ruhsatı verildi.

Bu ruhsatla birlikte belediye, jeofizik ve jeolojik araştırmalardan sonra sondaj kuyusu açabilecek. Bu şekilde zengin termal kaynaklara sahip olan Seferihisar, Doğanbey bölgesiyle birlikte ilçe merkezinde de termal enerjiden faydalanabilecek.

Aldıkları ruhsat sebebiyle heyecanlı olduklarını belirten Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer, “İlçemiz Doğanbey bölgesinde, İzmir Jeotermal A.Ş. tarafından açılan kuyularda suyun dağıtımıyla ilgili çalışmalar devam ediyor. Orada yapmayı planladığımız günübirlik kür merkeziyle ilgili de bir hayli yol katettik. Örnek sera imalatı süreci de tamamlanmak üzere. Yaptığımız araştırmalarda Seferihisar ilçe merkezinde, Turabiye, Camikebir, Hıdırlık, Sığacık, Çolak İbrahim Bey mahallelerimiz sınırları içinde de jeotermal kaynak bulabileceğimizi anladık. Bu anlamda arama yetkisi almak için başvuru yaptık. İzmir Valiliği Yatırım İzleme Koordinasyon Başkanlığı’na çok teşekkür ediyorum. İlk etapta gravite ve manyetik haritalarında gömülü fayların yerlerini bulacağız. Sıcak su potansiyellerini araştırıp bölgemizin hizmetine sunmak istiyoruz. Mesafe uzaklığı nedeniyle Doğanbey bölgemizdeki kuyulardan merkezde bulunan vatandaşlarımızın yararlanması, kısa vadede mümkün görünmüyor. Bu nedenle merkezde bulacağımız kaynaklar, bu zenginliğin vatandaşlarımızla buluşmasını kolaylaştıracak. Özellikle ısınma amaçlı kullanım imkanlarının varlığı umut veriyor. Bu zenginliği günyüzüne çıkarıp sunmayı başardığımız gün sadece Seferihisar için değil, İzmir için de temiz ve ucuz bir enerji kaynağını hem vatandaşlarımız hem de turizm sektörü için ortaya çıkarmış olacağız.” dedi.

Seferihisar Belediyesi, bir sene içerisinde araştırmaları tamamlayıp sıcak su sonuçlarını ortaya çıkarmayı planlıyor.

CİHAN

Günün Madencilik Makalesi

 6526

Baretsiz işçi 3 uyarıdan sonra tazminatsız işten atılacak

İş yerinde kemerini, baretini gözlüğünü takmayan, makine ve teçhizatın güvenlik ayarlarını değiştiren çalışanlar, üç yazılı uyarıdan sonra işten atılacak. Bu şekilde işten atılanlar kıdem tazminatı da alamayacak işsizlik maaşı da.. İş yerinde ölümlü kazası olmayan patron teşvikinden, ilerde 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma Holding de Ermenek’te 18 madencinin öldüğü Has Şekerler ile İstanbul’daki asansör faciasının yaşandığı Torunlar Holding de yararlanabilecek.

Üst üste yaşanan ölümlü iş kazalarının önlenmesi için hazırlanan İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Öngören Torba Yasa Tasarısına ilişkin Meclis alt komisyon çalışmaları tamamlandı. Tasarının birçok maddesinde değişiklik yapılırken, verilen önergelerle torbaya yeni maddeler eklendi. Bunlar içinde en dikkat çekici olanlardan biri de iş yerinde iş güvenliği önlemlerine uymayan çalışanları ilgilendiriyor.

ÜÇ KEZ YAZILI OLARAK UYARILACAK
Tasarının ilgili maddesi verilen önergeyle değiştirildi. Buna göre “İş sözleşmesi ile çalışanlar kişisel koruyucu donanım kullanmaması, makine ve teçhizatın koruyucusunu etkisiz hale getirmesi, iş ile ilgili güvenlik kurallarına uymaması hususlarından dolayı ayrı ayrı üç defa yazılı olarak uyarılmasının ardından patron tarafından ‘haklı gerekçeyle’ işten atılabilecek. Bu durumda işveren, işçiye kıdem, ihbar tazminatlarını ödemeyecek. İşçi, İşsizlik Sigortası Fonuna başvurup ‘işsizlik maaşı’ da alamayacak.

Özellikle inşaatlarda baretini, iskelelerde kemerini takmayan; kimyasal nitelikli iş yerlerinde maskesini, eldivenini; gürültülü işlerde ses kesici kulaklığını; kaynak işlerinde gözlüğünü; yanmalı işlerde koruyucu ayakkabı, eldiven gibi donanımları kullanmayan işçilere işveren üç kez yazılı uyarıda bulunacak.

ASARSÖRÜN GÜVENLİĞİNİ İPTAL EDEN DE İŞTEN ATILACAK
Torunlar İnşaatta yaşanan asansör kazası sonrası asansörün fazla yük halinde verdiği uyarının devre dışı bırakıldığı ortaya çıkmıştı. İşte bunun gibi makine ve teçhizatın koruyucusunu etkisiz hale getiren çalışanlar da üç yazılı uyarının ardından işten atılacak. Tazminat da alamayacak işsizlik maaşı da.

HEM İŞ YERİNE ASACAK HEM DE BAKANLIĞA BİLDİRECEK
İş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı, görev aldığı iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili eksiklik ve aksaklıkları belirleyip, yazılı olarak işverene bildirecek. Bu eksikliklerin acil durdurmayı gerektirmesi veya yangın, patlama, göçme, kimyasal sızıntı ve benzeri hayati tehlike arz etmesine rağmen işveren  tarafından gerekli tedbirlerin alınmanması halinde bu durum iş yeri hekimi veya iş güvenliği uzmanınca Çalışma Bakanlığına bildirilecek. İş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı bu bildirimi çalışanların görebileceği bir yere de asacak.
Patron, bu kişileri uyarılarından dolayı işten atamayacak. Atarsa bir yıllık ücret tutarından az olmamak üzere tazminat ödeyecek. İş yeri hekimi ve iş güvenliği uzmanı haksız bildirimde bulunursa ve bu mahkeme kararıyla tespit edilirse belgesi 6 ay süreyle askıya alınacak.

O PATRONUN İHALE YASAĞI, KUSURUYLA ORANTILI OLACAK
Başbakan Davutoğlu’nun, “Ölümlü iş kazası meydana gelen patron kamu ihalelerine giremeyecek” açıklamasından sonra tasarıya 2 yıla kadar kamu ihalelerine katılma yasağı hükmü eklendi. Ancak bu hüküm Ak Partili milletvekillerinin verdiği öneriyle değiştirildi. Buna göre ölümlü iş kazası meydana gelen iş yerinde kusuru yargı kararıyla tespit edilen iş veren, mahkeme tarafından ‘kusuru oranında’ 2 yıla kadar süreyle kamu ihalelerine katılamayacak.

SOMA HOLDİNG DE TORUNLAR DA HAS ŞEKER DE TEŞVİKTEN YARARLANABİLECEK
Soma’da 301 madencinin, İstanbul rezidans inşaatı asansöründe 10 işçinin, Ermenek’te 18 madencinin hayatını kaybetmesinin ardından hazırlanan yeni torba yasa tasarısının ‘iş yerinde ölüm olmayan patrona verilecek teşvikin maddesinin kapsamı genişletildi.

Tasarının dünkü görüşmelerinde Ak Partili milletvekillerinin önergesi ile 3 yıl süreyle iş yerinde ‘ölümlü iş kazası’ olmayan iş yerlerine verilecek teşvikten; daha önce iş yerinde ölümlü kaza yaşanan işverenler de gerekli koşulları yerine getirerek, talep etmeleri halinde yararlanabilecek.

Böylece, Soma Holding, Torunlar Holding ve Has Şekerler gibi şirketlerde 3 yıl süreyle ölümlü iş kazası olmaz ise, talep etmeleri halinde, işsizlik sigortası işveren payını yüzde 3 yerine yüzde 1 olarak ödeyecekler.

Alt komisyon görüşmeleri tamamlanan torba yasa tasarısının önümüzdeki hafta TBMM Sağlık Komisyonu’nda görüşülmesi, ardından da Genel Kurul’a gönderilerek, bu dönem yasalaşması öngörülüyor.

Tüzel, Maden Kanunu’ndaki bazı değişikliklere ilişkin konuştu

tzel-maden-kanunundaki-baz-deiikliklere-ilikin-konutu

Tüzel, Maden Kanunu’ndaki bazı değişikliklere ilişkin konuştu

İstanbul Milletvekilimiz Levent Tüzel, TBMM Genel Kurulunda görüşülen Maden Kanunun ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısının 3. Maddesi üzerine konuştu. Konuşma metni şöyle:

“Bildiğiniz gibi, ülkemizde madenler, maden işletmeciliği son yıllarda yaşanan facialarla anılıyor ve bir maden yasası değişikliği geldiğinde, bekleriz ki bu facialar önlensin ve bu konuda tedbirler alınsın ama gelen yasa değişikliği bu yönde değil. Biz, özellikle, bütün bu belaların, kötülüklerin, felaketlerin kaynağında burada, devletin özel sermayeye peşkeş çekme, kamu kaynaklarını yağmaya açmasındaki politik tutumunu sorumlu olarak görüyoruz ve tabii ki, başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve bu alanı yönetmekle görevlendirdiği MİGEM’in sorumlulukları bir kere daha dikkat çekiyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada söz konusu olan, bu konuda en çok söz söyleyecek olan bir kurum var, meslek odası var. Maden Mühendisleri Odası, 16 bin üyeli oda bu Komisyon çalışmalarına katılıyor yasa değişikliği görüşülürken, önergeler veriyor 20 değişik alanda ama hiçbirisini Hükûmete dinletmek mümkün olmuyor.

“Ölümleri engelleyebilecek mi?” diye sorumuz… Elbette, engellemeyecek çünkü bu, kamu eliyle işletilmediği sürece bu felaketlerin devam etmesi söz konusu. Neden? Çünkü redevans devam ediyor. Neden? Çünkü işte, mevcut teminatla ruhsat bedeli oluyor ve konuştuğumuz konu vesayet rejimi… Bütün gücü, bütün yetkileri elinde toplayan Bakanlık, yine, aynı şekilde ruhsat devrini kendisine bağlayarak bu alandaki siyasi birtakım şaibeli ve suistimal konusu olabilecek bir alanı yeniden gündeme getirmiş oluyor ve tabii ki, bu teknik nezaretçilik kurumu ortadan kaldırılıp onun yeri-ne getirilen yetkilendirilmiş tüzel kişilikler meselesiyle de 1.440 mühendislik bürosunda çalışan mühendisler ve orada 2.880 maden mühendisi işsiz kalacak ve bunun karşılığında MİGEM böylesi bir kurumu devreye sokmuş olacak. Çok açık bir şekilde yer altı kaynaklarımız bir kez daha borsaya kotalandırılarak onun üzerinden uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor. Bakın, madenciler ne istiyor ortaya ne çıkıyor. Geçtiğimiz hafta Soma’da Kınık’ta yine bu büyük felaketi yaşamış, oradan sağ kurtulmuş madencilerle bir araya geldik. Kınık maden işçileri kan ağlıyor, 400 tane işsiz. Diyorlar ki: “Karşımızda tek bir muhatap yok. Ne devlet ne şirket ne de sendika hiçbir şekilde bizi dinlemiyor. Ama biz orada çalışırken bize her ay mektup gelir herhangi bir konuda sorununuz varsa, hak talebiniz varsa TKİ hepsini karşılayacaktır diye böyle resmî yazılar gelirdi. Şimdi 2.831 maden işçisinden Kınık’ın payına düşen işçiler bu şekilde dertleniyor ve tabii ki o zaman da dile getirdikleri “Bize devlet sahip çıkmalı, biz devlet adına oralarda çalıştık, devlet işçisi olarak haklarımız güvenceye alınmalı, bize yeni maden ocakları, yeni özel işletmeler gösterilmemeli. Biz devlet güvencesinde çalışmalıyız.” diye ifade ediyorlar. Tabii madencilik alanında bir maden bakanlığının kurulması, maden iş kanununun çıkartılması, madenciliğin bu tarzda, bu değişikliklerle olduğu gibi siyasi saiklerle, müdahalelerle bir vesayet altında düzenlenmesi, bundan kurtarılması, yine, maden mühendislerinin önde gelen taleplerinden.

MİGEM bünyesinde güçlü ve etkili bir denetim biriminin kurulması aynı şekilde dile getiriliyor. Yani bakın, dünya ve tabii ülkemiz Ege’nin öbür yakasındaki kurulan sol koalisyon Syriza’nın kazandığı başarıyı, yarattığı büyük dalgayı, heyecanı konuşuyor. İlk uygulamaları ne? İşte, limanların özelleştirilmesini durduruyorlar, enerjilerin, madenlerin özelleştirilmesini durduracaklarını açıklıyorlar. İşte, Yunanistan halkının beklentisi neyse, Türkiye halkının, Türkiye emekçilerinin ve maden ocaklarında, toprağın altında olup binlercesi toprak üzerinde işsiz kalan madencilerin beklentisi de bu. Kamu kaynakları, madenlerimiz, yer altı zenginliklerimiz yağmalanmasın, devlet eliyle işlensin, Bakanlık burada sorumluluğunu bu şekilde yerine getirsin. Biz de bu nedenle bu değişikliğin yürürlükten kaldırılmasını istiyoruz.”

TTK, iktidar tarafından kasten zarar ettiriliyor’

46539_kokturk1

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Zonguldak Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu Üyesi Ali İhsan Köktürk, Maden Yasası Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine CHP Grubu’nun verdiği önergeyle ilgili TBMM’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, “TTK, yılda 500 milyon zarar ediyor. Biz artık kamuda zarar eden bütün kuruluşlardaki işleri, istihdamda sıkıntıya sebep vermeden özel sektör eliyle yapmak istiyoruz. TTK ile ilgili planlarımız da bu yönde ancak bunu yaparken istihdamda herhangi bir sıkıntıya yol açmadan yapmalıyız” sözlerine tepki gösterdi.

“TAŞKÖMÜRÜ İTHALATINA ÖDENEN ÜLKE KAYNAĞIMIZ 4 MİLYAR DOLAR SEVİYESİNE ÇIKTI”

Zonguldak’ın yüzbinlerle Ankara’ya yürüme azim ve kararlılığı içerisinde TTK’ya sahip çıkacağını belirten Milletvekili Köktürk, “Geçtiğimiz kısa süre içerisinde başta Soma ve Ermenek olmak üzere Zonguldak’ta, Bartın’da, Adıyaman’da, Adana’da, Şırnak’ta, ülkemizin değişik bölgelerinde bu tasarının hazırlanmasını tetikleyen büyük maden faciaları yaşanmıştır. Bu maden facialarında yüzlerce maden emekçimiz yaşamını yitirmiş ve bu acıların bir daha yaşanmaması dileği, tüm ulusumuzun ortak önceliği ve haykırışı hâline dönüşmüştür. Diğer taraftan, ülkemiz, maden çeşitliliği açısından dünya ülkeleri arasında ön sıralarda yer almasına karşın madenlerden yararlanmakta oldukça geri sıralarda kalmıştır. Yılda ortalama 60 milyon Dolar üzerinde bir ülke kaynağımız maalesef maden ürünleri ithalatına ödenmekte ve bu neredeyse cari açığımızın tamamına tekabül etmektedir. Yine, 1,3 milyar tonu taşkömürü olmak üzere yaklaşık 10 milyar ton kömür rezervine sahip olan ülkemizde geçtiğimiz yıl sadece taşkömürü ithalatına ödenen ülke kaynağımız 4 milyar dolar seviyesine çıkmıştır. İşte, bu iki ana nedenle, tasarının öncelikle yeni acıların yaşanmasını önleyecek, iş güvenliğini artıracak, madenlerde üretimi ve istihdamı yükseltecek, enerjide ve madenlerde dışa bağımlılığımızı en aza indirgeyecek tedbirler alması ve devletin taşın altına elini değil gövdesini koyacağı düzenlemeler içermesi gerekirken, maalesef, bu tasarı farklı, tersine anlayışlarla hazırlanmıştır. Nitekim, Sayın Enerji Bakanının Komisyondaki görüşmeler sırasında, zarar eden maden işletmelerinin -başta Kömür İşletmeleri ve Türkiye Taşkömürü olmak üzere- özelleştirileceğine ilişkin söylemleri, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının, maalesef, artık gizli olmaktan çıkan, açık hâle dönüşen hesaplarını çok net bir şekilde ortaya koymuştur” dedi.

“ZONGULDAK HALKI, TTK’NIN YOK EDİLMESİNE ASLA MÜSAADE ETMEYECEKTİR”

TTK’nın AK Parti iktidarı tarafından kasten zarar ettirildiğini öne süren Köktürk, “Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun -yani, kısa adıyla TTK’nın- zarar ettiğinden bahisle Sayın Bakanın, özelleştirileceğine yönelik söylemleri emeğin başkenti ve cumhuriyetin ilk ili olan Zonguldak’ta büyük bir infiale neden olmuştur. Çünkü Türkiye Taşkömürü Kurumu ülkemizde koklaşabilir nitelikteki metalürjik kömür üreten yegâne kuruluştur. Taş kömürü aynı zamanda ağır sanayinin bel kemiği olan demir-çelik fabrikalarının vazgeçilmez, ikamesi mümkün olmayan ısı ve enerji kaynağıdır. Nitekim, KARDEMİR ve ERDEMİR gibi ülkemizin en büyük sanayi kuruluşları Türkiye Taşkömürü havzasında kurulmuş ve TTK yıllarca bu ağır sanayi kuruluşlarını omuzlarında taşımıştır. Bu da yetmemiş, bölgede kurulu olan ÇATES’i ayakta tutarak ÇATES’in iletim hattıyla Sakarya, Kocaeli ve İstanbul’daki ağır sanayinin önünü açmıştır. Sadece bu ulusal görevleri yerine getirmekte kalmamış, büyük bir istihdam kaynağı olarak Zonguldak, Karabük ve Bartın’ın can damarını oluşturmuştur TTK. Hâl böyleyken, Sayın Bakan Komisyonda, ülke için bu kadar ağır bedeller ödeyen Kurumun, zarar ettiği gerekçesiyle, özelleştirileceğini, daha doğrusu yok edileceğini iktidar yandaşlarına peşkeş çekileceğini, maalesef, söyleyebilmiştir. TTK niye zarar etmiştir? TTK yıllarca ülkeye yaptığı yatırımların, ülkede üstlendiği sorumlulukların karşılığını yatırım olarak alamamıştır; kuyular, galeriler, altyapı hazırlıkları zamanında maalesef yapılamamış, yerine getirilememiştir; emekli olanların yerine işçi alınmasına müsaade edilmemiştir; Türkiye Taşkömürü Kurumunda norm kadro 14 bin olmasına karşın, çalışan sayısının 9 binlere düşmesine karşın Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından üretim işçisi alınmasına müsaade edilmeyerek kurum üretim yapamaz noktaya getirilmiştir ve kurum, Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı tarafından kasten zarar ettirilmiştir. Şimdi, ben burada Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan, bir taraftan kuruma yatırım yapmayacaksınız, diğer taraftan üretim işçisi alınmasını engelleyerek kurumu üretim yapamaz noktaya getireceksiniz, diğer taraftan da zararın arttığı gerekçesiyle buna, özelleştirmeye, daha doğrusu Türkiye Taşkömürü Kurumunu yok etmeye bir gerekçe olarak meşruiyet kazandırmaya çalışacaksınız. Böyle bir anlayış kabul edilebilir mi Sayın Bakan? Geçmişte buna tevessül edenler olmuştur ancak Zonguldak halkı, maden işçisiyle, köylüsüyle, esnafıyla, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla TTK’nın yok edilmesi politikalarına karşı onurlu duruşunu tarihine altın harflerle kazımıştır. Bugün de Zonguldak halkı, Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yok edilmesine asla müsaade etmeyecektir, 100 binlerle Ankara’ya yürüme azim ve kararlılığı içerisinde Türkiye Taşkömürü Kurumu’na sahip çıkacaktır” diye konuştu. 

Pusula

Yatırımcılar çimento şirketlerini sordu

 

540890Borsada alım yaparken tek bir gerekçe kısa vadede etkili olsa da uzun vadede etkili olmaz. Firmayı bir bütün olarak değerlendirmek ve artısı eksisi ile birlikte değerlendirdikten sonra karar vermek daha yerinde bir yaklaşım olacaktır. Kısa vadeli işlemleri önermediğimiz için işlem yaparken özellikle ana yönelimi kaçırmamanızı hatırlatırız.

 Afyon Çimento’ya da bu gözle bakmakta fayda var. Şirket, yaptığı açıklama ile Afyon’da bulunan arazisi üzerine yatırımda bulunacak. Bu kapsamda 165 milyon dolar bütçe ayıracak. Yatırım harcamalarının finansmanında kullanılmak üzere 3 milyon TL olan sermayesini nakit artırmak suretiyle 100 milyon TL’ye çıkaracak. Söz konusu sermaye artırımı yatırımcının cebinden ek nakit çıkışı anlamına geliyor. Açıklamanın ardından hissenin fiyatında sert bir çıkış yaşandı ve 50 TL seviyesindeki fiyat, 6 Ocak 2015 günü 174,5 TL’ye kadar çıktı. Sonrasında ise gerileyerek 28 Ocak günü 123,50 TL’ye kadar indi.

Gerçekleşen yatırım uzun vadede şirketin gelirleri üzerinde olumlu etkide bulunacaktır. Ancak yatırımın tamamlanması için ortaklardan alınacak nakdin yeterli olmayacağı anlaşılıyor. Dışardan kaynak temini, ek faiz ödemeleri ve yatırım finansmanından kaynaklı olarak kârlılığının bir süre düşük seviyelerde kalmasına neden olabileceğini hatırlatmak isteriz.

Tüm bunlardan ayrı olarak bedelli sermaye artırımı ortaklardan ek nakit çıkışı anlamına gelir. Kimi yatırımcının bu yükün altına girmek istememesi sebebiyle satış yönlü işlemlere devam edeceğini göz ardı etmemeli.

Bolu Çimento halihazırda yükselen kanal içindeki çıkışını koruyor. Hisse, son olarak 27 Ocak 2015 günü en yüksek seviyesi olan 6,25 TL’yi gördü ve ertesi gün geri çekildi. Ancak yaşanan çekilme çıkış trendi kapsamında kaldığından hareketi düzeltme olarak görmek gerekiyor. Şirket, 2011 yılından bu yana sürekli olarak hem gelirlerini hem de kârını yükseltiyor. Son açıklamış olduğu 2014 yılı dokuz aylık bilançosunda da hem gelirlerindeki hem de kârındaki çıkışın artarak devam etmesi önemli. Bu olumlu durum ister istemez hissenin fiyatına da aynı yönde yansıyor. Kârlılığındaki hızlı yükseliş, hissedeki fiyat artışına rağmen fiyat kazanç oranının makul seviyede kalmasına imkan sağladı. Sektör ortalaması 14,24 seviyesinde bulunmasına rağmen hissenin fiyat kazanç oranı 9,83 seviyesinde. Mevcut oran, hissenin hâlâ çıkış potansiyelini koruduğu şeklinde yorumlanabilir.

Maden Ruhsatları Ve Buluculuk Hakkı Devri Bakan Onayı Yerine Bakanlık Onayı İle Gerçekleşecek

1402838647_tbmm-4

Maden Kanunu değişiyor. Maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devri Bakan onayı yerine Bakanlık onayı ile gerçekleşecek.

Başkanvekili Sadık Yakut başkanlığında toplanan Meclis Genel Kurulu’nda, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı’nın görüşmelerine devam ediliyor.

Tasarının 3. Maddesi üzerinde MHP’nin verdiği önerge kabul edildi. Kabul edilen önergeye göre; maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devredilebilecek. Devir yapılmadan önce arama ve işletme ruhsatlarının devredildiği tarihteki ruhsat bedelinin iki katı tutarında devir bedeli alınacak. Devir Bakanlık onayı ile gerçekleşecek.

Devir ve intikal işlemlerin ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenecek.

Önergenin gerekçesinde yapılan düzenleme ile maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devrinin Bakan onayı yerine Bakanlık onayı ile gerçekleşmesinin amaçlandığı belirtildi. Gerekçede, bu durumda Bakanlığın kurumsal olarak yapılan işlemlerden sorumlu ve yetkili kılınmasının sağlandığı ifade edildi.

(ANKA)

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu komisyonda görüşülüyor

headline

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, çalışma hayatında işverene yeni yükümlülükler getiren İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu‘nu herkesin sahiplenmesi için sonuna kadar diyalogdan yana olduklarını söyledi.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nda görüşülmeye başlandı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Çelik, 2012 yılında yürürlüğe giren yasanın çağdaş ve Avrupa standartlarında olduğunu ifade ederek, “Çıkardığımız yananın, yaşanan kazalar sonrasında ceza ağırlıklı değil, rehberlik ağırlıklı olması gayretlerimizi akamete uğratacak düzenlemeler ihtiva ettiğini gördük. Bu tasarıyla müeyyideler getiriyoruz” dedi.

Çelik, 580 meslek standardını belirleyen Mesleki Yeterlilik Kurumu’nun ilk kez bu tasarıyla birikimlerini pratiğe dökeceğini anlatarak, standardı belirlenen mesleklerde sertifika almayanların çalışmasının mümkün olmayacağını, bu dönüşümün devrim niteliğinde olduğunu belirtti.

Tasarının katkı sunmak isteyenlere açık olduğunu dile getiren Çelik, “Tasarının mükemmel olmasını isteriz ama en azından mükemmele yakın düzenleme olarak Genel Kurul’a inmesi ve hepimizin sahiplenmesi için sonuna kadar diyalogdan yanayız” diye konuştu.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda değişiklik öngören tasarının merkezinde cezaların bulunduğunu belirterek, “Son zamanlarda 5 madencimiz kapalı kalması gereken madene girerek yaşamını yitirdi. Bana göre çağ dışı olan bu müeyyidelere zorlanıyoruz” dedi.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’ndaki görüşmelerinde sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin görüşleri dinlenildi.

Kömür Üreticileri Derneği Temsilcisi olan maden işletmecisi Muzaffer Polat, 2014’ün maden sektörü ve kömür madenciliği açısından sorunlu bir yıl olduğunu dile getirdi.

Madencilik sektörünün hedef tahtasına konulduğunu ve herkesin sektöre saldırmaya başladığını ifade eden Polat, “Dünya ne yapıyorsa yapmaya hazırız. Yasaların uygulanabilir olmasını istiyoruz. Sıfır hatayla ocak yönetmek zorundayız. Bu konuda gerek devletten gerek taraflardan destek istiyoruz” diye konuştu.

Türkiye’de madenlerin, ruhsatların nasıl verileceğini düzenleyen kanuna göre işletildiğini ve madencilik faaliyetlerine ilişkin yasal eksiklik olduğunu belirten Polat, kömür madenciliğine ilişkin ayrı bir yasa çıkarılması gerektiğini de söyledi.

Polat, madencilerin çalışma saatlerinin düşürülmesi ve işletmelerin sorumlularına hapis cezalarının gözden geçirilmesini isteyerek, “Sokaktaki açlar, evdeki toklar rahat bırakmayacak. Herkes bize vuruyor” dedi.

Madenciler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Akdur da düzenlemeyle işletmelere ek külfetler getirildiğini savundu.

Maden fiyatlarının uluslararası borsalarda belirlenmesi nedeniyle ek maliyetlerin fiyatlara yansıtılamayacağını anlatan Akdur, çalışma sürelerinin düşürülmesi, ücretin iki asgari ücrete çıkarılması nedeniyle kıdem tazminatının iki kat artacak olması nedeniyle maliyetlerin paylaşılmasını talep etti.

Devlete kömür sağlayan işletmecilere çalışanların sigorta primlerinde teşvik getirildiğini anımsatan Akdur, diğer madencilerin sigorta primleri için de teşvik istedi.

– “Mühür söküyor, ‘beni hapse at’ diyor”

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Polat’ın, sektörün hedef tahtası yapıldığına ilişkin sözlerine, “Kimi azarladık? Böyle bir şey olabilir mi?” cevabını verdi.

Yasanın merkezinde müeyyidelerin olduğunu dile getiren Çelik, “Arzu etmememize rağmen buna mecbur kaldık. Keşke herkes sorumluluk bilincinde hareket etse, kapatılan iş yerinin mührünü sökmese. Son zamanlarda 5 madencimiz kapalı kalması gereken madene girerek yaşamını yitirdi. Bana göre çağ dışı olan bu müeyyidelere zorlanıyoruz. İşletmeci mühür söküyor, adeta ‘ben buna devam edeceğim, hapis cezası getirin’ diyor” şeklinde konuştu.

CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven’in Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olduğunu söylediği sırada araya giren Çelik, “Bu değerlendirmeyi kim yapmış? Böyle bir istatistiki veri yok. Bu söylem yaygınlaştırıldı. Böyle bir veri bulamadık. Bu haksızlığı Türkiye’ye yapmayalım” dedi.

Anadolu Ajansı

MTA’dan yeni sondaj çalışmaları

398105
Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, Doğu Karadeniz Metalik Maden Aramaları Projesi kapsamında Ordu’da sondaj yapacak.
 
Alınan bilgiye göre, MTA, ülkenin yeraltı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılmasına yönelik yeni sondaj çalışmaları yürütüyor.
 
Kurum, bu çerçevede, Doğu Karadeniz Metalik Maden Aramaları Projesi kapsamında bir dizi çalışma yapacak. Ordu’nun Fatsa-Çatalpınar ilçelerindeki 2 ruhsat alanında, 500-1000 metre arasında değişen derinliklerde maden arama amaçlı 15 sondaj gerçekleştirilecek.
 
Sondajdan önce envanter taraması, jeolojik ve jeokimyasal analizler yapılarak sahanın potansiyeli belirlendi ve yapılan çalışmalar değerlendirilerek sondaj yapılacak lokasyonlara karar verildi. Geçen yıl 6 lokasyonda arama amaçlı sondaj gerçekleştirildi. Tüm bu veriler ışığında sahanın geliştirilmesi ve metalojenik provensinin ortaya çıkarılması amacıyla yeni lokasyonlar tespit edildi.
 
Maden arama sondaj çalışmalarında 3 vardiyada toplam 5 mühendis, 17 işçi personel çalıştırılması planlanıyor.
 
Proje kapsamında yapılacak sondaj çalışmaları 120-200 günde tamamlanacak. Proje için yaklaşık 1 milyon 500 bin lira kaynak kullanılacak. 
 
Bu işlemler sırasında önce üst toprak tabakası sıyrılıp, depolanarak muhafaza edilecek ve arama çalışmalarının sonlanmasını müteakip arazi düzenleme işleminin ardından en üste tekrar serilecek. Ruhsat sahasında açılması planlanan arama sondajlarında örnekler alındıktan sonra kuyu kapatılacak ve alan rehabilite edilecek.
TRT Haber

Elektrik ve Doğalgaza zam yokmuş

bakan_taner_yildiz_elektrik_zammini_acikladi_h167350

Bakan Taner Yıldız Elektrik ve doğalgaz zammı yok dedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanı Taner Yıldız, son günlerde elektriğe zam yapılıp gizli tutulduğu yönündeki iddialara cevap verdi ve doğalgaz ve elektrikte şu an için herhangi bir zam yapılması yönünde alınmış bir kararın bulunmadığını kamuoyuna duyurdu. Bu açıklamalarla elektrik fiyatları ile doğal gaz fiyatlarında herhangi bir değişiklik olmadığı bildirildi.

Bakan Yıldız açıkladı. Elektrik ve Doalgaz fiyatlarına gizliden gizliye zam yapılıp müşterilere haber verilmediği yönündeki haberlere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı taner Yıldız’dan bir açıklama ile cevap verildi. Halkın kandırıldığı istikametindeki haberleri yanıtlayan Yıldız; ” ‘Elektrik fiyatlarına gizli veya açık zam yapmadık. Yapsak söyleriz zaten” diyerek konuya açıklık getirdi.

Elektriğe zam haberlerine Bakan Yıldız açıklık getirdi. Elektrik ve Doğalgaz zammı konusu kamuoyunu fazlasıyla meşgul ederken, Elektrik fiyatlarına gizli zam yapılarak faturalara yansıtıldığı yönünde dolaşan söylentilere Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’dan ret geldi. Yıldız; ”Elektrik fiyatlarına gizli veya açık zam yapmadık. Yapsak söyleriz zaten”  diyerek iddiaları yalanladı. Buna göre elektrik fiyatları ile doğalgaz fiyatları değişmedi.

Elektrik zammı konusunda halk arasında dolaşan gizli zam iddialarına enerjinin en tepesinde bulunan Taner Yıldız’dan açıklamalar geldi. İşte Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın o sözleri;
 ”Elektrik fiyatlarına gizli veya açık zam yapmadık. Yapsak söyleriz zaten” 
‘GAZPROMLA TEKRAR BİR ARAYA GELECEĞİZ’

“Gazprom başkanı yaklaşık 30 kişilik bir heyetle birlikte geldi. Bundan önce iki seans yapmıştık ama istediğimiz noktaya gelememiştik. Bugün sabah yaptığımız kahvaltılı toplantıda ileriye dönük her iki ülkenin de ümitlenmesi gereken çok iyi cümleler kullanıldı. İnşallah önümüzdeki hafta tekrar bir araya geleceğiz. Güney akım projelerinden tutunda doğalgaz fiyatlarına varıncaya kadar. 

Tabi ham petrol fiyatlarına bağlı olarak doğalgaz fiyatlarının da düşüyor olması kendilerine bu müzakere de zorlayan unsurlardan birisi olduğundan bahsettiler. 

Hem formülden dolayı düşüyor hem de siz artı bir indirim istiyorsunuz bunların hepsi ağır geliyor dendi. Biz neleri istediğimizi ve hangi gerekçe ile istediğimizi vatandaşlarımız, sanayicimizin ve yaklaşık 10 milyon adet abone için bunu konuştuğumuzu belirttik. 

Daha sonra teknik düzeyde arkadaşlar devam ettiler. Türk akımının da artık güney akımı yerine kullanılan Türk akımının da üzerinde daha reel ortama geçen hukuki bağlayıcılığı olmayan metinden artık bundan sonra daha farklı metinlere geçilmesiyle ilgili bir prensip kararı aldık.”

Ulupınar’dan muhalefete ve STK’lara TTK çağrısı…

46491_ozcan-ulupinar1

AK Parti Milletvekili Özcan Ulupınar, il ve ilçe belediyelerine destek için her zaman hazır olduklarını ifade etti. Yol çalışmalarında geç kalındığını itiraf eden Ulupınar, sabır istedi. Ulupınar, son günlerin en tartışmalı konusu mülkiyet sorununun çözümünün seçim sonrasına kalabileceğini belirtti. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın TTK’nın özelleştirilmesiyle ilgili görüşlerini değerlendiren Ulupınar, “Çözüm, kapatmak veya özelleştirilmek değildir. Özelleştirilmemesi ve kapatılmaması için gereken mücadeleyi vereceğiz. Siyasi partilerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz ile el ele vererek bu mücadeleyi vermeliyiz” dedi. Belediye Başkanı Muharrem Akdemir’i eleştiren Ulupınar, “TOKİ’yi Zonguldak’a getiremiyoruz, çünkü Zonguldak’ta TOKİ’nin sahibi yok. Belediyenin yapması gereken bir çalışma ve bu çalışmayı belediye yapmadığı için TOKİ gelemiyor” dedi. Ulupınar, Akdemir’in yerel bazdaki hizmetlerin önünü kestiğini iddia etti.

Pusula TV’de yayınlanan ve Yazı İşleri Müdürümüz İlknur Yılmaz’ın sunduğu “Geniş Açı” programının konuğu, Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar oldu. Milletvekili Ulupınar, Zonguldak ile ilgili gündemde olan konularda samimi açıklamalarda bulundu. Zonguldak Belediyesi’nin çalışmalarını eleştiren Ulupınar, Zonguldak-Ankara karayolunda devam eden ve bir türlü tamamlanamayan yol çalışmaları hakkında bilgi verdi. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) tarafından kurulan Zonguldak Sorunları ve Çözümleri Komisyonu’nun çalışmalarını da değerlendiren Ulupınar, Devlet eski Bakanı Hasan Gemici ile Zonguldak Belediye Başkanı Muharrem Akdemir’in yanına geldiğini ve istekleri doğrultusunda ellerinden geleni yaptıklarını, 22’nci Dönem CHP Zonguldak Milletvekili Harun Akın’ın ise yanına gelmediğini ve eğer gelirse elinden geleni yapacağını söyledi. TOKİ’nin Zonguldak’a gelmemesine değinen ve stadyum konusunda projeyi biraz daha büyüttüklerini belirten Ulupınar, yapılacak olan yatırımlar ve çalışmalar için Zonguldak Belediyesi’ne ihtiyaçları olduklarını vurguladı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın TTK ile ilgili yaptığı ve gündemden düşmeyen açıklamasına değinen Ulupınar, bütün siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları ile beraber özelleştirmeye ve kapatılmaya karşı çıkılması gerektiğinin altını çizdi. Kendisine getirilen projeleri incelediğini belirten Ulupınar, kurum idarecilerinden, il ve ilçe belediye başkanlarından kendisine proje getirmelerini ve her türlü desteği sağlamaya hazır olduklarını ifade etti.

“SAYIN GEMİCİ VE AKDEMİR GELDİ, SAYIN AKIN GELMEDİ”

CHP’nin kurduğu ve başkanlığını Harun Akın’ın yaptığı Zonguldak Sorunları ve Çözümleri Komisyonu’nun çalışmalarına değinen ve Akın’ın kendilerine gelerek destek istemediğini ifade eden Milletvekili Ulupınar, “Bu konuda Sayın Hasan Gemici ve Belediye Başkanı Muharrem Akdemir bize geldiler ve kendileriyle konuştuk. Mülkiyet sorunu, 2/B sorunu, tapu tahsis belgelerini, belediyenin İller Bankası ile ilgili konularını da konuştuk. Biz ilk defa bir araya gelmiyoruz ve daha önce de bu konuları konuştuk. Zonguldak yararına olan her konuda, her zaman yardımcı olmaya hazırız. Bana bu konuda Harun Akın gelmedi, Hasan Gemici geldi ve kendisine elimizden gelen yardımı yapacağımızı ve koşacağımızı belirttim. Sayın Harun Akın gelirse de aynı şekilde koştururuz, elimizden geleni yaparız. Ama şu anda süre çok daraldı, seçim nedeniyle Meclis tatile girecek ve Meclisin gündemi de çok yoğun bir süreç var. Mülkiyet ve tapu sorununun seçim öncesine yetişmesi çok zor bir durum… Bizden talepleri sürenin uzatılması yönündeydi. Konuyla ilgili olarak bakanlık ile görüştük. Bakanlık bir çalışma yapacaklarını ve bize geri döneceklerini söyledi, ancak konuyla ilgili olarak daha geri dönüş olmadı. Sayın Muharrem Akdemir’in Zonguldak için birkaç projesi hakkında şehirle ilgili istekleri oldu. Biz de Zonguldak için bu girişimlerde bulunduk. Bunu daha öncesinde de yaptık. Şehir içerisinde asfalt için krediyi Sayın Köksal Toptan çıkartmıştı. Muharrem Bey, bizden bu konuda bir destek istedi ve biz de kendisine bu konuda destek olmuştuk. Bundan sonra da gerek Zonguldak, gerek de ilçeler için desteğe hazırız. Yalnız iş şu noktaya getirilmesin, ‘Biz muhalefet olarak iktidara getirdik, iktidar yapmadı, çözmedi, biz yaptık, onlar yapmadı’ noktasına getirmemeleri ve bizim de bunları konuşmamamız lazım” diye konuştu.

“ZARARIN AZALTILMASI VE KURUMUN KURTARILMASI LAZIMDIR”

TTK’nın özelleştirilmesi konusunda Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın açıklamalarına da değinen Ulupınar, “Zaten TTK’nın bir kısmı rödevans ve taşeron yöntemi ile özelleşmiş durumda. Şu anda biz hükümet olarak ‘evet’ de desek, bu gerçekleşmez. Ortada büyük bir zarar var ve zarar eden bir kurumu kimse almaz. Bu kömürün mutlaka çıkarılması lazım ve enerjide dışa bağımlılığın azaltılması için yerli kömür üretmemiz yönünde hükümetimizin bir çalışması var. ‘Yerli kömür’ denildiği zaman da akla ilk önce bir milyar 300 milyon ton rezerv ile Zonguldak gelir. Buradaki kömürün kalorisi yüksektir. Bu kömüre Türkiye’nin ihtiyacı var. Çalışan sayısı çok düştü, norm kadro 14 bin olmalıydı. Burada zararın azaltılması lazım ve kurumun kurtarılması lazımdır. Enerji Bakanımız, bize işçi almamız gerektiği söyledi. Bu konuda her zaman kendisinin desteğini gördük, ancak daha sonrasında hazineyi ikna edememe noktasına geldik. Sayın Ali Babacan ile iki defa işçi alımı için görüştük ve bu iki görüşmede de TTK’nın zararını önümüze koydu. Zararın azaltılması için üretimin artırılması lazım ve bunun için de işçi alımının yapılması lazım. Şu anda 9 bin işçi var ve 4 kişinin yapması gerektiği işi bir kişi yapıyor ve bu zaman zaman da kazalara neden oluyor. TTK’nın zararının ortadan kaldırılması için çözüm kapatmak veya özelleştirilmek değildir. Özelleştirilmemesi ve kapatılmaması için gereken mücadeleyi vereceğiz. Bu konuda siyasi partilerimiz ve sivil toplum örgütlerimiz ile el ele vererek bu mücadeleyi vermeliyiz” diyerek siyasi partileri ve sivil toplum kuruluşlarını birlikteliğe davet etti.

Kurum idarecilerinden, il ve ilçe belediye başkanlarından ve sivil toplum kuruluşlarından kendisine proje getirmelerini her zaman söylediğini ifade eden AK Parti Milletvekili Özcan Ulupınar, “Bana proje verin, bana istek ve sıkıntılarınızı belirtin, biz de bunları inceleyelim ve takip edelim” dedi.

Pusula

TPAO yerli sondaj platformu için harekete geçti

73936
MGK’da Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesinin tüm boyutlarıyla ele alındığı ortaya çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye ait bir sondaj platformu için talimat verdiği ortaya çıktı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MGK’da Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye ait bir sondaj platformu için talimat verdi. Yabancı şirketlerin yatırımdan çekindiğini vurgulayan Erdoğan, “Göbeğimizi kendimiz keseriz” dedi

Doğu Akdeniz’deki enerji mücadelesinin tüm boyutlarıyla ele alındığı Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısından “Türkiye kendi sondaj platformunun sahibi olsun; ya yerli üretelim ya da satın alalım” kararı çıktı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin çıkarlarının korunması için atılacak adımları MGK’nın gündemine taşıdı.

Akdeniz’de tüm hakların kullanılması için imkânların seferber edileceğini ifade eden Erdoğan, “Sismik gemimizle önemli bir mesafe aldık. Sondaj platformu için de gereken adımı atalım” talimatı verdi. Yabancı petrol arama şirketlerinin Doğu Akdeniz’deki ihtilaflı bölgelerde sondaj çalışmalarına girmemesine değinen Cumhurbaşkanı “Biz de kendi göbeğimizi kendimiz keseriz” diye konuştu. Alınan karara göre TPAO, 1.5 milyar doları bulan sondaj platformuna sahip olarak Doğu Akdeniz’deki etkinliğini artıracak. 

STRATEJİK HAMLE 

Dünyanın sayılı enerji şirketlerinin sahip olduğu platform ile TPAO bu alanda sıçrama yapacak, böylece Doğu Akdeniz’de sondaj için büyük şirketlerin rızası aranmayacak. Türkiye bu yatırımla, potansiyeli olan her bölgede faaliyet gösterebilecek. Bölgedeki hak iddia ettiği parsellerde sismik aramaları bir süre önce başlatan Türkiye, dev şirketlerin Yunanistan-AB denklemindeki çekincelerinden dolayı sondaj anlaşması yapamıyordu. Sondaj yapılamaması Türkiye’nin bu alanda elini zayıflatan unsurların başında geliyordu. 

YENİ ORTAKLIKLAR YOL DA 

TPAO, sondaj platformunu çalıştırmadığı dönemlerde işletecek. Özellikle Akdeniz ve Karadeniz’de başka ülkelerle de sismik arama ve sondaj anlaşmaları yapılacak. TPAO tıpkı BP, Shell, Chevron gibi dünyanın her yerinde bu faaliyetleri yapabilen şirketlerden biri olacak. 

GÜNLÜK KİRASI 1 MİLYON $ 

Sondaj platformu işletmeciliği dünyada ayrı bir sektör. TPAO bu alanda da gelir sağlayacak. Platform, anlaşmalar dışında sadece işletmecilikle birlikte büyük gelir sağlıyor. Zira, böyle bir platformun günlük kirası 1 milyon dolar. Karadeniz’de sondaj yapılması için Leiv Eiriksson platformu kiralanmıştı. 

BARBAROS ETKİSİ

Kıbrıs Rum Kesimi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki petrol haklarında ısrar etmesinden dolayı Ada’daki görüşmelerde masadan kalktı. Sondaj gemisi bu alanda ciddi bir adım olacak ve Barbaros sismik gemisinin etkisini yaratacak.

Deniz Haber Ajansı

Soma’da sorumlulara izin yok, protestocular yargılandı

soma

Manisa’nın Soma ilçesinde faaliyet gösteren Soma Kömür İşletmeleri AŞ’ye bağlı  Eynez bölgesindeki maden ocağında yaşanan faciayı protesto eden 43 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sanık avukatları,  toplumsal muhalefete dönük eylemleri darbe olarak algılayan bir iktidar olduğunu söyledi.

Maden faciasını protesto etmek için 15 Mayıs 2014’te Ankara Güvenpark’ta toplanan kişileri tek bir anons geçtikten sonra gözaltına aldığı iddia edilen polislerin şikâyetiyle başlayan davanın ilk duruşması Ankara 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmaya şikâyetçi 3 polis memuru, 27 sanık ve sanıkların müdafileri katıldı. Ankara Barosu’nu temsilen avukat Mahmut Karatekin de sanıklar lehine müdahil olmak istedi ancak bu talebi hakim tarafından reddedildi. Duruşma, sanık avukatlarının doğrudan beraat talepleriyle başladı. Madende yaşam odası bulunmaması ve gerekli denetimlerin yapılmamasına tepki gösteren 43 kişi de 4 ayrı suçtan yargılanıyor. Tüm sanıklar vekili avukat Saliha Şahin, diğer avukatları da temsilen 6 sayfalık yazılı savunmasını okudu. Eylemin yapılış itibarıyla barışçıl bir gösteriden öteye gitmediğini belirten Şahin, “Sanıklar Güvenpark’a gidip pankart açmışlardır. Taş, sopa ve silah olmaksızın protesto haklarını kullanmışlardır.” dedi. Eylemci sayısından daha fazla polisin alana gönderildiğini söyleyen Şahin, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında barışçıl eylemlere tahammül edilmesi gerektiğinden bahsediliyor. Açılan davadaki delillerde CD görüntüleri var. Görüntülerde müvekkillerimin hiçbir direnişinin olmadığı görülüyor. Eylem yapan arkadaşlar yerlerde sürükleniyor, hakaret edilerek gözaltına alınıyor.” ifadelerini kullandı.

PROTESTOCULAR PROTESTO EDİLİYOR

Soruşturmanın kolluk tarafından başlatıldığını kaydeden sanık avukatlarından Deniz Özbilgin ise “Polis, iktidarın sorumluluğunu protesto edenleri protesto ediyor. Bunu şiddet ve zor kullanarak yapıyor.” dedi. Özbilgin, “Bu kolluk, olay tutanağını yazan, fezlekeyi yazan kolluk. Aynı zamanda sokaklarda insanları yerlerde sürükleyen kolluk.” diyerek, polisin hem toplumsal olaylarda hem de soruşturma kısmında yer almasını eleştirdi.

Sanık avukatlarından Doğan Erkan da, basın açıklaması yapmanın herhangi bir izne tabi olmadığını belirterek şunları söyledi: “Polis, Güvenpark havuz başındakilere burada toplanmanız mümkün değil diyor. Havuz başında basın açıklaması yapmayı yasaklayan hiçbir kanunumuz yok. Kolluk burada açıkça yetkisini aşmış. Böyle bir katliamı duyunca sokağa çıkmak toplumsal muhalefetin doğası gereğidir. Eğer havuz başı sınırlaması konuluyorsa vatandaş da ‘bu sınırlama hukuka aykırıdır, protesto hakkımı kullanırım’ diyebilir.”

Sanıklardan Ahmet Bal ise Soma faciasında Tayyip Erdoğan’ın madenci yakınını tokatladığını kaydederek, “Ortada insan hayatını ucuz gören ciddi bir tutum var. Bizim yargılandığımız konu maden işçilerine sahip çıkmamız, bunun bir katliam olduğunu üstüne basa basa söylememiz.” dedi.

Soma Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma kapsamında, soruşturulması gereken müfettişler için Bakanlık izin vermemiş, son olarak dosyanın şüphelisi ve Soma AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan, maden ile alakalı menfi rapor hazırlayan bilirkişileri şikâyet etmişti.

Duruşmaya katılmayan 16 sanığın ve 2 müştekinin savunmalarının tamamlanması için dava 29 Mayıs 2015 tarihine ertelendi.

Zaman

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda Değişiklik

is-sagligi-ve-guvenligi-uzmanlik-hizmeti-01

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nda değişiklik öngören tasarının merkezinde cezaların bulunduğunu belirterek, “Son zamanlarda 5 madencimiz kapalı kalması gereken madene girerek yaşamını yitirdi. Bana göre çağ dışı olan bu müeyyidelere zorlanıyoruz” dedi.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’ndaki görüşmelerinde sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinin görüşleri dinlenildi.

Kömür Üreticileri Derneği Temsilcisi olan maden işletmecisi Muzaffer Polat, 2014’ün maden sektörü ve kömür madenciliği açısından sorunlu bir yıl olduğunu dile getirdi.

Madencilik sektörünün hedef tahtasına konulduğunu ve herkesin sektöre saldırmaya başladığını ifade eden Polat, “Dünya ne yapıyorsa yapmaya hazırız. Yasaların uygulanabilir olmasını istiyoruz. Sıfır hatayla ocak yönetmek zorundayız. Bu konuda gerek devletten gerek taraflardan destek istiyoruz” diye konuştu.

Türkiye‘de madenlerin, ruhsatların nasıl verileceğini düzenleyen kanuna göre işletildiğini ve madencilik faaliyetlerine ilişkin yasal eksiklik olduğunu belirten Polat, kömür madenciliğine ilişkin ayrı bir yasa çıkarılması gerektiğini de söyledi.

Polat, madencilerin çalışma saatlerinin düşürülmesi ve işletmelerin sorumlularına hapis cezalarının gözden geçirilmesini isteyerek, “Sokaktaki açlar, evdeki toklar rahat bırakmayacak. Herkes bize vuruyor” dedi.

Madenciler Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Akdur da düzenlemeyle işletmelere ek külfetler getirildiğini savundu.

Maden fiyatlarının uluslararası borsalarda belirlenmesi nedeniyle ek maliyetlerin fiyatlara yansıtılamayacağını anlatan Akdur, çalışma sürelerinin düşürülmesi, ücretin iki asgari ücrete çıkarılması nedeniyle kıdem tazminatının iki kat artacak olması nedeniyle maliyetlerin paylaşılmasını talep etti.

Devlete kömür sağlayan işletmecilere çalışanların sigorta primlerinde teşvik getirildiğini anımsatan Akdur, diğer madencilerin sigorta primleri için de teşvik istedi.

Mühür söküyor, ‘beni hapse at’ diyor

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Polat’ın, sektörün hedef tahtası yapıldığına ilişkin sözlerine, “Kimi azarladık? Böyle bir şey olabilir mi?” cevabını verdi.

Yasanın merkezinde müeyyidelerin olduğunu dile getiren Çelik, “Arzu etmememize rağmen buna mecbur kaldık. Keşke herkes sorumluluk bilincinde hareket etse, kapatılan iş yerinin mührünü sökmese. Son zamanlarda 5 madencimiz kapalı kalması gereken madene girerek yaşamını yitirdi. Bana göre çağ dışı olan bu müeyyidelere zorlanıyoruz. İşletmeci mühür söküyor, adeta ‘ben buna devam edeceğim, hapis cezası getirin’ diyor” şeklinde konuştu.

CHP İzmir Milletvekili Hülya Güven‘in Türkiye’nin iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü olduğunu söylediği sırada araya giren Çelik, “Bu değerlendirmeyi kim yapmış? Böyle bir istatistiki veri yok. Bu söylem yaygınlaştırıldı. Böyle bir veri bulamadık. Bu haksızlığı Türkiye‘ye yapmayalım” dedi.

Haberler

Taş ocaklarında ürküten rakam!

tas_ocaklarinda_urkuten_rakam_h48229_5bd05

İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Abd. Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, son yıllarda Türkiye’nin en önemli çevre sorunlarının başında gelen taş ocaklarının yeraltı suları, tarım ve yaşam alanlarına verdiği zararları ele alan kapsamlı rapor hazırladı. Rapora göre Türkiye genelinde sayıları onbinlerle ifade edilen açık taş ocağı işletmeciliği, deprem etkisi yaratan patlatmalarla yeraltı sularını yok ederken, çıkardığı toz ile döllenmeyi önleyerek meyve ağaçlarını verimsizleşmesine, balıkların ölümüne neden oluyor. Taş ocaklarının orman ve su üretim alanlarıyla yerleşi yerlerinin uzağında ve ağaçlandırılamayacak kayalık arazilerde açılması gerektiğinin altını çizen Kantarcı, “taş ocağı işletmelerinde üretim ve sürdürülebilirlik ancak böyle sağlanabilir. Yoksa halk ve mahkemelerle uğraşılır” uyarısında bulundu.

TÜRKİYE’DE 85 BİNDEN FAZLA TAŞ OCAĞI RUHSATI VERİLDİ
Türkiye 2004 yılında değiştirilerek korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’nın ardından başlayan vahşi madencilikle adeta köstebek yuvasına döndü. Ormanlar, sular, tarım alanları, hayvancılık ve tarihi mirasın yanında yaşam alanları vahşi madenciliğin tehdidi altında. Resmi verilere göre ülke genelinde 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verildiği belirtilirken, ortaya çıkan tahribata karşı yurttaşların tepkisi de her geçen gün büyüyor. Biliminsanlarının uyarıları, kamuoyunun tepkisine rağmen vahşi madencilik hız kesmiyor. Yetkililerin denetlemekte ve önlem almakta yetersiz kaldığı vahşi madenciliğin sonucu ortaya çıkan tahribatsa artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.

PROF. DR. KANTARCI’NIN RAPORU DURUMA AÇIKLIK GETİRİYOR
Kamu vicdanını derinden yaralayan bu tablo karşısında konuyla ilgili bir rapor hazırlayan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Abd. Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı, taş ocağı işletmeleriyle ilgili bugüne kadar tartışma konusu olan pek çok noktaya açıklık getiriyor.

‘ORMAN, SU VE TARIM ZİNCİRİNDE ÜSTÜN KAMU YARARI VAR’
Açık taş ocağı ve maden ocağı işletmeciliğinin birçok yerde kaçınılmaz bir yöntem olarak kullanıldığını belirten Kantarcı, “Açık Taş Ocağı İşletmesinin Çevreye Etkileri ve Sürdürülebilirliği” başlıklı raporunda, “açık taş ocağı veya maden ocağı işletmelerinin yakın ve uzak çevrelerine etkilerini bir arazi kesiti üzerinde incelemek, belirlemek ve değerlendirmek konuyu kavramak için daha uygundur. Dağlık ve tepelik arazideki ormanlar odun hammaddesi üretimi yanında su da üretirler. Ormana düşen yağış gözenekli orman toprağından sızarak anakaya çatlak sistemine, oradan da kaynaklara, derelere ve yeraltı suyuna ulaşır. Yer altı suyu; içme suyu, kullanma suyu ve ovadaki tarım alanlarının sulanması, bitkisel üretimin arttırılması, halkın beslenmesi için kullanılmaktadır. Bu ilişki ‘üstün kamu yararı’ kapsamında kavranır ve değerlendirilir. Çünkü üretilen su tarım için, dolayısı ile halkın beslenmesi ve varlığının devamlılığı için gereklidir. Açık ocak işletmelerinin su üretimine ve doğal su sızma/akma yollarının bozulması üzerine etkileri ile ele almak ve değerlendirmek gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.

‘TAŞ OCAĞI YAKININDAKİ ZEYTİN AĞAÇLARI KURUYOR’
Yerleşim alanlarının yakınında, bağ, bahçe, zeytinlik ve orman alanlarında açık ocak işletmeye kalkışmanın önemli ve telafi edilemeyecek zararlara sebep olduğunu kaydeden Prof. Dr. Doğan Kantarcı, taş ocağı işletmelerinin çevreye en az zarar verecek kayalık arazide açılması çevreye verilecek zararların azalmasını ve halkın itirazlarının önlenmesini sağlayacağını belirterek, şu bilgileri verdi:
“Ormanlara düşen yağışın toprağa ulaşan bölümü pek yüzeysel akışa dönüşemeden ölü örtü ve toprağa sızar. Ormanda yaprak dökümü ile oluşan ölü örtü, ölü örtünün ayrışması ile oluşan humus ve diğer kolloid organik maddeler toprağın gözenek hacminin ve gözenek çaplarının artmasını sağlarlar. Su bu gözeneklerden hızla sızarak, derinlere iner. Topraktan anakaya çatlak sistemine geçen su, kaynakları ve yeraltı suyunu besler. Taş ocağı yarmaları kaya çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep olur. Taş ocağı yarmaları toprak suyunun da buharlaşmasına sebep olur. Yarma kenarında veya yakınında bulunan ağaçlarda verim kaybı ve giderek kurumalar görülür. Taş ocağı yarması kenarındaki zeytin ağaçlarında meyva boyutlarının daha küçük olduğu gözlenmiştir.”

‘PATLATMALAR DEPREM ETKİSİ YARATIYOR’
Taş ocaklarında gerçekleştirilen patlamalarla oluşan sarsıntıların deprem etkisi yarattığını da dile getiren Kantarcı, söz konusu patlatmaların Kandilli Rasathanesi Deprem Enstitüsü’nde ‘önemli yer sarsıntıları’ olarak kaydedildiğini dile getirdi. Bursa Gemlik civarında 2007 yılında gerçekleştirilen bir patlatmanın istasyon kayıtlarıyla, aynı yıl Trabzon’da gerçekleştirilen diğer bir patlatmanın istasyon kayıtlarının 2,6 olarak belirlendiğine dikkati çeken Kantarcı, söz konusu patlatmaların yeraltı sularına etkileri konusunda ise şunları kaydetti:
“Kireçtaşları, yarı mermerleşmiş kireç taşları ve mermerler tabakalı yapıda oldukları gibi tektonik hareketler veya mağma yükselmeleri ile bu tabakalar kırılır. Tabakalı ve kırıklı içyapıya yağış suları sızıp, kalsiyum karbonat’ı eritir. Milyonlarca yıl süren bu erime olayı sonucunda kireç taşları vb kayaların içinde su yolları, mağaralar oluşur. Bu çatlak/mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düdenlere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar çatlak/mağara sistemini bozar, çökmelere ve suyollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynaklarını kullanan çiftçiler ile yerleşim alanları vd tesisler zarar görürler. Ormanların su üretimi ve tarım alanlarına su katkısı halkın beslenmesini sağlar ve bu ‘üstün kamu yararı’ kapsamına girer.”

‘KİL VE TOZ BALIKLARIN SOLUNGAÇLARINI TIKAYARAK ÖLDÜRÜYOR’
Taş ocaklarından çıkan atık materyallerin eğimli arazilere yığıldığını ve bir süre sonra aşağıya kayarak değerli araziyi veya dere yatağını kullanılamaz hale getirdiğini kaydeden Kantarcı, söz konusu yığınlardan göl ve denizlerin kıyı sularına taşınan kil ve tozun kısa sürede çökmediği için balıkların solungaçlarını tıkayarak ölmelerine neden olduğunun altını çizerek, “Yarı mermerleşmiş taş ocaklarında taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli su vadiye bırakılıp, vadi tahrip edilmektedir. Kazanılan para vadiyi tekrar eski haline getirmeğe yetmez” görüşünü dile getirdi.

‘DOĞRU YERDE AÇILMAZSA HALK VE MAHKEMELERLE UĞRAŞILIR’
Açık taş ocağı işletmelerinin ormanlar ve su üretim alanları dışında, yerleşim alanlarının uzağında ve ağaçlandırılamayacak olan kayalık arazide açılması gerektiğinin altını çizen Kantarcı, “Taş ocağı ruhsatları bölgenin taş ocağı ve kırma taşa olan ihtiyacı belirlenerek ve arazinin özellikleri göz önüne alınarak yapılacak bir plana göre verilmelidir. Taş ocağı işletmelerinde üretim ve sürdürülebilirlik ancak böyle sağlanabilir. Yoksa halk ve mahkemelerle uğraşılır” uyarısında bulunarak ayrıca şu bilgileri verdi:

‘TOZ, DÖLLENMEYİ ÖNLEYİP MEYVE OLUŞUMUNU AZALTIYOR’
“Taş ocaklarında toz daima vardır. Patlatmada, gevşetilmiş kayanın makine ile kazılması, kaldırılması, yığılması aşamalarında, kırma/eleme işlemlerinde, işlenmiş materyalin yığılmasında, kamyonlara yüklenmesinde e nakliyatta toz çıkar. Tozu önlemek veya bastırmak için sözü edilen torba filtreler ve ıslatma yöntemleri ya hiç kullanılmaz veya pek bir işe yaramazlar. Özellikle kurak mıntıkalarda kireçtaşı ocaklarında materyali ıslatmak için su yetersizdir. Islatma suyu da hızla buharlaşır. Toz yerleşim alanlarında konu ile ilgisi olmayan insanların sağlığını olumsuz etkiler. Bitki yapraklarını kaplayarak solunumu ve fotosentezi engeller. Çiçeklenme döneminde döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır.

‘PİSLİK OCAĞINA DÖNEN ÇUKURLAR İÇME SULARI KİRLETİYOR’
Taş ocağından arta kalan çukur arazinin yeraltı suyu akışını engellediği için zarar vermektedir. Çukur ağaçlandırılamadığı için çöp vd atık maddelerin doldurulduğu, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik ocağına dönüşmektedir. Taş ocağı çukuruna doldurulan kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını kirletmektedirler. Taş ocağı çukurlarının yeraltı suyunu doğrudan etkileyen yapılarından dolayı, temiz materyal ile basamaklı olarak doldurulup, ağaçlandırılmaları gerekmektedir.”

Ulusal

Günün Madencilik Makalesi

111

Dolar değerlenirken petrolü ucuz alabilmek

Haziran 2014’de varili 105 dolar olan ham petrolün fiyatı şimdi 50 dolar dolayındadır. Petrol fiyatlarının 6 ay içinde yarıya düşmesi, iktisadın sevdiği “arz ile talebi“ eşitleyen “piyasa fiyatı”nın oluşması değildir. Değildir; çünkü dünya ekonomisi yavaş da olsa büyüyor. Petrol talebi de günlük 90 milyon varil düzeyini koruyor. Amerika’da “kaya çatlatma ve yatay delme” teknolojisi sayesinde arz, günlük 4 milyon varil artmış. Ama bu son 6 ayda olmadı. Kaldı ki yüzde 5’lik bir arz artışı, yüzde 50’lik fiyat düşüşüne sebep olamaz. Kaldı ki; petrolde OPEC adında bir kartel var. Kartel “üreticilerin fiyat düşmesini engellemek” için oluşturduğu bir sendikadır. Kapitalist ahlak, “kartelleşme” piyasa fiyatının oluşmasını engellediği için kötüdür der. Ama OPEC (Petrol İhracatçısı Ülkeler Örgütü) bir realitedir. OPEC üyeleri üretimlerini yüzde 5 düşürüp, fiyatı 80 dolarda tutsalardı, hem milli servetlerini daha az tüketmiş olur, hem de bu kadar yüksek gelir kaybına uğramazlardı. Günde 30 milyon varil petrol üreten Arap ülkeleri hükümdarları, Amerika’nın sözünden siyasi ve askeri sebeplerle çıkamaz. Amerika Putin’i dize getirinceye kadar petrol fiyatları düşük kalacak. Anlaşma olursa, artış başlar.

TÜRKİYE’NİN 2014 PETROL FATURASI

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 2014 Ekim ayı raporuna göre 2014’ün ilk 10 ayında, ülkemize 25 milyon ton ham veya işlenmiş petrol ithal edilmiş. Aynı dönemde 3.6 milyon ton petrol ürünü ihraç edilmiş. Bu sayılar yıllığa dönüştürülse kabaca 27 milyon ton veya 189 milyon varil net “resmi” ham veya işlenmiş petrol ithalatı var demektir. BP Türkiye Genel Müdürü Thomsen’in tahminine göre iç piyasada satılan mazotun en az yüzde 3’ü kaçak ithalat. Öyleyse 121 milyon varillik resmi mazot arzının üstüne 4 milyon varil kaçak mal eklemek gerek. Böylece yıllık petrol ithalatı kabaca 200 milyon varil eder. Varili vasati 90 dolardan fatura 18 milyar dolar olur.

ENERJİNİN GELECEĞİ PETROLDE DEĞİL

The Economist dergisinin son sayısının kapak konusu petrol. Dergiye göre 2020’ye kadar varil fiyatı 90 dolara çıkacak ama ufukta petrol kıtlığı değil, bolluğu varmış. Çünkü enerji tasarrufu için yapılan yatırımlar birkaç ay içinde kendini öder hale gelmiş. Daha da önemlisi, güneş ışığını doğrudan elektrik enerjisine çeviren “foto-voltaik hücre” fiyatları çok hızla düşmüş. Yani insanlık, daha az ve daha temiz enerji ile daha rahat yaşabilecek ve bunu daha ucuza mal edebilecekmiş.

AFYONKARAHİSARLI FİRMALAR HİNDİSTAN’DA DÜZENLENEN DOĞALTAŞ VE MERMER FUARINA KATILDI

1839058

Hindistan’da dün başlayan “India Stone Mart 2015-8. International Stone Industry Exhibition” doğaltaş ve mermer fuarına Afyonkarahisarlı mermer firmaları da katıldı.

Hindistan’ın Jaipur şehrinde düzenlenen fuara Afyonkarahisar’da hizmet veren mermercilerde katıldı. Dün kapılarını açan fuarın açılış törenine Hindistan Racasthan Eyaleti Başbakanı Vasundhara Raje, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Başmüşaviri Ali Osman Koca, Doğaltaş ve Mermer Daire Başkanı Eyüp Yadigar, Hindistan Ticaret Müşaviri Vural Çekinmez, İstanbul Maden İhracatçılar Birliği Başkanı Ali Kahyaoğlu, Demmer Demireller Mermer Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Adnan Demirel, Yönetim Kurulu Üyesi Ekrem Demirel ve fuara stand açan firmaların temsilcileri katıldı. Doğal taş ihracatında dünya üçüncüsü olan sektöründeki en büyük buluşmalardan biri olan India Stone Mart 2015 Fuarı’na Afyonkarahisarlı firmalarda yoğun bir katılım gösterdi. Afyon mermerinin Tük sınırlarını aşarak yurt dışında da tanınırlığının arttığının bir göstergesi olarak Afyonkarahisar mermeri fuarda büyük ilgi gördü. Fuarın 29 Ocak-1 Şubat tarihleri arasında açık olacağı belirtildi.

İHA

TMMOB: SOMA VE ERMENEK FACİALARINDAN DERS ÇIKARILMAMIŞ

ZONGULDAK'TA 5 MADEN OCAGINDA URETIM DURDURULDU.  FOTO-ZONGULDAK-DHA (ARSIV)

Geçicilerle 30 maddelik düzenleme, maden ruhsatından rödövansa kadar değişiklikler öngörüyor. Tasarıya göre, maden ruhsatları ve buluculuk hakkı bakan onayıyla devredilebilecek. Ruhsat almak için yapılan ilk müracaat yoluyla arama ve işletme ruhsatı alma uygulaması kaldırılıyor. Tesis veya altyapı tesisi kurulacak alanlar, ruhsat kapsamında değerlendirilecek. Kamu kurum ve kuruluşlarıyla iştirakleri hariç yeraltı kömür işletmelerinde maden ruhsat sahipleri, ruhsat sahalarının bir kısmında veya tamamında üçüncü kişilerle üretim faaliyetlerine yönelik rödövans sözleşmeleri yapamayacak. Maden ruhsat sahalarındaki işletme faaliyetlerinde asgari bir maden mühendisi daimi olarak istihdam edilecek. Projeye aykırı faaliyetlerin işletme açısından tehlikeli olduğunun tespit edilmesi halinde tehlikeli durum giderilinceye kadar üretim faaliyetleri doğrudan durdurulacak.

TMMOB: SOMA VE ERMENEK FACİALARINDAN DERS ÇIKARILMAMIŞ
Maden Kanunu Tasarısı’nı eleştiren TMMOB, “Tasarı ile devlet, asli görevlerini ve sorumluluklarını devretmektedir” diyor ve son maden faciaları sonucu yoğun eleştiri alan ilgili kamu kurumunun sorumluluktan sıyrılmak istediğini vurguluyor. TMMOB “Hizmetlerin piyasalaştırılması ve özelleştirilmesi iş cinayetlerinin daha da artmasına neden olabilecektir” uyarısında bunuyor.

Tasarıda, ‘yetkilendirilmiş tüzel kişiler’ adıyla yeni bir kurumun sakıncalarına dikkat çeken TMMOB, Bakanlık adına denetim görevi yapan ‘teknik nezaretçilik’ kurumunun kaldırılmasına itiraz ediyor. TMMOB tasarı yasalaşırsa, mühendisler ‘belli firmalarda’ düşük ücretlerle çalışan durumuna getirilecek ya da işsiz kalacak diyor ve ekliyor: “Bu tasarıda; Soma ve Ermenek facialarından ders çıkarılmamış, işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda hiçbir düzenleme getirilmemiştir.”

CHP: RÖDÖVANS İŞLETMELERİNE EK ÖDEMENİN YOLU AÇILDI
CHP, tasarının Sanayi Komisyonu görüşmelerinde çok sert eleştirilerde bulundu ve tasarıya karşı oy kullandı. “Kanunla kamunun sözleşmeli biçimde kömür aldığı rödövans işletmelerine, Torba Kanun’la getirilen ilave yükleri karşılaması için ek ödeme yapılmasının önü açılmıştır” diyen CHP, Anayasa’nın ilgili hükümlerini hatırlatarak “Madenler kamunun malıdır” diyor. Her hal ve şart altında madenlerin denetiminin devlet tarafından yapılacağına dikkat çeken CHP, tasarıda yer alan ‘yetkilendirilmiş tüzel kişiler’ maddesiyle ilgili, “Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler, yaşanan iki büyük maden kazasından sonra Bakanlık’ın sorumluluktan kaçmak için denetimi bir başkasına ihale etmesinden başka bir şey değildir. Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler, devletin denetim hakkının özelleştirilmesidir. Böyle bir özelleştirme yasal da değildir, doğru da değildir. Kanundan çıkartılması gerekmektedir” görüşünde.

CHP karşı oy yazısında, iktidarın TMMOB’a yönelik olumsuz tutumunun tasarıya yansıdığını ve odaların elinde olan eğitim yetkisinin alınarak Bakanlık’a devredildiğini söyledi. CHP’nin şerh gerekçeleri arasında şunlar var:

“Yetkilendirilmiş Tüzel Kişiler eliyle devletin denetleme yetkisinin özelleştirilmesi hem Anayasal bir suç, hem de sakıncalı bir düzenlemedir. Derhal kaldırılmalıdır.

Soma raporunun bu kanunu ilgilendiren havza madenciliği ve redevans ve asgari üretim miktarının kaldırılmasına yönelik önerileri bu kanuna derc edilmelidir.

Orman Bakanlığının Genelgesi ve ağır cezalar başta olmak üzere madencilik sektörünü üretimden uzaklaştıran her yapı ve anlayışlardan uzaklaşmaya ihtiyaç vardır. Madencilik sektörü desteklenmeli, çıkarttığı madeni uç ürüne yöneltmede teşvik edilmelidir.

Ülkemizin ve sektörün sorunlarına çözüm üretecek düzenlemeleri gerçekleştirmekten uzaktır. Ülkemizin ihtiyacı olan madenlerin planlı bir şekilde, mühendislik bilim ve tekniği uygulanarak üretilmesini, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınmasını öngören bir metin değildir.”

(Ankara ZETE)

AK PARTİ’Lİ ERDOĞAN MADENCİLERİN SORUNLARINA DEĞİNDİ

fft261_mf7107280

Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti) Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan, maden kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun tasarısı ile ilgili TBMM’de bir konuşma yaptı.
AK Parti Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda ‘Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’ üzerine bir konuşma yaptı. Erdoğan, “Bu kanun tasarısı madencilik sektöründe önemli düzenlemeleri içermektedir. Madencilik sektörünün yeniden yapılanması, modern ve hızla gelişmekte olan dünyadaki madencilik uygulamalarına benzer uygulamaların ülkemizde de başlatılmasını amaçlamaktadır. Bu kanunla asıl hedefimiz, sektörde iş sağlığı ve güvenliği çıtasını da yükseltmektir. Mevcut Kanun’da 5 farklı maden arama ruhsat grubu bulunmaktadır. Kanun, aynı jeolojik ortamda birlikte bulunan farklı maden kaynaklarının birlikte aranması, işletilebilmesi imkanını sunmaktadır. Tanımlar, dünya uygulamaları dikkate alınarak yeniden yapılmıştır. Fizibilite dönemi, fizibilite raporu, yetkilendirilmiş tüzel kişi gibi yeni tanımlar eklenmiştir. Bugüne kadar uygulanmayan ancak son derece önemli olan fizibilite hazırlık dönemi imkanı getirilmiştir. Bu uygulama sayesinde madencilerimiz arama ruhsat süresini çok daha etkin ve verimli biçimde kullanabilecektir. Bu dönemde elde ettikleri verileri kullanarak verimli, emniyetli bir maden işletme planlaması ve uygulama projesi yapabileceklerdir. Bu uygulamanın bir diğer etkisi de, verilecek olan maden işletme uygulama projelerinin gerçekçi olmasıdır. Yetkilendirilmiş tüzel kişi kavramı, madencilik sektörüne getirilen yeni bir uygulama olacaktır. Bu uygulamayla mühendislik-müşavirlik hizmeti veren yapılar uyumlu hale getirilecektir. Yetkilendirilmiş tüzel kişiyle hedeflenen bir başka önemli amaç da Enerji Bakanlığı’na sunulan rapor, proje ve diğer teknik belgelerin gerçeğe ve bilime uygun sunulmasının sağlanmasıdır. Bu yeni yapıyla aramadan işletmeye kadar olan süreç bir bütünlük içinde, düzenli olarak raporlanacaktır. Bu yeni kurumsal yapıyla daha dinamik bir yapı oluşturulacaktır. Uygulamada bulunan teminat uygulaması kaldırılacak, yerine ruhsat bedeli uygulaması getirilecektir. Özellikle arama dönemi ruhsat bedellerinin düşük tutulmasına önem verilmiştir. Buradaki amaç, madencilikte önemli olan arama dönemidir. İşletme ruhsatları için alınacak olan ruhsat bedelinin yüzde 30’luk bölümü ayrı bir hesapta toplanacak ve işletme sonrası maden sahasının iyileştirilmesi amacıyla kullanılabilecektir” dedi.

Milliyet

Madende cezalar artıyor

91e7fa58e8750440_480x270

Maden Kanunu değişiyor. Başkanvekili Sadık Yakut başkanlığında toplanan Meclis Genel Kurulu’nda, Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarı’nın görüşmelerine devam ediliyor.

CEZALAR DEĞİŞİYOR

Tasarının 4. Maddesi üzerinde MHP’nin verdiği önerge kabul edildi. Kabul edilen önergeye göre; çevresel etki değerlendirmesi ile ilgili karar, işyeri açma ve çalışma ruhsatı, mülkiyet izni olmadan veya yasaya aykırı faaliyette bulunulduğunun tespiti halinde 30 bin TL tutarında idari para cezası uygulanarak bu alandaki işletme faaliyetleri durdurulacak. Bu ihlallerin üç yıl içinde üç kez veya daha fazla yapıldığının tespiti halinde ise ruhsat iptal edilecek.

BAKAN DEĞİL BAKANLIK ONAY VERECEK

Tasarının 3. Maddesi üzerinde MHP’nin verdiği önerge kabul edildi. Kabul edilen önergeye göre; maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devredilebilecek. Devir yapılmadan önce arama ve işletme ruhsatlarının devredildiği tarihteki ruhsat bedelinin iki katı tutarında devir bedeli alınacak. Devir Bakanlık onayı ile gerçekleşecek.

Devir ve intikal işlemlerin ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenecek.

Önergenin gerekçesinde yapılan düzenleme ile maden ruhsatları ve buluculuk hakkı devrinin Bakan onayı yerine Bakanlık onayı ile gerçekleşmesinin amaçlandığı belirtildi. Gerekçede, bu durumda Bakanlığın kurumsal olarak yapılan işlemlerden sorumlu ve yetkili kılınmasının sağlandığı ifade edildi.

MTA, Ordu’da maden arayacak

1422524152_sondaj

Maden Tetkik ve Arama (MTA) Genel Müdürlüğü, Doğu Karadeniz Metalik Maden Aramaları Projesi kapsamında Ordu’da sondaj yapacak.

Alınan bilgiye göre, MTA, ülkenin yeraltı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılmasına yönelik yeni sondaj çalışmaları yürütüyor.

Kurum, bu çerçevede, Doğu Karadeniz Metalik Maden Aramaları Projesi kapsamında bir dizi çalışma yapacak. Ordu’nun Fatsa-Çatalpınar ilçelerindeki 2 ruhsat alanında, 500-1000 metre arasında değişen derinliklerde maden arama amaçlı 15 sondaj gerçekleştirilecek.

Sondajdan önce envanter taraması, jeolojik ve jeokimyasal analizler yapılarak sahanın potansiyeli belirlendi ve yapılan çalışmalar değerlendirilerek sondaj yapılacak lokasyonlara karar verildi. Geçen yıl 6 lokasyonda arama amaçlı sondaj gerçekleştirildi. Tüm bu veriler ışığında sahanın geliştirilmesi ve metalojenik provensinin ortaya çıkarılması amacıyla yeni lokasyonlar tespit edildi.

Maden arama sondaj çalışmalarında 3 vardiyada toplam 5 mühendis, 17 işçi personel çalıştırılması planlanıyor.

Proje kapsamında yapılacak sondaj çalışmaları 120-200 günde tamamlanacak. Proje için yaklaşık 1 milyon 500 bin lira kaynak kullanılacak.

Bu işlemler sırasında önce üst toprak tabakası sıyrılıp, depolanarak muhafaza edilecek ve arama çalışmalarının sonlanmasını müteakip arazi düzenleme işleminin ardından en üste tekrar serilecek. Ruhsat sahasında açılması planlanan arama sondajlarında örnekler alındıktan sonra kuyu kapatılacak ve alan rehabilite edilecek.

TRT Haber

Vahşi madencilik öldürüyor

Türkiye 2004 yılında değiştirilerek korumacı maddelerden arındırılan Maden Yasası’nın ardından başlayan vahşi madencilikle adeta köstebek yuvasına döndü. Ormanlar, sular, tarım alanları, hayvancılık ve tarihi mirasın yanında yaşam alanları vahşi madenciliğin tehdidi altında. Resmi verilere göre ülke genelinde 85 binden fazla taş ocağı ruhsatı verildiği belirtilirken, ortaya çıkan tahribata karşı yurttaşların tepkisi de her geçen gün büyüyor. Biliminsanlarının uyarıları, kamuoyunun tepkisine rağmen vahşi madencilik hız kesmiyor. Yetkililerin denetlemekte ve önlem almakta yetersiz kaldığı vahşi madenciliğin sonucu ortaya çıkan tahribatsa artık mızrağın çuvala sığmadığını gösteriyor.

PROF. DR. KANTARCI’NIN RAPORU DURUMA AÇIKLIK GETİRİYOR
Kamu vicdanını derinden yaralayan bu tablo karşısında konuyla ilgili bir rapor hazırlayan İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Abd. Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. M. Doğan Kantarcı,  taş ocağı işletmeleriyle ilgili bugüne kadar tartışma konusu olan pek çok noktaya açıklık getiriyor.

‘ORMAN, SU VE TARIM ZİNCİRİNDE ÜSTÜN KAMU YARARI VAR’
Açık taş ocağı ve maden ocağı işletmeciliğinin birçok yerde kaçınılmaz bir yöntem olarak kullanıldığını belirten Kantarcı, “Açık Taş Ocağı İşletmesinin Çevreye Etkileri ve Sürdürülebilirliği” başlıklı raporunda, “açık taş ocağı veya maden ocağı işletmelerinin yakın ve uzak çevrelerine etkilerini bir arazi kesiti üzerinde incelemek, belirlemek ve değerlendirmek konuyu kavramak için daha uygundur. Dağlık ve tepelik arazideki ormanlar odun hammaddesi üretimi yanında su da üretirler. Ormana düşen yağış gözenekli orman toprağından sızarak anakaya çatlak sistemine, oradan da kaynaklara, derelere ve yeraltı suyuna ulaşır. Yer altı suyu; içme suyu, kullanma suyu ve ovadaki tarım alanlarının sulanması, bitkisel üretimin arttırılması, halkın beslenmesi için kullanılmaktadır. Bu ilişki ‘üstün kamu yararı’ kapsamında kavranır ve değerlendirilir. Çünkü üretilen su tarım için, dolayısı ile halkın beslenmesi ve varlığının devamlılığı için gereklidir. Açık ocak işletmelerinin su üretimine ve doğal su sızma/akma yollarının bozulması üzerine etkileri ile ele almak ve değerlendirmek gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.

‘TAŞ OCAĞI YAKININDAKİ ZEYTİN AĞAÇLARI KURUYOR’
Yerleşim alanlarının yakınında, bağ, bahçe, zeytinlik ve orman alanlarında açık ocak işletmeye kalkışmanın önemli ve telafi edilemeyecek zararlara sebep olduğunu kaydeden Prof. Dr. Doğan Kantarcı, taş ocağı işletmelerinin çevreye en az zarar verecek kayalık arazide açılması çevreye verilecek zararların azalmasını ve halkın itirazlarının önlenmesini sağlayacağını belirterek,  şu bilgileri verdi:

Ormanlara düşen yağışın toprağa ulaşan bölümü pek yüzeysel akışa dönüşemeden ölü örtü ve toprağa sızar. Ormanda yaprak dökümü ile oluşan ölü örtü, ölü örtünün ayrışması ile oluşan humus ve diğer kolloid organik maddeler toprağın gözenek hacminin ve gözenek çaplarının artmasını sağlarlar. Su bu gözeneklerden hızla sızarak, derinlere iner. Topraktan anakaya çatlak sistemine geçen su, kaynakları ve yeraltı suyunu besler. Taş ocağı yarmaları kaya çatlak sistemini kestiği için, yeraltı suyuna sızan suyun da açığa çıkmasına, akış yönünün değişmesine, buharlaşmasına ve kaybına sebep olur. Taş ocağı yarmaları toprak suyunun da buharlaşmasına sebep olur. Yarma kenarında veya yakınında bulunan ağaçlarda verim kaybı ve giderek kurumalar görülür. Taş ocağı yarması kenarındaki zeytin ağaçlarında meyva boyutlarının daha küçük olduğu gözlenmiştir.

‘PATLATMALAR DEPREM ETKİSİ YARATIYOR’
Taş ocaklarında gerçekleştirilen patlamalarla oluşan sarsıntıların deprem etkisi yarattığını da dile getiren Kantarcı, söz konusu patlatmaların Kandilli Rasathanesi Deprem Enstitüsü’nde  ‘önemli yer sarsıntıları’ olarak kaydedildiğini dile getirdi. Bursa Gemlik civarında 2007 yılında gerçekleştirilen bir patlatmanın istasyon kayıtlarıyla, aynı yıl Trabzon’da gerçekleştirilen diğer bir patlatmanın istasyon kayıtlarının 2,6 olarak belirlendiğine dikkati çeken Kantarcı, söz konusu patlatmaların yeraltı sularına etkileri konusunda ise şunları kaydetti:

Kireçtaşları, yarı mermerleşmiş kireç taşları ve mermerler tabakalı yapıda oldukları gibi tektonik hareketler veya mağma yükselmeleri ile bu tabakalar kırılır. Tabakalı ve kırıklı içyapıya yağış suları sızıp, kalsiyum karbonat’ı  eritir. Milyonlarca yıl süren bu erime olayı sonucunda kireç taşları vb kayaların içinde su yolları, mağaralar oluşur. Bu çatlak/mağara sistemi yağış sularını kaynaklara, düdenlere, yeraltı sularına taşır. Taş ocağı işletmelerinde yapılan patlatmalar çatlak/mağara sistemini bozar, çökmelere ve suyollarının değişmesine, suyun derinlere kaçmasına sebep olur. Sonuçta su kaynaklarını kullanan çiftçiler ile yerleşim alanları vd tesisler zarar görürler. Ormanların su üretimi ve tarım alanlarına su katkısı halkın beslenmesini sağlar ve bu ‘üstün kamu yararı’ kapsamına girer.

‘KİL VE TOZ BALIKLARIN SOLUNGAÇLARINI TIKAYARAK ÖLDÜRÜYOR’
Taş ocaklarından çıkan atık materyallerin eğimli arazilere yığıldığını ve bir süre sonra aşağıya kayarak değerli araziyi veya dere yatağını kullanılamaz hale getirdiğini kaydeden Kantarcı, söz konusu yığınlardan göl ve denizlerin kıyı sularına taşınan kil ve tozun kısa sürede çökmediği için balıkların solungaçlarını tıkayarak ölmelerine neden olduğunun altını çizerek, “Yarı mermerleşmiş taş ocaklarında taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli su vadiye bırakılıp, vadi tahrip edilmektedir. Kazanılan para vadiyi tekrar eski haline getirmeğe yetmez” görüşünü dile getirdi. 

‘DOĞRU YERDE AÇILMAZSA HALK VE MAHKEMELERLE UĞRAŞILIR’
Açık taş ocağı işletmelerinin ormanlar ve su üretim alanları dışında, yerleşim alanlarının uzağında ve ağaçlandırılamayacak olan kayalık arazide açılması gerektiğinin altını çizen Kantarcı, “Taş ocağı ruhsatları bölgenin taş ocağı ve kırma taşa olan ihtiyacı belirlenerek ve arazinin özellikleri göz önüne alınarak yapılacak bir plana göre verilmelidir. Taş ocağı işletmelerinde üretim ve sürdürülebilirlik ancak böyle sağlanabilir. Yoksa halk ve mahkemelerle uğraşılır” uyarısında bulunarak ayrıca şu bilgileri verdi:

‘TOZ, DÖLLENMEYİ ÖNLEYİP MEYVE OLUŞUMUNU AZALTIYOR’
“Taş ocaklarında toz daima vardır. Patlatmada, gevşetilmiş kayanın makine ile kazılması, kaldırılması, yığılması aşamalarında, kırma/eleme işlemlerinde, işlenmiş materyalin yığılmasında, kamyonlara yüklenmesinde e nakliyatta toz çıkar. Tozu önlemek veya bastırmak için sözü edilen torba filtreler ve ıslatma yöntemleri ya hiç kullanılmaz veya pek bir işe yaramazlar. Özellikle kurak mıntıkalarda kireçtaşı ocaklarında materyali ıslatmak için su yetersizdir. Islatma suyu da hızla buharlaşır. Toz yerleşim alanlarında konu ile ilgisi olmayan insanların sağlığını olumsuz etkiler. Bitki yapraklarını kaplayarak solunumu ve fotosentezi engeller. Çiçeklenme döneminde döllenmeyi önler ve meyve oluşumunu azaltır.

‘PİSLİK OCAĞINA DÖNEN ÇUKURLAR İÇME SULARI KİRLETİYOR’
Taş ocağından arta kalan çukur arazinin yeraltı suyu akışını engellediği için zarar vermektedir. Çukur ağaçlandırılamadığı için çöp vd atık maddelerin doldurulduğu, lağım atıklarının boşaltıldığı bir pislik ocağına dönüşmektedir. Taş ocağı çukuruna doldurulan kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını kirletmektedirler. Taş ocağı çukurlarının yeraltı suyunu doğrudan etkileyen yapılarından dolayı, temiz materyal ile basamaklı olarak doldurulup, ağaçlandırılmaları gerekmektedir.”

Sol

‘Siyanüre hayır’ diyen Fatsalılar ifadeye çağrıldı

fatsa-siyanur-jandarma

Fatsa Ünye Doğa Koruma Platformu çağrısıyla 25 Ocak’ta siyanürlü maden aramaya karşı maden sahasına yürüyen köylüler ifade için jandarmaya çağrıldı.

Fatsa’da siyanürle altın arayan maden şirketine ve bölgedeki doğa katliamına karşı 25 Ocak’ta önce ilçe içinde ardından da maden sahasına yürüyen Fatsalılar ifade vermek üzere jandarmaya çağrıldı.

İfade vermeye gidenler, suç işlemediklerini ve savcılığa ifade vermek istediklerini söyleyerek jandarmaya ifade vermediler.

İfadeye çağrılanlardan Fatsa Ünye Doğa Koruma Platformu üyesi Metin Karaman Ordu Hayat sitesine yaptığı açıklamada, “Bizim haklı tepkimiz, toplantı ve gösteri yasasına muhalefet etmek olarak değerlendiriliyor. Biz toprağımızı ve geleceğimizi savunuyoruz. Demokratik tepkimizi gösteriyoruz. Herkesin izin almadan basın açıklaması, yürüyüş yapma hakkı var, biz bu hakkımızı kullandık. Bu tür ifade süreciyle ilk kez karşılaşmıyoruz. Toprağımızı korumak için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi.

ZONGULDAK’TA MADEN ŞEHİTLERİ ANITINDAKİ TABELALAR DÖKÜLÜYOR

fft261_mf7102774

Zonguldak’ta liman caddesi üzerinde bulunan maden ocaklarında çalışıp hayatlarını kaybetmesi sonucu maden şehitleri anısına yaptırılan tabelalar kaderlerine terk edilmiş şekilde dökülüyor.

Genel Maden İşçileri Sendikası’nın girişimleri ile Türkiye Taşkömürü Kurumu tarafından yapılan ve açılış kurdelesini dönemin Başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı maden şehitleri anıtındaki tabelalar dökülmeye devam ediyor.

1875’ten günümüze çok sayıda maden kazasında hayatını kaybeden 5 bine yakın maden işçisinin isimlerinin yer aldığı tabelalar dökülüyor. İlgisizlik ve bakımsızlıktan dolayı hasar gören tabelalar vatandaşların da tepkisini çekiyor. Ekmek parası için yerin yüzlerce metre altında çalışan madencilerin çeşitli kazalar nedeni ile hayatlarını kaybetmesi sonucu şehit olarak anılarına yapılan Maden Şehitleri Anıtının bakımsızlıktan dolayı bu hallere gelmesine üzüldüklerini söyleyen vatandaşlar yetkililerin bu konuda gerekli hassasiyeti göstermeleri gerektiğini söyledi.

Milliyet

Deprem uzmanlarından açıklama: Asıl tehlike İstanbul değil

Adsız

İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ziyadin Çakır, beklenen İstanbul depreminin Adalar açıklarında değil, Tekirdağ Şarköy bölgesinde olacağını söyledi. Bu görüş, Adalar’ın güneyindeki hatta da 7 kuvvetinde bir deprem olasılığı olduğunu, ancak bu fayın bütün olarak değil de parça parça kırılması halinde depremin büyüklüğünün de azalacağını öngörüyor. Ancak uzmanlar uyarıyor. Bunların hepsi sadece öngörü gerçek olansa yıkıcı bir deprem olasılığının varlığı.

Marmara Denizi’nden geçen ve deprem üretme riski yüksek olan faylarda yapılan son çalışmalar bir makalede toplandı.
Makalede imzası bulunan akademisyenler arasında olan İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölüm öğretim üyesi Doç. Dr. Ziyadin Çakır kırılması beklenen fayın Adalar segmenti mi, yoksa Tekirdağ Şarköy segmentinde mi olacağına geçmişte yaşanan depremlerle cevap verdi. Doç. Dr. Çakır, “İstanbul’u etkileyen tarihsel depreme baktığımızda en sonuncusu 1894 depremi. Henüz burda büyük bir deprem tehlikesi yok. Çünkü daha büyük birikim olması gerekiyor” dedi.

“Biriken enerji tehlikeli boyuta ulaştı”

Tekirdağ-Şarköy bölgesindeki en son büyük depremin 1766 yılında yaşandığına dikkat çeken Çakır, potansiyel tehlikenin adresi olarak Tekirdağ segmentini işaret etti. Biriken enerjinin çok tehlikeli bir boyuta ulaştığını vurgulayan Doç. Çakır, “Daha tehlikeli segment Tekirdağ’dan, Şarköy açıklarından başlayıp, Marmara ortasına uzanan bir segment. Bu hattın daha büyük bir potansiyeli taşıdığını düşünüyorum” dedi.

Rusya’nın yıllık bütçesinin 130 katından fazlası yeraltında yatıyor: 30 trilyon dolar!

3112298847

Rusya’nın bilinen ve öngörülen yeraltı zenginliklerinin değeri 30 trilyon dolar civarında. Bu rakam, ülke bütçesinin 130 katından fazla.” Gazeta.ru sitesi, ekonomik krizin içinde bulunan Rusya’nın yeraltı zenginliklerinin ülke için önemine işaret etti.  
-Rusya’da bugün 20 binden fazla faal maden yatağı bulunuyor.
 
-Rusya’da bilinen ve öngörülen yeraltı zenginliklerinin değeri 30 trilyon dolar civarında. Bu rakam, şimdiki kurdan rubleye çevrilince, ülkenin 2015 bütçesinin 130 katından fazla. 
 
-Rusya’nın yeraltı kaynaklarının yüzde 71’ini yakıt ve enerji kaynakları (doğalgaz, kömür, petrol…) oluşturuyor.
 
-Rusya’nın bilinen petrol rezervleri 12,5 milyar ton seviyesinde. Ülkenin 50 milyar ton petrole sahip olduğu tahmin ediliyor.
 
-Rusya, kömür rezervlerinde 182 milyar ton ile dünyada üçüncü sırada. İlk iki sırada ABD (445 milyar ton) ve Çin (272 milyar ton) yer alıyor. Dünya kömür rezervlerinin yüzde 30’u Rusya’da bulunuyor. 
 
-Demir dışı metallerde Rusya dünyada ilk sırada. Ülkedeki demir dışı ve nadir bulunan metallerin değeri 1,8 trilyon dolar.
 
-Rusya, değerli metaller ve değerli taşlar üretiminde de önde gelen ülkeler arasında. Ülkedeki altın rezervlerinin 150 bin ton seviyesinde olduğu tahmin ediliyor. Rusya, altın üretiminde dünyada beşinci sırada.

Kırşehir’deki yeni jeotermal kaynaklar araştırılıyor

50eb154ce464896f58000703

AK Parti Kırşehir Milletvekili Abdullah Çalışkan, Kırşehir‘deki yeni jeotermal kaynakların araştırıldığını bildirdi.

Çalışkan, yaptığı yazılı açıklamada, il genelinde Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından 2014 yılı yatırım programı gereğince 21 Nisan 2014’de başlayan jeotermal enerji arama çalışmalarının devam ettiğini belirtti.

Çiçekdağı-Yalnızağaç, Çiçekdağı-Çopraşık, Mucur-Kuşaklı jeotermal kaynak arama ruhsatlı sahalarda, jeoloji ve jeofizik etütler ile hidrojeokimyasal çalışmalar yapıldığını ifade eden Çalışkan, etüt çalışmaları için bugüne kadar 500 bin lira harcandığını vurguladı.

Çalışkan, proje kapsamında, 2014 yılında mevcut ruhsat sahalarının büyük bölümünde, detay jeoloji ve jeofizik etüt çalışmaları ile hidrojeokimyasal çalışmaların tamamlandığını, elde edilen jeotermal verilerin ise değerlendirme aşamasında olduğuna işaret etti.

Sahalarla ilgili yapılan ilk değerlendirmede, olumlu jeotermal veriler elde edildiğine dikkati çeken Çalışkan, şöyle devam etti:

“Yapılan ilk değerlendirme sonuçlarının olumlu olmasını önemli gelişme olarak görüyoruz. Proje kapsamında, 2015 yılında detay jeoloji ve jeofizik etüt çalışmaları ile hidrojeokimyasal çalışmalara devam edilecek. 2014 yılında yapılan detay jeoloji ve jeofizik etüt çalışmaları ile hidrojeokimyasal çalışmaların değerlendirilmesine müteakip, belirlenen olumlu değerlendirme sonuçlarının ardından, derin jeotermal araştırma sondajlarının yapılması planlanmıştır. Arama yapılan sahalarda yapılacak sondajlarda, elektrik enerjisi ve ısıtmaya uygun sıcaklık değerlerinin ortaya çıkarılması hedeflenmektedir.”

Çalışkan, Kırşehir ve civarı Jeotermal Enerji Aramaları Proje çalışmaları için 2015 yılı yatırım programına 3 milyon 628 bin lira ödenek ayrıldığını belirterek, şu ifadeleri kullandı:

“Çiçekdağı-Yalnızağaç, Çiçekdağı-Çopraşık, Mucur-Kuşaklı sahalarında elektrik enerjisi ve ısıtmaya uygun sıcaklık değerlerde jeotermal enerji kaynağının bulunacağını umut ediyorum. Belirlenen bu bölgelerin dışında da jeotermal enerji kaynağı araştırma çalışmalarına devam edilecektir. Bu çalışmaların yapılmasını sağlayan, başta Enerji ve Tabii Kaynakları Bakanımız Sayın Taner Yıldız olmak üzere Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğümüz çalışanlarına teşekkür ediyorum, çalışmaların hayırlı olmasını diliyorum.”

Soma ve Ermenek Faciası Sonrası Hükümetin Maden Kapatma Karnesi Açıklandı

soma-ve-ermenek-faciasi-sonrasi-hukumetin-maden-6911662_x_6146_o

CHP Manisa Milletvekili Sakine Öz, geçen yıl Soma ve Ermenek faciası öncesi ile sonrasında kapatılan, üretimi durdurulan madenlerin sayılarını açıkladı.
Manisa Milletvekili Sakine Öz, İş Sağlığı ve Güvenliği ile Maden Kanunları Meclis’te komisyondayken, Ermenek faciasından sonra 188 maden sahasında üretimin durdurulduğunu, 13 Mayıs Soma faciasından bugüne kadar faaliyeti durdurulan 661 ruhsat sahasından 6’sının kamuya, 655’inin ise özel ve gerçek hukuk tüzel kişilerine ait olduğunu açıkladı.

Madenlerdeki son durum hakkında kamuoyunu yazılı açıklama ile bilgilendiren Sakine Öz, şunları ifade etti;
Sistemi tümüyle gözden geçirip ana kuralları düzenlemek ve önlemleri artıracak kurallar koymak yerine Çalışma ve Enerji Bakanlarını kurtarmanın, MİGEM‘i proje süreçlerinde sorumsuz hale getirmenin, devletin denetim görevini azaltmanın, meslek odalarının denetim gücünü kısmanın peşindeler. İşçinin güvenlikli, sağlıklı ortamda çalışması, yerli enerjiye ve havza madenciliğine dayalı, projeleri detaylı denetlenen, rodövans usullerini tümüyle kaldıran bir madencilik anlayışı yerleşmesi gerekirken, tüm bu ilkeleri devletten silip denetimleri özel sektöre kaydırmanın peşindeki hükümetin 1 Ocak’tan Soma faciasına kadar, Soma faciasından da Ermenek‘e uzanan ihmaller zinciri sayılarla ortada.”

“HÜKÜMET, FACİALAR OLDUKTAN SONRA MADEN KAPATARAK GÖSTERMELİK ADIMLAR ATACAĞINI SANIYOR”

Soma’ya kadar, 1 Ocak- 13 Mayıs 2014 arasında kapatılan maden sayısının 280 olduğuna dikkat çeken CHP’li Sakine Öz, “13 Mayıs’tan 31 Aralık‘a kadar sayı aniden 661’e çıktı.Ermenek faciasından sonra ise Bakanlık 188 maden sahasında üretim durdurdu. 13 MayısSoma faciasından bugüne kadar faaliyeti durdurulan 661 ruhsat sahasından 6’sı kamuya, 655’I özel ve gerçek hukuk tüzel kişilerine ait.” bilgisini aktardı.
Öz, denetimleri ve önlemleri facialardan önce alması gereken devletin, facialar olduktan sonra maden kapatarak göstermelik adımlar atacağını sandığını belirterek, “Birçok yerde yapay gerekçelerle, hatta siyasi talimalatla hem işveren hem de işçinin ekmeğine engel oluyor.” şeklinde kaydetti.

“BAKAN TANER YILDIZ, MADENLERİN KAPATILMA NEDENLERİNİ AÇIKLAYAMADI”

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, kendisi tarafından TBMM Başkanlığı’na verilen soru önergesinde açıkça cevabını istemesine rağmen, madenlerin kapatılma nedenlerini açıklayamadığını, sadece genel sayıları verebildiğine işaret eden Sakine Öz, “Soma Maden Komisyonu raporunun tespitleri ve çözüm önerileri kanun tasarılarında yeterince yer bulmazken, birçok meslek odasının somut çözümleri yok sayılırken, İş Teftiş Kurulu’nun bile gelen tasarının ilk halinden haberi yokken, Bakanlar kimlerle bu kanun tasarılarını hazırladı, facialardan hiç mi ders almayacaklar?” diye sordu.

“HÜKÜMET, HATALARINI MADENCİNİN İŞSİZ BIRAKILMASIYLA ÖDETİYOR”

“Meclis’teki iki tasarı da zamanında önlem almayanların şimdi kaçışını ortaya koyuyor.” diyen Sakine Öz açıklamasını, “ Facialar yaşanana kadar ortalıkta görünmeyenler, kamuoyu baskısı karşısında işçi sağlığı ve güvenliğini düzeltecekleri yerde göz boyuyor, üretimi durdurma yoluna giderek maden kapatıyor. Firmalar üzerindeki baskı, facialar öncesinde değil, facialar sonrasında göstermelik denetimlerle artıyor, hükümet, hatalarını madencinin işsiz bırakılmasıyla ödetiliyor.” izahıyla tamamladı.

Günün Madencilik Makalesi

22
Hayatını yitiren madenci eşlerinin çoğu 20’li yaşlarda… Önlerinde iki seçenek var; Ya bir anda evin reisi olup 10 yaş birden büyüyecek ya da evini bırakıp baba evine geri dönmek..
Haberci Göksel Göksu, CNN Türk ekranlarına gelen ‘Soma’nın Gelinleri: Kömür Karası’ adlı haber dizisiyle, hayatını yitiren 301 madencinin eşleri ve çocuklarının hayatta kalma mücadelesini anlatıyor
 
Soma’da geride kalan yaşamlar
 
Güneşi görmeden ekmeğini onurluca yerin yedi katından çıkaran madencilerin hikâyesi… Toz toprak arasında, binbir güçlükle evlerine ekmek götürebilme, çocuklarının eline demir lira bırakabilmenin bedelini hayatlarıyla ödeyen 301 madencinin… Yaşadığımız dünyada kimileri çuvallar dolusu parayı nereye sığdıracağını bilemezken kimileri de binbir güçlükle bulduğu sigortalı işlerinin bedelini hayatlarıyla ödüyor maalesef… 

13 Mayıs 2014’te 301 işçinin maden faciasıyla yaşamını yitirmesi sonrasında, devlet büyükleri “Bu işin fıtratında var” diyerek olayın vahametini geçiştirdi, bizler dost sohbetlerinde “madencilerin hazin sonu” diyerek andık onları ve “301 maden işçisinin ölümü” başlıklarıyla verdik manşetlerimizi. Bu olay tüm Türkiye’yi yasa boğmuştu. Bizlerin gözleri doldu, yüreğimiz burkuldu ve belki de ellerimiz titreyerek bu vahim olayı taşıdık manşetlerimize… Ancak maalesef ki ateş düştüğü yeri yakıyor… Bizim 301 madenci olarak andığımız işçiler, aynı zamanda, kiminin eşi, kiminin oğlu, kiminin abisi, kiminin kardeşi ve babasıydı… 

Günler geçti ve bizler bunları unutup yerine birçok ihmal sonucu daha nice iş kazası haberlerini gazetelerden okuduk, televizyonlardan izledik. Belki Soma’yı unutmadık ama günlük yaşantımıza döndük. 

Peki, ateşin düştüğü yerde yani Soma’da, olay yaşandıktan ve herkes elini eteğini çektikten sonra geride kalan kardeşler, anneler, çocuklar ve eşler ne yaptı? İşte bu sorunun cevabını merak eden ve kalanların acılarına bir kez daha ortak olmak için yollara düşen Göksel Göksu ve ekibi, hafta boyunca CNN Türk ekranlarına gelen “Soma’nın Gelinleri: Kömür Karası” adlı haber dizisiyle, eşlerinden sonra hayatta kalma mücadelesi veren kadınların ve çocukların yeniden biçimlenen yaşamlarını anlattı. 
 
10 Yaş birden büyümek zorunda
 
– Soma’da 301 işçinin maden faciasıyla hayatını yitirmesiyle, bizler bu elim olayı unutmadık ama malesef ki ateş düştüğü yeri yakıyor… Siz bu belgeselle o insanların acılarına yeniden ortak oldunuz. Sizin gözlemlediğiniz kadarıyla Soma’da eşler ve anneler  yaralarını nasıl sarıyor?

– Girdiğim her evin ortak paydası şu ki, eşini ya da oğlunu kaybedenlerin hemen hepsi 14 Mayıs sabahı ikinci bir hayata başlamış. 12 Mayıs’ta akıllarından bile geçirmedikleri o hayat şimdi her birine bir başka gerçeği dayatıyor. Çünkü hemen hepsi kazanın olduğu güne dek yaşama dair ne varsa eşlerine havale etmiş, kendilerine de egemenlik alanı olarak mutfak ve çocukların bakımı bırakılmış.
Öyle ki çocuk bakımı denilince de çocuğun yemesiyle içmesiyle ilgilenmişler ama pek çoğu okuluna bile tek başına götürmemiş…

Şimdi o hayat kendi gerçeğiyle karşılarına dikilmiş.

Pazara gitmek, alışveriş yapmak, elektrik-su faturasını yatırmak, kömür almak…

Üstelik gelinlerin çoğu 20’li yaşlarda.

Önlerinde iki seçenek var: Ya bir anda evin reisi olup 10 yaş birden büyümek zorunda kalıyorlar -ki bu çok zorlu bir süreç- ya da kocasının üstlendiği misyonu iki aileden birine teslim edip bir sığıntı gibi yaşamayı seçiyorlar.
 
Soma’da vahim bir tablo var

– Kaza yaşandıktan ve herkes elini eteğini çektikten sonra geride kalan kardeşler, anneler, çocuklar ve sizin deyiminizle “Soma’nın gelinleri”  nasıl hayata tutunmaya çalışıyor. 

Şunu unutmamak lazım ki o ailelerin hemen hemen hepsinin hayatı boyunca gördüğü toplu para ellerine geçen maaştan ibaret. O maaş da 900 lira ile 1.400 lira arasında değişiyor. Yani yoksullar… Ve çevrelerinde çalışabilecekleri tek güvenceli iş de madencilik. Gelir bu kadar düşük olunca kazanın ardından yapılan yardımlar her bir hane için hayati önemdeydi.

İşte bu gerçeğin aileler içinde çatışmalara neden olduğu görülüyor. Örneğin AFAD tarafından ölenlerin ailelerine 156’şar bin lira dağıtıldı. Geride kalan eş çocuk sahibi değilse bu para ikiye bölündü, yarısı anne-babaya verildi yarısı eski eşe. Eski eşler o para nedeniyle iki aile arasında kaldı zira gelin baba evini seçerse gelen yardımların adresi orası oluyor, eşinin ailesini seçerse de yardımlar bu kez o adrese yöneliyor.

Yardım hangi ailede toplanırsa o aile hem ev bark sahibi oluyor hem de eşe bağlanan düzenli maaş sayesinde düzenli gelir elde ediyor.
 
– O nedenle mi “Soma’nın Gelinleri” koydunuz adını?

Evet, çünkü anne baba için ne kadar büyük zorluk varsa çok daha fazlasını onlar yaşıyor. İki aile arasında çekiştirilenler arasında rest çekip “İkiniz de evinize gidin, ben tek başıma yaşayacağım. Siz de misafir gibi gelip gideceksiniz” diyen olsa da iki taraftan birini seçenlerin sayısı çok daha fazla. Bir de imam nikâhlı olup da çocuk sahibi de değilse hiçbir şeyden pay alamayanlar var. Onların durumu içler acısı. Aynı şekilde evliliği aile tarafından onay görmemiş istenmeyen gelinler var, gelinin evine gelen gideni takip edip yardım geldiğini anlayınca kapısına dayananlar var… Buna bir de herkesin travma sonrası stres bozukluğu içinde olduğunu da eklerseniz… Kısacası Soma’da vahim bir tablo var…
 
Toprak altına girmekten başka çare yok!
 
– Eşlerini kaybeden görüştüğünüz “Soma’nın Gelinleri’ yaşadıkları coğrafyada, yeniden çocuklarını ya da kardeşlerini madene gönderebilecekler mi? 

Başka seçenekleri yok ki?.. Kimi ailede zaten şunu görüyorsunuz. Kadın diyor ki abimi 7 sene önce Söke’de kaybetmiştik, orada duramadık kazadan sonra Soma’da devam ettik. Soma da eşimi aldı elimden. Bunu söyleyen kadının kaynı da madenciydi ve biz görüşürken kaynı  madendeki işinden yeni kovulmuştu… Aile kara kara ne yapacağını düşünüyordu.
Sigortalı bir iş ve düşük de olsa düzenli bir gelir elde etmek her biri için çok önemli çünkü hayat devam ediyor. Eve ekmek götürmek gerekiyor.  
 
Güvenden basetmek zor!
 
– Gözlemlediğiniz kadarıyla maden kuruluşları ve burada yürütülen enerji politikaları, bu noktada yöre halkına tekrardan güven telkin edebilecekler mi?

Güven duygusundan söz etmek çok zor. Zaten küçük bir yer ve herkes kimin kim olduğunu iyi biliyor. Güven oluşması için iş müfettişlerinin madencilerin sürünerek ulaşmak zorunda kaldıkları en uçtaki ayağa kadar emekleyerek gitmesi ve orayı da denetlemesi; işçilerin de bunu gözleriyle görmesi lazım sanırım.
 
– Soma’daki ailelerin en büyük sorunu ne?

Soma’da üzerinde çok konuşulmayan ancak çok ciddi bir sorun olarak karşıma çıkan çocuk gerçeği… Hepimiz ağırlıklı olarak anneler ve ailelere odaklanıyoruz ancak çocuklar zor durumdalar. Her biri psikolojik travma altında. Psikolojik destek veriliyor olsa da sanırım yeterli değil. Okullara giderek yapılan bir yardım ya da istenmeden söylenen bir söz çocukları 13 Mayıs’a götürüyor. Eve geldiklerinde de sürekli ağlayan, sızlanan bir anne görünce durum daha da vehamet kazanıyor.
Bir de eğitim sorunları var. Pek çok çocuğa burs sağlandığını görmüş olmama karşın pek çok aileden de şunu duydum: “Bir bey geldi, sizin çocuğunuzu ben okutacağım, ayda şu kadar para vereceğim” dedi, sonrasında da iki ay para gönderdi bir daha da haber alamadık! Son olarak şunu söylemek isterim ki tüm olumsuzluklara rağmen Soma’daki ailelerin pek çoğunda kendilerine yapılan yardımın Ermenek’tekilere yapılmamış olmasından duyduğu eziklik var.  O ezikliği gidermek için kendi aralarında toplanıp ziyarete gidiyor, hallerini görünce de kendi evlerindeki maddi ‘refah’tan -ona ne kadar refah denilebilirse- rahatsız oluyorlar.

Günün Madencilik Makalesi

Adsız

Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun (TTK) 2011 yılı bilançoları ile kurumun ve bağlı müesseselerinin 2012 yılına ilişkin bilançoları, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) Komisyonu’nca ibra edilmemişti.

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın basına yansıyan sözleri ise, bomba niteliği taşıyordu.

Diyordu ki Domaç:

“Hem üretim maliyetinin arttığı, hem satış fiyatının giderek düştüğü bir üründe ‘devam’ demek, ‘yavaş yavaş ölmek’demektir, ama bu hızlı ölüyor.

Bana göre buranın derhal kapanması lazım.”

* * *

Bu açıklamalar üzerine haber ve yorumlarımız oldu.

Domaç, bizleri aradı ve sözlerinin eksik yansıtıldığını söyledi.

Dedi ki:
“Ben sadece ‘kapatılsın’ demedim. Ya ciddi bir yatırımla zarar önlensin, üretim arttırılsın, eğer bu yapılmayacaksa, ‘derhal kapatılsın’ dedim.”

Özetle böyleydi.

* * *

Sonrasında konuyu AK Parti Zonguldak Milletvekili Özcan Ulupınar’a sorduk.

Dedi ki Ulupınar:

“KİT Alt Komisyonu toplantısına özel bir sebepten dolayı katılmadım.

TTK’nın zarar etmemesi için işçi alınması gerektiğini söyledik.

Bunun için TTK’ya işçi alınması konusunda girişimler yaptık.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan iken Zonguldak’a geldiğinde ocağa indiğinde eksiği kendi gözüyle gördü.

Biz, Başbakan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile görüşmeler yaptık.

Ama Hazine’yi ikna edemedik.

Hazineyi ikna etmek için girişimlerimiz ve görüşmelerimiz devam ediyor.

 İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’ın TTK ile ilgili yaptığı açıklamalara kesinlikle katılmıyorum.

TTK’yı asla kapattırmayız, buna müsaade etmeyiz.

Enerji Bakanının ve Başbakanın bu konuyu çözmeleri için görüşmelerimiz devam edecek.

İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç’la da görüşeceğim.

Zonguldak’taki STK’ların bize destek vermesi gerekiyor.

Hep birlik olalım, ele ele verelim TTK’yı kapattırmayalım.”

* * *

Ulupınar, Domaç ile görüştü mü, görüşmedi mi, bilemiyoruz.

Ancak Ulupınar, son dönem bu ve benzer sorunlarla ilgili kamuoyuna pas atıyor.

Açık açık atıyor.

Özetle diyor ki:

“Bizi yalnız bırakmayın.”

Demek istiyor ki:

“Kent, TTK’ya sahip çıksın ki, bizim de elimiz güçlensin.”

Çünkü kendisi de biliyor.

Tarihe TTK’yı kapattıran milletvekili olarak geçmek istemez!

* * *

Tam da bu aşamada dün bomba bir haber düştü.

“Maden Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı”, TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu’nda kabul edildi.

Komisyonda konuşma yapan Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, zarar eden kamu kuruluşlarına TTK’yi örnek göstererek, zarar eden kamu kuruluşlarını özelleştirmek istediklerini söyledi.

* * *

Diyor ki Bakan Bey:

“TTK, yılda 500 milyon zarar ediyor.

Biz artık kamuda zarar eden bütün kuruluşlardaki işleri, istihdamda sıkıntıya sebep vermeden özel sektör eliyle yapmak istiyoruz.

TTK ile ilgili planlarımız da bu yönde ancak bunu yaparken istihdamda herhangi bir sıkıntıya yol açmadan yapmalıyız.”

* * *

Devam ediyor Bakan Bey…

Diyor ki:

“Bu dönem içinde 6 milyar lira zarar ettik.

TTK’nın yıllık üretimi 1,6 milyon ton.

Biz bu parayla 3 milyon ton kömürü, sıfır riskle satın alabiliriz.

İstihdamı devam ettirelim, kömürü çıkaralım ama gelin bunu özel sektör eliyle yapalım.”

* * *

Bakan Bey, başka şeyler de söylüyor, ancak bu saatten sonra önemi yok.

Bakan Bey, TTK’daki en büyük zararın kendi iktidarları döneminde olduğunu kabul ediyor.

Açık açık söylüyor.

Kalkıp buna karşın, “Kapatalım” diyor.

* * *

Bir dakika Sayın Bakan…

Bir dakika…

Kendi başarısızlığınızı bu kente ödetemezsiniz.

Bu kentte; yatırım, üretim, istihdam adına hiç önemli bir projeniz yok.

Bir tersane kazandırmıştınız.

Onu da üç yıl içinde elimizden aldınız.

Şimdi kalkmış, bu kenti cezalandırmaya çalışıyorsunuz.

Zonguldak, sizi cezalandırmadığı için böyle yapıyorsunuz.

* * *

Kurumun zarar ettiği zaten ortada…

Doğru dürüst işletilemediği ortada…

Ancak bunun sorumlusu önce iktidarınız…

Bakanlığınız…

Bunun sorumlusu önce sizsiniz…

Kalkıp kendi günahınızı bu kente ödetmeye kalkmayın.

Bu kenti cezalandıramazsınız.

Bu kentte hiç kimse bu durumdan memnun değil.

Ama sorumlu kent değil.

Siz bu kurumu ayağa kaldırdınız da, biz mi engel olduk?

Zonguldak mı engel oldu?

Bu kente ne verdiniz ki, ne alıyorsunuz?

* * *

AK Parti’nin Zonguldak Milletvekilleri Köksal Toptan…

Ercan Candan ve Özcan Ulupınar…

İl Başkanı Hamdi Uçar…

Merkez İlçe Başkanı Metin Karaduman…

İlçe Başkanları…

Belde Başkanları…

AK Partili Belediye Başkanları…

İl Genel Meclisi üyeleri…

Belediye Meclis üyeleri…

Bu kente yapılan ihanete ortak olmayın.

Sesiniz çıksın.

Her şeyi sendikadan beklemeyin.

İşçiden beklemeyin.

Bu kentten beklemeyin.

Bu kentin zaten gücü kalmamış.

Özel sektörün ne kadar başarılı olduğu ortada…

Zonguldak’ı bazı şeylere mecbur bırakmayın.

3213 SAYILI MADEN KANUNU’

jeofizik_ 769485

3213 sayılı Maden Kanununda değişiklik içeren, Maden Kanunu Tasarısı 30 Aralık 2014 tarihinde hükümet tasarısı olarak Başbakan Ahmet DAVUTOĞLU imzası ile TBMM`ne gönderilmişti.  Aceleyle hazırlanmış tasarı ,  “TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu” da 14-21 Ocak 2015 tarihleri arasında, 4 gün gibi çok kısa bir süre içerisinde yine aceleyle yapılan görüşmeler ile tamamlanmıştır.

TBMM Genel Kurulu`na gönderilme safhasındadır.

Komisyonda kabul edilen tasarı yasalaşması halinde; Ülkemiz madenciliğine yeni bir yarar getirmeyeceği gibi, aksine çok daha açmazlara, çıkmazlara sebep olacağı, sorunları çok daha karmaşık hale getireceği muhakkaktır.

Komisyonda kabul edilen bu tasarıda:

Bilimsel ve teknik katkıları birinci sırada olan ve varlığı hiçbir zaman göz ardı edilmemesi gereken ve Odamız temsilcilerinin de içinde yer aldığı, Mühendis Odalarının görüş ve önerileri komisyon öncesi ve komisyon çalışmalarında dikkate alınmamıştır.

Maden cinayetlerinin önlenmesini içereceği beklenen tasarıda maden kazalarının ve maden cinayetlerinin önüne geçilecek önlemleri içeren hiçbir madde görülmemektedir.

Teknik olarak yetersiz olan MİGEM`in yetkilendireceği “Yetkili Tüzel Kişiler” kurumu oluşturulmaktadır.

Ülkemiz madenciliğinin tüm taraflarının görüş ve önerilerinin yer almadığı görülmektedir.

Odamızca kabul edilemez bir tasarıdır.

Jeofizik Mühendisleri Odası olarak;

Bu tasarı geri çekilerek;

Maden cinayetlerini önleyecek, üretimde ilk hedef olarak güvenliği ön planda tutacak,

Mühendislerin ve Mühendis Odalarının hazırladığı, bilimsel ve teknik görüş ve önerilerini dikkate alacak,

Madencilik sektöründeki tüm paydaşların görüş ve önerilerini içerecek,

“Yetkili Tüzel Kişiler” kavramının tamamen ortadan kaldırılarak, tasarıda yetkilendirme yetkisi kullanacak olan MİGEM`de yeterli mühendisler istihdam edilerek yeniden yapılandırılmasını sağlayacak,

yeni bir kanun tasarısı hazırlanmalıdır.

TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası  

Ocaklar Kapansın Kampanyası

antalya_finike_de_ta_ocaklarnca_katledilen_sedir_ormanlar

Ekizce Yaylası’ndaki başta sedir ağaçları olmak üzere tüm canlıları ve doğal yapıyı korumaya çabalayan doğa yürüyüş grupları, çevre gönüllüleri ile sivil toplum örgütleri tarafından hazırlanan ve Change. Org adlı siteden sürdürülen kampanyanın bitiminde toplanan imzalar Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’na gönderilecek. Bir kopyası da Antalya’nın ev sahipliği yapacağı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı koordinatörlüğünde hazırlıkları süren Çiçek ve Çocuk temalı Expo 2016’nın sembol çiçeği şakayıkların bölgede yoğun olması nedeniyle bakan Mehmet Mehdi Eker’e iletilecek.

1 bin 250 imza bulan kampanya ile Hisarçandır’ın Ekizce Yaylası’nda takriben 10 hektar alanda faaliyeti süren mermer ocağının açılması için ekosistemin en büyük koruyucularından sedir ağaçlarının kesildiği hatırlatıldı. Bölgedeki ardıç, meşe, akça kesme, pıynar meşesi, yabani mersin, kuşburnu, yabani çilek ile ağaçkakan, şahin, kartal (nesli tehlike altında), yabani güvercin, keklik, yaban domuzu, kara yılan, boz yılan, tilki, tavşan, kurt, sincap ve nesli tükenmekte olan Toros Karakulağı ile vaşakların da tehdit altında olduğu hatırlatıldı.

Mermer ve taş ocaklarının birer ur gibi bölgeyi sarmaya başladığının altı çizildiği kampanya duyurusunda ayrıca şu görüşe yer verildi:

“Antalya EXPO 2016’da yapılacak ‘Çiçek ve Çocuk’ temalı fuarın sembol bitkisi şakayıkın doğal yaşam alanı olan bu bölge, tüm dünyaya tanıtılmak istenmektedir. Sembol bitkinin yaşam alanı, diğer ülkelerden gelen bütün uluslar arası konuklara tanıtılacak, bölgenin özellikleri hakkında bilgiler verilecektir. Ayrıca bu bölgeye bilim insanları da gelecektir. Tam da Antalya EXPO 2016 öncesinde buraya mermer ocağı açılması, Türkiye’nin hem prestijini zedeleyecek, hem görsel anlamda tahribat bütün dünyanın gözleri önüne serilecektir.”
Mermer ocağının halkın içme suyu kaynaklarının yanı sıra bölgedeki antik Likya kenti kalıntılarına yakın olduğunun kaydedildiği açıklamada Ekizce Yaylası’nın 1960 ve 1980 yılında tutulan iki raporda da belirtildiği gibi heyelan bölgesi olduğunun da altı çizildi.

Kampanya duyurusunda bölgede halen faaliyette bulunan dört taş ocağının açılışı sırasında bölge halkının rızasının alınmadığı vurgulanarak, bölgeye vermekte oldukları zararlar maddeler halinde sıralandı:

Hisarçandır Kum Mahallesinde çalışan taş ocağı Olimpos Safranının yaşam alanındadır ve toplamda 253 adet birey olarak sayılan bitkinin yaşam alanı hızla tahrip edilmektedir. Boğaçay’ın Çakırlar girişinde Üzümcek Mevkiinde çalışır durumda taş ocağı, portakal bahçelerinin yanındadır ve zarar vermektedir.

Suiçecek Mahallesi Döllük Mevkiinde Karayolları tarafından açılmış taş ocağı, tarım alanlarının yanındadır ve zarar vermektedir. Hisarçandır Aktoprak Mevkiinde açılmış, ancak dava açılarak yürütmeyi durdurma kararı verilen ve mahkemesi devam eden taş ocağı. Bölgede çok sayıda taş ocağının uzun dönemdir çalışıyor olmasından dolayı tozdan kaynaklı, özellikle de astım hastaları ve kanserli hastalar vardır. Bu konuyla ilgili olarak Antalya Halk Sağlığı Müdürlüğüne dilekçeler daha önce verilmiştir. Alan Antalya Şehrinin apartmanlarının yanındadır. Haftada iki kez atılan dinamit hem toz üretmekte hem de civardaki evlerin çatlamasına yol açmaktadır.

Kömür ocaklarının üçte biri uygun değil

soma-son

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından son 5 yılda 30 bin 702 saha denetlendi, bu denetimler sonucunda 13 bin 908 sahanın faaliyeti durduruldu. Ruhsatsız ve denetimsiz olarak çalışan maden ocakları ile ilgili incelemeye ilişkin bilgi veren Bakan Taner Yıldız, Kömür sahalarına son 5 yılda 1346 adet denetim gerçekleştirildiğini, 352 sahada projeye aykırı faaliyette bulunmak nedeniyle faaliyetlerin durdurulduğunu bildirdi. Türkiye’de son günlerde neredeyse her gün, özellikle madenlerde yaşanan ölümlü kazalar konusunu gündeme taşıyan HDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan, ruhsatsız ve denetimsiz olarak çalışan maden ocakları ile ilgili Bakan Taner Yıldız’dan açıklama yapmasını istedi. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız verdiği yazılı cevapta madencilik faaliyetlerinin maden kanunu çerçevesinde Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından rutin olarak denetlendiğini ayrıca şikayetler üzerine de denetim yapıldığını kaydetti. İzinsiz faaliyet gösteren, insan ve çevre sağlığına zarar verdiği tespit edilen işyerlerinin ruhsatlarının iptal edildiğini ifade eden Yıldız “Bakanlığımız tarafından son 5 yılda 30 bin 702 saha denetlenmiş ve bu denetimler sonucunda 13 bin 908 sahanın faaliyeti durdurulmuştur” dedi. 5 yılda 1346 denetim Bakan Yıldız kömür sahalarına ilişkin denetimleri de açıkladı. Buna göre bakanlık son 5 yılda 1346 denetim yaptı, 352 sahada projeye aykırılık nedeniyle faaliyetler durduruldu. Yer altı işletme yöntemiyle çalışan 206 kömür ocağının tamamını denetleyen Bakanlık, yapılan denetimler sonucunda 78 adet ocağın faaliyetini durdurdu.

Taraf

Devlet doğayı yağmalatmak için illegal çalışıyor

3916681

Amasra halkının yapılmaması için 6 yıldır mücadele ettiği termik santrallerin yapımının da önünü açan, kömür hazırlama tesisi için verilen “ÇED gerekli değildir” kararı tepki yarattı. Kararı değerlendiren Prof. Dr. Erdoğan Atmış ise, “biz Bartın Platformu olarak ‘ÇED gerekli değildir’ kararının yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini isteyeceğiz” dedi.

Bartın’ın Amasra ilçesinde halkın altı yıldan beri yapılmaması için mücadele ettiği termik santrallerin inşasını kolaylaştıracak olan  “ÇED (Çevresel Etki Değerlendirme) raporu gerekli değildir” kararına Bartın Platformu’ndan tepki geldi. Hattat firmasına ait kömür hazırlama tesisine, Bartın Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü tarafından 5 gün gibi kısa bir süre içinde “ÇED gerekli değildir” kararı verilmesine karşı çıkan Bartın Platformu bir açıklama yaparak, “karar devlet bürokrasisi ve bürokratların düştüğü trajikomik durumun bir göstergesidir” dedi. soL’a konuşan Bartın Platformu üyesi, Prof. Dr. Erdoğan Atmış ise, “Biz Bartın Platformu olarak ÇED gerekli değildir kararının yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini isteyeceğiz. Tabii burada termik santral ÇED raporuhenüz kabul edilmedi. Fakat bu tür hileler toplumu artık yapacak bir şey kalmadığına ikna etmek için yapılıyor. Halkın tepkisini bu tür yöntemlerle kırmaya çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

MÜDÜRLÜK 5 GÜNDE NE İNCELEDİ?
Bartın Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nün santraller için verdiği “ÇED gerekli değildir” kararı, kararın 5 gün içinde verilmiş olduğu göz önüne alındığında bile skandal niteliği taşıyor. Müdürlüğün kararı verirken, hukuka uygun işlemleri yerine getirmediği, yeterli inceleme yapmadığı belli oluyor. Oysa santraller için yapılacak kömür hazırlama tesisinin, Müdürlük tarafından rapor tutmaya “gerek” görülmeyen zararları pek de hafife alınacak gibi değil. Bartın Platformu’nun tesise ilişkin tespitleri ve soruları şöyle:

“Kömür hazırlama tesisinin yıllık kapasitesi 10 milyon 512 bin tondur. Başvuru dosyasında %27 atık üreteceği öngörüldüğü durumda yılda 2 milyon 838 bin ton atık üretecektir. İdare süresi 30 yıl olarak verildiğine göre 30 yılda 85 milyon 140 ton atık nereye depolanacaktır?

Pasa Döküm Sahası-1’in hacmi 3.500.000 milyon m3, Pasa Döküm Sahası-2’nin hacmi 70.000 m3 yani başvuru dosyasında toplam 3 milyon 570 bin m3’lük bir atık depolama sahasından bahsedilmektedir. Bu durumda bu sahalar  iki-üç yılda dolacağına göre, atıklar geri kalan 27-28 yıl boyunca nereye dökülecektir?

Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nün devlete ait Amasra Taşkömürü İşletmesine ait kömür hazırlama tesisinde oluşan atıklar için bu işletmeye verdiği para cezaları ortadayken, ondan katbekat büyük olan Hattat’a ait bu tesisin atıklarının ne olacağı neden sorgulanmamıştır?

Tesiste kullanılacak tatlı su miktarı ve şirketin aldığı su çıkarma izninin Bartın Belediyesi’nin Kavşak Suyu havzasıyla ilgili açmış olduğu davanın sonuçları neden dikkate alınmamıştır?”

Dahası, Hattat isimli şirket yapmak istediği Hema Termik Santrali ÇED raporunda, bu santralde Amasra’da üreteceği kömürü kullanacağını belirtirken, Kömür Hazırlama Tesisi ÇED raporunda üreteceği kömürün tamamını piyasaya satacağını iddia ediyor. Hema Termik Santrali’yle kömür hazırlama tesisi projelerinin birbirine bağlı projeler olduğu düşünüldüğünde, Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nün bu tür çelişkileri görmemeyi tercih ettiği anlaşılıyor. 

‘İŞİN UCU TANER YILDIZ’A DAYANIYOR’ İDDİASI
Bartın Platformu ise Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü’nün bu hukuksuz “tercih”lerine karşı dava açmaya hazırlanıyor. Platform olarak “ÇED gerekli değildir” kararının yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini istediklerini ifade eden Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “kömür hazırlama tesisinin ÇED başvurusuna 5 günde ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verdi Bartın Çevre ve Şehircilik Müdürlüğü. Bu kararı verirken aynı şirketin Amasra’da yapmak istediği termik santral başvurusundaki bilgileri hiçbir şekilde göz önünde bulundurmadı” dedi. Bu karmaşaya politikacıların izin verdiğini belirten Atmış, “Bartın Amasralılar termik santrali yapmak isteyen Hattat Holding’in arkasında Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın olduğunu düşünüyor. Zaten Hattat’lar da Yıldız da Kayserili. Bartın’da bunlara Kayseri lobisi deniyor. Bu durumda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilileri de bu tür politik baskıları göğüsleyemeyerek hukuk dışı uygulamalara imza atıyorlar” diye konuştu.

Erdoğan Atmış değerlendirmesinde, “biz Bartın Platformu olarak kararın yürütmesinin durdurulmasını ve iptalini isteyeceğiz. Tabii burada termik santral için hazırlanan ÇED henüz kabul edilmedi. Fakat bu tür hileler toplumu artık yapacak bir şey kalmadığına ikna etmek için yapılıyor. Halkın tepkisini bu tür yöntemlerle kırmaya çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

Afşin-Elbistan Termik Santralleri’nin özelleştirilmesi

afsin__Ana_foto_

Türkiye Maden İşçileri Sendikası (Maden-İş) Afşin-Elbistan Şubesi Başkanı Adil Bölükbaşı, Afşin-Elbistan termik santralleri ile kömür işletme sahasının özelleştirilmesiyle ilgili sürecinin devam ettiğini söyledi.

Bölükbaşı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, özelleştirme kapsamının iş yerlerinin satılması değil, kiralanması anlamı taşıdığını belirtti.

Termik santrallerin ve kömür sahasının özelleştirilmemesi konusunda görüşlerinin arkasında olduklarını dile getiren Bölükbaşı, “Evet, bir sözleşme imzalandı. Bunun akabinde ne gelir ne gider bunu bilemiyoruz. Bizim aldığımız bilgilere göre, Erg-Verbund şirketi buraya gelecek. Bunu gizleyecek bir durum yok. Tabi firma ile bakanlık arasında devir konusunda ne olur, anlaşılır mı? Anlaşamazlar mı? Bunu zaman gösterecek. Şuan için santraller satıldı, işyeri elimizden gitti diye bir kural yok. Özelleştirme süreci devam ediyor” dedi.

Santrallerde bin 100 kamu işçisi bulunduğunu bunlardan 600’ünün emekliliğinin geldiğini dile getiren Bölükbaşı, emekliliklerin de yolunun açılacağını kaydetti.

Emeklilik sonrası çalışan işçilerin kamu güvencesinde olacağını ve tayin haklarının da bulunduğu ifade eden Bölükbaşı, istemeyenlerin de kamuda emekli olana kadar devlet güvencesiyle çalışacağı bilgilerini aldıkları zaman rahatladıklarını belirtti.

“Özelleştirme kapıda, devir işlemi imzalandıkdan sonra mı sendika olarak piyasaya çıkacaksın” diyen işçilerin de olabileceğini bildiren Bölükbaşı, “Öyle bir niyetimiz yok. Sokakta kimse sorununu çözemedi. Bizde çözemeyiz. Aklı selim çalışmalar yapmak zorundayız. Bunuda hep beraber yapacağız. Sendikacılık faaliyetlerimizi kanunlar çerçevesinde yapacağız. İnşallah iyi olacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

Bölükbaşı, sendika olarak 21 Şubat’ta 9. Olağan Kongrelerini yapacaklarını sözlerine ekledi.

Haber 7

En Fazla Üretim ve Teslimat Linyitte

headline

Türkiye İstatistik Kurumu’ndan (TÜİK) yapılan açıklamaya göre, katı yakıtların 2014 yılı Kasım ayı toplam satılabilir üretim miktarlarına bakıldığında; taş kömürünün 184 bin 573 ton, linyitin 4 milyon 841 bin 902 ton ve taş kömürü kokunun 367 bin 23 ton olduğu görüldü.

Teslimat miktarlarına bakıldığında ise; taş kömürünün 2 milyon 969 bin 9 ton, linyitin 4 milyon 791 bin 281 ton ve taş kömürü kokunun 419 bin 197 ton olarak gerçekleştiği belirtildi.

TESLİMATLARI KARŞILAMA ORANLARI

Üretilen katı yakıtların teslimatları karşılama oranı yüzde 6,2 ile en düşük taş kömüründe gerçekleşti. Bu oran linyitte yüzde 101,1 iken taş kömürü kokunda yüzde 87,6 olarak hesaplandı.

TAŞ KÖMÜRÜ VE LİNYİT TESLİMATI TERMİK SANTRALLERE

Katı yakıtların teslimat yerlerine göre dağılımı incelendiğinde, taş kömürü teslimatının yüzde 34,1’i termik santrallere, yüzde 18,7’si kok tesislerine, yüzde 6,8’i demir-çelik haricindeki sanayiye, linyit teslimatının yüzde 87,8’i termik santrallere, yüzde 5,5’i demir-çelik haricindeki sanayiye yapıldı. Taş kömürü kokunun yüzde 96,4’ü demir-çelik sanayisine sevk edildi.

Beyaz Gazete

Enerji alanında yatırımlar konuşuldu

enerji-alaninda-yatirimlar-konusuldu

DEİK Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Cihad Vardan, Türkiye’nin doğu-batı arasında bir köprü olduğunu belirterek, Türkiye’de 2023 yılına kadar enerji sektörünün ihtiyaç duyacağı yatırım tutarının yaklaşık 120 milyar dolar olarak tahmin edildiğini söyledi. Jeopolitik çalkantılara hassas olan enerji güvenliğinin milli mücade sorunu  olduğunu söyleyen Vardan,  “Türkiye bağlamında 50 milyarın üzerinde enerji masrafları ve bu masraflar birim içinde de cari açık üzerindedir” dedi. Türk şirketlerinin 2023’e kadar 25 milyar dolar enerji alanında yatırım yapmaları hedeflediği bilgisini veren Vardan, yatırım hedeflerinin değerlendirilebileceği kaynakların harekete geçirilmesi gerektiğini vurguladı. Enerji Borsasının kurulması ile İstanbul’un enerji merkezlerinden biri olacağını umut ettiğini belirten Vardan, “Bugün Afrika’da 620 milyon insanın elektiriğe ulaşım imkanı yok. Komşu coğrafyalarda kamu ve özel sektör koordinasyonu ile yatırımlar yapılmasını istiyoruz. Afrika’nın kalkınması enerjinin hayatlarının bir parçası haline gelmesi ile olabilir. Afrika’daki ilgili bölgelere 25 milyar dolar enerji yatırımı yapılması gerekiyor. Çalıştay da ortaya çıkacak vurguların, enerji alanına olumlu olarak yansıyacağını düşünüyoruz” dedi. 
 
DEİK Enerji İş Konseyi Başkanı Süreyya Yücel Özden, uygarlığın temelinin enerji olduğunu söyledi. Özden, “Çalıştayın, firmalarımız ve enerji sektörüne faydalı olması temennimizdir. Enerji Konseyi 2013’te kuruldu. Konsey kurulduğundan itibaren, enerji alanında sektöre dinamizim eklemek için hedeflerimize dönük olarak durmadan çalışıyoruz. Ülkemizin enerji arz yelpazesini genişleterek talep ve arz edilmesi gerek. Enerji alanında yurt içi ve yurtdışı katılımı artırmayı hedefliyoruz” dedi. 
 
Global Resources Partnership Başkanı Mehmet Öğütcü, Türkiye’nin küresel güç ve bölgesel lider olmak iddiasını gerçekleştirmesinde enerjinin olmazsa olmaz bir bileşen olduğunu söyledi. Enerjide oyun, oyuncular ve kuralların değiştiğini belirten Öğütcü, jeopolitik güç kaymaları, yatırımlar,Amerika Birleşik Devletleri (ABD)h’nin enerji bağımsızlığı, talep manzarasının değişmesi, yeni üreticilerin (Mozambik, Angola, Arktik Bölgesi gibi) piyasaya girişi gibi sebepler ile enerji görünümünün değiştiğini söyledi. Türkiye’nin taşımacılık (HUB) olması için sert politik hamleler yerine yumuşak gücünü kullanması gerektiğini söyleyen Öğütcü, Türk akımı Doğu Akdeniz ülkeleri gibi fırsatları değerlendirip enerjiye entegre olması ve kapsayıcı bir gözle bakması gerektiğini  belirtti. Öğütcü, “Türkiye 2023’e kadar 5 tane 10 milyar doları aşmış sermayesi olan enerji şampiyonları yaratmalı. Bu şirketler, devletin stratejik desteğini alarak, siyasi olarak ve riskleri bertaraf ederek hareket etmeli” dedi. 
 
Toplantıda ayrıca “Küresel Piyasalardaki Enerji Yatırım Fırsatları (Bölgesel/Tematik Analiz) ve Yurt Dışına Açılmak İçin Finans Modellerine Bakış” ve “Türkiye Enerji Şirketleri Yurtdışı Yatırım Fırsatlarını Nasıl Değerlendirebilir ve Özel Sektör İçin Nasıl Bir Yol Haritası Çizilebilir? Deik  Enerji İş Konseyi Süreçte Nasıl Katkı Sağlar?” konulu paneller gerçekleşti.

Batı Akdeniz Doğaltaşı, Uluslararası Projelerde

bati-akdeniz-dogaltasi-uluslararasi-projelerde-6908804_x_2156_o

Batı Akdeniz‘den çıkartılan ve yine Batı Akdeniz‘deki fabrikalarda işlenen doğaltaşlar, uluslararası projelerin vazgeçilmezi oldu. Asya‘dan Avrupa‘ya, Arap Yarımadası‘ndanAmerika‘ya kadar birçok mega inşaat projesinde bölgenin işlenmiş doğaltaşı kullanıdığı kaydedildi.

Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği’nden yapılan açıklamada, Avrupa’nın doğaltaş rezervleri tükenmeye başladığını bu nedenle doğaltaş rezervine sahip olan Türkiye’ye inşaat sektörünün yöneldiği belirtildi. Kaliteli ve farklı desenlerdeki doğaltaş çeşitleri ile dikkatleri üzerine çeken Türkiye, sektörün marka ülkelerinden oldu. Antalya, Burdur ve Isparta illerini kapsayan Batı Akdeniz ise kaliteli doğaltaş çeşitleriyle uluslararası mega projelerde yer almaya başladı.

Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği (BAİB) Maden Komitesi Başkanı Ercan Akın, Batı Akdenizdoğaltaş sektörünün adını ilk etapta ham blok üretimi ve ihracatı yaparak duyurduğunu kaydetti. Ardından Antalya, Burdur ve Isparta illerine kurulan fabrikalarla ham blokların işlenip, mamul haline getirildiğini ifade eden  Akın, “Kurulan fabrikalar istihdam sağladığı gibi doğaltaşta katma değer yaratılmasını da sağladı” dedi.

Gelinen noktada Batı Akdeniz‘de üretilen doğaltaşların uluslararası mega projelerde yer almaya başladığını söyleyen Akın, “Yurtdışında başta oteller ve alışveriş merkezleri olmak üzere, rezidanslarda, devlet binalarında bölgemizin işlenmiş doğaltaş çeşitleri kullanılıyor. Doğaltaşlarımız, uluslararası projelerin dış cephe kaplamalarında, iç cephe kaplamalarında, banyo ve mutfaklarda, odaların tabanlarında kullanılıyor” diye konuştu.

Batı Akdeniz‘de üretilen doğaltaşın kullanıldığı her projenin bir sonraki projenin önünü açtığını kaydeden Akın, sektör turizm, tarım ve sanayiden sonra bölge ekonomisinin lokomotifleri arasına girdiğini ifade etti.

Haberler

Artvin Cerattepe’de Maden Sahasında Ağaç Kesimine Tepki Eyleme Dönüştü

53923

Artvin Cerattepe’deki maden sahasında ağaç kesimi için örnekleme çalışması yapılacağını öğrenen yöre sakinleri ağaçların kesilmesine engel oldu. Yaklaşık 300 kişinin bölgeye gittiğinin haber alınması üzerine ağaç kesme çalışması yapılmadı.

Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri, Cerattepe’deki maden alanı çevresinde ağaç kesimi için örnekleme çalışması yapma kararı aldı. Bunu haber alan yöre sakinleri, geceden organize olarak Sabah erken saatlerinde ağaç kesimini durdurmak amacıyla araçlarla maden sahasına gitti. Ancak, bölgede ağaç kesimi yapılmadığını gören kalabalık ateş yakarak bekledi. Ağaç kesiminin, çevrecilerin Cerattepe mevkiisinde geleceğinin haber alınması nedeniyle gerginlik yaşanmaması için durdurulduğu belirtildi.

Yeşil Artvin Dernek Başkanı Nur Neşe Karahan, yaptığı açıklamada “Büyük bir kalabalıkla geldiğimiz için ağaç kesimini ertelediler. Bu gün burada biz olmasaydık onlar olacak çalışmalarını sürdüreceklerdi. OR-KOOP ve orman köylüleri bu bölgede ağaç kesiminin yapılmamasını istemedikleri için örnekleme yapmıyor. Bu nedenden dolayı Orman İşletme Müdürlüğü bu işlemi yakmak zorunda bugün olmasa yarın ama biz bugün olduğu gibi bundan sonrada buna izin vermeyeceğiz” dedi. Kalabalık daha sonra Artvin il merkezine hareket etti.

Herkes sorumluluğunu idrak etmeli

Resim_1422286258

Hidrolik pnömatik sektöründe faaliyet gösteren Hidrokontrol, son yıllarda aldığı yer altı madenciliğine ağırlık verme kararıyla ürün gamını ve distribütörlük ağını genişletti. Hidrokontrol Makina Mühendisi Cem Er ile firmalarının maden sektörüne sunduğu hizmetleri ve madenlerimizde yaşanan acı olayların önüne geçmek için atılması gereken konuları konuştuk.

Hidrokontrol, hidrolik pnömatik alanındaki yetkiliğini distribütörlük anlaşmaları ve güçlü stok yapısıyla pekiştiriyor. 2012 yılında aldıkları kararla yer altı madenciliğine ağırlık veren firma, Amerikan Braden firması ve Japon Kawasaki ve İtalyan Trackone firmalarıyla yaptığı distribütörlük anlaşmaları sonucunda bu alanda önemli yatırımlar yaptı. Hidrokontrol Makina Mühendisi Cem Er ile hem firmalarının yakın dönemdeki faaliyetleriyle 2015 beklentilerini, hem de geçtiğimiz yılın acı maden facialarını bir daha yaşamamak adına yapılması gerekenleri konuştuk. Cem Er; “Şöyle bir çelişki var; işi yaparken gerekli yatırımlar yatırılmıyor da işin şaşaasına kaçılıyor. Madencilik sektöründe işçilik maliyetlerinin çok ucuz olduğu söylenemez. İşçi sağlığını ilgilendiren ufak tefek yatırımlardan kaçınmanın hiçbir mantıklı açıklaması yok” dedi.

Hidrokontrol maden sektörüne ne tür hizmetler ve ürünler sunuyor?

Biz stratejik olarak 2012 yılında maden ağırlıklı çalışmak için karar aldık. Türkiye’de şu an daha çok yüzey madenciliği var ama ileride ortak kararla yer altı madenciliğine ağırlık verileceğini biliyoruz. Bu nedenle biz de hidrolik pnömatik sektöründe öncü olan maden makinalarında kullanılan hidrolik komponentlerle ilgili araştırma yaptık. Ve Amerikan Braden firması ve Japon Kawasaki ve İtalyan Trackone firmasıyla 2012`nin sonlarına doğru distribütörlük anlaşmaları yaptık. Bunlar Türkiye`de sondaj makinalarında kullanılan markalar. Aynı zamanda dünyada da madencilik makinalarında delme gruplarındaki makinaların da kullandığı ürünler. Bu markaların distribütörlüğünü aldıktan sonra biz de projelerimizde bu ürünleri kullanmaya başladık. Hidrokontrol, sektörel anlamda ciddi yatırımlar yaptı. Bu ürünlerle ilgili önemli bir stoğa sahibiz. Sadece bu işlerle uğraşan mühendis arkadaşlarımız var. 

TBM denilen tünel kazma makinaları ile alakalı çalışmalar yürütüyoruz. Kawasaki firmasıyla Türkiye`de yapılan iş makinalarına yönelik çalışmalar yapıyoruz. Kawasaki firmasıyla Türkiye’de kullanılan iş makinalarına yönelik araştırmalar yürütüyoruz. Diğer komponentler standart ürün gamımızda zaten mevcut. Maden sektörüne ürün özelinde yaptığımız yatırımlar bunlar. 

Eskiden firmalar imalat yapmak isterler ancak hidrolik ekipman, donanım bulamazlardı. İhtiyaç duyduğu en ufak bir parçayı bile temin etmekte zorlanırlardı. Şu an makine üreticilerine büyük şans tanıyan hizmetler sunuyoruz. 

Maden sektörünün Türkiye’deki durumuna bakalım. Sektörün en mühim sorunu olarak neyi görüyorsunuz?

Devlet politikası gereği madenciliğe büyük önem verileceği, kömür üretimini ağırlık verileceği, termik santrallerin kurulacağı anlaşılıyor. Ama bu hedeflere uygun yatırımlar yapılmıyor bu sektörde. Geleneksel metotlarla üretim yapılmaya çalışılıyor hala. Bir taraftan üretimi zorlamak, diğer taraftan gereken yatırımları yapmamak büyük bir tezat oluşturuyor ve maalesef acı iş kazaları yaşıyoruz. Burada meslek kuruluşlarına, işçi sendikalarına büyük görevler düşüyor. Sorumlu aramak yerine herkes kendi üzerine düşen sorumluluğu idrak etmek durumunda olmalı. Sendika, işçinin güvencesini sağlayan önlemleri zorlayamıyorsa zaten ilk görevini yerine getirmiyor demektir. Meslek kuruluşları da sadece özelleştirmeye karşı çıkma konumundan sıyrılıp bu ülkenin gerçekleriyle yüz yüze gelmeli. Şöyle bir çelişki de var; işi yaparken gerekli yatırımlar yatırılmıyor da işin şaşaasına kaçılıyor. Madencilik sektöründe işçilik maliyetlerinin çok ucuz olduğu söylenemez. İşçi sağlığını ilgilendiren ufak tefek yatırımlardan kaçınmanın hiçbir mantıklı açıklaması yok.

Artık rota belli. Hükümet alternatif enerji kaynaklarını teşvik ettiği gibi madencilik ve kömür konusundaki yatırımları da teşvik edecek. Yatırımcılar da buna uygun şekilde hareket etmeliler. Bu noktada mühendislerimize, teknik elemanlarımıza da büyük görevler düşüyor. 

Aslında bu konu iki taraflı, değil mi? Devletin de denetimlerini çok sıkı yapması gerekmiyor mu?

Burada bir sistem kurulmalı, devlet buna ön ayak olmalı. Madem talebi zorluyorsunuz, madencilik sektörünü böyle çekici hala getiriyorsunuz, o zaman sisteminiz de ona göre olmalı. Devlet sistemi kurmakla, kanun koymakla yükümlü. Teknolojiyi yakalayamayan ülkeler kişileri konuşur, gelişmiş ülkelerse sistem konuşur. 

Kömür üretimine ve kömürden enerji üretimine ağırlık veriliyor dediniz Termik santralin çevreye zararı olacağından endişelenmeli miyiz?

Öncelikle şundan bahsetmek istiyorum; gittiğim yerlerde rüzgar santralleri gördüğümde mutlu oluyorum. Benim çalışma alanım dışında olsa da bu böyle. Fakat her enerji üretiminin tabiata verdiği zararlar var. Devletin bu noktada bir tercihi var. Türkiye gelişmekte, buna paralel enerji açığı da büyüyor. Gerekli önlemler alındıktan sonra her santral tipi tercih edilebilir. Doğaya tahribatı sıfırlamak mümkün değil. 

Son olarak; nasıl bir 2015 yılı öngörüyorsunuz? 

Yeni yılın kazasız belasız geçmesini diliyorum öncelikle. İnsan odaklı yönetim, insan odaklı yaşam her şeyden önemli. Devlet denetlemedi diyerek bu kazalardan sıyıramayız kendimizi. Hepimiz sorumluyuz. Bizim bu acı olayları değil de üretimi, pazarı konuşmamız gerekirken gerçekler bu konulara izin vermiyor.

Soma’da faciaya götüren 20 ihmal

untitled

Soma’da 301 madencinin hayatını kaybettiği kaza ile ilgili bilirkişi raporu açıklandı. Ocakta yaşanan kusurların 20 başlık altında toplandığı raporda işveren, TKİ, MİGEM, iş müfettişleri ve denetim elemanları asli kusurlu bulundu: Üretim zorlaması yapılmış. Yangınlara karşı önlem alınmamış. Gaz maskelerinin kontrolleri yapılmamış. Alarm ve haberleşme sistemi yok. Yeterli bilgi ve deneyimi olmayan iş güvenliği uzmanlarına görev verilmiş.

Soma’da 2014 Mayıs ayında yaşanan 301 kişinin hayatını kaybettiği kazayla ilgili bilirkişi heyetinin raporu ihmalleri bir kez daha gözler önüne serdi. Raporda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın iş müfettişlerinin yaptığı denetimlerin mevzuata uygunluk açısından yüzeysel olarak yapıldığı kapsamlı bir denetim yapılmadığının açıkça görüldüğü kaydedildi. İhmal ve kusurun bir araya gelmesi sonucu oluşan kazanın önlenebilir olduğu vurgulandı.

TKİ VE MÜFETTİŞLER KUSURLU
Ocakta yaşanan kusurların 20 başlık altında toplandığı raporda, her hatalı davranışın karşısında da asli ve tali sorumlu kişi ve kurumlara yer verildi. Raporda asli kusurluların işveren, işveren vekilleri, iş güvenliği uzmanları, TKİ-ELİ kontrol başmühendisi, TKİ-ELİ soma kömür işletmeleri A.Ş Eynez ocağı kontrol mühendisleri olduğu belirtildi. Ocağın havalandırma şekli ve yönteminin yangın tehlikesi olan bir yeraltı ocağı için uygun olmadığına dikkat çekilerek, bu anlamda da Maden İşleri Genel Müdürü, MİGEM kontrol ve denetleme elemanları, iş müfettişleri, işveren, TKİ-ELİ kontrol mühendislerinin asli kusurlu oldukları ifade edildi.

Soruşturmayı sabote ediyor

Manisa Barosu Başkanı Zeynel Balkız, Soma’daki kömür ocağının sahibi Can Gürkan’ın kaza ardından rapor hazırlayan bilirkişilerden şikayetçi olmasına tepki gösterdi. Dilekçenin hukuki bir değeri olmadığına dikkat çeken Baldız,  “Bu biraz şapkadan tavşan çıkarmaya benziyor” değerlendirmesinde bulundu. Baldız şunları söyledi: “Şu anda şirket yöneticilerinin vermiş olduğu dilekçenin hiçbir hukuki değeri yoktur. Bu tamamen yürütülen bir ceza soruşturmasının sabotajına yönelik, dikkatleri başka yöne çekmeye yönelik bir atak olarak görüyorum.”

Adım adım facia

Raporda tespit edilen kusurlar şöyle yer aldı:
– Sensörlerden gelen bilgiler, ocakta meydana gelen kazanın olacağını önceden bildirmesine rağmen bilgilerin dikkate alınmadı ve çalışma durdurulmadı.
– Havalandırma şekli ve yöntemi yangın tehlikesi olan yeraltı ocağı için uygun değil. 
– Olay esnasında kaçışı sağlayacak yolun, iş güvenliği gözardı edilerek, sadece kömür rezervi düşünülerek iptal edilmiş. 
– Üretim 2 katından fazlasına çıkarılmış, çalışan sayısı artırılmış olmasına rağmen havalandırma sistemi aynen korunmuş. 
– Yangına meyilli olan böyle bir işletmede yangın riskine karşı altyapı oluşturulmamış. 
– Gaz maskelerinin kontrolleri yapılmamış, kontrol kayıtları denetlenmemiş. 
– Gaz ölçüm defterlerinden elde edilen veriler ile sensörlerden elde edilen veriler birbirini tutmuyor. Kayıtlar rastgele tutulmuş. 
– Yeterli sayıda gaz ve sıcaklık sensörü bulunmaması nedeniyle karbonmonoksit için ölçüm yapan sensörlerden 9 adedinin düzgün veri üretmemesine rağmen bu durum göz ardı edilmiş.
– Risk faktörlerinin yükselmemesine neden olan Kara Tumba yönteminin daha fazla kömür kazanılmasına izin verilmiş.
– Üretim zorlaması yapılmış.
– Vantilatör ve aspiratörler gerektiğinde hava akımını ters yöne çevirebilecek tipte düzenlenmemiş.
– Elektrik sistemi güvenilir değil.
– Sensörlerin yedek güç kaynakları yeterli olmamış.
– Haberleşme cihazlarının çalışmıyor. Merkezi alarm sistemi bulunmuyor.
– Terk edilen eski üretim alanının kontrolü yapılmamış. Yangınlara karşı önlem alınmamış.
– Yeraltı maden işletmelerinde yapılması gereken risk değerlendirmelerinin içerisinde ocak yangınlarına karşı kapsamlı bir risk değerlendirmesi ve alınacak önlemlere ilişkin bölüm bulunmuyor.
– En az 32 saatlik mesleki eğitim ve 16 saatlik iş sağlığı ve güvenliği eğitimleri tam olarak verilmemiş.
– Yeterli bilgi ve deneyimi olmayan iş güvenliği uzmanlarına görev verilmiş.
– Tahliye amaçlı planlama yok. Çalışanların işyerini terk edecek kısa ve alternatif yollar yapılmamış. Alarm ve haberleşme sistemi yok.
– TKİ asli işi olan yeraltı kömür üretimini hizmet alım sözleşmesi ile iş güvenliğini göz ardı ederek maliyet kaygısıyla alt işverene devretmiş.

CNN

Dört canın bedeli 29 bin lira

64ef8cf34b1f15a9_480x270

Amasra’da faaliyet gösteren Hattat Enerji ve Maden Ticaret A.Ş’nin işlettiği maden ocaklarında meydana gelen ve ölümle sonuçlanan iş kazalarında Bakanlık müfettişlerinin ocağı kapatma veya ruhsatı iptal etme yerine çoğunlukla idari para cezası verdiği ortaya çıktı. Geçtiğimiz aylarda ölen iki Çinli işçi için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettiş raporlarına 8 ayrı eksik tespit edilmesine karşın şirkete 29 bin 123 TL idari para cezası kesildi. 2014 yılında 4 ölümlü iş kazası meydana geldi. Bakanlık iş sağlığı ve güvenliği yönünden yaptığı denetimler sonucu işverene çoğunlukla idari para cezası uyguladı.

BAKAN ÇELİK BİLGİ VERDİ CHP

Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya, Türkiye taşkömürü kurumuna bağlı Amasra B sahasının rodovans usulü ile işletmesini üstlenen ve Amasra’da özel sektöre ait olarak tescil edilen maden ocağında meydana gelen kazalarla ilgili Bakanlığın yaptığı çalışmalara ilişkin Faruk Çelik’ten bilgi istedi. Söz konusu maden ocağında 2014 yılında 4 ayrı ölümlü iş kazasının meydana geldiğini belirten Faruk Çelik, şirketin bakanlık müfettişlerince son 5 yılda yapılan denetimine ve uygulanması talep edilen idari yaptırımlara ilişkin bilgi verdi. Şirketin Amasra’daki maden ocağına 2011 yılında yapılan denetimde 2 bin 464 TL para cezası kesilirken 2012 yılında 8 bin TL kesildi. 2013 yılında 7 ayrı (otomatik söndürme otomatik algılama ve emniyet sistemi teneffüs istasyonları gibi) eksiklik için şirkete 7 bin 546 TL’lik para cezası öngörüldü. Yine 30 Ekim 2013’teki denetimde müfettişler korkuluk ve kurtarma kapsullürenin bulunmadığını belirttikleri raporlarında işveren için 4 bin 312 TL idari para cezası kesilmesini istedi

YAPTIRIM PARA CEZASI

24 Haziran 2014’te kurtarma istasyonu kurulmamış yeraltında kullanılan elektrik ekipmanları Çin standartlarına göre MA olup ATEX uyumlu değildir diyen müfettişler işverene 2 bin 240 TL idari para cezasının uygulanmasına karar verdi. 24 Haziran 2014’de madeni denetleyen müfettişler işin durdurulması kararı verirken, üç gün sonraki denetimde ise para cezası verilmesi dikkat çekti. 27 Haziran 2014’de yapılan denetimde “İşyerinde arama kurtarma ve tahliye faaliyetlerinin etkin şekilde yürütülmesi için kurtarma istasyonu kurulmamıştır. Tahlisiye ekipleri oluşturulmamıştır, mekanik havalandırma sistemi kurulmamıştır” denilen raporda işveren hakkında 6 bin 720 TL para cezası uygulanması istendi. Geçtiğimiz aylarda iki Çinli işçinin hayatını kaybettiği maden kazasına ilişkin inceleme yapan ve “acil durum tatbikatı yapılmamıştır. İşçilerin mesleki eğitim belgeleri yok, tahlisiye (kurtarma) istasyonu kurulmamış, yeraltında ilk yardım odası bulunmamak- tadır” gibi 8 ayrı tespitte bulunan müfettiş- ler kazaya ilişkin işverene 29 bin 123 TL idari para cezası kesilmesini talep etti.